Site İçi Arama

tarih

Kudüs-Mekke-Medine; Mukaddes Şehirlerimizi Nasıl Kaybettik?

Yırtık basmasının altından kolunu çıkararak, trenin gideceği yolun, İstanbul yolunun aksini gösteriyor: - Bu tarafa gitmişti, diyor. O tarafa? Aden'e mi, Medine'ye mi, Kanal'a mı, Sarıkamış'a mı, Bağdat'a mı?

Haçlı Seferleri ile başlayan, Türkleri Asya’ya sürüp Hıristiyan Topraklarından kökünü kazıma düşüncesi I.Dünya Savaşında bu büyük planı az daha başaracaktı. Bu savaş ile Kudüs, Mekke, Medine ile Bağdat ve Şam’ı nasıl kaybettiğimizin kısa hikâyesini okuyacağız. 

İngiltere(Birleşik Krallık), Fransa ve Rusya İtilaf devletleri karşısında Osmanlı Devleti Alman İmparatorluğu-Avusturya–Macaristan ittifakı yanında I. Dünya savaşına girdi. Ahmet İzzet Paşa’nın tabiriyle: “En azılı deliler kadar hayali oldukça gabî (anlayışı kıt) olan Enver’in azim ve kanaati bu bedbaht milleti yeniden savaşa sürükledi”.

İlk iş olarak mukaddes cihad ilan edildi. Almanya ile yapılan anlaşma sonucu hemen tüm ordularımız Alman generallerin komutaları altında savaşa iştirak ettiler. 1882’de İngiltere Mısır’a bir oldubitti ile el koymuştu. Böylece Hindistan ve Avusturalya yoluna da hakim olmuştu. 4. Ordu Süveyş Kanalı’nı işgal etmekle görevlendirildi. Almanya Genelkurmayınca alınan bu karar ile işgal edilebildiği takdirde İngiltere’nin Hindistan ve Avusturalya bağlantıları kesilerek sömürgelerinden gelecek asker ve techizata engel olmak, işgal edilemezse büyük bir İngiliz askeri gücünü Mısır da tutarak Fransa’ya yardımı engellemek istenmişti. Kanal geçilebilirse, Mısırlı yurtseverlerin Osmanlı ordusunun yanında, Büyük Britanya'ya karşı ayaklanacağı da umuluyordu.

Bahriye Nazırı Cemal Paşa idaresinde 25 bin kişilik Osmanlı kuvve-i seferiyesi, 1915 yılı 14 Ocak'ı 15 Ocak'a bağlayan gece yarısı, toplanma bölgesi olan Gazze-Birüssebi (Beerşeba günümüzde İsrail'de) hattından ileri yürüyüşe başladı.

Yavuz Sultan Selim, 1517 de Sina çölünü kolaylıkla geçerek Memlûkleri yenip Mısır’ı fethetmişti. Onun kolaylıkla geçtiği Sina Çölü’nü 1914’te Cemal Paşa’nın kuvvetleri aynı rahatlıkla geçemediler.  2-3 Şubat gecesi Timsah Gölü ile Acı Göl arasındaki bölgeden kanala taarruza ettiler. Ancak İngiliz kuvvetleri kıyının bir ucundan diğer ucuna kadar raylı sistem döşemişler ve bu raylı sistemin üzerindeki mitralyözlerle şiddetli bir ateşle karşı koydular. Büyük bir başarısızlıkla ertesi gün geri çekilen Osmanlı kuvvetleri 15 Şubat 1915’te  Gazze-Birüssebi hattında mevzilendi.

3 Kasım 1914 de başlayan Çanakkale Savaşında en şiddetli çarpışmalar 18 Martta oldu.25 Nisan’da kara harekâtına başlayan İtilaf kuvvetleri 9 Ocak 1916 da Çanakkale’yi tahliye etmek zorunda kaldılar. Buradan tahliye edilen İngiltere kuvvetleri Mısır’da konuşlandılar.

Aynı yıl Haziran ayında İngiltere’nin teşvikleri ile isyan eden Şerif Hüseyin, Osmanlı’nın tahliye ettiği Hicaz’a hakim oldu.

29 Nisan 1916‘da Enver Paşa’nın kendisinden bir yaş küçük amcası olan Halil Kut Paşa, Bağdat’ın 160 km güneyindeki Kut kasabasını İngilizlerden teslim aldı. Başlarında Tümgeneral Townshend olmak üzere 13 general, 481 subay ve 13 bin 300 er teslim alındı.Alınan orduyu kurtarmaya gelen İngiliz kuvvetleri de 30 bin zayiat vererek geri döndüler.Ancak bu büyük zafer kalıcı olamadı. Şubat 1917’de Kûtül‘amâre ve Mart ayında Bağdat İngilizler’in eline geçti. 

II. Kanal Harekâtı

27 Temmuz 1916'da 4. Ordu'da görevli bulunan Alman Kress von Kressenstein  komutasındaki 10.000 kişilik bir kuvvetle gerçekleşti. Ancak ilkinde olduğu gibi ağır bir yenilgi alan Osmanlı kuvvetleri 3 Ağustos’ta Filistinde El Ariş'e çekilmek zorunda kaldılar. Kress I. Kanal Harekâtın’a planlayıcı ve uygulamacı olarak II. Kanal Harekâtına bizzat komutan olarak katılmıştı. Bu iki mağlubiyeti, okuma yazma bile bilmeyen subaylar, eğitimsiz, çoğunun ayakkabı ve elbisesi bile olmayan erler ile su ve silah dahil teçhizat eksikliğine bağlamaktadır. Hatta Enver Paşa’nın denetim için geldiğinde ayakkabısı olmayan erleri ön safa yerleştirdiğini, Enver Paşa’nın ”maaşları dağıtacağınıza erlere ayakkabı alsaydınız” diye kızdığını, halbuki altı aydır maaşlarını alamadıklarını, çöl için hazırlanan er ayakkabılarının Kafkas cephesine yollandığını oradan bin bir zorlukla bir kısmını getirtebildiklerini yazmaktadır.

Bu iki mağlubiyetten sonra İngilizler karşı hücuma geçtiler ve hatta bütün Suriye’yi işgal etmeye yöneldiler. Sina çölünden Kudüs’e kadar asker ve teçhizat nakli için demiryolu ve yanı sıra Nil nehrinden ilerideki cephe hatlarına kadar arıtılmış su kanalı döşediler. 26 Mart 1917’de 1. Gazze savaşı ve 17-19 Nisan 19172’de 2. Gazze savaşı’nda ağır mağlubiyetler aldılar.  General Allenby’i yönetime atayarak 31 Ekim–7 Kasım, 1917 arası 3.Gazze savaşında olağanüstü insan, cephane ve malzeme yardımı aldılar. Direnmeye çalışan Türkleri 1917 sonunda yenmeyi ve Nablus’da General Fevzi Çakmak’ın şehri boşaltması ile 9 Aralık 1917’de Kudüs’e girmeyi başardılar. 

İngilizler 26 Ekim'de Halep'i işgal ettiler. Mustafa Kemal Paşa’nın yaveri Cevat Abbas Gürer,  hatıralarında “1 Eylül 1918 de vazifeye başladıktan 19 gün sonra düşman tarruzunun başladığını; Yedinci ordunun 7 bin mevcutla muazzam bir ricata başladığını, düşman ajanslarının ”Mustafa Kemal Paşa da esir edildi” şayiasına rağmen diğer orduların döküntülerini de toplayarak 12 bin mevcutla 10 gün sonra Kisve’ye geldiklerini” yazmaktadır (s.201).

İngiliz, Alman, Türk genarellerinin hiçbirinin hatıraları ve bu devletlerin hiçbir resmi belgesinde böyle bir esaretten söz edilmemektedir.

Kazanılması mümkün olmayan Alman genel kurmayınca, Alman menfaatleri için yapılan Kanal Harekâtları sonucu Kudüs yanı sıra Mekke, Medine, Bağdat,Şam ve Halep’i kaybettik.

I.Haçlı Seferinde 15 Temmuz 1099 da Kudüs haçlılar tarafından alınmış, 89 sene sonra 2 Ekim 1187 tarihinde Selahaddin Eyyubi tarafından geri alınmıştı.

9 Aralık 1917 de Kudüs elimizden çıktı. Çocuk, kadın, yaşlı, hasta denmeden yapılan katliamları sona ermesini dileyerek F. Rıfkı Atay’ın “Zeytindağı” kitabındaki anlattığı “Benim Ahmet’imi gördünüz mü” hikâyesi aslında kaybettiğimiz hepimizin Ahmet’i, hepimizin Kudüs’ünü iktibas ediyorum:

“İstasyonda bir kadın durmuş, gelene geçene:

- Benim Ahmed'i gördünüz mü? diyor.

Hangi Ahmed'i? Yüz bin Ahmed'in hangisini?

Yırtık basmasının altından kolunu çıkararak, trenin gideceği yolun, İstanbul yolunun aksini gösteriyor:

- Bu tarafa gitmişti, diyor.

O tarafa? Aden'e mi, Medine'ye mi, Kanal'a mı, Sankamış'a mı, Bağdat'a mı?

Ahmed'ini buz mu, kum mu, su mu. skorpit yarası mı, tifüs biti mi yedi? Eğer hepsinden kurtulmuşsa, Ahmed'ini görsen, ona da soracaksın:

- Ahmed'imi gördün mü?

Hayır ... Hiçbirimiz Ahmed' ini görmedik. Fakat Ahmed'in her şeyi gördü. Ahmed'i ne için harcadığımızı bir söyleyebilsek, onunla ne kazandığımızı bir anaya anlatabilsek”.

Kaynaklar:

Kressenstein Baron Kress Von, Türklerle Beraber Süveyş Kanalı’na, Çev. Mazhar Besim Özalpsan, İstanbul, Askeri Matbaa, 1943.

Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, Sina-Filistin Cephesi, GENELKURMAY ASKERÎ TARİH VE STRATEJİK ETÜT BAŞKANLIĞI YAYINLARI

BİRİNCİ DÜNYA HARBİNDE TÜRK HARBİ III ncü Cilt IRAK-İRAN CEPHESİ 1914-1918 

BİRİNCİ DÜNYÂ HÂRBİ’NDE TÜRK HARBİ IRAK-İRÂN CEPHESİ 1914-1918 3’üncü Cilt 2’nci Kısım

YILDIRIM HÜSEYİN HÜSNÜ EMİR (ERKİLET) ANKARA GENELKURMAY BASIM 2002 EVİ

Ahmet İzzet Paşa, Feryadım, Timaş yayınları, İstanbul, 2017.

M. F. Çakmak, günlükleri, Liman von Sanders,Gen Falkenhein’in , Gen Allenby’nin hatıraları

Cevat Abbas Gürer Hatıraları

Dr. Haluk ÖZALP
Dr. Haluk ÖZALP
Tüm Makaleler

  • 17.04.2024
  • Süre : 5 dk
  • 835 kez okundu

Google Ads