İsrail, Yaptığı Tüm Savaşlarda Arapları Yenmeyi Nasıl Başarmıştır?
Peki ama neden Araplar hep başarısız olurken Yahudiler başarılı oluyor? Bu soruya herkes farklı bir cevap verebilir. Kimisi Arapların birlik ve beraberlik içinde olmadıklarını, kimisi Arapların savaşmayı bilmediklerini, kimisi de başta ABD olmak üzere Batı devletlerinin, yani dış güçlerin İsrail’i desteklediklerini ve bu yüzden Arapların kaybettiğini söyleyecektir. Elbette akla hayale gelmeyecek bazı teoriler ortaya atanlar da olacaktır.
Bilindiği gibi, İsrail Devleti’nin kurulmasından günümüze kadar Arap devletleri ile İsrail arasında birçok savaş meydana gelmiş ve bu savaşların hemen hepsini İsrail kazanmıştır. Gerçi İsrail, 2006 yılında Lübnan’da Hizbullah ile girdiği mücadeleyi istediği gibi sonuçlandıramamış ama Hizbullah’ın bir devlet değil bir örgüt olduğu göz önüne alındığında yine de Arap devletlerinin hiçbir savaşı kazanamadığını söylemek mümkündür.
Peki ama neden Araplar hep başarısız olurken Yahudiler başarılı oluyor?
Bu soruya herkes farklı bir cevap verebilir. Kimisi Arapların birlik ve beraberlik içinde olmadıklarını, kimisi Arapların savaşmayı bilmediklerini, kimisi de başta ABD olmak üzere Batı devletlerinin, yani dış güçlerin İsrail’i desteklediklerini ve bu yüzden Arapların kaybettiğini söyleyecektir. Elbette akla hayale gelmeyecek bazı teoriler ortaya atanlar da olacaktır.
Ancak ortada somut bir gerçek var. İsrail, çoğu zaman kendi ordusundan kat be kat daha güçlü Arap ordularını yenmeyi başarmıştır ve bunu kendi ordusunu kullanarak yapmıştır, başka bir ülkenin askerleriyle değil. Elbette bazı ülkelerden silah, lojistik destek ve istihbarat desteği almıştır. Ama Arap tarafına bakıldığında, onlar da birçok ülkeden benzer şekilde destek almışlardır.
Arap devletleri, iddia edildiği gibi bazı stratejik hatalar yapmış, ordularını koordineli bir şekilde kullanamamış, her zaman birlik ve beraberlik içinde olamamış ve orduları daima eğitim açısından zayıf olmuştur. Bununla birlikte, bazı savaşlarda çok büyük sayısal üstünlük sağlamış, en azından savaşın başlangıcında koordinasyon içinde hareket edebilmiş ve hatta baskın etkisi bile yaratabilmişlerdir. Ama yine de kaybetmişlerdir.
Bunun en temel sebebi, sayısal olarak ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar, Arap ülkelerinin nispi muharebe gücünün her zaman İsrail’in nispi muharebe gücünden daha zayıf olmasıdır. Peki nedir bu nisbi muharebe gücü?
Bir ordunun gücünü belirleyen sadece araç, silah, teçhizat ve asker sayısı değildir. Askerlerin ve komuta kademesinin nitelikleri ile silah ve teçhizatın özellikleri de önemlidir. Nisbi muharebe gücü tüm bu faktörün etkisini dikkate alarak hesaplanan güçtür.
Nispi muharebe gücünü belirleyen en önemli faktör ise; savaşan tarafların ekonomik, demografik, kültürel vb. kaynaklarının stratejik hedefleri ele geçirecek şekilde kullanılmasıdır. Yani, elde mevcut milli güç unsurlarının verimliğidir.
İsrail’e baktığımızda, verimliliğin çok yüksek; Arap devletlerine baktığımızda ise çok düşük olduğu görülmektedir. İsrail, zorunlu askerlik sistemiyle kısa sürede toplanabilen ve modern askeri idare teknikleri uygulayan oldukça dinamik bir orduya sahiptir. Onunla savaşan Arap ülkeleri ise bu yeteneklere sahip değildir
Aslında nüfus açısından da İsrail her zaman kendisi ile savaşan devletlere göre çok dezavantajlı durumda olmuştur. Örneğin; İsrail’in en çok savaştığı üç ülke olan Mısır, Ürdün ve Suriye’nin toplam nüfusu her zaman İsrail’in 20 katı kadar olmuştur. Fakat İsrail topyekûn bir savaş verebilmek için tüm nüfusunu ve ekonomik kaynaklarını hızla seferber ederek bu zafiyetini telafi edebilmiştir.
İsrail ile savaşan komşuları ise etkili bir seferberlik yapmayı neredeyse hiçbir zaman becerememişlerdir. Bu sebeple, ondan çok daha fazla nüfusa sahip olmalarına rağmen hiçbir zaman İsrail ordusunun üç katından daha fazla askeri seferber edememişlerdir.
Ayrıca Araplar, seferber edebildikleri askerleri hiçbir zaman en uygun yer ve zamanda muharebe meydanlarında da toplayamamışlardır. Halbuki, eli tetikte ve her zaman savaşa hazır şekilde yaşayan İsrailliler, asker sayıları Arapların üçte biri kadar olduğu durumlarda bile muharebe meydanlarına genelde Araplardan daha fazla asker göndermeyi başarmışlardır.
İsrail’in diğer bir avantajı da hemen hemen her zaman ilk önce harekete geçen ve ilk darbeyi vuran taraf olmalarıdır. Sadece 1973 savaşında İlk önce Araplar saldırıya geçmiş ve İsrail’e karşı sayısal bir üstünlük de sağlamışlardır. Diğer bütün savaşlar, İsrail’in taarruzuyla başlamış ve cephede savaşan birlikler açısından sayısal üstünlük de İsrail ordusunda olmuştur. Üstelik Araplar, savaşa üstün konumda başladıkları 1973 yılında da İsrail’i ağır bir yenilgiye uğratmayı başaramamıştır.
Bunun en önemli sebebi, İsrail ordusunun çok daha iyi eğitimli olmasıdır. Bu sayede İsrail ordusu, silahlarını Araplara göre çok daha etkin bir şekilde kullanabilmiştir. Ayrıca, İsrail ordusunun subay ve general kadrosu daha yetenekli olduğundan, taktik, operatif sanat ve strateji açısından daha uygun kararlar verebilmişlerdir.
Arapların diğer bir zafiyeti ise ortak bir amaç yokluğudur. İsrail tarafında ise her zaman amaç belli ve açıktır. Araplara göre daha profesyonel şekilde hareket eden ve iç siyasetten en az etkilenen bir milli ordu olan İsrail ordusunun daima tek bir amacı vardır: Savaşı kazanmak! Çünkü her asker, savaşı kaybederlerse devletlerini ve bağımsızlıklarını da kaybedeceklerinin bilincindedir.
Arap orduları ise gırtlağa kadar siyasete batmış ve milletin değil ülkeye hâkim olan rejimlerin ordularıdır. Bu orduların kuruluş amaçları da halka güvenlik sağlamak ve devleti korumak için zafer kazanmak değil, rejimi ayakta tutmaktır.
Bu sebeple Arap devletleri, ülkelerindeki nüfusun sadece rejim açısından güvenilir bir kısmını orduda kullanabilmişlerdir. Örneğin, Suriye ordusundaki subayların tamamına yakını toplam nüfusun yüzde 10’undan biraz fazlasını teşkil eden Nusayrilerden oluşmaktadır. Diğer ülkelerde de bu durum çok farklı değildir. Bu durum, Arap ülkelerinin potansiyellerinin büyük bir kısmını kullanamamalarına sebep olmuştur.
Hal böyle olunca, Arap devletlerinin yönetimleri, savaşı kaybetmeyi orduyu kaybetmeye tercih etmişlerdir. Çünkü Arap yöneticiler, zafer kazansalar bile, eğer ordularını kaybederlerse ülkelerinin iplerini ellerinde tutamayacaklarından korkmuşlardır. Çünkü ülkenin iplerini ellerinde tutmalarını sağlayan en önemli güç ordudur.
Aslında, bu strateji Arap ülkeleri için felaketle sonuçlansa da rejimler açısından oldukça akılcı bir tercih olmuştur. Örneğin Saddam Hüseyin, Birinci Körfez Savaşı’nda koalisyon güçlerine direnmek yerine ordusunun büyük kısmını geri çekmiş ve böylece 12 yıl daha iktidarda kalmayı başarmıştır. Suriye’deki Baas rejimi de çoğu Nusayri olan subayların komuta ettiği ordu sayesinde Arap baharını atlatıp hayatta kalmayı başarmıştır.
Sonuç olarak İsrail’in Araplarla girdiği hemen her savaşı kazanmasının birçok sebebi olduğu söylenebilir. Ama bunun en önemli sebebi, İsrail ordusunun İsrail devletini ve halkını dış tehditlere karşı korumak için kurulmuş milli bir ordu olması, Arap devletlerinin ordularının ise rejimin devamı için halkı baskı ve kontrol altına almak için kurulmuş ordular olmasıdır. Bu yüzden, her iki tarafın ordusu da kuruluş amaçlarına uygun alanlarda başarılı olmuşlardır.