Hocam Fethi’nin Memleketi Fethiye’ye Uçuyoruz
Fethi, bu isim bana yeni bir heyecan kaynağı olmuştu. Fethi benim hocamdı, gönlüme havacılık aşkını aşılayan bir üstattı. Bu kasabanın adı, onun Mısır hava gezi yolu üzerinde Taberiye Gölü yakınında şehit olmasının aziz anısıydı. O an ben aziz hocamın anısını o isim üzerinde özel kanatlarımla kutsuyordum.
Fethi'nin Memleketi Fethiye
Fethi, bu isim bana yeni bir heyecan kaynağı olmuştu. Fethi benim hocamdı, gönlüme havacılık aşkını aşılayan bir üstattı. Bu kasabanın adı, onun Mısır hava gezi yolu üzerinde Taberiye Gölü yakınında şehit olmasının aziz anısıydı. O an ben aziz hocamın anısını o isim üzerinde özel kanatlarımla kutsuyordum.
Evet Hoca Fethi, sevdiği arkadaşı Sadık’la beraber kader birliği halinde sonsuzluğa göçtüler. Buna düşmek denemez, “Kaderi mübrem doğdu” demek gerekir. Avuntumuz da Tanrıya inançtır. Bu acı olay geçici bendenden ayrılan bir ruh halinde bütün milletimizin gönlüne çöktü. Bu acıyı her Türk çocuğu o kadar içten benimsemişti ki, o tarihte yurtta doğan bütün Türk yavruları, kız ve erkek hep Fethi ve Fethiye diye adlandırılmıştı ve Meğri’liler de (bu kasabanın eski adı) bu yüce adı sonsuz bir baş sağlığı anısı olarak benimsediler ve yurtlarını aziz şehidin adıyla şereflendirdiler. Ben hem o ruhu ve hem o adı havadan selamlayarak şehri dolaşmış ve birkaç dakika sonra da indiğim meydanda kendimi mutlu Fethiyeliler arasında bulmuştum.
Hep o ilgi, hep o samimi hava içinde birçok uçuşlar yaptık, bir çok genci uçurduk, havacılık sevgisi yayıldı ve emeller tam birleşti. Bu nedenle Fethiye ziyaretimizi kurum amacının gerçekleşmesi için hayırlı bir gün diye anılarıma yazmışım.
23 Kasım 1931.
O günkü programa göre önce Köyceğiz’e inilerek ziyaret edilecek, sonra Muğla’da konaklayacağız. Ege Bölgesinin efeleri havacılık davasının ilgilileri durumunda idi. İndik, Köyceğiz halkı da aynı oranda havacılık konusu hakkındaki konuşmalarıma yakın ilgi gösterdiler ve bir buçuk saatlik kısa süre içinde kurum veznesine bağışlarda bulundular ve samimi uğurlama ile yolumuzu açtılar.
Muğla
Bu il merkezimiz duygularımda önemli anılar yeridir. Özellikle Kurtuluş Savaşı’nda, Sakarya Savaşı gibi en kritik bir devre arifesinde ve uçak yoksulluğunun bize eleme boğduğu bir sırada Muğla’da bulunan bir uçağı cepheye getirmek için görevlendirilmiştim. Muğla’ya gelmiş, uçağı görmüş ve makinistim rahmetli Eşref ile kısa zamanda onarımını yaparak Sakarya Savaşı’nın ilk gününe yetiştirmiştim.
Muğla’da teslim aldığım uçak, De Havilland tipinde bir savaş uçağı idi ve Yunan Hava Kuvvetleri malı idi. Bu uçak Yunan pilot idaresinde Atina’dan İzmir’e gelirken yolunu şaşırmış ve Kuşadası’na inmiş, jandarmalarımız tarafından tutulup Muğla’ya kaçırılmıştı. Özellikle Sakarya Savaşı’nda bu uçak Yunanlıların başına bela olmuştu.
Bundan başka kız kardeşim Nahit burada oturuyordu ve eşi dostum rahmetli Hulusi İl Encümen üyesi idi. İnişte bizi karşılayan çok kalabalık halk arasında, minik yavruları Bedri ve Bülent beraberlerinde onları da görmüştüm. Muğla halkı, başta değerli Vali olduğu halde bu ziyarete gerektiği önemi vererek uçağımızı karşılamışlardı.
Muğla ziyareti samimi bir hava içinde geçiyordu, Vali ve Belediye Başkanı tarafından meydanda havacılığın önemi hakkında yapılan konuşmalarla halkın yurtsever duyguları şahlandırılıyordu, bunları takiben ben de her ziyaret yerinde olduğu gibi millî havacılığımızı destekleme konusunda sayın halkımıza ilmî bilgiler ve uçuş sevgisi hakkındaki inançlarımı anlatmıştım. Bu coşku ve törenden sonra halk uçuşlarına başladım.
Savaş zamanında yaptığım uçuşlar sırasında sevgili gençlerimizin uçuş isteklerini o savaş günlerinin önemi nedeniyle yerine getiremediğim zaman o gençlerin ağladıklarını görerek üzüntü duymuştum, ama şimdi bir yurt savunma görevi söz konusu olmadığı için huzur içinde yavrularım dahil bir çok genci uçurarak üzüntümü sakinleştirme imkanını bulmuştum.
Hararetli söylevler, heyecanlı konferanslar ve nihayet yapılan zevkli uçuşlar Muğla halkına bambaşka heyecan katarak kurum yararına zengin bağışlar sağlamıştı.
Burada geçen iki günümde hem kardeşimin ve hem Muğlalı kardeşlerimizin misafiri olmuştum.
25 Kasım 1931.
Muğla’dan ayrılış aynı samimi uğurlamalar ve başarı dilekleri ile olmuştu. Önümüzde yükselen Tavas Dağlarını aşarak Denizli’ye ulaşmak için uçuyorduk. Bu uçuş sabahın serin havası içinde üşütüyordu. Zaten kış mevsimi içindeydik, güneyde olduğumuz için kışı pek hissetmiyorduk, ama şimdi hem kuzeye uçuyoruz, hem de yüksek dağları ve soğuk bölgeleri aşmak zorunda bulunuyorduk.
Rotamızda, o günün programı olarak, Göktepe, Kale, Tavas, Karacasu, Babadağ Kasabaları halkı havadan ziyaret edilerek, kurumun teşekkürleri sunulacak ve Denizli’de konaklanacak idi. Aynı tempo ve aynı yakın gösterilerle geçin iki buçuk saatlik uçuşla kurum amaçları halka duyurulmuş ve Denizli’ye inmiştik. Burada da halkın heyecanı çok yüksekti. Hele bu ziyaretim Türk emeği özel bir uçakla yapılması halk duygularına başka bir renk veriyordu. Başta sayın Vali, diğer yetkililer ve bütün Denizlili yurttaşlar iniş alanını doldurmuşlardı.
Uçağımızdan inip, halkla tanışarak ziyaret amacımızı açık dille halkımıza anlatmıştım. Zaten havadan yaydığımız bildirilerde havacılık davasının özellikleri sayın halkımızın sağduyularına açıklanmış, kısa zamanda kurum yararına büyük bağışlar sağlanmıştı.
Geceyi de Denizlili kardeşlerimiz arasında, havacılık konuları ile ilgili sohbetlerle neşe içinde geçirmiştik. Ben şahsen çok mutlu idim, özellikle sevgili gençler dilimden çok iyi anlıyorlar ve amacın kutsallığını değerlendiriyorlardı.
26 Kasım 1931.
Denizli’den de aynı samimi uğurlama ile kalktık, önümüzde ziyaret yerleri Çal, Çivril, Karahallı, Ulubey Kasabaları ve civardaki meskûn yerlerdeki halkımıza konfetiler yayarak Uşak’a inecektik. Bu uçuşta da görevlerimizi yaparak Uşak Kasabamız üzerine varmıştık. Kurtuluş Savaşı’nda ilk göreve başladığım bu şehir benim için şerefli anılar anıtıdır. O tarihte Uşak, Millî Kuvvetler mensubu çeteler yuvası idi, Kurtuluş Savaşı’ndan birçok aktif ve pasif tanıdıklarım vardı ve buradan düşman üzerine yaptığım akınlarla şerefli bir isim yapmıştım. O tarihte karşılayanlar arasında hep aynı gaye için koştuğumuz tanıdıklarım da vardı. Bu fikir birliğinden kurum amacı yararına iyi sonuçlar sağlanmıştı. İşte bu güzel ve havacılık anılarımı değerlendiren hava içinde o geceyi Uşaklı dostlar arasında yaşamıştık.
27 Kasım 1931.
O sabah hava durumu hiç hoşa gidecek gibi değildi, ama kış bastırmadan turnemizi bitirmek azmindeydim. Sayın Uşaklıların iyi dilekleri ile vedalaşarak yerden ayrıldık. Kapalı gökyüzünün yüzlerimizi yalayan soğuk buselerini hissetmeye başlamıştık. Önümüzde aşılacak dağlar var ama yer yüzünün yorganları olan bulutlar dağları kaplamış durumda idi. Bu şartlar altında rotamızı izlemekten ziyade hedefe ulaşacak geçitler aramak zorunda kalmıştık. Bir hayli dolaşarak Kütahya’ya varabilmiş, yılın yağan ilk karının örttüğü beyaz bir yere inmiştik. Hava şartları o kadar fena ve hava o kadar soğuktu ki, Kütahya halkımız çok özledikleri Türk yapısı uçağı görmeye bile gelememişti. Koca ova kar tabakası ile örtülmüş ve sanki dağları saran kar yığınlarının saldırısından korkmuş gibi beyaz yorganlara bürünmüştü.
Yerde dört otomobil ile karşılamaya gelmiş olan heyet ile tanıştık, görevimiz ve o günkü hava durumu hakkında ancak otomobil içinde görüşebilmiştik. Makinistim Hamid de asıl görevi olan uçağın bakım işiyle uğraşırken, sıcak iklimden henüz gelmiş bir Afrikalı gibi bazen havaya bazen de uçak üzerinde birikmiş don kabarcıklarına bakarak devamlı ellerini ovuşturuyordu.
Özverili arkadaşımın bu haline acımıştım, fakat onun görevi, sıcak veya soğuk, şartlar ne olursa olsun teknik bakımı yapmak, uçağı uçuşa hazırlamak ve uçuş emniyetini sağlamak idi. Bu işlem yalnız görev değil, Hamid’in yürekten gelen istekli işi idi.
Uçağı bulunduğu yere bağlayarak gerekli emniyet önlemleri de alındıktan sonra otolara atlamış, şehre kaçmıştık.
Havanın uygun olmaması nedeniyle bir gün fazla kaldığımız Kütahya’da çeşitli tesisler içinde toplanan öğrencilere ve halka kurum amacının gerektirdiği konferanslar tarafımdan verilerek havacılık davası anlatılmıştı
(Devam edecek)