Site İçi Arama

tarih

Büyük Taarruz’un Harekât Planı ve Ana Prensipleri

Büyük Taarruz’un harekât planı, Yunan ordusunun büyük bir kısmını kısa süreli ve kesin sonuçlu bir muharebe ile imha etmek için manevra konsepti esas alınarak hazırlanmış bir plandır. Harekatın başarılı olabilmesi için stratejik, operatif ve taktik seviyede baskın yapılması esas alınmıştır. Mükemmel hale getirilmesi için de son ana kadar dikkatle geliştirilmeye devam edilmiştir.

Giriş:

Millî Mücadele’de Yunan ordusu ile Türk ordusu arasında dört yıl (1919, 1920, 1921 ve 1922 yılları) boyunca yaşanan muharebeler, amacı ve icra tarzı açısından gösterdikleri farklılıklara göre dört ayrı dönem olarak ele alınabilir.  Bunlardan üçünde (1919, 1920, 1921 yıllarındaki muharebelerde), Yunan ordusu taarruzda, Türk ordusu ise savunmadadır. Yunan taarruzları karşısında üç yıl boyunca birbiri gerisindeki hatlarda savunma muharebeleri veren Türk ordusu, düşmana kuvvet kaptırmamak için Sakarya Nehri doğusuna kadar çekilmek zorunda kalmıştır.  

Yunan ordusu, Sakarya Nehri doğusuna da taarruz etmiş fakat bu son taarruzda da Türk ordusunu imha edememiştir. Bunun üzerine, 11/12 Eylül 1921 akşamı Sakarya Nehri batısına çekilmeye başlamış ve 12/13 Eylül akşamı tüm birliklerini nehrin batısına çekmiştir. Çekilme tamamlandıktan sonra da Porsuk Çayı ile Sakarya yukarı kısmı arasında savunma düzeni almıştır.[1] 

Bunun üzerine, 13 Eylül’de Türk süvari tümenleri (fırkaları) iki gruba ayrılmış ve bu gruplara birer piyade tümeni verilmiştir. Bu iki takip kuvveti sağ ve sol kanatlardan Yunan ordusunu takip etmekle görevlendirilmiş, geriye kalan birlikler ise biri süvari olmak üzere beş kolordu ve Kocaeli Grubu şeklinde yeniden teşkilatlandırılmıştır.[2] 

Bu sırada Türk Mürettep Tümen’i bir baskınla Sivrihisar’ı ele geçirince,[3] Yunanlılar 14 Eylül 1921’de 1. Kolordu’yu Sivrihisar’a göndermişlerdir. 15 Eylül’de Türk Süvari Kolordusu güneyden ilerleyerek Yunanlıların yan ve gerilerini taciz etmeye başlamış fakat Mürettep Tümen Yunan 1. Kolordusu’nun baskısı sonucunda Sivrihisar’da tutunamayarak Sakarya Nehri güneyine atılmıştır.[4] 

17 Eylül’den itibaren, Yunan ordusunun geri kalan kısmı da geri çekilmeye başlamış[5] ve 24 Eylül’de tüm birlikler Eskişehir doğusuna ulaşmıştır. Eskişehir doğusunda mevzilenmeye başlayan Yunan birlikleri, 27 Eylül’e kadar Cevizli-Kırgız Dağı-Hamidiye-Sarıkavakça Dağı-Kızılcaören-Tandır-Bozdağ hattında tertiplenmiştir.[6]

Afyon’da yeterli Yunan birliği olmadığını gören Batı Cephesi Komutanı, 26 Eylül 1921’de Süvari Kolordusu’na, 8. ve 6. Piyade Tümenleri ile birlikte Afyon’daki Yunan alaylarına taarruz etmesini emretmiştir.[7] Hazırlıklar tamamlanamadan Afyon’un bir Yunan tümeniyle takviye edilmesi üzerine, taarruz 2 Ekim’e ertelenmiş ve 2. Kolordu’nun da bu taarruza katılması emredilmiştir.[8]

Taarruz, ancak 3 Ekim’de yapılabilmiş ve Yunanlılar Afyon bölgesine yeni birlikler gönderdiğinden başarılı olmamıştır.[9] Yunanlılar, 7 Ekim’de iki tümenlerini Eskişehir’den Türk birliklerinin gerisine sarkıtınca da hassas bir durum ortaya çıkmıştır.[10] Bunun üzerine Türk birlikleri, 8/9 Ekim’de Doğlat-Seyitler-Hamidiye hattına alınmış[11] ve Sakarya Meydan Muharebesi’nin takip safhası sona ermiştir.

Sakarya Meydan Muharebesi, dönemin askerî literatürüne göre İstiklal Harbi’nin dönek noktası (dönüm noktası) olmuştur.[12] Bundan sonra Türk ve Yunan orduları arasındaki muharebelerin dördüncü dönemi başlamıştır. Yani, Yunan ordusu stratejik taarruzdan stratejik savunma durumuna, Türk ordusu stratejik savunmadan stratejik taarruz durumuna geçmiştir.[13] Bu sebeple Türk ordusu, muharebeleri sona erdirecek son büyük muharebeye, yani Yunan ordusunu ülkeden atarak Millî Mücadele’yi başarıyla sonlandıracak büyük bir taarruza hazırlanmaya başlamıştır.

Bu çalışmada, Türk ordusunun Büyük Taarruz’a hazırlanırken yaptığı planlama çalışmaları ve taarruzun harekât planının nasıl ortaya çıktığı incelenecektir. Bu yapılırken, söz konusu dönemde meydana gelen siyasi ve askeri gelişmeler de ele alınacak ve bu gelişmelerin hazırlanan planın öngördüğü konsepte olan etkisi irdelenecektir.

Büyük Taarruz’un Harekât Planının Hazırlanma Süreci:

Sakarya Meydan Muharebesi’nin Türk ordusunun galibiyeti ile sonuçlanması, iç istikrarın sağlanması ve dış ilişkilerin geliştirilmesi açısından etkili sonuçlar doğurmuştur. İlk olarak, muharebenin sonucunu bekleyen Rusya, TBMM hükümetine yanaşmıştır. Bunun üzerine, 26 Eylül’de Türkiye ile Rusya ve Güney Kafkasya Cumhuriyetlerinin katılımıyla Kars’ta görüşmelere başlanmış[14] ve 13 Ekim’de Kars Antlaşması imzalanmıştır. Böylece, doğu sınırı tam olarak güven altına alınmış ve buradaki birliklerin bir kısmının batıya gönderilmesi imkânı ortaya çıkmıştır.

Bir süredir TBMM hükümeti ile barış görüşmeleri yapan fakat karar verebilmek için Sakarya Meydan Muharebesi’nin sonuçlanmasını bekleyen Fransa ile de 20 Ekim 1921’de Ankara Anlaşması imzalanmıştır.[15] Böylece, Güney Cephesi kapanmış ve bu bölgedeki bazı birlikler Batı Cephesi’ne taşınmıştır. Ayrıca, Mersin ve İskenderun limanları vasıtasıyla Avrupa ülkelerinden silah, araç ve malzeme temin etme ve bunları Adana-Konya demiryoluyla cepheye taşıma imkânı sağlanmıştır.[16]

Bu sırada Yunan ordusu, Cevizli-Kırgız Dağı-Hamidiye-Sarıkavakça Dağı-Danişment-Tandır-Bozdağ hattını işgal ve tahkim etmeye devam etmiştir. Böylece, Bursa ve Marmara istikametini kapatan Eskişehir bölgesi ile İzmir istikametini kapatan Afyon bölgesini tutmuştur. Afyon ve Eskişehir bölgelerinde savunmasının çatısını kuran Yunanlılar, yanlarını kuzeyde Gemlik Körfezi’ne, güneyde ise Büyük Menderes Nehri boyunca Eğe Denizi’ne kadar (700 km) uzatmıştır.[17] 

Yunan ordusu, teşkilatını da buna göre yeniden düzenlemiştir. 3. Kolordu ve müstakil tümenler Kuzey Ordu Grubu adı altında, 1. ve 2. Kolordular ise Güney Ordu Grubu adı altında birleştirilmiştir. Güney Ordu Grubu iki kolorduyla bir hat üzerinde toplanmış ve bu kolordular ikişer tümenlerini birinci hatta yerleştirmiş, ikişer tümenlerini ise ihtiyata ayırmışlardır.[18]

Yunan ordusu gibi, Türk ordusu da yeni duruma göre teşkilatını yeniden düzenlemeye başlamıştır. Çünkü, çok geniş bir cephede tertiplenen çok sayıdaki birliğin Cephe Komutanlığı’nca tek elden sevk ve idare edilmesi oldukça zordur.[19] İlk olarak 7 Ekim 1921’de, 1. Ordu Komutanlığı’nın kurulması ve komutanlığına Ali İhsan Paşa’nın getirilmesi kararlaştırılmıştır.[20]

Başkomutanlık, ordunun kısa süre içinde taarruza hazırlanabileceğini düşündüğünden Eskişehir bölgesinde bir-iki tümen bırakarak diğer birlikleri Afyon bölgesinde toplamayı ve bir ordu daha kurarak Batı Cephesi birliklerini iki ordu halinde teşkilatlandırmayı planlamıştır. Birliklerin çoğunun Afyon bölgesinde toplanmasında, Eskişehir-Ankara demiryolu hattının Yunanlılarca tahrip edilmesi ve sadece Konya demiryolu üzerinden ikmal yapma imkânının bulunması etkili olmuştur. Böylece, daha en baştan taarruz için kuvvetlerin güneyde toplanması fikri ağırlık kazanmıştır.[21] 

Bu ana fikir çerçevesinde Genelkurmay Başkanlığı (Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Vekâleti), 15 Ekim 1921’de Batı Cephesi Komutanı’na Yunanlılara bir darbe vurmak için kış başlamadan taarruz etmek gerektiğini bildirmiştir. Taarruz planlanırken, Yunanlıların Eskişehir-Afyon demiryolunun avantajından faydalanmasına engel olmak için taarruzun kuvvet çoğunluğuyla Afyon bölgesinden yapılması ve kısa süre içinde Yunan ordusunun İzmir’le irtibatının kesilmesinin esas alınması talimatı verilmiştir.   

Bunun üzerine Cephe Komutanı, planlama çalışmalarına başlamış ve 1. Ordu Komutanı ile müstakil kolordu komutanlarının değerlendirmelerini istemiştir.[22] Gizlilik maksadıyla yazışmalarda bu plandan, taarruzun ana mihveri üzerinde bulunan Sandıklı’nın ilk harfi olan “Sad” ( ) harfi ile bahsedilmiştir. Böylece plan, “Sad Planı” adını almıştır.[23]

Sad Planı çalışmaları devam ederken, ordunun silah ve teçhizat bakımından güçlendirilmesi için de çalışmalara başlanmıştır. Bu çalışmalarda, yakın geçmişte meydana gelen muharebelerden çıkarılan dersler dikkate alınmıştır. Örneğin, Yunanlıların Sakarya doğusunda Türk savunmasını aşamamalarında ağır toplar getirememelerinin etkisi olduğunu değerlendiren Batı Cephesi Komutanı, ağır top miktarını artırmaya karar vermiştir. Kamaları İtilaf Devletlerine teslim edilmiş olan ağır toplar için kama döktürmüş ve Kars Kalesi’ndeki ağır kale toplarının Batı Cephesi’ne getirilmesini istemiştir. 

Bunun yanında, o zamana kadar meydana gelen muharebelerde süvarinin geniş alanlarda oldukça etkili olduğu görüldüğünden, büyük bir süvari kitlesi teşkil edilmeye başlanmıştır. Bunda, Türk ordusunun mevcut durumu da etkili olmuştur. Kaynakları sınırlı olan Türk ordusunun yapacağı taarruz, kısa süreli ve kesin sonuçlu olmak zorundadır. Kesin sonuçlu bir meydan muharebesinden sonra Yunan ordusunun daha gerilerde savunmasına izin vermemek için hızla takip edilmesi gerekmektedir. Bunun için de yüksek bir hareket kabiliyetine, yani büyük süvari kütlesine ihtiyaç vardır.[24]

1. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele’deki muharebelerde, uçakların da oldukça önemli olduğu anlaşılmıştır. Gerçi uçaklar henüz havadan yere taarruzlarda büyük bir etki yaratacak kapasitede değildir ancak moral açısından çok etkili olmaktadırlar. Ayrıca, düşman faaliyetlerinin keşfi, düşman uçaklarının önlenmesi ve geri çekilen düşmanın taciz edilmesinde de çok işe yaradıkları görülmüştür.

Bu sebeple, İtalyanlardan 20 adet av uçağı ve Almanya’dan bazı uçaklar alınmıştır. Ankara Antlaşması’ndan sonra Fransızlardan da 10 adet keşif uçağı temin edilmiştir. Bunlardan dördü hemen uçuşa hazırlanmış ve yeni bir uçak bölüğü kurulmuştur.[25] Bu hazırlıklar devam ederken Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa, 23 Ekim 1921’de Cephe Komutanı ile buluşmuştur. Ondan, ordunun ikmali için tespit edilen ihtiyaçları almış ve bunların hızla tamamlanması gerektiğini Millî Savunma Bakanlığı (Müdafaa-i Milliye Vekâleti)’na bildirmiştir.[26]

27-29 Ekim tarihleri arasında, asıl taarruz bölgesinde görevlendirilen 1. ve 4. Kolordular Akarçay’ın iki tarafına hareket ettirilmiştir. 3. Kolordu ise, Eskişehir doğusundaki Yunan birliklerinin karşısında bırakılmıştır.[27] 18 Kasım’da, Batı Cephesi’ndeki müstakil kolordular birleştirilerek 2. Ordu kurulmuş ve komutanlığına Yakup Şevki Paşa getirilmiştir.[28] Yunanlıların Şuhut-Sandıklı hattına yapabileceği muhtemel bir taarruza karşı da Ağızkara-Kumala Dağı hattındaki mevziler güçlendirilmiştir.

Bu hazırlıkları yakından takip eden Başkomutan, 10 Aralık 1921’de ordunun durumunu yerinde görmek için cepheye gitmiştir. Yaptığı denetlemede, hazırlıkların etkili bir taarruz için yeterli olmadığını görmüştür.[29] Hatta Yunanlılar, güneye kaydırdıkları birlikler sayesinde bu bölgedeki Türk kuvvetlerinden üstün hale gelmiştir.[30] Öte yandan, yoğun yağışlar başlamış ve yağışlı ortamda araziden ikmal yapılması mümkün olmadığından orduyu Konya demiryolu hattından ayırmanın sakıncalı olacağı değerlendirilmiştir. Bunun üzerine, ilkbaharda taarruz edecek şekilde hazırlıklara devam edilmesine karar verilmiştir.

Başkomutan tarafından taarruz ertelenince, ordunun savunma mevzileri işgal etmesi gündeme gelmiştir. Cephe Komutanı, mevzi yerlerini belirlemek maksadıyla 20 Aralık 1921’de Bolvadin’de Ordu Komutanları ile buluşmuştur. Yapılan durum muhakemesi sonucunda, Yunan ordusunun büyük kısmıyla bir istikametten asıl taarruz ve diğer kuvvetleriyle başka istikametlerden tali taarruzlar yapabileceği değerlendirilmiştir.

Bunun üzerine, Keş Dağı-Paşa Dağı-Kızıldağ-Bozan Dağı-Hoyran Gölü hattının savunulmasına ve Eber Gölü- Çay- Karamık Batağı doğusu- Karakuş Dağı- Hoyran Gölü hattı ile Akşehir Gölü-Hoyran Gölü hattının güçlendirilmesine karar verilmiştir.[31] Bu hatta, “K Savunma Hattı” ismi verilmiştir.[32] Yunan ordusunun ardından Türk ordusunun da savunma mevzileri hazırlamaya başlayınca, Anadolu’daki askeri hareketler durağan hale gelmiştir.

İtilaf Devletleri bu durumu, sorunun çözümsüzlüğe sürüklendiği şeklinde yorumlamışlardır. Yunanlılar Sakarya’da durdurulmuş ve geri çekilmek zorunda kalmış fakat Türk ordusu onları etkili bir şekilde takip edememiştir. Her iki taraf da çok yıpranmış ve savunmada kalmaktan başka seçenek bulamamıştır. Ama İtilaf Devletlerinin gözden kaçırdıkları çok önemli hususlar vardır. Yunanlıların hedefi sürekli değişirken Türklerin hedefi hiç değişmemiştir. Bu hedef, daha mücadelenin başladığı ilk günlerde belirlenen Misakı Millî sınırlarına ulaşmaktır.[33]

Ayrıca, Sakarya Meydan Muharebesi’nden galip çıkan Türk tarafının moral ve motivasyonu oldukça yüksektir. Yunan tarafında ise durum, bunun tam tersidir. Yunan ordusunda, Anadolu’yu elde tutabileceklerine dair inanç sarsılmıştır. Yunan ordusuna siyaset girmiş ve personel arasında birlik duygusu bozulmuştur. Türk ordusu, bunu daha da derinleştirmek için Anadolu harekâtını eleştiren Yunan gazetelerini uçaklarla Yunan mevzilerine atarak psikolojik harekât uygulamaya başlamıştır.[34]  

Aslında bu sırada, Türk tarafında da bazı sorunlar yaşanmaktadır. Bu sorunlar, Yunanlılardan farklı olarak, bir an evvel taarruza başlanıp başlanmaması ile ilgili tartışmalardan kaynaklanmaktadır. Yunanlılara neden taarruz edilmediği ile ilgili en yoğun tartışmalar, TBMM’de ortaya çıkmıştır. Böylece, Meclis’teki muhalefet oldukça güçlenmiş ve Türk tarafı da siyasi olarak ikiye bölünmüştür.

Rauf Bey ve Kara Vasıf gibi etkili kişilerin de katılması ile daha da güçlenen muhalefet, hükümetin mevcut durumu iyi idare edemediğini ileri sürmüştür. Meclis Başkanı’nın aynı zamanda Başkomutan ve Hükümet Başkanı Fevzi Paşa’nın aynı zamanda Genelkurmay Başkanı olması eleştirilmeye başlanmıştır.[35] Nurettin Paşa ise iç isyanları bastırırken aşırı sert uygulamalarda bulunduğuna dair tartışmalar sonucunda, Kasım 1921’de görevinden ayrılmak zorunda kalmıştır.[36]

Muhalefetin tezlerini destekleyen Refet Paşa, 13 Ocak 1922’de Millî Savunma Bakanlığı görevinden istifa edince[37] 14 Ocak’ta, Kâzım (Özalp) Bey cepheden çekilerek bu göreve getirilmiştir.[38] Ayrıca, Başkomutan başkanlığında Maliye ve Milli Savunma Bakanları ile Genelkurmay Başkanı’ndan oluşan bir harp encümeni kurulmuştur. Amaç, maliyenin para dağıtımına hâkim olmak ve öncelikle ordu ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlamaktır.[39]

Bu sırada, diplomatik temaslarda bir artış meydana gelmiştir. Örneğin, Aralık 1921 ve Ocak 1922 aylarında Japon temsilcisi, Ankara hükümetinin barış şartlarını öğrenmek için İstanbul’daki Ankara Hükümeti temsilcisi ile sık sık görüşmüştür. 13 Aralık 1921’de ise Ukrayna Dışişleri Komiseri Frunze Ankara’ya gelmiştir. Maksadı, Ankara Antlaşması’ndan sonra Türklerin Batı’ya kayıp kaymadığını anlamaktır. Bu ziyaret sırasında, 2 Ocak 1922’de Ukrayna ile bir anlaşma imzalanmıştır. 

İngiltere ve Fransa, Sovyet yetkililerinin Türkiye ile diplomatik faaliyetlerindeki artıştan rahatsız olmuş ve Almanya’nın durumunu görüşmek için Cannes (Kan)’da yapılacak toplantıya Yunanistan’ı da davet etmişlerdir. Cannes Konferansı’nda, Fransa ve İngiltere arasında Almanya ile ilgili bir antlaşma imzalanmıştır.

Antlaşmaya göre; Almanya Fransa’ya saldırırsa, İngiltere Fransa’ya yardım edecektir. Bunun karşılığında Fransa, Batı Anadolu konusunda İngiltere’nin görüşlerini destekleyecektir. İngiltere’ye göre; Trakya’da küçük sınır düzeltmeleri yapılmalı, İzmir ve çevresinde devletlerarası himaye altında bir yapı kurulmalı, bu yapının idaresi için kurulacak komisyon iki Türk ve iki Yunan üye ile bir yabancı başkandan oluşmalı, jandarma yerli halktan kurulmalı ama subayları yabancı olmalıdır.[40] 

Mart ayına gelindiğinde, cephede bazı kritik gelişmeler olmuştur. Afyon bölgesindeki Yunan kuvvetlerinin bir kısmı kuzeye kaymış ve Yunanlıların Emirdağ-Bolvadin hattından taarruz edebileceği ihtimali ortaya çıkmıştır.[41] Bunun üzerine, Akarçay güneyindeki 2. Kolordu Aziziye bölgesine gönderilmiş[42] ve Mustafa Kemal Paşa, durumu yerinde görmek için 14 Mart 1922’de cepheye gitmiştir. Cepheyi gezip birlikleri denetledikten sonra ordunun ilkbaharda da taarruz edemeyeceğini anlamıştır.[43]

Bu gezi sırasında Rus elçisi Aralov ve Azerbaycan elçisi Abilof’un da cepheye gelmesi, İtilaf Devletlerinde Türklerin Bolşevizm’e kayacağı endişesini artırmıştır. Bunun üzerine, İtilaf Devletleri’nin dışişleri bakanları Paris’te toplanmış ve 22 Mart’ta başlayacak olan konferans için Türk ve Yunan temsilcilerini Paris’e davet etmişlerdir. 

Paris’te yapılan toplantıda, Ankara ve İstanbul hükümetleri ile Yunanistan’a bir mütareke teklifinde bulunmuşlardır. Buna göre; taraflar arasında 10 kilometrelik bir tarafsız bölge oluşturulacak, kuvvetler takviye edilmeyecek, müttefikler ateşkesi denetleyecek ve anlaşmazlık durumunda müttefiklerin hakemliği kabul edilecektir. Bunlar kabul edilirse, Yunanlılar üç ay içinde Anadolu’yu terk edecek ve ateşkes ancak 15 gün önceden haber vermek koşuluyla feshedilebilecektir.

Yunan hükümeti, mütareke teklifini şartlı olarak kabul etmiştir. Öne sürülen şartlar; geri çekilme süresinin en az dört ay olması, azınlıkların can ve mal güvenliklerinin sağlanması ve uğradıkları kayıplara karşılık Edirne ile İzmir’in kendilerine verilmesidir. İstanbul hükümeti de Müttefiklerin teklifini bazı şartlarla kabul edeceğini,[44] ateşkes meselesini ise Ankara’nın kararına bıraktığını bildirmiştir.

TBMM hükümeti ise konu hakkında görüşmelere başlamış fakat henüz bir cevap veremeden, 26 Mart 1922’de bu sefer de barış şartları ile ilgili esaslar kendisine bildirilmiştir. Bu esaslarda; Doğu’da bir Ermenistan kurulması, Edirne ve Babaeski’nin Yunanistan’a verilmesi gibi kabul edilemeyecek maddeler bulunmaktadır.[45]   

Hükümet, her iki notaya da 5 Nisan’da cevap vermiştir. Buna göre; mütareke teklifinin esas itibarıyla kabul edildiği, ancak ordunun ikmal işlerine ara verilmeyeceği ve ordu içine yabancı subaylar sokulmayacağı bildirilmiş, mütareke imzalanınca 15 gün içinde Eskişehir-Kütahya-Afyon hattının, dört ay içinde de tüm Batı Anadolu’nun boşaltılması istenmiştir.[46] İtilaf Devletleri 15 Nisan’da buna, sadece barış şartları kabul edilirse tahliyenin daha önce yapılabileceği cevabını vermiştir. Bunun üzerine Ankara, 22 Nisan’da Anadolu’daki Yunan mezalimini gündeme getirmiş ve Müslümanların kurtarılmasının tek yolunun Anadolu’nun hemen boşaltılması olduğunu bildirmiştir.[47]

Bu görüşmeler duyulunca, Yunanlıların Anadolu’yu terk edeceği endişesine kapılan İzmir bölgesindeki Rumlar arasında muhtar bir İyonya Devleti kurmak için hazırlanmayı öngören Mikro Asya hareketi ortaya çıkmıştır. İstanbul’daki Venizelos taraftarı subaylar bunun için bölgeye gitmiş ve Rum Ortodoks Patriği Meletios hareketi destekleyen vaazlar vermiştir.[48] Yunan ordusu ise İtalyanların boşalttığı Menderes Vadisi, Söke ve Kuşadası’nı 30 Nisan’a kadar işgal etmiştir.[49]

Diplomatik alanda bu gelişmeler yaşanırken, Türk ordusu taarruz hazırlıklarına devam etmektedir. Cephe Komutanı, nisan ayında ordu komutanlarından taarruz hakkında değerlendirmelerini almıştır. Bu değerlendirmeler sonucunda 27 Nisan’da Başkomutanlığa; eğer personel, silah, araç ve teçhizat eksikleri tamamlanırsa haziran ayında taarruz edilebileceğini bildirmiştir.[50]

10-19 Mayıs günleri arasında, Paris Konferansı’nın devamı olarak Cenevre’de yeni bir konferans yapılmış, barış ve mütareke koşulları ile Trakya sorunu ele alınmıştır. Bu sırada Yunanistan’da hükümet görevden ayrılmış ve 22 Mayıs 1922’de yeni bir hükümet kurulmuştur. Bu hükümet, İstanbul’un alınmasına ve Yunan ordusu himayesinde İyonya Muhtar İdaresi’nin kurulmasına karar vermiştir[51]

Hükümetin emirlerini alan Trakya Ordusu Komutanı General Hacıanesti, 13.000 kişi civarındaki personelinin İstanbul’u almak için yeterli olmadığını bildirmiş ve kendisine üç tümen daha gönderilmesini istemiştir. Anadolu Ordusu Komutanı General Papulas ise hükümetle anlaşamadığından istifa etmiştir. Bunun üzerine Hacıanesti, Trakya Ordusu Komutanlığı uhdesinde kalmak üzere Anadolu Ordusu’nun da komutanlığına getirilmiştir.

Hacıanesti; Atina’dan bir alayı, İzmir bölgesinden bir alayı ve 1000 kişilik bir kuvveti derhal Trakya’ya intikal ettirmiştir. 14 Haziran’a kadar, Trakya Ordusu’nun mevcudunu 30.000 kişiye çıkarmış ve birliklerini 4. Kolordu olarak yeniden teşkilatlandırmıştır.[52] 7 Haziran 1922’de ise Averoff Zırhlısı ve bazı destroyerlere Samsun’u bombalatmıştır. Bu bombardıman, İtilaf Devletlerince iyi karşılanmamış ve Averoff’un İstanbul’dan hareket etmiş olması şehrin tarafsızlığının tartışılmasına sebep olmuştur.

Yunanlılar, bu tepkileri önemsemeden planladıkları yönde hareket etmeye devam etmişlerdir.  Samsun’un bombalanması, Yunanlıların İstanbul’u ele geçirme planları için sadece bir ön darbedir ve Hacıanesti’nin ordu komutanlığına atanması bu darbe için atılmış bir adımdır.[53] Bu sebeple Hacıanesti, Trakya ordusunu harekete geçirmeden önce Anadolu’daki durumu anlamak ihtiyacını hissetmiştir.

Anadolu’ya gelerek cepheyi gezmiş ve tümen komutanlarının durum hakkındaki değerlendirmelerini almıştır. Tümen komutanlarının çoğunluğunun görüşü, Türk ordusunun taarruz edemeyeceği yönünde olmuştur. Bunun üzerine Hacıanesti, Anadolu’dan bir miktar birliği daha Trakya’ya göndermiş ve 25 Haziran’da Kuzey ve Güney Ordu Grubu’nu lağvederek kolorduları doğrudan kendisine bağlamıştır.[54] 

I. Dünya Savaşı, kuvvetle tahkim edilen savunma cephelerinin aşılmaz olduğu kanaatini aşılamıştır.[55] Bu sebeple, Yunan birliklerinin yerleştiği mevziler müstahkem mevki mantığıyla hazırlanmıştır. Cephe hattı boyunca birçok mukavemet noktası teşkil edildimiş ve bu noktalar birer topçu birliği ile desteklenen piyade taburları tarafından işgal edilmiştir. 

Hacıanesti, bu tertiplenmeye dokunmamış fakat iki Ordular Grubu’nu dağıtmış ve kolorduların tertibatını değiştirmiştir. Daha önce 1. ve 2. Kolordu cephede iki kademe halinde tertiplenmişken, Hacıanesti 2. Kolordu’yu ihtiyata çekerek onun boşalttığı bölgeyi de 1. Kolordu’ya vermiştir. 170 kilometrelik cepheyi kapatmak zorunda kalan 1. Kolordu, bütün birliklerini birinci hatta mevzilendirmiş[56] ve böylece Yunan savunmasının derinliği azalmıştır.

Yunan tarafında bu gelişmeler yaşanırken Türk ordusu, 16 Haziran 1922’de, taarruz kararını vermiş ve planlama çalışmalarını hızlandırmıştır.[57] Ayrıca, 1. Ordu Komutanı Ali İhsan Paşa ile Cephe Komutanı arasında bir süredir yaşanan anlaşmazlık sebebiyle Ali İhsan Paşa 18 Haziran’da görevden alınmış ve yerine taarruzi bir ruha sahip olan Nurettin Paşa atanmıştır.[58]    

Cephe Komutanı’nın 3 Temmuz’da Genelkurmay Başkanlığı’na gönderdiği plana göre; asıl taarruz Şuhut-Afyon yolu ile Sandıklı-Afyon arasından iki kolordu ile yapılacak ve bir piyade tümeni asıl taarruzun ihtiyatı olarak ayrılacaktır. Süvari Kolordusu ve bir piyade tümeni ordu sol kanadı ile birlikte Sincanlı-Afyon yolu batısından Sincanlı Ovası’na inecek, bir kolordu Eskişehir’e taarruz edecek, bir kolordu da doğudan Afyon’a taarruz edecektir.

Demiryolu ile Şuhut-Afyon arasından bir tümen ve Sandıklı-Afyon yolu ile bu yolun batısından bir tümen ilerleyecektir. Bir kolordu ise doğu cephesinin kuzey kanat ve gerilerine taarruz etmek üzere başlangıçta geride kademeli olarak duracaktır. Planın dayandığı ana fikir, Yunan güney grubunun iki yanına aynı anda taarruz etmektir.[59] 

Bu plan; arazi tetkikleri, Yunan ordusu hakkında elde edilen bilgiler ve komutan kanaatleri sonucunda Sad Planı’nda yapılan değişikliklerle oluşturulmuştur. Bu değişikliklerin en önemlisi, Uşak’a kadar uzanan kuşatma kanadının daraltılarak sıklet merkezinin Afyon’un güneybatısına kaydırılmasıdır.[60] Bu planda, asıl kuvvetlerle Afyon güneyine taarruz ederek Yunanlıları batı kanadından kuşatmak suretiyle yok etmek amacı güdüldüğünden, Başkomutan 2. Kolordu’nun da güneye alınmasını istemiştir.[61] 

2. Ordu Komutanı, ordunun personel ve lojistik açıdan kuşatma muharebesi yapmaya yeterli olmadığı gerekçesiyle bu plana itiraz etmiştir. Ona göre Döğer istikametinde cepheden bir yarma taarruzu yapılmalıdır. Böylece, Yunan kuzey ve güney grupları birbirinden ayrılarak parça parça imha edilebilecek ve başarısızlık halinde geri çekilmek mümkün olacağından ordunun elden çıkması önlenebilecektir.[62] Fakat bu öneri kabul edilmemiştir.

Temmuz ayında Yunanlılar, Anadolu’daki bazı topçu birlikleri ile üç piyade alayı, iki Evzon taburu ve bir süvari müfrezesini daha Trakya’ya göndermişlerdir. Bu birliklerle Çorlu’da yeni bir tümen kurulmuş ve 4. Kolordu’nun mevcudu 45.000 kişiye yükseltilmiştir. Bu kolordu, 23 Temmuz 1922’de ilerlemeye başlamış ve 27 Temmuz’da Çerkezköy-Bekçiler-Silivri hattına ulaşmıştır.[63]

Aynı gün, Hacıanesti Tekirdağ’a gelmiş ve Müttefiklere, Yunanistan’ın mevcut durumun yükünü daha fazla taşıyamayacağı için çatışmalara kendi inisiyatifiyle son vermeye mecbur kaldığını belirten bir nota verilmiştir.[64] Yunan hükümeti, 28 Temmuz’da da İyonya Muhtar İdaresi kurulacağını ilan etmiş ve 30 Temmuz’da bölgede yaşayan halkı iş birliğine çağırmıştır.[65] 31 Temmuz 1922’de ise İstanbul’u işgal etmek için İtilaf Devletlerinden izin istemiştir.[66]

Bu sırada İtalya, büyümüş ve boğazlara hâkim bir Yunanistan istemediğinden Türkiye’yi destekler bir tavır sergilemektedir. Fransa ise İngilizlerin kontrolündeki Yunanistan’ın boğazlara hâkim olmasını istememektedir.[67] Bu sebeple Fransızlar, Atina’daki temsilcileri vasıtasıyla 31 Temmuz’da Yunan hükümetine sözlü bir nota vermişlerdir. Bu notada; Müttefiklerin Yunan ordusunun İstanbul’a doğru yürümesi talebini reddettiklerini ve İtilaf Devletleri işgali altındaki bölgelere yapılacak askerî hareketlerin silahla geri atılacağı belirtilmektedir.[68]   

Müttefik Güçleri Başkomutanı Harrington, Fransa ve İtalya’dan ayrı düşmemek için işgal altındaki bölgenin tarafsızlığını bozacak her türlü girişime karşı işgal kuvvetlerinin kullanılacağına dair basında bir bildiri yayımlatmıştır. Bu bildiriden cesaret alan İstanbul hükümeti, General Harington’a Yunanlıları durdurmak için 20.000 askerden oluşan bir birlik vermeyi teklif etmiştir. 

Müttefikler ayrıca, İzmir ve çevresinde kalıcı bir yapıya sahip herhangi bir yönetim biçimi başlatmak için Yunanistan’a yetki vermediklerini hatırlatmışlardır. Yunan ordusu, hiç beklemediği bu tepkiler sebebiyle 1 Ağustos’ta Çatalca mevzilerinin 20 kilometre batısına çekilmiştir.[69] 15 Ağustos’ta imzalanan bir protokolle, Yunan birliklerinin 6 kilometre daha batıya çekilmesi kararlaştırılmıştır.[70] 

Yunanlıların tüm dikkatlerini Trakya’da topladığı bu günlerde; Mustafa Kemal Paşa, Genelkurmay Başkanı ve Cephe Komutanı Anadolu’da yapılacak taarruzun planını görüşmektedir. Plan, kuvvet çoğunluğuyla güneyden taarruz ederek cephenin yarılması ve Yunan ordusunun geri çekilme yollarının kesilmesi esasına dayanmaktadır. Yarma 25 kilometrelik bir cephede yapılacak ve bu bölgede nisbi muharebe gücü Yunanlıların dört katı olacaktır. Planın başarısı, gizliliğe ve baskına bağlıdır.[71] Plan, Yunan ordusunun konuşlanmasındaki son değişikliklere göre düzenlenmiştir.

Hacıanesti’nin yaptığı değişikliklerden sonra, Eskişehir bölgesindeki Yunan 3. Kolordusu; Ankara-Eskişehir-Bursa stratejik yaklaşma istikametini örtmekte ve bütün Marmara bölgesini arkasında saklamaktadır. Bir Yunan tümeni de bu kolorduyu kuzeye karşı korumaktadır. 3. Kolordu’nun geri çekilmesi ihtimaline karşı Söğüt-Kütahya arasında kuvvetli savunma mevzileri hazırlanmıştır.

1. Yunan Kolordusu, Afyon ve Altıntaş ovaları ile Zafer ve Murat sıradağlarını Sakarya havzaları ile Akşehir ve Eber gölleri havzasına karşı örtmektedir. Bu konumuyla, Orta Anadolu’yu Ege Denizi’ne bağlayan Afyon-Uşak-Manisa-İzmir stratejik yolunun üzerinde bulunmakta ve Murat Yaylası ile Ege havzasını arkasında saklamaktadır. Ordu ihtiyatı olan 2. Kolordu ise Döğer-Altıntaş bölgesindedir.[72]

Bu tertiplenme şekliyle Yunanlılar, Marmara Denizi ve Ege Denizi’ne doğru uzanan tüm stratejik yaklaşma istikametlerini tutmaktadırlar. Ayrıca, cepheye paralel olarak uzanan Eskişehir-Afyon demiryolu hattını kuvvet kaydırmak için kullanma imkânına sahiptirler.[73] Bu durum, Yunan savunması için büyük bir avantaj sağlamaktadır. Fakat, Yunan ordusunun Marmara ve Ege kıyılarına kadar tüm stratejik istikametleri kapatmak için Büyükmenderes ağzından Gemlik Körfezi’ne kadar uzanan 700 kilometrelik bir alana yayılmış olması, Türk ordusunun taarruzu için elverişli bir durum oluşturmaktadır. 

Yunanlıların diğer bir zafiyeti de ordunun savaşma azim ve iradesinin oldukça zayıflamış olmasıdır.  Sakarya Meydan Muharebesi’nde çok büyük zayiat veren Yunan ordusunda moral gücü sarsılmış, ülkedeki siyasi mücadelelerden personel etkilenmiş ve askerler arasında barış ve terhis talepleri yükselmiştir.[74] Çok sayıda subay, bir yolunu bulup Yunanistan’a görevlendirme çıkartmakta ve izne giden subaylar geri dönmemektedir. Bu sebeple, bölüklerin çoğunu asteğmenler idare etmektedir. 

Yunanistan’dan dönen subaylar ise kendi durumlarının kimsenin umurunda olmadığını anlatarak ordunun moralini daha da bozmaktadır. Öte yandan, Yunanistan’daki Bolşevikler askerlere mektuplar göndererek propaganda yapmaktadır. Türk ordusu da askerlerin okuması yasaklanmış olan Yunan gazetelerini uçaklardan atmakta veya gizlice mevzi yakınlarına bırakmaktadır.[75] 

Karşı karşıya gelen iki ordunun rakamsal değerlerine bakıldığında, tarafların personel ve silah sayısının aşağı yukarı birbirine eşit olduğu görülmektedir.[76] Fakat Türk ordusu, gün geçtikçe daha da güçlenmektedir. Çünkü, idari faaliyetlerdeki personel sayısı ve hatta Genelkurmay Başkanlığı ile Millî Savunma Bakanlığı karargâh kadroları bile azaltılarak cepheye subay gönderilmektedir.[77]

Öte yandan, işgal altında bulunan bölgelerdeki Millî Müfrezeler; baskın, pusu ve sabotaj faaliyetlerini artırmışlardır. Cepheden sızan bazı subaylar da bölge halkından gönüllüler toplayarak baskın ve sabotajlar yapmaktadır. Yunanlılar, bu unsurları etkisiz hale getirmek için cepheden kuvvet ayırdıkları halde başarılı olamamaktadırlar.[78] 

Türk ordusu taarruz için hazırlıklara devam ederken; TBMM, sorunun barışçıl yöntemlerle çözülmesi için son bir diplomatik girişimde bulunmaya karar vermiştir. Bu maksatla, Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Bey ve İçişleri Bakanı Ali Fethi Bey Avrupa’ya gönderilmiş fakat bu görüşmelerden bir sonuç alınamamıştır.[79]

Bu sırada, Irak’ta Osmanlı ordusuna esir düşmüş olan İngiliz General Townshend, Mustafa Kemal Paşa ile görüşmek üzere Konya’ya gelmiştir. Mustafa Kemal Paşa, Konya’ya gitmek üzere 23 Temmuz 1922’de Ankara’dan ayrılmış fakat önce Akşehir’e giderek İsmet Paşa ile planın son durumunu görüşmüştür. Konya’dan geri dönerken, tekrar Akşehir’e uğramış ve taarruz planı Genelkurmay Başkanı’nın da katılımıyla 27/28 Temmuz gecesi detaylı olarak görüşülmüştür.[80]

28 Temmuz’da ise ordu futbol müsabakasını seyretmek bahanesiyle Ordu Komutanları Akşehir’e çağırılmış, plan kendilerine açıklanmış ve 30 Temmuz’a kadar planın detayları görüşülmüştür. 1 Ağustos’ta, planın lojistik desteği ile ilgili ihtiyaçların bir an önce tamamlanması Milli Savunma Bakanı Kâzım Paşa’ya bildirilmiştir.[81] 

Son haline getirilen plana göre 1. Ordu; 9 piyade tümeni (1. ve 4. Kolordular ile bağımsız 6. Tümen) ve üç tümenli 5. Süvari Kolordusu ile sıklet merkezi Kalecik Sivrisi ve Çiğiltepe arasında olmak üzere Afyon-Toklusivrisi hattına taarruz edecek ve Yunanlıların İzmir’le irtibatını kesecektir. 5. Süvari Kolordusu, Çiğiltepe ile Tolusivrisi arasından Ahır Dağlarını aşarak Yunanlıların batı kanadını kuşatacak ve 2. Kolordu, Sandıklı-Şuhut-Efesultan bölgesinde ordu ihtiyatını teşkil edecektir. 2. Ordu, beş piyade ve bir süvari tümeni ile Sakarya ile Afyon arasında bulunan Yunan kuvvetlerini taarruzla tespit edecektir. Kocaeli ve Menderes Grupları da karşılarındaki Yunan kuvvetlerine taarruz edecektir.[82]

Türk ordusunu bu muharebe alanına götürecek en kısa yol, Sandıklı-Sincanlı istikametidir. Hareket kabiliyeti kısıtlı olan Türk ordusu için yolun kısalığı çok önemlidir. Bu istikamet aynı zamanda, Yunanlıların gerisine en kısa mesafeden el atan istikamettir. İzmir-Afyon demiryolu cephenin güneyine yakın olduğundan, bu doğrultu kısa süre içinde demiryolu hattına el atmayı sağlamaktadır. Bu bölgedeki Kocatepe, birlikler için örtme sağlamaktadır. Tek risk, Yunanlıların Altıntaş, Afyon ve Dumlupınar doğu ve güneyi hattından taarruz etmesi ve ordunun Sakarya doğusuna çekilme tehlikesidir.[83]

Plana son halinin verilmesinin ardından Milli Savunma Bakanı silah, araç ve malzeme teminini hızlandırmıştır. Dışarıdan temin edilen 20 uçak 1 Ağustos’ta teslim alınmış ve Cephe Uçak Bölük Komutanı’nın teklifi üzerine bu uçakların Yunan keşif uçuşlarını önlemek maksadıyla hava-hava muharebelerinde[84] kullanılması kararlaştırılmıştır.[85]

Cephe Komutanlığı, 6 Ağustos 1922’de taarruz planını yayımlamıştır. Bu plana göre hedef, Yunan ordusunun büyük kısmını yenerek kuzeye atmak olarak belirlenmiştir. Eğer Yunanlılar merkezden karşı taarruza geçerlerse; 2. Ordu, 1. Ordu kesin sonuç alıncaya kadar dayanacaktır.[86] Yunanlıların ihtiyat kolordusunu cephenin ortasına almalarının bu planın uygulanmasını kolaylaştıracağı değerlendirilmiştir.[87]

Planı alan kolordular, 10 Ağustos’tan itibaren kendilerine tahsis edilen bölgelerde tertiplenmeye başlamışlardır. Genelkurmay Başkanlığı Karargâhı, 13 Ağustos’ta Ankara’dan hareket etmiş ve 16 Ağustos’ta Akşehir’e varan Genelkurmay Başkanı, bütün cepheyi gezmiştir. Başkomutan ise 17 Ağustos’ta gizlice Ankara’dan ayrılmış ve Konya’ya uğradıktan sonra 20 Ağustos’ta Akşehir’e gitmiştir. Aldatma maksadıyla gazetelerde Çankaya’da bir çay partisi düzenleneceği yazılmıştır. 

Ordu komutanları Akşehir’e davet edilmiş ve taarruz planı 20/21 Ağustos 1922 akşamı harp oyunu şeklinde prova edilmiştir. Taarruz planı, 2. Ordu’nun 25 Ağustos’ta taarruza başlaması ve Yunanlıların dikkati buraya çekilince diğer birliklerin 26 Ağustos’ta taarruz etmesi şeklinde zamanca kademeli olarak hazırlanmıştır. Batı Cephesi Kurmay Başkanı Albay Asım (Gündüz), 2. Ordu’nun 25 Ağustos’ta yapacağı taarruzun etkili olmayacağını ve Yunanlıların maksadı anlayabileceğini söylemesi üzerine bütün birliklerin 26 Ağustos’ta aynı anda taarruz etmesine karar verilmiştir.[88]  

Planın son haline göre, önce cephe yarılacak ve Süvari Kolordusu bu gedikten geçerek düşmanı ezmeye çalışacaktır.[89] Yapılan keşifler sonucunda, Yunan savunma hattının batıda Çekil Tepe’de Ahır Dağlarına dayandırıldığı anlaşılmıştır. Erkmen ve Belen Tepe arasında 3-4 kilometrelik, Ahır Dağları üzerinde ise 15 kilometrelik bir bölge boş bırakılmıştır.[90] Tel örgülerle takviye edilen Yunan mevzilerinin yeterli derinliği yoktur. Erkmen, Belen ve Tınaz Tepe bölgelerinde ikinci hat mevzileri hazırlanmış fakat mevzilerin ilerisindeki büyük arazi parçaları tutulmamış ve emniyet kuvvetleri çıkarılmamıştır.[91] 

Başkomutan, 24 Ağustos 1922’de 1. Ordu Karargâhı’na gelmiştir. Akşama doğru 1. Ordu Komutanı, Başkomutan, Genelkurmay Başkanı ve Batı Cephesi Komutanı Şuhut’a hareket etmiştir.[92] Cephe Komutanlığı, 25 Ağustos günü saat 12.30’da taarruz emrini yayımlamıştır.[93] Harekâtın baskın şeklinde icra edilmesi için gerekli tedbirlere bütün komuta kademelerince dikkat edilmiştir. Bunun için intikaller gece yapılmış, gündüzleri ise birlikler köylerde ve ağaçlık alanlarda gizlenmiştir.[94] Bu sayede birlikler, 25 Ağustos akşamına kadar Yunanlılar tarafından taciz edilmeden cepheye yanaşmıştır. 

Yunanlılar, Türklerin taarruz edeceklerine dair bazı haberler almış fakat bunları pek ciddiye almamışlardır. 1. Kolordu Komutanı, 22 Ağustos’ta birliklerini daha dikkatli olmaları yönünde ikaz etmiş ve 24 Ağustos’ta 2. Kolordu’dan bir alay getirterek Balmahmut bölgesine yerleştirmiştir. 3. Kolordu Komutanı ise Türklerin taarruz edeceğini ummadığı için ilave hiçbir tedbir almamıştır.[95]

Süvari Kolordusu intikali tamamlayınca, bölgeyi keşfe çıkan kolordu komutanı Fahrettin Bey, Ahır Dağlarının üzerinden aşarak Sinanpaşa Ovası’na inen bir patika olduğunu öğrenmiştir. Köylülerden elde ettiği bilgiye göre, Yunanlılar bu patikanın çıkışını gündüz zayıf süvari birlikleriyle tutmakta fakat gece tutmamaktadır. Bunun üzerine Ordu Komutanı’na, cephenin yarılmasını beklemeden kolordusunu geceleyin bu patikadan geçirmeyi ve Yunanlıların gerisine düşmeyi teklif etmiştir. Bu teklif kabul edilince Süvari Kolordusu, 25 Ağustos akşamı yürüyüşe başlamıştır.[96] 

Başkomutan, Genelkurmay Başkanı, Cephe Komutanı ve 1. Ordu Komutanı 26 Ağustos sabahı hava ağarmadan önce Kocatepe’deki gözetleme yerine çıkmıştır. 04.30’da başlaması gereken topçu hazırlık ateşi yoğun sis sebebiyle 05.00’da başlamış ve 05.35’ten itibaren tüm birlikler taarruza geçmiştir.[97]

Sonuç:

Büyük Taarruz’un planlama çalışmalarına, Sakarya Meydan Muharebesi’nin hemen ardından başlanmıştır. Plan, demiryolu hatları ve coğrafyanın askeri özelliklerine göre şekillenmiştir. Çünkü Yunanlılar, İzmir-Afyon demiryolunun imkanlarından yararlanmak için kuvvet çoğunluğu ile Afyon bölgesinde tertiplenince Konya-Afyon demiryolunun imkanlarından faydalanmak isteyen Türk ordusu da sıklet merkezi ile güneyden taarruz edecek şekilde konuşlanmıştır. Böylece, daha en baştan taarruz için kuvvetlerin güneyde toplanması fikri ağırlık kazanmıştır.  

Bundan sonra, elde mevcut kuvvetleri taarruz için yeterli bir güç haline getirmek için çalışmalara başlamıştır. Öncelikle, Sakarya Meydan Muharebesi’nde kazanılan başarının yarattığı diplomatik fırsatlardan faydalanılmıştır. Yapılan antlaşmalarla güvenli hale getirilen doğu ve güney cephesinden bazı birlikler ile silah, araç ve mühimmat Batı Cephesi’ne kaydırılmıştır.

Önce “Sad” koduyla isimlendirilen bir plan hazırlanmıştır. Bu plan yapılırken, Yunan ordusunun Eskişehir-Afyon demiryolunun avantajından faydalanmasına engel olmak için taarruzun sıklet merkeziyle Afyon bölgesinden yapılması ve daha başlangıçta Yunan ordusunun İzmir’le irtibatının kesilmesi esas alınmıştır. 

Planın başarılı olabilmesi için büyük bir süvari kitlesinin teşkiline ve ağır topçu ile uçak sayısının artırılmasına önem verilmiştir. Çünkü, kaynakları kısıtlı olan Türk ordusunun yapacağı taarruz, kısa süreli ve kesin sonuçlu olmak zorundadır. Kesin sonuçlu bir meydan muharebesinden sonra da Yunan ordusunun yeni bir savunma hattı tesis etmesine izin vermemek için hızla takip edilmesi gerekmektedir.

Zaman Türk ordusunun lehine işlediğinden, zaman kazanmak için her türlü diplomatik girişimlerden yararlanılmıştır. TBMM’de bir an önce taarruz edilmesi yönünde oluşan baskıya rağmen en uygun koşulların oluşacağı an beklenmiştir. Kazanılan zaman içinde, Yunan ordusunun savaşma azim ve iradesini azaltmak için her türlü psikolojik harekât faaliyetinden yararlanılmıştır.

Planlama faaliyetlerinde, gizlilik ve aldatma kurallarına azami riayet edilmiştir. Bu sebeple taarruz hazırlıkları hakkında, Meclis’e bile detaylı bilgi verilmemiştir. Böylece, Yunanlıların Türk ordusunun taarruz edecek gücü olmadığına inanmaları sağlanmıştır. Bu sayede, Anadolu’da yakın zamanda bir muharebe yaşanmayacağına inanan Yunan ordusu, Trakya’dan İstanbul’a yönelik bir harekata karar vermiş ve bunun için Anadolu’dan kuvvet çekmiştir. Böylece, Yunanlıların kesin sonuç yerindeki kuvvetlerinin gücü azalmıştır.

Yunan ordusundaki konuş ve kuruluş değişikliklerinden kaynaklanan zafiyetlere göre planda gerekli değişiklikler yapılmıştır. Bu sebeple Başkomutan ve Genelkurmay Başkanı sık sık cephede denetlemeler yapmış, Cephe Komutanı ile görüşmüş ve planın beyin fırtınası şeklinde geliştirilmesine önem verilmiştir. Bunun sonucunda, Sad Planı’nda yapılan değişikliklerle yeni bir plan hazırlanmıştır. Bu değişikliklerin en önemlisi, kuşatma kanadının daraltılarak sıklet merkezinin Afyon’un güneybatısına kaydırılmasıdır. Ana fikir, Yunan güney grubunun iki yanına aynı anda taarruz etmektir.  

Büyük Taarruz’un harekât planı, Yunan ordusunun büyük bir kısmını kısa süreli ve kesin sonuçlu bir muharebe ile imha etmek için manevra konsepti esas alınarak hazırlanmış bir plandır. Harekatın başarılı olabilmesi için stratejik, operatif ve taktik seviyede baskın yapılması esas alınmıştır. Mükemmel hale getirilmesi için de son ana kadar dikkatle geliştirilmeye devam edilmiştir.

Yunanlılar savunma sistemlerini Ege Denizi’nden Marmara Denizi’ne kadar uzattıklarından, Türk ordusunun bir yarma taarruzu yapması gerekmektedir. Yarma yapılacak yer, düşmanın stratejik ikmal yoluna yakın olmalı ve düşmanın geri çekilmesi güç bir bölgeye atılmasını sağlamalıdır. Planda yarma bölgesi, buna uygun bir yerde seçilmiştir. 

Stratejik ve operatif seviyedeki taarruzda amaç, sınırlı başarılardan ziyade kesin sonuç elde edecek hedeflere yönelmektir. Bu sebeple, cephe yarılınca birliklerin hızla yarma gediğinden içeri sokulması, Yunan birliklerinin kuşatılması ve kesin sonuçlu bir meydan muharebesi ile kuşatılan birliklerin imha edilmesi esas alınmıştır. Bu başarının ardından da takip safhası başlayacaktır.

Bu şekliyle plan, mevzi muharebelerinin hâkim olduğu 1. Dünya Savaşı’nın savaş anlayışını aşan ve 2. Dünya savaşına hâkim olan yıldırım harbi doktrinine öncülük eden bir düşünce yapısına sahiptir. Bunda, Türk ordusunun 11 yıldır katıldığı savaşlardan çıkardığı derslerin etkili olduğunu söylemek mümkündür. Türk ordusuna komuta eden subay ve generaller bu savaşlardaki muharebelere katılmış ve gösterdikleri başarılara göre rütbe almış kişilerdir. Bu sebeple, planın mükemmel bir şekilde hazırlanıp icra edilmesinin arkasındaki en önemli unsurun, oldukça tecrübeli ve üstün nitelikli bir komuta heyeti olduğu değerlendirilmektedir.

 

KAYNAKÇA:

Arşiv Belgeleri

ATESE ARŞ. K. 258, D. 15aa. 

ATASE ARŞ., K. 258, D. 145bh; K. 258, D. 145bi; K. 258, D. 145bia. 

Yayınlanmış Arşiv Belgeleri

ATBD, Sayı: 96, Belge: 2560, 2561, 2567, 2578.

ATBD, Sayı: 116, Belge: 4303, 4304.

ATBD, Sayı: 129, Belge: 1, 2, 5, 6, 7.

ATBD, Sayı: 130.

ATBD, Sayı: 134, Belge: 2, 2-1, 2-2, 4, 7, 9, 14, 17 (1), 70.

Kitaplar

ALTAY, Fahrettin; 10 Yıl Savaş ve Sonrası, 1912-1922, Eylem Yayınları, Ankara, 2008. 

ARALOV, Semyon İvanoviç; Bir Sovyet Diplomatının Türkiye Anıları, 1922-1923, Çev.: Hasan Ali Ediz, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 3. Basım, İstanbul, 2014.

ATATÜRK, Mustafa Kemal; Nutuk, Vesikalar, TTK Basımevi, Ankara, 1991.

BELEN, Fahri; Büyük Türk Zaferi, Afyondan İzmir’e, İstiklal Harbi Hatıraları, Tenkitler, Tahliller, Doğuş Ltd. Şirketi Matbaası, Ankara, 1962.

………………; Türk Kurtuluş Savaşı, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1983.

ENER, Suat; Türk İstiklal Harbinin Ana Hatları, Harp Okulu Basımevi, Ankara, 1938.

ERİKAN, Celal; Kurtuluş Savaşı Tarihi, Haz.: Rıdvan Akın, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2010.

General Nikolaos Trikupis ve M. Papulas, Yunan Generallerinin İtirafları, Berikan Yayınları, Ankara, 2001. 

Gnkur. Bşk. Harp Tarihi Dairesi Resmi Yayınları Seri No.; 1, Türk İstiklal Harbi, C.2, Batı Cephesi, Ks. 5, 2. Kitap, Sakarya Meydan Muharebesi (23 Ağustos-13 Eylül 1921) ve Sonraki Harekât (14 Eylül-10 Ekim 1921), Haz.: Tevfik Bıyıklıoğlu ve Diğerleri, Gnkur. Basımevi, Ankara, 1973.

Gnkur. Bşk. Harp Tarihi Dairesi Resmi Yayınları Seri No.; 1, Türk İstiklal Harbi, C. 2, Batı Cephesi, Ks. 6, 1. Kitap, Büyük Taarruza Hazırlık ve Büyük Taarruz (10 Ekim 1921-31 Temmuz 1922), Haz.: Tevfik Bıyıklıoğlu ve Diğerleri, Gnkur. Basımevi, Ankara, 1967.

Gnkur. Bşk. Harp Tarihi Dairesi Resmi Yayınları Seri No.;1, Türk İstiklal Harbi, C.2, Batı Cephesi, Ks. 6, 2. Kitap, Büyük Taarruz (1-31 Ağustos 1922), Haz.: Tevfik Bıyıklıoğlu ve Diğerleri, Gnkur. Basımevi, Ankara, 1968.

HATİPOĞLU, M. Murat; Yunanistan’daki Gelişmelerin Işığında Türk-Yunan İlişkilerinin 100 yılı (1821-1921), Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Ankara, 1988.

İNCEDAYI, Cevdet Kerim; İstiklal Harbi (Garp Cephesi), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2007.

İngiliz Yıllık Raporlarında Türkiye, 1922, Der.: Ali Satan, Çev.: Ayşegül Angı, Tarihçi Kitabevi, İstanbul, 2011.

İNÖNÜ, İsmet; Hatıralar, Yay. Haz.: Sebahattin Selek, Bilgi Yayınevi, 3. Baskı, Ankara, 2009.

ÖZALP, Kâzım; Millî Mücadele, 1919-1922, C. 1, TTK Basımevi, 4. Baskı, Ankara, 1998.

ÖZTOPRAK, İzzet; Kurtuluş Savaşı ile İlgili Yunan Belgeleri, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 1986.

TURAN, Oğuz; I. Dünya Harbine Hâkim Olan Stratejik ve Taktik Düşünceler, Harp Akademileri Basımevi, İstanbul, t.y.

Makaleler

GEÇER, Kadir Türker; “Türk Kurtuluş Savaşı’nda Görev Almış Yunan Komutanlarının Anılarından Hareketle Türk ve Yunan Ordusu’nda Ordu Geleneği ve Komutanlık Anlayışlarının Değerlendirilmesi”, 12’nci Tarih Sempozyumu Bildirileri-II (Sunulmayan Bildiriler), 20-22 Mayıs 2009, Gnkur. Basımevi, Ankara, 2010, s. 158-163.

 



* 6-7 Ekim 2022 tarihlerinde Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkilâp Tarihi Enstitüsü ile Polatlı Belediyesi iş birliğiyle düzenlenen “Sakarya’dan Büyük Taarruz’a, 100. Yılında Başkomutan Meydan Muharebesi Sempozyumu”nda bildiri olarak sunulmuştur.

* Doktor, Hacettepe Üniversitesi, mehmetcanli1966@gmail.com

[1] Gnkur. Bşk. Harp Tarihi Dairesi Resmi Yayınları Seri No.; 1, Türk İstiklal Harbi, C.2, Batı Cephesi, Ks. 5, 2. Kitap, Sakarya Meydan Muharebesi (23 Ağustos-13 Eylül 1921) ve Sonraki Harekât (14 Eylül-10 Ekim 1921), Haz.: Tevfik Bıyıklıoğlu ve Diğerleri, Gnkur. Basımevi, Ankara, 1973, s. 247-248; Ayrıca bkz. ATBD, Sayı: 116, Belge: 4303, 4304; ATBD, Sayı: 96, Belge: 2560, s. 81.

[2] Cevdet Kerim İncedayı, İstiklal Harbi (Garp Cephesi), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2007, s. 148. ATBD, Sayı: 96, Belge: 2561, s. 83.  

[3] ATBD, Sayı: 96, Belge: 2567, s. 99.

[4] TİH, C. 2, Ks. 5, 2. Kitap, s. 279-280, 295.

[5] Geri çekilme konusunda Yunan makamları arasındaki yazışmalar hakkında geniş bilgi için bkz. General Nikolaos Trikupis ve M. Papulas, Yunan Generallerinin İtirafları, Berikan Yayınları, Ankara, 2001, s. 160-171.  TİH, C. 2, Ks. 5, 2. Kitap, s. 305, 309.

[6] Gnkur. Bşk. Harp Tarihi Dairesi Resmi Yayınları Seri No.; 1, Türk İstiklal Harbi, C. 2, Batı Cephesi, Ks. 6, 1. Kitap, Büyük Taarruza Hazırlık ve Büyük Taarruz (10 Ekim 1921-31 Temmuz 1922), Haz.: Tevfik Bıyıklıoğlu ve Diğerleri, Gnkur. Basımevi, Ankara, 1967, s. 4.

[7] TİH, C. 2, Ks. 5, 2. Kitap, s. 365.

[8] ATBD, Sayı: 96, Belge: 2578, s. 130.

[9] TİH, C. 2, Ks. 5, 2. Kitap, s. 407-410.

[10] Fahri Belen, Büyük Türk Zaferi, Afyondan İzmir’e, İstiklal Harbi Hatıraları, Tenkitler, Tahliller, Doğuş Ltd. Şirketi Matbaası, Ankara, 1962, s. 9.

[11] TİH, C. 2, Ks. 6, 1. Kitap, s. 5.

[12] C. K. İncedayı, a.g.e., s. 163.

[13] Suat Ener, Türk İstiklal Harbinin Ana Hatları, Harp Okulu Basımevi, Ankara, 1938, s. 60-61.

[14] Semyon İvanoviç Aralov; Bir Sovyet Diplomatının Türkiye Anıları, 1922-1923, Çev.: Hasan Ali Ediz, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 3. Basım, İstanbul, 2014, s. 24.

[15] TİH, C.2, Ks. 5, 2. Kitap, s. 466.

[16] TİH, C. 2, Ks. 6, 1. Kitap, s. 11-15.

[17] TİH, C. 2, Ks. 6, 1. Kitap, s. 66-67.

[18] N. Trikupis ve M. Papulas, a.g.e., s. 86-88.

[19] F. Belen, a.g.e., s. 13.

[20] ATBD, Sayı: 134, Belge: 9, s. 34.

[21] ATBD, Sayı: 134, Belge: 2, 2-1, 2-2, 4, s. 4-8, 13; Batı Cephesi ikmal sistemi için bkz. ATASE ARŞ., K. 258, D. 145bh; K. 258, D. 145bi; K. 258, D. 145bia. 

[22] TİH, C. 2, Ks. 6, 1. Kitap, s. 51; ATBD, Sayı: 134, Belge: 7, s. 25.  

[23] ATBD, Sayı: 134, Belge: 14, s 52.

[24] İsmet İnönü; Hatıralar, Yay. Haz.: Sebahattin Selek, Bilgi Yayınevi, 3. Baskı, Ankara, 2009, s. 257-258; Müdafaa-i Milliye Vekâleti tarafından süvari birlikleri ve ikmal konvoyları için hayvan tedarikine Sakarya Meydan Muharebesi’nin hemen ardından başlanmıştır. Bkz. ATESE ARŞ. K. 258, D. 15aa. 

[25] TİH, C. 2, Ks. 6, 1. Kitap, s. 33.

[26] ATBD, Sayı: 134, Belge: 17-1, s. 69.

[27] TİH, C. 2, Ks. 6, 1. Kitap, s. 61.

[28] ATBD, Sayı: 129, Belge: 1, s. 4.

[29] TİH, C. 2, Ks. 6, 1. Kitap, s. 61, 63-64.

[30] F. Belen, a.g.e., s. 14-15.

[31] TİH, C. 2, Ks. 6, 1. Kitap, s. 94.

[32] TİH, C. 2, Ks. 6, 1. Kitap, s. 101.

[33] İngiliz Yıllık Raporlarında Türkiye, 1922, Der.: Ali Satan, Çev.: Ayşegül Angı, Tarihçi Kitabevi, İstanbul, 201, s.27.

[34] Kadir Türker Geçer, “Türk Kurtuluş Savaşı’nda Görev Almış Yunan Komutanlarının Anılarından Hareketle Türk ve Yunan Ordusu’nda Ordu Geleneği ve Komutanlık Anlayışlarının Değerlendirilmesi”, 12’nci Tarih Sempozyumu Bildirileri-II (Sunulmayan Bildiriler), 20-22 Mayıs 2009, Gnkur. Basımevi, Ankara, 2010, s. 163.

[35] Mustafa Kemal Atatürk; Nutuk, TTK Basımevi, Ankara, 1991, s. 470-472.

[36] Celal Erikan; Kurtuluş Savaşımızın Tarihi, Gerçek Yayınevi, İstanbul, 1971, s. 307.

[37] M. K. Atatürk, a.g.e., s. 471.

[38] Kâzım Özalp; Millî Mücadele, 1919-1922, C. 1, TTK Basımevi, 4. Baskı, Ankara, 1998, s. 222.

[39] ATBD, Sayı: 130, s. 3.

[40] TİH, C. 2, Ks. 6, 1. Kitap, s. 110-111. 

[41] F. Belen, a.g.e., s. 18.

[42] TİH, C. 2, Ks. 6, 1. Kitap, s. 137.

[43] F. Belen, a.g.e., s. 17.

[44] TİH, C. 2, Ks. 6, 1. Kitap, s. 130-133. 

[45] M. K. Atatürk, a.g.e., s. 481-484; İngiliz Yıllık Raporlarında Türkiye, 1922, s. 31-35.

[46] TİH, C. 2, Ks. 6, 1. Kitap, s. 150.

[47] İngiliz Yıllık Raporlarında Türkiye, 1922, s. 37.

[48] A.g.e., 1922, s. 44.

[49] M. Murat Hatipoğlu; Yunanistan’daki Gelişmelerin Işığında Türk-Yunan İlişkilerinin 100 yılı (1821-1921), Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Ankara, 1988, s. 133.

[50] TİH, C. 2, Ks. 6, 1. Kitap, s. 140-143.

[51] TİH, C. 2, Ks. 6, 1. Kitap, s. 150-153.

[52] TİH, C. 2, Ks. 6, 1. Kitap, s. 196.

[53] İngiliz Yıllık Raporlarında Türkiye, 1922, s. 44-45.

[54] TİH, C. 2, Ks. 6, 1. Kitap, s. 172-173; Krş. N. Trikupis ve M. Papulas, a.g.e., s. 101. 

[55] Oğuz Turan; I. Dünya Harbine Hâkim Olan Stratejik ve Taktik Düşünceler, Harp Akademileri Basımevi, İstanbul, t.y., s. 241-242.

[56] N. Trikupis ve M. Papulas, a.g.e., s. 98-99. 

[57] TİH, C. 2, Ks. 6, 1. Kitap, s. 177-179.

[58] TİH, C. 2, Ks. 6, 1. Kitap, s. 169.

[59] TİH, C. 2, Ks. 6, 1. Kitap, s. 177-179.

[60] F. Belen, a.g.e., s. 25.

[61] ATBD, Sayı: 129, Belge: 2, s. 6-7.

[62] TİH, C. 2, Ks. 6, 1. Kitap, s.181.

[63] TİH, C. 2, Ks. 6, 1. Kitap, s. 196-198.

[64] İngiliz Yıllık Raporlarında Türkiye, 1922, s. 45-47.

[65] TİH, C. 2, Ks. 6, 1. Kitap, s. 152-153.

[66] İngiliz Yıllık Raporlarında Türkiye, 1922, s. 45-47.

[67] TİH, C. 2, Ks. 6, 1. Kitap, s. 202.

[68] İzzet Öztoprak; Kurtuluş Savaşı ile İlgili Yunan Belgeleri, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 1986, Belge: 35, s. 133.

[69] İngiliz Yıllık Raporlarında Türkiye, 1922, s. 47-48.

[70] TİH, C. 2, Ks. 6, 1. Kitap, s. 200.

[71] İ. İnönü, a.g.e., s. 270-271.

[72] S. Ener, Türk İstiklal Harbinin Ana Hatları, s. 63-65.

[73] C. Erikan, a.g.e., s. 283. 

[74] TİH, C. 2, Ks. 6, 1. Kitap, s. 183.

[75] N. Trikupis ve M. Papulas, a.g.e., s. 92-96.

[76] M. K. Atatürk, a.g.e., s. 494; Batı Cephesi Komutanlığı personel mevcudu, 8.659 subay ve 199. 283 er olmak üzere 207. 942 kişiydi. Silah ve araç olarak; 100.352 tüfek, 2.025 hafif makineli tüfek, 839 ağır makineli tüfek, 323 top ve 10 uçak bulunuyordu. Bu kuvvetin karşısındaki Yunan ordusunun personel sayısı; 6565 subay ve 218.432 er olmak üzere 224.997 kişiden oluşuyordu. Yunan ordusunda silah ve araç olarak; 90.000 tüfek, 3139 hafif makineli tüfek, 1280 ağır makineli tüfek, 418 top ve 50 uçak bulunuyordu. Gnkur.Bşk.Harp Tarihi Dairesi Resmi Yayınları Seri No.;1, Türk İstiklal Harbi, C.2, Batı Cephesi, Ks.6, 2. Kitap, Büyük Taarruz (1-31 Ağustos 1922), Haz.: Tevfik Bıyıklıoğlu ve Diğerleri, Gnkur. Basımevi, Ankara, s. 13; Cephe Uçak Bölük Komutanı’nın Hava Kuvvetleri Müfettişliği’ne yazdığı rapora göre 31 Temmuz 1922 tarihi itibarıyla uçabilir durumda sadece altı uçak bulunmaktadır. ATBD, Sayı: 129, Belge: 5, s. 19-22; 2 Ağustos 1922 tarihli bir belgeden ise uçak sayısının 12 olduğu belirtilmektedir. ATBD, Sayı: 129, Belge: 7, s. 25-28; Bu bilgilerden, uçakların arızalanması veya kaza ve kırıma uğraması sebebiyle kullanılabilir uçak sayısının zamanla değiştiği anlaşılmaktadır.

[77] N. Trikupis ve M. Papulas, a.g.e., s. 100.

[78] Geniş bilgi için bkz. TİH, C. 2, Ks. 6, 1. Kitap, s. 190-192.

[79] TİH, C. 2, Ks. 6, 1. Kitap, s. 202-203.

[80] M. K. Atatürk, a.g.e., s. 498.

[81] TİH, C. 2, Ks. 6, 1. Kitap, s. 204; Ayrıca bkz. K. Özalp, a.g.e., s. 231-232.

[82] TİH, C. 2, Ks. 6, 2. Kitap, s. 16.

[83] C. Erikan, a.g.e., s. 284.

[84] Hava-hava muharebesi, uçakların düşman uçakları ile yaptığı muharebedir.

[85] ATBD, Sayı: 129, Belge: 6, s. 25.

[86] TİH, C. 2, Ks. 6, 2. Kitap, s. 21-22. 

[87] Fahri Belen, Türk Kurtuluş Savaşı, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1983, s. 419.

[88] TİH, C. 2, Ks. 6, 2. Kitap, s.26-30; Ayrıca bkz. M. K. Atatürk, a.g.e., s. 498-500. 

[89] Fahrettin Altay; 10 Yıl Savaş ve Sonrası, 1912-1922, Eylem Yayınları, Ankara, 2008, s. 327. 

[90] F. Belen, a.g.e., s. 27.

[91] F. Belen, Türk Kurtuluş..., s. 421-422. 

[92] TİH, C.2, Ks. 6, 2. Kitap, s. 52-53.

[93] ATBD, Sayı: 134, Belge: 70 (1), s. 403.

[94] C. K. İncedayı, a.g.e., s. 204. 

[95] TİH, C. 2, Ks. 6, 2. Kitap, s.46.

[96] F. Altay, a.g.e., s. 330; F. Belen, Türk Kurtuluş..., s. 426. 

[97] TİH, C. 2, Ks. 6, 2. Kitap, s. 89-112; N. Trikupis ve M. Papulas, a.g.e., s. 103.

Dr. Mehmet ÇANLI
Dr. Mehmet ÇANLI
Tüm Makaleler

  • 12.10.2022
  • Süre : 12 dk
  • 3757 kez okundu

Google Ads