Dünya Kadınlarının Öncü İsmi, Kraliçe II. Elizabeth’e Veda Ederken
Elizabeth, Victoria’nın ardılları olan dört kralın ardından tekrar İngiliz hanedanının bir kadın temsilcisi olarak tahta oturdu. O dönemde İngiliz Hanedanı’nda kadınlar açıkça kraliyet mensupları içinde “en iyi ikinciler” olarak görülüyordu.
Genç prenses Elizabeth Alexandra Mary Windsor, 1952 yılında, İngiliz Kralı babasının ölümü üzerine, 26 yaşında Kraliçe II. Elizabeth olarak ülkesini yönetmeye başladı. Kendisinden önce aynı koltukta, 1837-1901 yılları arasında 63 yıl saltanat süren bir başka kadın monark, meşhur Kraliçe Victoria oturmuştu. Victoria’ya göre ülke siyasetine daha az müdahil olan Elizabeth döneminde ise gelenekselcilik geçerli oldu. 70 yıl 214 günlük saltanatı; İngiliz kral ve kraliçelerinin saltanat süreleri içinde en uzun süreli saltanat olarak tarihe geçti. Aynı zamanda insanlık tarihinde bir devleti en uzun süreli yöneten kadın oldu.
Elizabeth, Victoria’nın ardılları olan dört kralın ardından tekrar İngiliz hanedanının bir kadın temsilcisi olarak tahta oturdu. O dönemde İngiliz Hanedanı’nda kadınlar açıkça kraliyet mensupları içinde “en iyi ikinciler” olarak görülüyordu. Ancak onunki gibi durumlarda, erkek bir varis mevcut değilse kadın olarak hükümdar olunabiliyordu. Kraliyet ailesindeki bu geleneksel zincir, Elizabeth döneminde de değişmedi.
Kraliçe olarak ülkesinin başına geçtiğinde, II. Dünya Savaşının acı hatıraları hâlâ adadaki varlığını koruyordu. Dünyanın genelinde ve İngiltere’de toplumsal cinsiyet kalıpları geçerliydi. Sergilediği yönetim üslubuyla “kadın” olduğunu unutturan II. Elizabeth; nazik, zarif ve hep güler yüzlü kişiliğiyle, geleneksel “monark” rolünü çok güzel ve sempatik bir şekilde kendine özgü bir renk ve stille oynamaya başladı.
Hükümet gazetelerini okuyor, başbakanlarla görüşüyor, neredeyse hepsi erkek olan dünya liderlerini ağırlıyordu. Kraliçe olmak artık onun hayatının en önemli işiydi. Yakınındaki hanedanlık görevlileri kendisine “patron” diye hitap ediyordu. Artık iş için çocuklarını evde bırakan, yoğun mesaisi olan bir çalışan anneydi. Örneğin taç giyme töreninden sonra, çocukları genç Charles (yeni Kral) ve Anne'i evde bıraktı ve altı ay süren İngiliz Milletler Topluluğu turuna çıkmayı göze almaktan çekinmedi.
1971 yılındaki Türkiye ziyaretinde Ankara’da Camlı Köşk’te İsmet İnönü ile görüşen Kraliçe, Paşa’nın “Bir ülkedeki gençlik hareketleri toplumsal değişimin habercisidir, onları dinlemek ve anlamak gerekir!” yorumuna katıldığını, hatta bir anne olarak kendi çocukları için de bu görüş doğrultusunda hareket etmeye çalıştığını ancak her zaman başarılı olamadığını söylemişti.
Birleşik Krallık hükümetinin dışişleri/diplomasi kolunun en tepesinde yer alan Kraliyet ailesinin başı II. Elizabeth; kendilerine miras kalan bu geleneksel role layıkıyla sahip çıktı, bunun için aile fertleriyle bile gerektiğinde acımasız bir şekilde mücadele etti. Kendisinin ve ailesinin hayatını geleneklere feda etti, oğullarının aşk hayatını mahvetti ve hatta bir Lady Diana vakasının yaşanmasına neden oldu. Kraliyet mensuplarına biçilen bu rolün dışına çıkmak isteyen aile fertlerine kapıyı göstermekten çekinmedi.
Kraliçe, 70 yıllık hükümranlığı döneminde cinsiyetini vurgulamaktan ve kadın hakları konusunda öne çıkan açıklamalar yapmaktan özenle kaçındı. Ancak her zaman güçlü bir kadın figürü olarak görülmeyi başardı. Öyle ki, statü ve nüfuz sahibi bir kadın olarak, bir anlamda dünya kadınları için bir güç sembolü haline geldi. Bu durumun farkında olan Küresel Kadın Liderliği örgütü, "inanılmaz bir zarafet ve asaletle üstlendiğini kraliçelik rolündeki başarısının, dünyada kadın liderlere bakışımız üzerinde olumlu bir etkisi olduğunu" belirtti.
Döneminde, İngiliz hanedanı içinde adeta kadınların özgül ağırlığı arttı. İngiliz halkının ve hatta dünyanın gözünde “hanedan” neredeyse II. Elizabeth’le eşdeğer görülür hale geldi. Kraliçe, Britanya anayasal monarşisinin başındaki kişinin siyasi konulara girmemesi yönündeki geleneğe sıkı sıkıya bağlı kaldı. Bu nedenle, kişisel inançları ne olursa olsun, kadın özgürlüğü ya da kadın eşitliği hareketlerinde aktif bir rol oynamadı. Bunu, temsil ettiği pozisyonun sınırları dışında gördü.
Bununla birlikte Kraliçe, doğal bir şekilde, sözlerinden çok eylemleriyle kadınları öne çıkarmayı başardı. Örneğin, 1979 yılında dünya çapında manşetlere taşınan Körfez ziyaretinde, kadınları kamusal hayattan uzak tutan yönetim zihniyetine sahip Arap monarkların ellerini sıkarken, bir kadın rol model olarak, tüm dünyaya kadınların erkeklerle eşit konumda olduğunu göstermeyi ihmal etmedi. Kadınların araba kullanmasına izin vermeyen Suudi Arabistan’ın veliaht prensini, kendi kullandığı otomobiliyle İskoçya'daki kraliyet malikanesi Balmoral'da gezintiye çıkardı ve ‘kadınların da araba kullanabildiğini’ yakından görmesini sağladı.
Kraliçe; cinsiyetinin onu tanımlamasına asla izin vermemiş olsa da feminist bir ikon haline gelmekten de kurtulamadı. Oysa kendisi hiçbir zaman cinsiyetini işini yapma kapasitesiyle ilişkili görmemiştir. “Kraliçeliği” büyük bir adanmışlıkla ve en yüksek standartlarda yerine getirdi. Dünyada bir kadının erkeklerin de üstünde bir tepe yönetici olabileceği fikrinin normalleşmesine hizmet etti.
II. Elizabeth; Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda dahil diğer 14 devletin kraliçesiydi. 8 Eylül 2022 akşam saatlerinde beklenmeyen bir şey oldu: "Londra köprüsü yıkıldı". Kraliçe Balmoral’daki malikanesinden ebediyete uçtu. Kendimi bildim bileli sanki yakından tanıyor gibi olduğum, küresel hayatımızın önemli bir figürü aramızdan ayrıldı. 96 yaşındaydı ama sanki hiç ölmeyecek gibiydi. Toprağın bol olsun Elizabeth, huzur içinde uyu.
- 12.09.2022
- Süre : 4 dk
- 1353 kez okundu