Putin ve Rusların kültürel kodları nedir?
Ünlü Rus şair ve devlet adamı Fyodor Tyutçev’in “Rusya akılla anlaşılmaz ve arşınla ölçülmez, o kendine has bir şekilde yalnız ve özgürdür, ona sadece iman edilir” şeklindeki dizeleri, Rusların ülkelerini nasıl gördüğünü en iyi anlatan cümlelerdir.
Rusya’yı ve Rusların mistizmini daha iyi anlayabilmek için Roma-İstanbul-Moskova hattını bilmek ve Hristiyanlık tarihini analiz etmek gereklidir. Bu analizi yaptığımızda Rusların dinini seçmesi, Bizans’la ilişkileri, Ortodoksluk ve Roma karşıtlığı, Ortodoks dünyasını himaye etmesi gibi olaylarla karşılaşmaktayız. Ruslar Bizans’tan sonra Ortodoks dünyanın liderliğine soyunmuş ve bu liderliği ideolojik bir aygıt olarak dış politikalarında kullanmışlardır. Ancak kullanmanın da ötesinde benimseme de söz konusudur.
Olayların başlangıç noktası kuzeyden gelen Slavların lideri Kiev knezi (knezler sonraki dönemlerde Rus Çarı olarak adlandırılacaktır) Vladimir’in (972-1015) Bizans prensesi Anna ile evliliğidir. Rusların Hristiyanlaşması ve Ortodokslaşması açısından bu evlilik bir dönüm noktasıdır. Hristiyanlığı Moskof sarayına sokmuştur. Vladimir, Kiev halkına Dinyeper Nehri’nin soğuk sularında vaftiz olmayı emretmiştir. Bunun üzerine Ruslar arınarak zorla Hristiyanlaşmıştır. Günümüzde Vladimir ve Anna aziz ve azize olarak kutsanmaktadır.
Eski Yunan’da ‘orthos’ ile ‘doxa’ kelimelerinin birleşiminden oluşan Ortodoks kelimesi, teolojik olarak “doğru inanç” anlamına gelmektedir.
Politik anlamda Ortodoks sözcüğü, Hristiyan topluluğunun 11. yüzyılda resmen Doğu ve Batı şeklinde ayrılması neticesinde Yunan ve Slav ağırlıklı Doğu Hristiyanlığının adı olarak adeta bir kimlik haline gelmiştir. Ruslar için Ortodoksluk inancı, milliyetleriyle bütünleşmiş bir din tabiri olarak kullanılagelmiştir. Bizans’ın yıkılmasından sonra Ruslar Hristiyan Ortodoks dünyasının lideri ve koruyucusu unvanını sahiplenmişlerdir. Bizans bayrağının neredeyse aynısı, Rus devlet arması olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Ruslar için anavatan ve ortodoksluk kavramları çok önemlidir. Çar hem anavatanın hem de Ortodoksluğun koruyucusudur. Kiev’den sonra başkent olan Moskova, Roma ve İstanbul’dan sonra Hristiyanlığın yeniden geniş coğrafyalara hâkim olacağı 3. Roma’nın merkezidir.
Kiev Knezliğinden sonra Rus İmparatorluğu ve ardından SSCB dönemi ve günümüzde Rusya Federasyonu dönemlerinin hepsinin ortak özelliği kaynağını Ortodoksluktan alan bu mistizmdir. Özellikle dış politika alanında her dönem bu mistizmin etkileri görülmüştür. Ruslar beklenmedik zamanlarda beklenmedik tepkiler göstermişlerdir. Birkaç örnekle açıklayalım:
Ruslar, 1812 yılında güçlü ordusuyla geniş Ukrayna ve Rus steplerini aşıp Moskova önlerine gelen Napolyon’a yakılmış bir şehir teslim etmiştir. Vatanlarını korumak için gerektiğinde başkentlerini bile yakmaktan çekinmeyen Ruslar, bu savaşa Vatanseverlik Savaşı adını vermiştir.
Oysa aynı Ruslar 8 Eylül 1941 günü başlayan ve 27 Ocak 1944 tarihine kadar 827 gün boyunca bombalanan Leningrad’ı yaklaşık 1 milyon insan kaybına rağmen bir adım bile geri atmadan ölesiye savunmuş ve Büyük Vatan Savaşı dedikleri bu savunmalarıyla adeta Nazi Almanya’sının sonunu getirecek sürecin başlamasına neden olmuşlardır.
Yıl 1917, dünya savaşıyor, Rusya da bu savaşın içinde, ülke içerisinde ayaklanmalar çıkıyor, Kerensky hükümeti kuruluyor, devrimin ayak sesleri duyuluyor, imparatorluk çatırdıyor ama son Rus çarı Nikolay sarayında spiritüel bir din adamı olan Rasputin’den ilahi mesajlar bekliyordu…
Ve yine Bolşevik devrimi gerçekleştikten sonra Ruslar; yıllarca kendilerini yöneten son hanedan Romanof ailesini topluca katledip yakmışlardır. Romanofların izleri bile yıllarca sonra bulunabilmiştir. Oysa aynı Rus çarı 3-5 sene önce tüm Rusların hatta Slavların birliğini ifade eden kişiydi.
Bunlar hep duygusal tezahürlerdir. Tarihsel süreçte görüldüğü üzere duygusal bir halk olan Rusları rasyonel Batılıların anlaması gerçekten zordur.
Peki Ruslar hiç mi rasyonel olmadı? Elbette oldular. 1945 yılında savaştan çıkmış, istila edilmiş ülkenin fakir mujikleri (köylü) Stalin döneminde yapılan planlı atılımlarla 1960’larda ABD’nin yanında dünyanın ikinci büyük süper gücü olmuş, 1960’larda ABD ile uzayı keşfetme yarışına girmiştir.
Benzer şekilde Çar 1. Petro zamanında, Çarın kişiliğinde rasyonel adımlar atılmış ve Rusya döneminin en güçlü ülkelerinden birisi haline gelmiştir. Onun döneminde gelenekçi ve köhnemiş kurumsal yapı ile ortaçağdan kalma sosyal ve politik sistemleri modern, bilimsel, Batılılaştırılmış sistemlere dönüştürülmüştür. Çar Petro kültürel bir devrime öncülük etmiştir. Reformları Rusya üzerinde kalıcı bir etki bırakmıştır. Rus devlet yapısının bugüne kadar uzanan pek çok kurumunun kökenleri onun çarlığı döneminden kalmadır.
Gündem Ukrayna. Şimdi herkes soruyor. Rusya Ukrayna’da ne yapacak? Kökeni aynı olan iki halkın mücadelesini dünya dikkatle izliyor. Krizin çözümü için Rusya’dan da Ukrayna’dan da çok rasyonel ve gerçekçi hamleler beklemeyin, yanılırsınız.
Vladimir Putin, Şubat 2013’te din adamlarına, “Rusya’nın tüm zaferlerinin kalbinde; vatanseverlik, iman ve ruh gücü vardır” diye seslenirken aslında, SSCB’nin yıkılışından sonra Rusya’nın yeni ideolojisinin de şifrelerini vermekteydi.
1990’lardaki dağılış ile ulusal gururları incinen Ruslar 1000 yıl sonra yine bir Vladimir’in, Vladimir Putin’in liderliğinde tarihinin kendisine yüklediği misyonu yerine getirmek istiyor…