İç Savaş Nasıl Kazanılır: Sezar (Gaius Iulius Caesar) Örneği: Bölüm-3
Halkçı hareketi temsil eden Sezar da öncülleri gibi popülist politikalar izleyerek yabancılara vatandaşlık vermeye ve devlet arazilerini halka dağıtmaya devam etti. Böylece, uzun süredir devlet kaynaklarını sömüren aristokrat hareketin mensuplarına halkçı hareketin mensupları da katıldı ve soygun düzeni tam bir talana dönüştü.
Savaşın tarafları ve ideolojileri
Sezar, nehri geçip Ariminum’a ulaştığında Roma’yı terk ederek Capua’ya giden konsüllere bir mektup gönderdi. Mektubunda; barış yapmak için Pompeus ile görüşmek istediğini ve eğer ordusu ve eyaletini bırakması isteniyorsa Pompeus’un da aynı şeyi yapması gerektiğini bildirdi. Buna cevaben bir mektup gönderen konsüller, Galya’ya geri dönüp orada ordusunu terhis ederse Pompeus’un da aynısını yapacağını bildirdiler. İki tarafında aynı anda birliklerini terhis etmesini isteyen Sezar, bildirilen hususları adaletsiz bularak reddetti. Savaşı önleyebilecek son şans da artık ortadan kalkmıştı.
Başlamak üzere olan iç savaş, Sezar ve Pompeus arasında ülkeye hâkim olmak için yapılan bir mücadele gibi görünse de aslında daha derin sebepleri vardı. Örneğin, Pompeus’u ve Sezar’ı destekleyenlere bakıldığında, sorunun temelinde bir sınıf çatışması olduğu anlaşılmaktadır. Sezar’ı ağırlıklı olarak plebler, yani sıradan halk desteklerken Pompeus ise aristokratların desteklediği ve hatta onların oyuncağı olmuş biri gibi görünmektedir.
Bunun yakın geçmişte yaşanan olaylardan da etkilendiği söylenebilir. Daha önce meydana gelen iç savaşın taraflarından biri olan Sulla, aristokratik hareketin lideri konumundaydı. Romalılaşmış yabancılara vatandaşlık veren Marisu ve Cinna ise halkçı hareketi temsil ediyordu. Yani ilk iç savaşın yaşanmasının temelinde, aristokratlar ile halk arasında yaşanan sınıf mücadelesinin etkisi vardı.
Bu iki sınıf arasındaki çatışmaya, MÖ 100’den itibaren Roma devlet yönetiminde ortaya çıkan çürümüşlük, aristokratların devlet imkanlarıyla servetlerine servet katması ve yolsuzlukların artması sebep olmuştu. Sulla dönemindeki iç savaş gelip geçtikten sonra devletin mevcut düzeni korunmuş ancak sınıf çatışmasına sebep olan bu sebepler ortadan kaldırılmamıştı. Tam tersine, sorunlar daha da büyümüş ve halkçı hareket ile aristokratik hareket arasındaki mücadele daha belirgin bir hale gelmişti.
Halkçı hareketi temsil eden Sezar da öncülleri gibi popülist politikalar izleyerek yabancılara vatandaşlık vermeye ve devlet arazilerini halka dağıtmaya devam etti. Böylece, uzun süredir devlet kaynaklarını sömüren aristokrat hareketin mensuplarına halkçı hareketin mensupları da katıldı ve soygun düzeni tam bir talana dönüştü.
Bu sebeple devlet, artan gelir kaybını kaldıramayacak zayıfladı ve bu durum, mevcut kadim yönetim sisteminin yürütülmesini imkânsız hale getirdi. Sezar’ın sadece toprak ve vatandaşlık dağıtmakla kalmayıp aristokratların hâkim olduğu senatoyu işlevsizleştirerek işlerini Halk Meclisi vasıtasıyla görmesi ise sınıf mücadelesini silahlı çatışmalara dönüştürerek yönetim sisteminde daha derin yaralar açtı.
Sezar’ın istediklerini zorlanmadan gerçekleştirmesi ve sonunda bir iç savaş başlatmaya cesaret edebilmesi için ülkede uygun bir ortam vardı. Çünkü mevcut düzen, MÖ 83 yılında Sulla’nın halkı ezen politika ve uygulamalarının eseri olarak görülüyordu. Bu yüzden, geniş halk kitleleri bir kurtarıcı arıyordu. Bu sebeple vatandaşlık ve toprak dağıtan Sezar’ı bir kurtarıcı olarak kucaklamaya hazırdı. Sezar da konsül olarak seçildiğinde halka toprak ve Romalılaşmış yabancılara toprak dağıtarak halkın bu beklentisini karşılayacak kişi olduğunu göstermişti.
Sezar’ın bu yaptıkları, ona rakipleri karşısında stratejik üstünlük bir kazandıran bir hamleydi. Bu hamleyi yapmasaydı, Sezar’ın Pompeus’a karşı giriştiği mücadelede hiçbir şansı olmazdı. Çünkü Sezar, Rubicon’u geçtiğinde devlete isyan etmiş bir asi durumuna düştü ve şahsi çıkarları için savaştığı düşünülseydi İtalya’ya girdiğinde bütün topluluklar ve şehirler tarafından kabul edilmesi mümkün olmazdı. Ama Sezar, yaptığı stratejik hamleler sayesinde uzun süredir halkçı hareketin lideri konumundaydı.
Elbette iç savaşta, kişisel ihtiras, gurur ve hırsların da etkisi büyüktü. Sezar’ın Galya’daki büyük askeri başarıları birçok kişinin kıskançlığını çekmiş, bu kişilerin kendisini görevden aldırma çabaları da onun yargılanma ve cezalandırılma korkusu yaşamasına sebep olmuştu. Bu süreçte Pompeus, önceleri müttefikliğin sağladığı avantajlardan vazgeçememesinden olsa gerek kararsız ve zikzaklı bir politika izlemişti. Fakat daha sonra; Sezar’ın çok güçlenmesini istememesi, aristokratların baskısına boyun eğmesi ve Roma siyasetine egemen olma arzusu, onu Sezar karşıtı kampın liderliğine taşıdı. Böylece Roma İmparatorluğu, Sezar ve Pompeus gibi iki askeri ve siyasi liderin etrafında toplanarak iki kampa ayrılmış oldu.
İtalya’da meydana gelen muharebeler
Pompeus, savaş kaçınılmaz hale gelince bütün İtalya’dan asker topladı. Hızla büyüyen ordusu için kasabalardan ve mabetlerden de zorla para topladı. Bunu yaparken bütün insani ve dini hakları çiğnedi. Bu durum, halk ve din adamları arasında Pompeus’a karşı düşmanlık oluşturdu. Bu gelişmeleri yakından takip eden Sezar, Pompeus’a karşı oluşan tepkiyi bir psikolojik harekat vasıtası olarak kullandı. Askerlerine bir konuşma yaparak; Pompeus’un ve taraftarlarının kendisine büyük haksızlık yapmakla kalmayıp halka ve din adamlarına karşı da büyük bir zulüm ve baskı yaptığını anlattı. Bu konuşma, ordusunun ona bağlılığını artırdı.
Sezar, onu destekledikleri için Roma’dan kaçan Halk Meclisi üyeleri ile Ariminum’da buluştu ve birliklerine haber göndererek kendisini takip etmelerini söyledi. Bu sırada Pompeus ve onu destekleyen senatörlerle mektup ve haberciler vasıtasıyla görüşmelere devam ediyordu. Pompeus, Sezar’a yazdığı mektuplarda; kişisel ihtiras peşinde koşmamasını ve askerlerini geri çekip terhis etmesini söyledi. Sezar, Pompeus’un ve senatörlerin bu yöndeki isteklerine; kendisine haksızlık yapıldığı, Pompeus’un da kendisiyle aynı konumda olduğu, kendisinden istenenleri önce onun uygulaması gerektiği cevabını verdi. Yani diplomasi son ana kadar sürdürüldü.
Bu sırada Sezar, bulunduğu yerden itibaren yerleşim yerlerini küçük kuvvetlerle ve çatışmaya girmeden ele geçirmeye başladı. Pompeus’u destekleyen bazı kişiler, askerleriyle hâkim oldukları şehirleri tahkim edip Sezar’a karşı savunma için hazırladılar. Ancak Sezar ilerledikçe; halkın ve yerel yöneticilerin Sezar’a olan temayülleri sebebiyle bu şehirleri terk ederek Roma’ya doğru uzaklaştılar. Bu kişiler Sezar’ın birliklerince takip edildi ve çekilen birliklerdeki askerler dağıldılar. Bu askerlerin bir kısmı evlerine giderken bir kısmı da Sezar’a katıldılar. Sezar’a katılmayan bazı birlikler ise Pompeusçu komutanları ile birlikte yakalandı fakat Sezar onları cezalandırmak yerine affetti.
Bu gelişmeler, Roma’da büyük bir korkuya sebep oldu. İleri gelen kişiler, şehri terk etmeye başladılar. O sırada şehirde bulunan Pompeus da şehri terk ederek daha önce Sezar’dan alınan iki lejyonunun bulunduğu yere gitti. İşler beklediği gibi gitmiyordu. Asker toplama işi aksıyor ve yeterince asker toplayamıyordu. Bu sebeple, yanına bazı birliklerini alarak daha güvenli olduğunu düşündüğü Capua’ya gitti. Burada, Sezar’ın toprak dağıttığı köylülerden zorla, gladyatörlerden ise özgürlük vaadiyle asker topladı.
Bu gelişmeler üzerine Sezar, hızla ilerledi. Ulaştığı her yerleşim yeri Sezar’a desteğini gösterdi ve ordusuna yardımda bulundu. Gitmediği yerler, ona elçiler gönderip desteklerini sundular ve asker gönderme talebini karşıladılar. Sezar’ın hızla ilerleyince, Pompeus’a bağlı birlik komutanları korkuya kapılarak bulundukları yerleri terk ettiler. Bunun üzerine, bu kişilerin askerlerin çoğu firar etti. Pompeus, bu duruma engel olmak için Sezar’ın ilerleme istikametini tutan birliklerine, en güvendiği adamlarını gönderdi. Bu kişiler kaçan birliklerin komutasını alıp yeni asker toplamaya çalıştılar.
Bu sırada Sezar da Pompeus’un birliklerinden kaçan askerleri aratarak bulunanları kendi ordusuna alıyordu. Birçok şehir, Sezar’ın birliklerinin yaklaştığını görünce kapılarını açıyor ve bu şehirlerdeki askerler kendisine katılıyordu. Pompeus’un birlikleri, Sezar’ın ilerlemesini yavaşlatmak için köprüleri yakmaya başladılar ancak Sezar yakılmadan önce bu köprülerden geçmeyi başardı.
Sezar ilerledikçe, bazı şehirlerin halkı Sezar’a gizli haberciler gönderip kendisini desteklediklerini ancak şehirlerinde Pompeus’un birlikleri bulunduğu için bunu yapamadıklarını haber verdiler. Bunun üzerine Sezar, bu şehirlere bazı birliklerini gönderdi. Sezar’ın ordusunun gören şehir halkı kapıları açtı, Pompeus’a bağlı komutanların askerleri de Sezar’a katıldılar. Bunu gören komuta heyeti askersiz bir şekilde kaçmak zorunda kaldı.
Böylece, Pompeus’un askerleri azalırken Galya’dan gelen birlikler ve gönüllü Galyalıların da katılımıyla Sezar’ın askerleri hızla artıyordu. Ancak Sezar’a katılmayan ve teslim olmayan kasabalar da çıkıyordu. Bu kasabalar, etraflarına hendek kazılarak kuşatılıyordu. Fakat bu şekilde birliklerini dağıtarak yaptığı alan savunmasının işe yaramadığını fark eden Pompeus, stratejisini değiştirdi. Birliklerini bir araya toplayarak muhtemel bir meydan muharebesinde Sezar’ı yenebileceğini düşündü. Bu sebeple, kuşatılan şehirlerdeki komutanlarına şehri gizlice terk ederek kendisine katılmaları haberini verdi.
Bunu fark eden askerler, komutanlarını yakalayarak Sezar’a teslim ettiler ve şehir kapılarını açtılar. Sezar, bu birliklerin komuta heyetini askerlerin ve şehir halkının saldırılarından koruyarak onlara iyi davrandı. Bunun üzerine birçok şehirdeki birlik komutanları ve önde gelen kişiler hayatlarının garanti altına alınması için Sezar’a başvurmaya başladılar. Böylece, Pompeus’un ordusu ve taraftarları hızla erirken Sezar büyük bir direnç görmeden ilerleme imkânı buldu.
Bu haberleri alan Pompeus, Sezar’ın henüz ulaşmadığı tüm şehirlerdeki birliklerini etrafında topladı. Ayrıca, kuvvetini artırmak için çobanlardan ve köylülerden yeni asker topladı. Ancak yeni askerler, Sezar’ın ordusunu görür görmez teslim olup ona katılıyorlardı. Pompeus, hızla dezavantajlı taraf haline geldi. Sezar ise ilerledikçe güçleniyordu.
Buna rağmen Sezar, Pompeus ile yüz yüze görüşmek ve barış yapmak için hala vakit olduğuna dair haberler gönderdi. Bu çağrılarına bir cevap alamayınca bazı birliklerini Sicilya’ya gönderdi. Böylece, daha önce sadece karada yaşanan ve pek de şiddetli olmayan muharebeler sahillere de yayıldı ve şiddetlendi. Çatışmalar şiddetlenince Sezar, bir defa daha Pompeus’a ve konsüllere haber gönderdi ancak konsüller Pompeus’un yanında olmadığından yine barış çabalarından bir sonuç alamadı.