Site İçi Arama

tarih

İç Savaş Nasıl Kazanılır: Sezar (Gaius Iulius Caesar) Örneği: Bölüm-2

İlk hamlesi, kendisinin en büyük düşmanlarından biri olan Curio’yu kendisini desteklemeye ikna etmek oldu. Halbuki Pompeus, onu Sezar’a zarar verebilsin diye Halk Meclisi üyeliğine seçtirmişti. Ama Sezar, Pompeus’un bu hesabını tersine çevirdi.

İç savaş nasıl başladı

Pompeus’un bir yıllık görevi sona erince, Sezar’ın adamı Sulpicius ve Pompeus’un adamı Marcellus konsül olarak seçildi. Marcellus, hemen Sezar’ın Senato tarafından görevden alınması ve yaptırımlara çarptırılması için çalışmaya başladı. Halbuki Sezar’ın en az bir yıl daha görev süresi vardı ve görevden alınması mümkün değildi. Buna rağmen Marcellus, ona karşı duyduğu nefret sebebiyle bu çabasını sürdürdü. Sezar’dan konsüllük görevi sırasında yaptıkları ve Galya’da büyük askeri başarılar kazanarak servetine servet katması sebebiyle nefret edenler veya kıskananlar da onu el altından destekliyordu. Bunların içinde Pompeus da vardı.  

Ama artık Sezar’a karşı harekete geçmekte geç kalmışlardı. Çünkü Sezar hem elde ettiği başarılar sebebiyle askerlerin ve halkın gönlünü kazanmış hem de siyasi mücadelede çok işine yarayacak büyük bir servet edinmişti. Sezar’ın düşmanları onun için felaketle sona erebilecek girişimlere devam ederken Pompeus hala kararsız davranıyor ve Sezar’ın geri çağrılması önerisini reddediyordu. Muhtemelen, Sezar’a uygulanacak bir yaptırım kararı alınırsa, onunla benzer konumda olduğundan aynı karara kendisinin de uymasının isteneceğinden çekiniyordu. Bu yüzden, Sezar ile olan ittifakını bozduğunu gösterecek açık bir harekette bulunmaktan kaçınıyordu.

Onun adamı olan Marcellus ise düşmanlığını açıkça göstermeye devam ediyor ve yeni girişimlerde bulunuyordu. Örneğin, Pompeus’un eyaletler hakkında çıkardığı yasanın Sezar’ın gıyabında konsüllüğe aday olmasına izin veren yasadan üstün olduğunu öne sürüyordu. Buna rağmen Pompeus, Sezar’ın görev süresi dolmadan geri çağrılmasına destek vermeyeceğini açıkladı. Bunun üzerine Sezar karşıtı senatörler, Pompeus’tan Galya’daki muharebelerde kullanmak üzere Sezar’a verdiği üç lejyonu geri istemesini söyledi. Pompeus buna istekli görünmüyordu ama Marcellus konunun görüşülmesini Senato’ya kabul ettirdi. Pompeus, bu kararı kabul etmekle birlikte Sezar’ın görevden ancak MÖ 1 Mart 50’den sonra alınabileceğini söyledi. 

Bu gelişmeler üzerine Sezar, ilk konsüllüğü sırasında çıkardığı bir yasa gereğince Alplerin eteklerinde bir koloni kurdu ve buradaki yabancı etnik kökenli insanlara Latin hakları verdi. Bu, yabancılara Roma vatandaşlığı vermek demekti. Bundan sonra da ülkedeki siyasi gelişmeleri daha yakından takip etmeye başladı. Sezar’ın Roma’da, gelişmeleri günü gününe kendisine haber veren bir istihbarat ağı vardı. Bu ağ sayesinde kimin ne yaptığını ve kimin kendisini kimin rakiplerini desteklediğini biliyordu.

Pompeus’un da kendisine karşı tavır almaya başladığını öğrendi ve artık bir şeyler yapması gerektiğini anladı. Görevden alınıp yargılanmasını önleyen hukuki ayrıcalıkları kaybetmeyi ve sivil vatandaş konumuna düşmeyi kabul edemezdi. Çünkü eskiden yaptıkları yüzünden yargılanabilirdi. Ancak fiilen harekete geçmesini gerektiren koşullar henüz tam olarak oluşmamıştı. Bu yüzden, silaha sarılmadan önce tüm hukuki vasıtaları kullanmalıydı. 

İlk hamlesi, kendisinin en büyük düşmanlarından biri olan Curio’yu kendisini desteklemeye ikna etmek oldu. Halbuki Pompeus, onu Sezar’a zarar verebilsin diye Halk Meclisi üyeliğine seçtirmişti. Ama Sezar, Pompeus’un bu hesabını tersine çevirdi. Curio, hovardalık ve savurganlıktan borç batağına batmış durumdaydı. Sezar kendisini borçtan kurtaracak ve rahatça yaşamasını sağlayacak büyük miktardaki parayı verince Curio, hemen onun yanına geçti. Ama bunu belli etmeyerek hala Sezar karşıtıymış gibi davranmaya devam etti. Sezar ayrıca, konsül Paulus’a da rüşvet vererek tarafsız kalmasını sağladı. 

MÖ 50 yılında konsüllerden biri Sezar’ın durumunu tekrar Senato’ya getireceğini söyleyince Paulus, bunu desteklemeyeceğini açıkladı. Bunun üzerine Curio da yavaş yavaş tarafını belli etmeye başladı. Bununla birlikte, dolaylı tutum denilebilecek bir strateji uyguladı. Eğer Sezar görevden alınacaksa, bunun aynı konumda olan Pompeus için de uygulanması gerektiğini savundu. Böylece, iki taraftan da cumhuriyete gelebilecek tehditler önlenmiş olacaktı. Bu stratejinin fikir babası Sezar idi. Bu strateji sayesinde Roma hukuku ve Senato resmen tıkandı ve aristokratların Sezar’a karşı düşmanca hamleleri bir çıkmaza girdi.

O zamanlar Roma’daki en güçlü kişi olan ve kendisiyle ihtilaf yaşanmasından daha tehlikeli bir şey olmayan Pompeus’a karşı bu hamleyi yapan Curio, halk nezdinde büyük bir takdir ve destek kazandı. Pompeus ise askeri komutan olduğundan Roma’ya giremiyor ve İtalya’daki bir malikanesinde kalıyordu. Senato, kanunları çiğnemeden o da katılabilsin diye toplantılarını Roma’ya girme yasağı sınırının dışında yapmaya başladı. Buna rağmen Curio, muhalefete devam ediyor ve büyük bir güce tek bir kişinin (Pompeus’un) sahip olmasının ne Roma ne de Sezar için makul olmadığını söylüyordu.

Bu sözlerin etkisiyle Senato ve aristokratlar Pompeus’tan da şüphe etmeye başladılar. Fakat yine de Pompeus’u daha iyi bir cumhuriyetçi olarak görüyor ve konsüllüğü sırasında Senato’yu görmezden gelerek devre dışı bırakan Sezar’a hiç sempati duymuyorlardı. Bu sebeple senatörler, Sezar’ın gücüne karşı koyabilmek için Pompeus’un gücünün korunması gerektiğini ileri sürdüler. Curio da tam tersini, yani Pompeus’un gücüne karşı denge olarak Sezar’ın gücünün korunmasını savundu.

Bunun üzerine Senato, Pompeus ve Sezar’dan birer lejyonlarını Part sınırında görev yapmaları için göndermelerini istedi. Pompeus, daha önce kendisine verdiği bir lejyonu Sezar’dan istedi. Böylece, iki lejyonu da Sezar göndermek zorunda kaldı. Bu hamlenin maksadı, Sezar’ın askeri gücünü zayıflatmaktı. Sezar, lejyonların neden istendiğini biliyordu ama daha en baştan asi damgası yemek istemediğinden lejyonları gönderdi. Ancak ordusunu muhtemel bir iç savaşa göre yeniden düzenledi ve hazırlıklarını hızlandırdı.

Pompeus ise Sezar’ın gücünü küçümsüyor, bu sebeple hiçbir hazırlık yapmıyordu. Bu rahatlıkta, Sezar’ın uyguladığı psikolojik harekât da etkili olmuş olabilir. Çünkü Part sınırına gidecek iki lejyonu almaya gidenler, muhtemelen Sezar’dan böyle bir söylenti yaymaları karşılığında para aldıkları için, Sezar’ın askerlerin çok yorgun ve disiplinsiz olduğunu, ilk çatışmada onu terk edeceklerini herkese anlatıyorlardı. Halbuki askerleri Sezar’a çok sadık ve disiplinliydi.

Artık iç savaşın ayak seslerinin yaklaştığının anlaşılması, yaşlı nesilde ve özellikle de Senato’da büyük bir endişe yarattı. Çünkü bu nesil, daha önce Sulla ve Marius arasında meydana gelen iç savaşın yıkıcı etkilerini yaşayarak öğrenmişti. Fakat genç nesilden bazıları, Alpler üzerinde 10 lejyonla beliren Sezar’ı rahatça def edebileceklerini iddia ediyorlardı. Gençlerin bu cevval tutumlarına rağmen Curio, onların etkisini kırmakta başarılı oldu. 

Böylece, Senato’nun savaş istemediğini ve Pompeus’un davasını etkili bir şekilde savunamadığını ortaya çıkardı. Ünlü hatip Cicero gibi etkili kişiler de iç savaş istemiyor ve Sezar’ın bu kadar güçlenmesine kendisinin sebep olduğunu söyleyerek Pompeus’u suçluyorlardı. Onlara göre; Cumhuriyet’in kurtulması için Sezar’ın isteklerinin kabul edilmesinden başka çare yokmuş gibi görünüyordu.

Bunun sonucunda Senato hem Sezar’ın hem de Pompeus’un ordularını dağıtmasına karar verdi. Fakat bu sırada, Sezar’ın ordusuyla Roma’yı işgal etmek üzere ilerlediği haberi geldi. Bunun üzerine herkesin Sezar’la savaşmak için birleşmesi teklif edildi ama bu teklif reddedildi. Bu ret kararının ardından, Sezar aleyhtarları Pompeus’un yanına giderek ona cumhuriyeti koruma görevi ve bu maksatla asker toplama yetkisi verdiler. Fakat bu yetki, Senato’nun aldığı bir karar olmadığından yasal değildi. Bununla birlikte Pompeus, bu görevi kabul etti ve Sezar’la savaşacağını söyledi. Ama Sezar’ın Roma’ya yürüdüğü haberlerinin yalan olduğu ortaya çıkınca gerilim azaldı.

Buna rağmen Sezar karşıtları, Pompeus ve Senato’yu harekete geçmeye teşvik ettiler. Curio ise Pompeus’un asker toplamasını engellemek için Senato’yu ikna etmeye çalıştı. Bu sırada Sezar, savaşı başlatan taraf olarak görünmemek için Senato’ya mektuplar yazarak ve temsilciler göndererek barışçıl ve eşitlikçi bir çözüm istediğini bildirdi. Aslında iki taraf da savaşı başlatan taraf olmak istemiyordu. Bu sebeple, Pompeus da sürekli olarak Romalı kanı dökmeyi istemediğini söylüyordu. Ancak bu sözler, kuru bir propaganda cümlesinden öteye geçmiyordu. Çünkü her iki taraf da artık kaçınılmaz hale gelen muhtemel bir iç savaş için hazırlanıyordu. 

Gerçi Sezar, kan dökmeme konusundaki söylediklerinde daha samimi gibi görünüyordu. Çünkü iç savaş sırasında ve sonrasında (o zamanlar ele geçirilen rakiplerin öldürülmesi bir teamül olmasına rağmen) kendisinin de sürekli olarak vurguladığı merhameti ve nezaketi sebebiyle ele geçirdiği birçok karşıtını ve düşmanını bağışladı. Ancak yine de bu tutum, Sezar gibi zeki bir asker ve siyasetçinin uyguladığı bir taktikten başka bir şey değildi. Çünkü, karşı tarafta konumundan pek memnun olmayan ve henüz tarafsız kalan çok sayıda insan vardı ve bunları kendi tarafına çekmesi mümkün görünüyordu. Merhamet ise seçimlerde olduğu kadar, savaş öncesinde ve savaşta da taraftar kazanmak için son derece etkili bir taktikti.

Gerilimin en üst seviyeye çıkması üzerine Sezar, MÖ 1 Ocak 49’da 5000 piyade ve 300 süvari ile harekete geçti. Alpleri aşarak Revenna’ya ulaşınca görev süresi dolan Curio yanına gitti ve Roma’ya yürümesini söyledi. Ama Sezar, hala sorunları görüşme yoluyla çözmeye çalışmanın bir seçenek olduğunu düşünüyordu. Bir mektup yazarak Curio ile Roma’ya gönderdi. Mektubunda; ülkesi için yaptığı fedakarlıkları anlatıyor ve eğer birliklerinin komutasını bırakması isteniyorsa aynı şeyi Pompeus’un da yapması gerektiğini, aksi takdirde ordusuyla gelip yapılan yanlışları düzelteceğini söylüyordu. 

Bu mektup okununca, Senato karıştı. Bu resmen, savaş tehdidiydi. Bazı senatörler Sezar’ın vatan haini ilan edilmesini teklif ettiler ama bu öneri vetolar sebebiyle kabul edilmedi. Bunun üzerine, Sezar ile pazarlıklara başlandı fakat yapılan görüşmelerden bir sonuç çıkmadı. Çünkü, Sezar’ın sorunun silah kullanmadan çözümü yönünde son çabalarını gösterdiği bu günlerde, Sezar’ı vatan haini ve kendisini kurtarıcı olarak gören aristokratlar için çalışan Pompeus, savaş istiyordu. 

Görüşmelerden bir sonuç çıkmayınca Senato, 7 Ocak 49 tarihinde iç savaşı resmen ilan eden bir kararı açıkladı. Sezar vatan haini, Pompeus ise Roma’nın kurtarıcısı ilan edildi. Böylece ülke, Sezarcılar ve Pompeusçular olarak iki kampa bölündü. Yalnız Sezarcılar eskiden beri onun tarafını tutarken Pompeusçular onun tarafında yer almak konusunda yakın zamana kadar kararsızdı. Yani, Sezarcılar daha kararlı ve sadıktılar. Nitekim, Senato’nun aldığı karar üzerine Sezarcılar derhal Roma’dan ayrılarak onun yanına gittiler.

İç savaş başlıyor: Rubicon’u geçmek

Sezar, bu sırada Ravenna şehrindeydi. Dört lejyonu, Alplerin güneyindeki Piacenza’da idi. Bazı lejyonlarını ise Pompeus’un İspanya’daki birliklerine karşı yerleştirmişti. Galya’da bir isyan çıkmaması için orada da birlikler bırakmıştı. Yani, bütün ordusunu bir yere yığmamıştı. Bunda, zafer kazanmak için büyük bir orduya ihtiyaç olmadığına inanması etkili olmuştu. Çünkü, zaferi şiddetin değil hız ve aldatmanın getireceğini düşünüyordu. 

Bu sebeple subaylarına, ağır silahlar kullanmadan ve mümkün olduğu kadar az şiddet uygulayarak Ariminum’u derhal ele geçirmelerini emretti. O akşam, nereye gideceğini kimseye haber vermeden bulunduğu yerden ayrıldı ve bir süre sonra geri döndü. Muhtemelen, kendisine Roma’dan haber getiren müttefikleri ile gizlice buluşmuş veya keşif faaliyetlerinde bulunmuştu. Ya da nihai kararını dingin bir kafayla verebilmek için herkesten uzak sessiz ve sakin bir yere gitmişti. 

Ravenna ve Ariminum şehirleri arasında küçük bir nehir olan Rubicon, İtalya ile Galya arasındaki sınır olarak kabul ediliyordu. Sezar’ın bu nehri adamlarıyla silahlı olarak geçmesi, savaş ilanı anlamına geliyordu. Meydana gelen tüm gelişmelere rağmen Sezar’ın bu nehri geçmemesi, savaş çıkmaması için hala küçük bir umut ışığıydı. Bu nehri geçmek, Sezar için çok zor bir karardı. Bunu yaparsa, savaşı başlatan taraf olacağı için davasında haklı da olsa kötü bir şekilde hatırlanabilirdi.

Ayrıca, eğer nehrin üzerindeki küçük köprüyü geçerse artık her şeye silahla karar vermek zorunda kalacaktı. Bu sebeple, nehri geçmeden önce uzun bir süre kararsızlık yaşadı. Ancak 11 Ocak günü nehri geçmeye karar verdi. Adamlarına bir konuşma yaparak “İleri! Tanrının belirtileri, düşmanlarımızın ettiği haksızlıklara karşı koymamız yönünde. Zarlar atıldı.” dedi. Artık iç savaş başlıyordu. 

Not: Bu yazının hazırlanmasında; Doğubatı Yayınevi tarafından yayınlanan Sezar’ın İç Savaş Üzerine Notlar eserinden, Köprü Yayınevi tarafından yayınlanan Montesquieu’nun Romalıların Yükselişi ve Çöküşü eserinden, Kum Saati Yayınevi tarafından yayınlanan Sezar’ın Gallia Savaşı eserinden ve Wikipedia gibi internet kaynaklarından yararlanılmıştır.

Dr. Mehmet ÇANLI
Dr. Mehmet ÇANLI
Tüm Makaleler

  • 15.08.2022
  • Süre : 4 dk
  • 1559 kez okundu

Google Ads