Doğu Türkistan, Ne Kadar Yakın? (2)
Bu konuya yönelik daha önceki yazımızda, Uygurların ve Doğu Türkistan’ın tarihi geçmişinden bahsetmiştik. Bu yazımızda, Uygurların tarihsel perspektifte diğer kavim ve toplumlarla etkileşimini, geçmişten günümüze sosyo kültürel yapılarının gelişimini ve biraz da değişimini inceleyeceğiz.
Bu konuya yönelik daha önceki yazımızda, Uygurların ve Doğu Türkistan’ın tarihi geçmişinden bahsetmiştik. Bu yazımızda, Uygurların tarihsel perspektifte diğer kavim ve toplumlarla etkileşimini, geçmişten günümüze sosyo kültürel yapılarının gelişimini ve biraz da değişimini inceleyeceğiz.
“Uygur” sözcüğüne, Türk kaynaklarında ilk defa Orhun Kitabelerinde rastlanılmıştır. “Akraba topluluğu” olan “Oğuz boyları” arasında gösterilen ve Göktürk İmparatorluğu döneminde yapılan tasnife göre, “On Oğuzları” meydana getiren akraba topluluklardan birisi de Uygur kavmidir. Kadim Türk milletinin bir parçası olan ve Kaşgarlı Mahmut’a göre “kendi kendine yeten” anlamına gelen Uygur Toplumu; Türk, Fars, Çin ve Arap kaynaklarında bolca zikredilmiştir.
5’inci yüzyılın sonlarına doğru Doğu Türkistan bölgesini istila eden Türk boylarından Tuyuhunlar ve Rouranlar, bu bölgedeki Çin egemenliğine son vermiştir. 6’ncı yüzyılda Altay bölgesini kendilerine merkez üs edinen Göktürkler tarih sahnesine çıkmıştır. Göktürkler; batıda Aral Denizini ve doğuda Baykal Gölünü aşan, tüm Orta Asya’yı kapsayan geniş bir imparatorluk kurmayı başarmıştır. Orhun ve Selenge vadilerini kendilerine yurt edinmiş kavimlerden olan Uygurlar da Göktürk devleti kurulunca, onların hâkimiyetini tanımıştır.
Göktürk İmparatorluğu, 583 yılında doğu ve batı kağanlıkları olmak üzere ikiye bölünmüştür. Bu bölünme sonrasında Doğu Türkistan, Batı Göktürk Kağanlığının egemenliği altında kalmıştır. Çin’de 618 yılında kurulan Tang Hanedanı bölgede hızlı bir yayılma göstermiştir. Çinlilerin düzenlediği akınlar, 657’de Batı Göktürk Kağanlığının yıkılmasına yol açmıştır.
Uygurlar, Başmil ve Karluk kavimlerinin desteğiyle, Kutluk Bilge Kül Kağanın liderliğinde Büyük Uygur Hanlığının 744 yılında tarih sahnesine çıkmasını sağlamıştır. Göktürklerden sonra, 751 yılında, Talas savaşında Uygurların, Karlukların ve Kırgızların desteklediği İslam ordusuna yenilen Tang Hanedanı (MS 618 – 907 yıllarında Çin’de hüküm sürmüştür), Tarım Havzasını yani bugünkü Doğu Türkistan bölgesini boşaltmak zorunda kalmıştır.
Zamanına göre oldukça ileri bir medeni toplum olarak görülen Uygurlar, Orhun Irmağı kıyısında kurdukları başkent Ordu-balık’ı (Mübalik ve Karabalsagun olarak da isimlendirilmiştir) iç içe geçmiş çift duvar sistemiyle koruyan, kale ve sur sistemini inşa etmeleriyle de ün salmıştır. Sonraları Türklere özgü bir şehir sistemi haline gelen bu teknikte, Kale, ordu (sur) denen birinci surla çevrilirken, balık olarak isimlendirilen ikinci bir sur da birinci suru ve kaleyi kuşatmış oluyordu. Bu kale sistemi ordu-balık olarak adlandırılmıştı. Ordu-balık sadece Türklerde bulunan bir kale sitili olarak bilinmektedir.
Gelişmiş bir yazı diline de sahip olan Uygurlar, göçebe hayattan ziyade yerleşik hayatı benimseyen karakteristik yapılarıyla, kendi dönemlerinde Türk boylarından oldukça farklı bir kimlik geliştirmiştir. Uygur Hanlığı döneminde tarım ekonomisine geçiş yapan Uygurlar, Hanlığın 840 yılında Kırgızlar tarafından yıkılması üzerine, Ordu-balık merkezli Ötüken bölgesini, doğuya doğru Tarım Havzasına yani bugünkü Doğu Türkistan bölgesine göç etmiştir. Uygurlar, bu bölgede ağırlıklı olarak Turfan ve Urumçi çevresine taşımıştır.
Uygur Kağanlığının yıkılmasını takiben, daha sonra Kansu Uygurları (905-1226) ve Karahoca Uygurları (843-1368) yeni devletler kurmuştur. Bir dönem Karahanlılarla (840-1211) birlik olan Uygurlar, bu hanlığını gelişiminde önemli rol oynamıştır. İlk Türk-İslam devleti olarak bilinen Karahanlılar döneminde, Uygurlar arasında İslamiyet’in yayılması başlamıştır.
Uygurlar, bin yılı aşan bir süredir, bugünkü Doğu Türkistan bölgesinde, dönemine göre oldukça gelişmiş bir tarım sistemine sahip bir kavim olarak varlıklarını korumuştur. Günümüz Doğu Türkistan’da, Uygurların yaşadığı şehirlerden birisi olan “Turfan”, Karahoca Uygur Krallığı tarafından kış aylarında başkent olarak kullanılmıştır.
Turfan, mermerden yapılmış yollarıyla bilinen, antik ipek yolu üzerinde yer alan tarihi bir ticaret merkezidir. Bilinen en eski su şehri olup, Turfan Havzası’nın kuzey kenarında kurulmuştur. Havzanın en çukur yerinde bulunan Ayding Gölü, deniz seviyesinden yaklaşık 155 metre derinliktedir. Dünya’da Lut Gölü’nden sonra ikinci çukur olan havzasıdır. Dünyanın en sıcak yerleşim bölgelerinden birisi olan Turfan, “Alev vahası” olarak da adlandırılır. Bu bölge, tarih boyunca Gobi Çölü’nün ortasında bir tarım vahası olarak tanınmıştır. Turfan tarım arazileri çok eskiden beri “karız” (muhtemelen karık sözcüğü buradan gelmektedir) denilen toplamda 5 000 kilometre uzunluğunda, yeraltına döşenmiş su kanalları (suyun aşırı sıcaklar nedeniyle buharlaşmasını engellemek için) vasıtasıyla sulanır. Tanrı Dağlarından eriyen kar sularının sulama maksatlı kullanımını sağlayan karız sistemi, Uygurların Çin kültürüne kazandırdığı önemli bir buluştur. Burada, mevsiminden önce yetişen sebze ve meyvelerin ünü, geçmiş dönemlerde tüm Türk ve Arap diyarlarına kadar ulaşmıştır. Günümüz Türkçesinde kullanılan ‘turfanda’ kelimesi de buradan gelmektedir.
Uygurlar ilk zamanlar Göktürk alfabesini kullanmış daha sonra ise Uygur alfabesini geliştirmiştir. Uygur Türkleri, gelişmiş toplum yapılarıyla, Cengiz Han’ın dikkatini çekmiştir. Cengiz Han, Moğol İmparatorluk sisteminin gelişim sürecinde Uygurlardan yararlanmıştır. Uygurlar, Cengiz Han’a vergi ödemiş, asker vermiştir. Buna karşılık Turfan - Urumçi bölgesinin egemenliği Cengiz Han tarafından Uygarlara bırakılmıştır. Moğol yönetimlerinde üst seviyelerde görev alan Uygurlar, Moğol imparatorluğuna hissedilen bir etki yapmıştır. Moğolların kullandığı ilk alfabe, esasında Moğolcaya uyarlanmış Uygur alfabesidir. Cengizhan sonrası dörde bölünen Moğollardan Çağatay Hanlığı altında kalan Uygurlar, Çağatayca diliyle bütünleşen bir dili sahip olmuştur. Özbekçe ve Uygurcayı da etkisi altına alan Çağatay Türkçesi, Orta Asya’nın uzun yıllar evrensel bilim ve kültür dili olarak kullanılmış, hatta bu dili Fatih Sultan Mehmet de şiirlerinde kullanmıştır. Fatih'in “Otluk Beli Fetihnamesi”, Uygur harfleriyle ve Doğu Türkçesiyle yazılmıştır. Uygurlara ait matbaa ve kâğıt tezgâhlarının olduğu da bilinmektedir.
İlk yazımızda ifade ettiğimiz üzere, Doğu Türkistan’da 18’inci yüzyılın ortalarına kadar sayısız devletin hüküm sürdüğünü, sonrasında Çinlilerin aradaki kesintilere rağmen, bölgenin tam hâkimi olduğunu görüyoruz.
Uygurların geleneksel yurdu, Doğu Türkistan, bugünkü adıyla Sincan (Xinjiang) Uygur Özerk Bölgesi, Çin’in kuzeybatısındadır. Bu bölgenin güneyinde Tibet Özerk Bölgesi, güney doğusunda Çin’in Çinghay ve Gansu eyaletleri, doğusunda Moğolistan, kuzeyinde Rusya Federasyonu, kuzeybatısında Kazakistan ve batısında da Kırgızistan, Tacikistan, Afganistan, Pakistan ve Hindistan kontrolündeki Keşmir bölgesiyle komşudur. 1 664 897 km² yüzölçümü ile Çin Halk Cumhuriyeti'nin en geniş idari bölgesidir. Sincan, Çin Halk Cumhuriyeti’nin en büyük idari bölgesidir; Çin’in toplam yüzölçümünün altıda birinden fazlasını kaplar. Bölge Tianshan Dağları (Tanrı Dağları) tarafından iki havzaya (Çungarya ve Tarım Havzaları) bölünmüştür. Başkenti Urumçi olup, Sincan’da kullanılan resmî diller, Uygurca ve Çincedir.
Mançuların kurduğu Çing Hanedanı Qianlong döneminde "Yeni Sınır" anlamına gelen Sincan (Shinkyang veya Xinjiang) ismi bölgeye verilmiştir. Ancak bu isim başlangıcından itibaren Uygurların ekseriyeti tarafından kabul görmemiş, bunun yerine, “Doğu Türkistan” ya da “Çin Türkistan’ı” isimlerinin kullanılması gerektiği savunulmuştur. Çin Halk Cumhuriyeti hükûmeti ise bu tür isimlerin, ayrılıkçılık veya Pantürkizm çağrışımı yaptığı iddiasıyla, kullanımına izin vermemiştir.
Doğu Türkistan Cumhuriyeti tarafından 1932-34 döneminde kullanılan “Gök Bayrak”, günümüzde Doğu Türkistan bağımsızlık hareketinin sembolü, Uygurları birleştirici bir nişanedir. ‘Doğu Türkistan’ isminin kullanımına benzer şekilde, bu bayrağın kullanımı da Çin’de yasaklanmıştır.
Günümüzde tamamen bir Çin ‘sömürgesi’ olan Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde, siyasi manada bir Çin toprağı olan Doğu Türkistan’da, çeşitli kaynaklara göre, 12.5 - 13 milyon Uygur Türkü yaşamını sürdürmektedir. Sincan’ın nüfusu, 2018 sayımlarına göre yaklaşık 25 milyon olarak belirlenmiştir. Bu nüfusun yaklaşık 15 milyonu Müslüman (Çin’in genelinde toplamda 21 ile 23 milyon arasında bir Müslüman nüfus yaşamaktadır.) olup, Sincan’da yaşayan nüfusun %60’ını oluşturmaktadır. Söz konusu Müslüman nüfus içerisinde Uygurlar ağırlıklı olup, ayrıca Hui’ler, Kazaklar, Kırgızlar, Moğollar, Tibetliler yer almaktadır. Nüfusun geri kalanı ise, Çin istila hareketleriyle son iki yüzyıl içinde bölgeye gelen/yerleştirilen Han Çinlileridir. Etnik gruplar, yüzde olarak, 2015 nüfus sayımına göre şu şekilde ortaya çıkmıştır: Uygur – %48, Han – %36.4, Kazak – %7, Hui – %5, Kırgız – %0.9, Moğol – %0.8, Dongxiang – %0.3, Pamir – %0.2 ve Şibe – %0.2’dir.
Bu dağılımda dikkat çeken husus, 1949 yılında %7 civarında olan Çinli nüfusun, gelinen noktada, günümüzde, başta iç göçün özendirilmesi olmak üzere, Çin yönetimlerinin bölgeye yönelik politikalarının bir sonucu olarak, Uygur sayısı ile paralel hale getirilmesidir. Bu durum, Doğu Türkistan’da yaşayan Uygur Türklerini oldukça rahatsız etmektedir. Nitekim, 1995’te gerçekleşen ve 100 000 civarında Uygur’un katıldığı protesto gösterilerinin temelinde, demokratikleşme ve özgürlük söylemleri yanında, “nüfus örgüsüne müdahalelerin son bulması” çağrısı da yer almıştır.
Çin genelinde Uygurlardan sonra en kalabalık Müslüman nüfus olan Hui’ler, Ningxia Hui Özerk Bölgesinde, ağırlıklı olarak Qinghai, Gansu ve Yunnan eyaletlerinde yaşam sürmektedir. Çin genelinde toplam nüfusları 10.6 milyondur.
Çin’in Doğu Türkistan’da izlediği ‘baskıcı’ siyaset, çeşitli çevreler tarafından takip edilmekte, zaman zaman uluslararası basın tarafından dünya gündemine taşınmaktadır. Uluslararası İnsan Hakları örgütleri ve Uygurların bağımsızlığını savunan milliyetçi Uygurlar, Çin Halk Cumhuriyeti’nin bölgedeki Han Çinlisi olmayan kültürleri baskı altında tuttuğu iddiasını dünya gündemine taşıma gayretlerini sürdürmektedir.
Çin hükümeti, 6 Şubat 1997 tarihinde İslam dininin uygulamalarına yönelik birtakım sınırlamalara, ibadet kısıtlamasını da eklemiştir. Doğu Türkistan’da gerginliğin artmasına neden olan bu kısıtlamalar neticesinde, gösteriler artmış, etnik gruplar arasında çatışmalar çıkmış, sayısız cami kundaklanmış veya ibadete kapatılmıştır.
Çin yönetiminin halen eleştirilmesine neden olan bazı süregelen “farklı” hukuk kuralları uygulamaları, örnekleme açısından, aşağıda zikredilmiştir:
Çin Diyanet İşleri Yönetmeliğinin 70'inci maddesi, dini grupların üyelerinin “dini eğitim, konferans, hac ve diğer faaliyetler” kapsamında yurtdışına seyahat etmek için onay almalarını zorunlu kılar. Bu tür faaliyetleri onaysız olarak düzenlediği tespit edilen kişiler 3 100 $ ile 30 600 $ arasında para cezasına çarptırılabilir. Seyahatle ilgili olarak hukuka aykırı olarak elde edilen gelirlere de el konulabilir ve “durumun suç teşkil etmesi” halinde kanun çerçevesinde cezai işlem uygulanır.
Yönetmelik, dini gruplara yabancılar tarafından yapılan bağışlara bir sınır getirmiştir. Bu tür bağışlar, yetkililerce onaylanan ve uygun görülen faaliyetler için kullanılması gerekir. Eğer yabancılardan gelen bağışlar, herhangi bir koşulun yerine getirilmesi kaydıyla veriliyorsa, bu durumda bu tür bağışlar kabul edilemez. 15 300 $’ı aşan tüm bağışlar, inceleme ve onay için yerel yönetime sunulması gerekir. Dini gruplar, dini okullar ve “dini faaliyet merkezleri”, yabancı kaynaklardan bu tür ‘koşullu’ bağışları kabul edemez.
Sincan Uygur Özerk Cumhuriyetinde, 18 yaşından küçük çocukların dini faaliyetlere katılması ve dini kuruluşlar tarafından işletilen okullara devam etmesi, bu okullarda özel dini eğitim alması yasalara göre suç teşkil eder.
Dünya Uygur Kurultayı lideri Rabia Kadir, dış dünyada Uygurların sesi olmaya devam etmektedir. Özellikle Çinliler tarafından son 30 yıl zarfında Doğu Türkistan topraklarında gerçekleştirilen yaklaşık 45 kadar nükleer başlıklı patlayıcının denemesinin yapılması, bunun neticesinde çok sayıda sakat doğumlara neden olması dikkat çekicidir. Özgürlük talepleri ve nükleer denemeler; Uygurların dünya toplumunun dikkatine sunduğu konuların başında gelmektedir.
Sincan eski dönemlerden günümüze kadar Çinli yöneticiler için siyasi açıdan problemli bir bölge olarak anılmaktadır. Bölgedeki etnik farklılıklar, kültürel çeşitlilik ve inanca dayalı ayrılıklar; bu coğrafyada yeknesak bir devlet yapısını teşkil edilmesini zorlaştıran faktörlerdir.
Çinli yetkililer uluslararası platformlarda, Doğu Türkistan’ın yönetimine yönelik üç temel idari yaklaşımdan söz etmiştir:
-- Birincisi, yönetsel özerkliklerin korunacağı ve etnik grupların aidiyetlerine saygı gösterileceğidir.
-- İkincisi, gelişmiş kültüre yönelişin teşvik edilmesi ve ortak bir aidiyet bilincinin kurgulanmasıdır.
-- Üçüncüsü ise, ÇHC’nin çıkarlarının tüm kişi ve grupların taleplerinin ve gereksinimlerinin ötesinde olduğudur.
Pekin’in bu temel yaklaşımı; hukuk devleti anlayışını kısmen öteleyerek; farklılıkların Çin kültürü içerisinde eritilmesini öngören, iç istikrarı zedelemesi muhtemel tüm özgürlük ve insan hakları taleplerinin “bölücü faaliyetler” olarak nitelendirilmesi şeklinde cereyan eden bir polis devleti kuramını çağrıştırmaktadır. Bu yönüyle, genel olarak Uygurlar tarafından Pekin politikaları kabul görmemektedir.
(Devam Edecek)
Bu yazımızda faydalandığımız kaynaklar:
Dickens M. (1987). The Soviets in Xinjiang 1911-1949, <https://web.archive.org/web/20081023203643/http://www.oxuscom.com/sovinxj.htm>, s.e.t.8.9.2021.
Zhao T. (2021). How many Uighurs living in China want independence?, 26 Ağustos, <https://www.quora.com/How-many-Uighurs-living-in-China-want-independence/answer/Tiancheng-Zhao?ch=3&oid=304165502&share=2dc9ba51&srid=usBSds&target_type=answer>, s.e.t.8.9.2021.
U.S. Departmant of State Report, 2020 Report on International Religious Freedom: China—Xinjiang, <https://www.state.gov/reports/2020-report-on-international-religious-freedom/china/xinjiang/>, s.e.t.8.9.2021.
Sevim A. ve Merçil E. (1995). Selçuklu Devletleri Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları XXIV. Dizi, Sa. 19, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara.
Orasallı L.E. (2012). Sincan Uygur Krizi, s.323-336, içinde Çakmak H. (2012) Türk Dış Politikasında 42 Kriz, Kripto Yayınları, 1. Baskı, Ankara
Uygur Kağanlığı, <https://tr.wikipedia.org/wiki/Uygur_Kağanlığı>, s.e.t.8.9.2021.