Of Meydanı Diye Bir Şey Yok
Trabzon’daki kurum şube başkanı ile yaptığım konuşmalarda hep olumsuz ve iniş sahası yok cevabı almıştım. Hiç olmazsa etraftaki tarlalar yahut hafif meyilli yamaçlar üzerinde 50 metre kadar uzunlukta bir düzlük varsa ateşle ve dumanla gösterilmesini rica ettim, inişe uygun bulursam inerim demiştim. Çünkü Trabzon aydın, varlıklı, büyük ve önemli ve ihmal edilemez bir şehirdi.
Fatsa’dan Sonra Vakfıkebir’e Kadar İnecek Yer Bulamıyoruz.
Fatsa’dan sonra konak yerlerimiz Ordu ve Trabzon’da inişe uygun bir yer bulunmadığı gibi, Vakfıkebir, Perşembe, Bulancak, Giresun, Tirebolu ve Görele’yi de aynı tempo ile iniş imkânı olmadığından havadan ziyaret etmiştik.
Ordu il merkezi olduğundan oraya inmeyi çok istemiştim. Bunun için Ordu üzerinde uzun uzun uçarak yer aradım ama bulamadığım için üzgün yoluma devam etmiştim. Sonunda Vakfıkebir’e inebilmiştim.
Bu küçük kasabada programımız gereği propagandamızı olumlu bir şekilde yapmakla beraber Trabzon’a mutlaka inmek istemem beni hayli yormuş ve üzmüştü. Trabzon’daki kurum şube başkanı ile yaptığım konuşmalarda hep olumsuz ve iniş sahası yok cevabı almıştım. Hiç olmazsa etraftaki tarlalar yahut hafif meyilli yamaçlar üzerinde 50 metre kadar uzunlukta bir düzlük varsa ateşle ve dumanla gösterilmesini rica ettim, inişe uygun bulursam inerim demiştim. Çünkü Trabzon aydın, varlıklı, büyük ve önemli ve ihmal edilemez bir şehirdi.
12 Eylül 1931 tarihinde Trabzon için kalkış yapıyoruz.
Vakfıkebirlilerin samimi uğurlamaları ile vedalaşarak yerden kalktık, Trabzon’a geldik. Burada kurum adına, mesaj gereği hiçbir canlılık göremedim, buna karşılık şehir içi canlı ve kalabalıktı. Yollardaki halkı selamlayarak konfetilerimizi saçıyorduk. Bir yandan da inişe elverişli bir saha aramaya başlamıştım. Bu araştırma esnasında Trabzon Çayının doğusundaki yamaçta bir duman görerek uçağı o yöne çevirdim. İniş işareti sandığım bu duman ısınmak için bir çobanın yaktığı ateşmiş ama otlamakta olan koyunların bulunduğu bu sahanın kısmen düzlük halinde olduğunu görmüştüm, eğimli olan bu saha üzerinde uçuş durumunu inceledikten sonra uçağımı deniz tarafına yatırarak dönüşümü tamamlamıştım. O anda ve tam gazla yükseliş durumunda sahaya yaklaşmaya başlayıp, bu durumda uçak en az hızla yamaca tırmanırken, tekerleklerin zemine değmesi ile motorumun kontağını kapamıştım, uçak da yokuş yukarı inişte olduğu için beş metre yürümeden durmuştu.
Bu saha gerçekten inişe elverişli bir yer değildi, inişim olağanüstü bir cüret olduğu kadar buradan kalkış da aynı oranda zor ve halkımızı buraya toplamak da mümkün olamazdı. Bu sebeple uçağı olduğu yerde bırakarak havadan sahilde gördüğüm ve içinde engebeler bulunan çimenlik yere geldim, burası çayın doğu dış kenarıydı. Uçağın inişini gören ve işiten Trabzonlular akın, akın gelmeye başladılar. Ellerinde bayraklarla toplanan muhterem halkımızın uçağı görmekten doğan neşeleri sonsuzdu. Bu samimi hava içinde halkımızın yardımları ile bu meydandaki engebeler giderildikten sonra, tekrar dağa çıkarak uçağı havalandırdım ve sahile indim.
Bu suretle hem halkımızın havacılık duygularını işlemek ve hem de bir çok propaganda uçuşları yaparak yurttaşların uçma arzularını tatmin imkanı doğmuştu. Trabzon’un sosyal topluluklarında ve kültür yuvalarında yaptığım konuşmalarımın kuruma sağladığı gelir dikkati çekecek kadar büyüktü. Küçük bir özverinin propaganda işlemleri yönünden ne olumlu sonuçlar verdiğini bu olay çok güzel göstermişti.
13 Eylül 1931 tarihinde Of İçin Havalanıyoruz.
Trabzonluların veda uğurlamaları ile yükseldiğimizde, hava sakin ve sıcaktı, doğu yönünde rotamızda Of ve Rize ziyaret edilecek ve Of’ta konaklayacaktık. Burası sahil gezimizin son durağı idi. Bütün seyahat devamınca en küçük toplulukları bile selamlayarak Of’ta ve sonra Rize’de uzun, uzun uçuşlar yaparak Of kasabamıza döndük ve halkın toplandığı yeri bulduk.
Burası küçük fundalıklarla çevrilmiş küçük bir düzlük, çöreklenmiş halde Oflu yurttaşlarımız ortalarında minik bir saha bırakmışlar, o noktaya kuş gibi ineceğimi sanıyorlarmış. Üzerlerinde uçuşlar yaparken dağılacaklarını bekliyordum, ama hiçbir kımıldama olmadığı için bir kâğıt üzerine yazarak, meydanı boşaltmalarını rica ettim, dağıldılar. Tekrar zemini ve fundaların yüksekliğini inceledikten sonra inişe karar verdim. Of Vadisinin derinliklerinden dönerek denize doğru inişe geliyorum, baktım sığamayacağım, gaz vererek tura geçtim, ikinci inişte de aynı sonuç. Saha o kadar küçük ki sığmaya imkân yok. Fakat inmeye mecburum, çünkü yakıt stokumuz (ikmal noktası) buradaydı.
Of’a İnme Mecburiyeti ve Uçağın İnişte Kabotaj Olması
Uçuşlarımı bu hesaba göre yaptığım için daha fazla havada kalamayacağımdan tam yedinci inişe geçişte uçağım sanki bir yaprak, ayrıca bütün kumandalarla hava freni yaparak yanaştım ve sonuç ne olursa olsun diyerek kontağımı kapadım, tekerleklerim de yere değmişti, zeminde beş metre bile yürümeden zeminin yumuşaklığında uçak ambale olmuş gibi aniden durdu ve kuyruk havaya yükselmeye başladı. Bu kuyruk yükselişi çamura gömülen tekerleklerimin ekseni etrafında bir döndü ve sonunda baş yeri buldu. Bu hale havacılıkta kabotaj denir. İrkildim ve elimde olmadan “Of!” diye haykırdım.
Bir ses; “Evet burası.” Evet! Of buranın adı ama kelime anlamı ile hayal kırıklığı ve üzüntü ifadesinden başka bir şey değil. Halkımızın uçağın ineceği yerin yumuşak olması gerektiğini öğrenmiş, bu tavsiye şube başkanının direktifi imiş, halk bu direktife uyarak iniş mahalline çok su taşıyarak özellikle çamur yapılmış. Maalesef biraz tartışmalara sebebiyet veren bu olay hiç hoşa gidecek bir durum değildi.
Deniz Yoluyla Trabzon'a Geçebildik
Bu olayda uçağın motor sehpası ve diğer kısımları hasar gördü, bu durumda uçulamayacağından uçağı sökmeye ve onarımı için Trabzon’a götürmeye karar verdim ve bu ulaşımı ancak deniz yolu ile yapabilmiştik.
Trabzon’a varışta ilk işim çevrenin teknik kapasitesini araştırmak olmuştu. Gezdiğim bütün atölyeler tamamen ilkel ve zavallı durumda idiler. Böyle olmakla beraber mesleklerine gönülden bağlı değerli ustalar da yok değildi. Yaptığım temaslarda mevcut imkanları tespit etmek ve seyahatimizi kesintiye uğratmamak için onarma işine hız vermiştim. İlk işim motor bağlantılarını düzgünce bir torna üzerinde normal duruma getirdim. Bu problemi de hallettikten sonra motor sehpası arızası da giderilerek uçağım yeniden uçuşa hazırlanmıştı. Ben de huzura kavuşmuştum. Uçağın tekrar montajı, hazırlık ve tecrübe uçuşu, bizi bir hafta Trabzon’a bağlamıştı. Bununla beraber bu bir haftalık sürede gündüzleri onarım işlerinde ve geceleri de kurum şubesinin düzenlediği çeşitli toplantılarda Trabzonlu gençlerin havacılık duygularını okşamakla uğraşıyordum.