İmparatorluk’tan Ulus Devlet’e Nüfus Politikası (Birinci Bölüm)
Doğudaki Vilayet-i Sitte’de (Erzurum, Sivas, Harput, Bitlis, Van ve Diyarbakır vilayetlerini kapsayan altı vilayet) toplam 2.632.864 kişi yaşamaktaydı. Bu nüfusun 2.028.351’i İslam, 499.490’ı Ermeni ve 105.023’ü ise diğer unsurlardan meydana gelmekteydi.
Ermeni Tehciri
Osmanlı birlikleri sürgüne gönderilmekte olan Ermenileri koruyor.
Nüfusunun yarıya yakını gayri müslim olan Osmanlı’nın azınlıklara sahip çıkma bahanesi ile bütün Avrupa devletlerinin oyuncağı haline gelmesi ve zamanla imparatorluktan, yüzde 99’u Müslüman olan bir ulus devlete dönüşmesinin kilometre taşlarını okuyacağız. Bu kilometre taşlarının ilk’i olan Ermeni Tehciri’ni, sebepleri, gelişmesi ve sonuçlarını okuyacağız. 1820'li yıllarda Anadolu'ya gelen Amerikan Kolejleri ve Amerikalı misyonerlerin başlattığı, Türkiye'den Amerika'ya yapılan yaklaşık 1.200.000 Osmanlı vatandaşı Ermeni’nin göçü konumuzun dışındadır. Sadece devletin yaptığı müdahaleleri inceleyeceğiz.
Tanımlar
İmparatorluk, genellikle fetih yoluyla oluşan ve hâkim bir merkez ile ona bağlı çeşitli bölge ve halklardan oluşan bir devlet şeklidir.
Ulus Devlet ise meşruiyetini bir ulusun belli bir coğrafi sınır içindeki egemenliğinden alan devlet şeklidir. Ulus devlet mekanizması öncelikle Westfalya Antlaşması (1648), daha sonra Fransız Devrimi, Aydınlanma Düşüncesi ve Endüstri Devrimi ile birlikte şekillenmiştir
Gayri Müslim, Müslüman toplum içinde Müslüman olmayan Yahudiler, Hıristiyanlar ve diğer inanç sahibi insanlara denmektedir.
Osmanlı Dahiliye Nazırlığı tarafından 1882'de başlayıp 1893 yılında tamamlanan sayım sonucu 12.587.137 müslüman, 2.332.197 Rum.1.001.465 Ermeni, 817.801 diğer inançlılar olmak üzere toplam 17.388.694 nüfus Osmanlı topraklarında bulunmaktaydı. 1914 yılı Osmanlı Devleti nüfusu 18.520.016 olup bu nüfusun 15.044.846’sı İslam, 1.719.738’i Rum, 1.161.169’u Ermeni idi. Bu nüfus sayımına göre doğudaki Vilayet-i Sitte’de (Erzurum, Sivas, Harput, Bitlis, Van ve Diyarbakır vilayetlerini kapsayan altı vilayetlik bir coğrafi bölge) toplam 2.632.864 kişi yaşamaktaydı. Bu nüfusun 2.028.351’i İslam, 499.490’ı Ermeni ve 105.023’ü ise diğer unsurlardan meydana gelmekteydi.
Rusya, Osmanlı topraklarında yaşayan Gayrimüslimlerden Ortodoksları; Fransa Katolikleri ve İngiltere de Protestanları koruma bahanesi ile Osmanlı Devleti’nin iç işlerine sürekli olarak karışmıştır. Bu devletlerin asıl amacı, Osmanlı topraklarındaki Gayrimüslimlerin durumunu düzene sokmak veya güvenliklerini sağlamak değil, onlara bağımsızlık sözü vererek Osmanlı Devleti’ni parçalamaktı.
Ermenistan Devleti kurma çabaları
Osmanlı Devleti, 4 Haziran 1878’de İngiltere ile imzaladığı anlaşmada, Kıbrıs’ın İngiltere’ye terk edilmesi yanında doğudaki Vilâyet-i Sitte’de islahat yapılması için teminat da vermişti. Patrik Nerses Varjabetyan ve bazı Ermeni ileri gelenleri, Rus murahhas heyeti başkanı, Çar'ın kardeşi Grandük Nikola ilc görüşerek, antlaşmaya Ermeniler ile ilgili bir madde koydurmaya muvaffak oldular.
İngiltere, Rusya ve müttefikleri bu bölgede bir Ermeni Devleti kurulmasına zemin hazırlayacak bir ıslahat projesini tatbik etmeye çalıştılar. Halbuki bu altı vilayette Ermeni nüfusu yaklaşık olarak % 17-18 civarında idi. İslâhat hükümleri, Osmanlı Devleti'ne kabul ettirilmiş ise de, Sultan II. Abdülhamid, istenilen reformların Hıristiyan tebaa için önce özerklik, sonra bağımsızlık; Osmanlı Devleti için de zayıflama ve parçalanma anlamına geldiğini düşünüyordu. Alman sefirine: “Doğu Anadolu’yu muhtariyete götürecek ıslahatı kabul etmektense ölmeyi tercih ederim” diyerek tatbik etmeyip hükümsüz bırakmak yoluna gitti. Hamidiye Alaylarını (19.000 süvari 37.581 kişilik 65 Alay) kurarak bölgede asayişi sağlamaya çalıştı. Ancak tahttan indirildikten sonra Vilâyet-i Sitte’de islahat çalışmalarını denetlemek için başta İngiltere ve Rusya olmak üzere Almanya-Avusturya dahil, Avrupa devletleri her vilayete Avrupalı valiler atanması yolunda ısrarlı baskılar yaptılar. Alman-Rus anlaşmasını diğer devletlerin de onaylaması üzerine Osmanlı Devleti'nin yapacağı pek bir şey kalmadı. Sonunda Rusya maslahatgüzarı Constantin Goulkevitch ile Sadrazam Said Halim Paşa arasında 26 Kânun-ı Sâni 1329 [8 Şubat 1914] tarihinde Vilâyat-ı Şarkiyye ıslâhatı ile ilgili on maddelik Yeniköy Anlaşması imzalandı. Bu Anlaşmanın ilk üç maddesine göre:
1- Islahat yapılacak olan alan iki bölgeye ayrılacak, Doğu Anadolu'daki bu iki bölgenin başına Avrupalı iki genel müfettiş konulacaktır.
2- Genel müfettişler, sivil idare, adliye, polis ve jandarmayı kontrol edeceklerdir. Güvenliği koruyacak olan kuvvetlerin yetmemesi halinde tedbirlerin uygulanması için askerî kuvvetler, genel müfettişin emrine verilecektir.
3- Genel müfettişler, yetersiz veya suçlu gördükleri memurları görevlerinden alabilecek, mahkemeye verebileceklerdir.” Ermenilerin isteği üzerine müfettişlerin Hollanda ve Norveç'den tayin edilmesine karar verildi. Nisan 1914 ortalarında seçim yapıldı ve çok büyük selahiyetler verilerek yedi büyük vilâyetten, Van, Bitlis, Harput ve Diyarbakır mıntıkası Müfettiş-i Umûmiliği'ne Norveçli Binbaşı Nicolas Hoff, Trabzon, Erzurum ve Sivas vilâyetleri Müfettiş-i Umûmiliği'ne de Hollanda müstemlekeleri memurlarından Mr. Westenenk tayin edildi.
Birinci Dünya Savaşı'nın 3 Ağustos 1914 tarihinde başlaması üzerine Hoff bir kere Van'a kadar gidip geri döndü. Westenenk ise işe başlama imkânını bile bulamadı. Nihayet 31 Aralık 1914 tarihinde çıkan bir irade ile Müfettişlik sözleşmeleri feshedildi. Şarkî Anadolu'ya tayin edilen bu iki müfettiş ile doğuda bir Ermeni Devleti’nin temelleri atılmak üzere iken bu siyasî felaketten kıl payı kurtulmuş olduk.
I.Dünya Savaşında, Türk Ordusu Alman Genelkurmayı’nın Emrinde
Aralarında dünyayı paylaşmış olan İngiltere, Fransa ve Rusya’ya karşı Almanya’nın Avusturya-Macaristan ile 1879’da imzaladığı “İkili İttifak”, 1882’de İtalya’nın katılmasıyla “Üçlü İttifak” halini aldı. 1893’te Fransa ile Rusya arasında imzalanan anlaşmayı 1904’te Fransa ile İngiltere’nin anlaşması takip etti. 1907’de İngiltere Rusya ile de bir sözleşme yaptı. Alman şarkiyatçılarından Ernst Jaeckh’e göre savaşın çıkış nedeni Avrupalı devletlerin bitmek tükenmek bilmeyen ekonomik ihtiraslarıdır. Bu iki ittifakın silahlanma yarışı savaşa doğru hızla devam etti.
4 Ağustos 1914’te İngiltere Almanya’ya savaş ilân etti. Böylece I. Dünya Savaşı başlamış oldu. Avusturya, Osmanlı Devleti’ni yanında görmek isterken Almanlar, Osmanlının kendilerine yük olacağı endişesiyle Osmanlı’dan uzak kalmaya çalışmışlardı. Almanya’nın Rusya’ya savaş açmasının ertesi günü, 2 Ağustos 1914’te, İstanbul’da Osmanlı Devleti ile Almanya arasında gizli olmak kaydıyla bir Türk Alman İttifak Antlaşması imzalandı. Anlaşma Almanca ve Fransızca olarak hazırlandı. Osmanlı tarafından antlaşmayı Sadrazam ve Dışişleri Bakanı Said Halim Paşa, Almanya adına ise Almanya’nın İstanbul Büyükelçisi Von Wangenheim imzaladılar Anlaşmanın 3. Maddesi ile Türk Ordusu 42 kişiden oluşan Alman Askeri Heyeti’nin emrine verilmiş oldu: “3.Türkiye, Alman Askerî Misyonu’nun, Türk ordusunun genel komutasında etkin nüfuz sahibi olacağını garanti eder.” Anlaşmanın bizdeki Fransızca nüshası hâlâ erişime açık olmayıp, nerde olduğu dahi bilinmemektedir. Harbiye Nazırı Enver Paşa, hiç kimsenin bu konudaki detayları öğrenmesine izin vermedi.
Alman Askeri Misyonu başkanı Otto Liman von Sanders aynı zamanda 1. Ordu ile Çanakkale ve Gelibolu’daki 5. Ordu komutanı idi. Gayr-i resmi görevi de Alman imparatorluğu açısından stratejik ve politik açıdan anahtar konumundaki boğazları güvence altına almaktı. Erich von Falkenhayn’a Sina ve Filistin cephesi, Friedrich Siegmund von Kressenstein’a kanal harekâtları komutanlığı, Goltz Paşa Irak’taki 6. Ordu komutanlığı verildi. Goeben ve Breslau gemilerinin komutanı Wilhelm Anton Souchon da Osmanlı donanmasının başına getirildi.
Alman Askeri Misyonu tarafından hazırlanan Türk harekât planı, Osmanlı ordularının müttefiklerinin Avrupa cephelerinde yükünü hafifletmek maksadıyla Karadeniz kıyılarında ve Kafkasya’da Rusya’ya, Süveyş Kanalı’nda İngiltere’ye taarruz ederek İngiltere ve Rus kuvvetlerinin bölünmesi dolayısıyla Alman kuvvetlerinin İngiliz ve Ruslarla daha rahat mücadele etmesi esasına dayanıyordu.
Bu sebeple Suveyş kanalına iki başarısız harekât düzenlendi. Sarıkamış’ta Ruslara karşı savaşırken, Rusların müttefiki Ermenilerin bölgeden uzaklaştırılması planlandı...
İlk müdahale: Ermeni Tehciri
Tehcir, zorla göç ettirme, sürme manasında bir terimdir. Roma’nın devlet politikası olup, siyasî, askerî ve ekonomik nedenlerden dolayı Ermenilere sıkça uyguladılar. Doğu Roma İmparatoru ІІ. Basileios (976-1025), Ermeniler’in Anadolu’ya girmeye çalışan Türkler’e karşı koyamayacaklarını düşündü ve Ermeni Kralı Serenkim’e, Magistros unvanını vererek, Ermeni Krallığı topraklarını Doğu Roma’ya kattı, kendisini ve halkını da Sivas ve Çukurova başta olmak üzere Anadolu’ya tehcir etti.
1887 de Cenevrede kurulan Hınçak ile 1890 da Tifliste kurulan Taşnak mensupları Anadolu’nun pek çok yerinde isyanlar çıkardılar. Ermeniler Rus ordusunun öncü birliği olarak görev yapıp Rusların Van başta olmak üzere Anadolu şehirlerine girmesinde rol oynadılar. Rus ordusunda yer alarak Ruslarla birlikte hareket ettiler ve Sarıkamış’ta Osmanlı ordusuna büyük zayiat verdirdiler.
Doğu Anadolu'nun Ruslar tarafından işgali ile gerek Rus ordusu içinde gönüllü olarak bulunan Ermeni askerleri, gerekse Ermeni çeteleri Müslüman halkı yaşlı, kadın ve çocuk demeden acımasız bir şekilde katletmeye başladı. Yunan isyanı gibi bölgede tek Türk bırakmak istemiyorlardı. Sadece Erzurum şehir merkezinde 13.000 Türk acımasız bir şekilde katledildiler. Erzurum vilâyet genelinde ise 25.000'in üzerinde Türk katledildi.
Tehcir kararı Alman Genelkurmayı tarafından kararlaştırılıp, İstanbul da General Bronsart von Scellendorf aracılığıyla Enver Paşa’ya iletildi.. Enver Paşa da Dahiliye vekili Talat Paşa’ya Ermeni Tehciri ni başlattırdı.
Tehcire tabi tutulan Ermenilerin yollarda her türlü ihtiyaçları, emniyetleri ve iskânları sağlandı, malları güvence altına alındı. Genellikle Bağdat demiryolu hattı boyunca güneyine bölge nüfusunun % 10’unu aşmamak üzere iskân edildiler. Birinci Dünya Savası sona erdikten sonra da eski yerlerine dönüp dönmemekte serbest bırakıldılar, dönmek isteyenlere de her türlü yardım ve kolaylık gösterildi. Bernard Lewis’in tabiri ile “holocoust değil karşılıklı mukatele” yaşandı.
1915 tehciri de yine Rus sınırına en yakın olan ve Türk-Rus ordularının çarpışma cephesinin hemen gerisinde yer alan Erzurumlun Pasinler bölgesinde başlatılmıştır. Ailesinden bir kişi bile devlet memuru olanlar sürgüne gönderilmedi. O zamanki imparatorluk sınırları içinde yaşayan Ermeni sayısı 1.161.169 olduğu halde 1.500.000 Ermeninin ölmesi mümkün değildi. Sürgün edilenlerden pek çoğu hastalıklardan, 9-10.000 civarı eşkıya baskınlarından öldüler. Bir kısmı başta Amerika olmak üzere dışarıya gittiler. Sağ kalan çocuklara sahip çıkıldı.
Bugün ermeni asıllı oldukları iddia edilen pek çok siyasetçi bu kız çocuklarının torunlarıdırlar.
Kaynaklar
Bülent Bakar, Ermeni Tehciri, Atatürk Araştırma Merkezi, 2019.
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDA KAFKAS CEPHESİ HATIRALARI Yazan Kur. Alb. Aziz Samih İLTER, Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, 2007.
Vahakn N. Dadrian, “Türk Kaynaklarında Ermeni Soykırımı”, Belge Uluslararası Yay., İstanbul, 2005
OSMANLI'NIN SON DÖNEMİNDE ERMENİLER Editör TÜRKKAYA ATAÖV TBMM KÜLTÜR, SANAT VE YAYIN KURULU YAYINLARI, Ankara – 2002
André Mandelstam, "Le Sort de l'Empire Ottoman" Osmanlı İmparatorluğu'nun Kaderi, Paris, 1917