Osmanlı Devleti’nin 34. Padişahı II. Abdülhamid Kimdir? Kim Değildir? (3)
II. Abdülhamid, Yahudilerin dağınık bir şekilde Mezopotamya'ya yerleşmelerini teklif etti ancak bu teklif Herzl tarafından kabul görmedi. Çünkü Herzl, ilave yerleşim yeri olarak Filistin, Hayfa ve çevresini istemekteydi.
Çarşafın Yasaklanması (1892):
93 Harbi, Meclis-i Mebusan’ın kapatılması, Duyun-u Umumiye derken Osmanlı Devleti’nde yönetilebilecek ne kaldıysa, bir anlamda padişahın, II. Abdülhamid’in tekeline geçti, büyük oranda tek karar mercii padişahlık makamı oldu. Ülkeyi kendi anlayışına ve otoritesine göre yönetmeye başlayan II. Abdülhamid, ülkede bazı şeyleri kendine göre düzenlemeyi, bu kapsamda bazı yasakları devreye sokmayı gerekli gördü. Bunlardın birisi de çarşaf giyimini yasak getirmesidir.
2 Nisan 1892 tarihinde belden bağlanmış siyah çarşaf giyen Müslüman kadınların örtünmemiş denecek hâlde açık-saçık bulundukları ve matem tutan Hristiyanlara benzedikleri ve güvenlik bakımından da problem yarattıkları gerekçeleriyle II. Abdülhamid tarafından kadınların çarşaf giymeleri yasaklandı. Ancak bu yasak sadece saraya girmek isteyen kadınlar için uygulanmakla yetinilmiştir.
Kuveyt'in Özerkliğini Kazanması (1899):
Kuveyt Emirliği, Osmanlı'ya bağlı olmakla beraber idarede bağımsız sayılabilecek bir durumdaydı. Osmanlıya vergi verme zorunluluğu bulunmayan Kuveyt'te, Osmanlı Devleti tarafından tayin edilen bir kadı bulunur ve devlet işlerini yerel otorite Kuveyt Emiri ile birlikte yerine getirirdi.
II. Abdülhamid döneminde, Kuveyt Emiri Mübarek el-Sabah, 23 Ocak 1899 tarihinde İngilizlerle gizli bir anlaşma imzaladı. Bu anlaşmaya göre Kuveyt, İngiliz hükûmetinin izni olmaksızın hiçbir ülkenin siyasi temsilcisini kabul etmeyecek, topraklarından herhangi bir parçayı İngiltere'den başka bir devlete terk etmeyecek veya kiralamayacaktı. Bunun karşılığında çeşitli yardımlar ve silah alacaktı.
Bunun anlamı, Osmanlı Kadısının Kuveyt’teki yetkilerinin sona ermesi, modern manada “persona non grata (istenmeyen kişi)” olması demekti. Emir’in İngilizlerle yaptığı bu anlaşmayı kabullenemeyen Osmanlı hal çareleri aradı. Nihayetinde, İngilizlerle anlaşan Kuveyt Emiri'ne karşı rakibini destekledi. Almanların etkisiyle II. Abdülhamid, İbnürreşid'in Kuveyt'e saldırmasını emretti. II. Abdülhamid'i bu işe yönlendiren Alman İmparatoru, muhtemelen İngilizlerle anlaştığı için, sonrasında II. Abdülhamid'e başvurarak askerî birliklerini Kuveyt’ten geri çekmesini istedi. Bu olaydan sonra Osmanlı Devleti’nin hükmünün kalmadığı Kuveyt'te İngiliz nüfuzu hakim oldu.
II. Abdülhamid’in Theodor Herzl ile Görüşmesi:
Yahudilerin Filistin'e yerleştirilmesini amaçlayan siyonist lider Theodor Herzl, 17 Mayıs 1901 tarihinde II. Abdülhamid ile görüştü. Bu görüşmede Herzl'e bir Mecidiye Nişanı verildi. II. Abdülhamid ile görüşmesinden sonra konu hakkında Daily Mail gazetesine mülakat veren Herzl, görüşmeden duyduğu memnuniyeti vurgulayıp Yahudilerin II. Abdülhamid'den daha iyi bir dostu ve seveni olmadığını ifade etti.
II. Abdülhamid, belirli bir yerde toplu hâlde olmamak şartıyla Yahudilerin Osmanlı topraklarına gelmelerini kabul etti ancak Filistin'e yerleşim konusunda bir adım atmadı. Herzl'in asıl isteği ise Yahudilerin doğrudan Filistin'e yerleşmesini sağlamak idi. Bunun karşılığında da Osmanlı borçlarının önemli bir kısmını ödeyecekti. II. Abdülhamid, Yahudilerin dağınık bir şekilde Mezopotamya'ya yerleşmelerini teklif etti ancak bu teklif Herzl tarafından kabul görmedi. Çünkü Herzl, ilave yerleşim yeri olarak Filistin, Hayfa ve çevresini istemekteydi. Konu hakkında Osmanlı Arşivleri'nde bulunan belgeler, bazı çevrelerin iddia ettiğinin aksine, II. Abdülhamid'in Herzl'i huzurundan kovmadığını ve Padişahın Yahudilerin yerleşimi için Mezopotamya'yı teklif ettiğini göstermektedir.
Rus Konsolosunun Öldürülmesi Hadisesi:
8 Ağustos 1903 tarihinde Manastır'da üzerinde resmî kıyafeti olmadan gezen Rus Konsolosu Rostkovski, karakol önündeki Osmanlı askerinin kendisini selamlamadığını fark edince elindeki kamçı ile hiddetli bir şekilde, nöbet tutan askere yaklaşıp kendisini neden selamlamadığını sordu. Türk kaynakların belirttiği üzere Rus Konsolos elindeki kamçı ile Osmanlı askerine vurdu. Konsolosun dilini anlamayan ve azarlanan nöbetçi Osmanlı askeri tüfeğiyle ateş ederek Rus Konsolos Rostkovski'yi orada öldürdü.
Yaşanan bu olay II. Abdülhamid'i endişelendirince sert tedbirlere başvuruldu ve Osmanlı askeri Halim yargılandı. II. Abdülhamid mahkemeyi takip eden Hüseyin Hilmi Paşa'ya Rus Konsolosun öldürülmesi nedeniyle iki Osmanlı askerinin idamının derhal uygulanmasını emretti. Rus Konsolosu öldüren Osmanlı askeri Halim'in yanı sıra yanında bulunan diğer nöbetçi asker olan Abbas da cinayeti önleyemediği için 4 günde tamamlanan yargılamanın ardından Rus Konsolosu öldüren asker ile birlikte idam edildi.
Rus Konsolosun Osmanlı askeri Halim'e küfrettikten sonra öldürüldüğünü söyleyen bir asker ise 15 yıl ve Tevfik adlı bir temizlik görevlisi de 5 yıl hapis cezası aldı. Ayrıca nöbetçi asker Halim'in bölük komutanı ile öldürülen Rus Konsolos hakkında kötü konuşan iki Osmanlı teğmeni de meslekten uzaklaştırıldı. Bölgede nahiye müdürü olarak görev yapan Hasan Tahsin Bey, Rus Konsolosun nöbetçi askeri tokatlaması sonucu cinayetin işlendiğini belirtir. Bir subayın ifadesine göre ise Rus Konsolos, nöbetçi askeri elindeki kamçı ile dövmüş ve asker de bunun üzerine ateş etmişti. Manastır Rus Konsolosu Aleksandır Rostkovski’nin öldürülmesinin ardından Rusya, İğneada açıklarına donanma göndererek Osmanlı Devleti'ne ültimatom verdi.
Abdülhamid’in Ünlü Hafiye Teşkilatı:
II. Abdülhamid Meclis'i kapatarak yönetimi kendi eline aldıktan sonra Osmanlı tarihinde ilk defa geniş kapsamlı bir polis ve istihbarat örgütü kurdu. 1880 yılında kurduğu bu örgütün ismi Yıldız İstihbarat Teşkilatı olarak belirlendi. Çok sayıda hafiyenin görev yaptığı bu teşkilatın ana gayesi Abdülhamid'in siyasi rakipleri hakkında bilgi toplamak ve Abdülhamid'e karşı hazırlanan darbe veya isyan teşebbüslerini önlemekti. Hafiyeler sadece kendi başlarına bilgi toplamakla kalmıyor, halk arasında çok sayıda kişiye maaş bağlayarak geniş bir istihbarat ağı oluşturuyorlardı. Jurnalci adı verilen bu kişiler, Abdülhamid yönetimine karşı olabilecek faaliyetleri takip ediyor, zamanında büyümeden Abdülhamid’e bildirilmesini sağlıyordu. Böylece her türlü hareketin önü önceden kesilmiş oluyordu. Abdülhamid'in döneminde alınan bu tür tedbirlerle, Osmanlı Devleti'nin ömrünün 30-40 yıl kadar uzatılmış olduğu bazı uzmanlarca ileri sürülmüştür.
Düvel-i Muazzama'nın bu meclisin açılmasını demokrasi ve insan hakları için değil, kendi adamları olan milletvekilleri eliyle iç idareye daha rahat karışabilmek için istediği öne sürülmüştür. İcrayı baskı altında tutan bir meclis vardı. Azınlık milletvekilleri, her bir grup arkasına bir Avrupa Devletini alarak üyesi olduğu bağımsız devletler için karar çıkarmak için uğraşmaktaydılar. Mesela Girit, Teselya ve Yanya'nın Yunanistan'a bırakılması gerektiğini ifade eden vekiller ortaya çıkmıştır.
Bunların da etkisiyle olsa gerek, II. Abdülhamid, 13 Şubat 1878 tarihinde Meclisi tatil etti. II. Abdülhamid’in yerine tekrar V. Murat'ı Padişah, Mithat Paşa'yı da sadrazam yapmak için harekete geçen Genç Osmanlılardan Ali Suavi, tarihe Çırağan Baskını olarak geçen başarısız bir darbe girişiminde bulundu. 23 ihtilalcinin ölümü ile sonuçlanan bu sonuçsuz darbe, II. Abdülhamid'in hafiye denilen gizli teşkilatını kurarak daha sıkı bir şekilde idareyi ele almasıyla sonuçlandı.
Abdülhamid tahta çıktığında ise Osmanlı Devleti çok ağır bir borç yükü altındaydı. Alacaklıların baskısıyla, artık ödenemez duruma gelmiş borçların yönetimi için önceki yazımda bahsettiğim üzere Düyun-ı Umumiye (Genel Borçlar) İdaresi kuruldu. Aralarında Galata bankerleri ile Osmanlı Bankası’nın da bulunduğu alacaklılar bu kuruluş aracılığıyla devlet gelirlerinin önemli bir bölümüne böylece el koyuldu. Osmanlı ekonomisi ve maliyesi büyük ölçüde yabancıların denetimine girdi. Bu olumsuz koşullar karşısında Abdülhamid Müslüman halkın desteğini sağlamaya çalıştı. Bunun için halifelik kurumundan da yararlandı, İslamcı ideolojiye destek verdi.
İkinci Meşrutiyetin İlanı:
Osmanlı devlet adamları, 19. yüzyılın başından itibaren, Avrupa devletlerinin artan üstünlüğünü giderek daha iyi kavramışlar ve Batılılaşma siyasetine yönelmeyi gerekli görmüşlerdi. Ortaya çıkan yeni zihinsel duruma göre Osmanlı devletinin Batı karşısında geriye düşmesinin temel sebebi, Batı’nın teknik üstünlüğüydü. Sorunun halledilmesinin çaresi olarak Osmanlı devletinin, Batılı manada ıslah edilerek Batı yönetim tarzı ve anlayışının ülkede uygulanması gerektiği öngörülüyordu. Bu anlayışın bir uzantısı olarak İttihat ve Terakki Cemiyeti, 21 Mayıs 1889 tarihinde İttihad-ı Osmanî Cemiyeti adıyla, adalet, eşitlik, özgürlük gibi insan haklarını ihlal eden, bütün Osmanlıları ilerlemeden alıkoyan ve vatanı yabancı tasallutu altına düşüren II. Abdülhamid yönetimine karşı bütün yurttaşları uyarmak için gizli bir örgüt olarak kuruldu. İttihat ve Terakki Cemiyeti düşüncesinin ön planında devleti kurtarmayı amaçlayan bir siyasi eylemcilik yer alıyordu. İmparatorluğun aman vermez bir biçimde parçalandığını, çeşitli milliyetçi ayrılık hareketlerinin her geçen gün başarı kazandığını ve Düyûn-u Umûmiye’nin vesayeti altındaki Babıâli’nin gitgide elinin kolunun bağlandığını gören Jön Türkler’in başlıca kaygısı, Osmanlı Devleti’nin özerkliğini sağlayıp coğrafi bütünlüğünü korumaktı.
1900’lü yılların ortalarında Enver (Paşa) Bey, Sultan Abdülhamid ve Niyazi Bey liderliğindeki hareket, Abdülhamid’in örfî idaresine karşı muhalefet etmeye başladı, giderek taraftar sayısını arttırdı ve güçlendi. 1908 yılında İttihat ve Terakkî yanlısı bazı subaylar Manastır ve Selanik kentlerinde ayaklandı. Bu baskıların üzerine Abdülhamid, 24 Temmuz 1908 tarihinde anayasayı yeniden yürürlüğe koymak zorunda kaldı ve II. Meşrutiyet ilan edildi. Yapılan seçimlerle oluşturulan yeni meclis, 17 Aralık 1908 tarihinde açıldı. Ancak artan huzursuzluklar ve İttihat ve Terakkî muhaliflerinin baskıları sonucunda 13 Nisan 1909'da İstanbul’da isyan çıktı. Bu isyan, Osmanlı tarihinde 31 Mart Vak'ası olarak bilinir.
31 Mart Vak’ası:
31 Mart İsyanı, 12 Nisan'ı 13 Nisan'a bağlayan gece, Taksim Kışlası'ndaki Avcı Taburu'na bağlı askerler subaylarına karşı ayaklanarak kendilerine önderlik eden din adamlarının peşinde Heyet-i Mebusan'ın önünde toplandılar ve ülkenin şeriata göre yönetilmesini istediler. Hüseyin Hilmi Paşa hükûmeti isyancılarla uzlaşma yolunu seçti ve hükûmet üyeleri tek tek istifa etti. İsyan, Heyet-i Mebusan üzerinde de etkili oldu.
O gün İttihat ve Terakkî üyesi mebuslar, can güvenlikleri olmadığı için meclise gitmedi. Bazıları İstanbul'dan uzaklaşırken bazıları da şehir içinde saklandı. Bu arada isyancılar, İttihatçı subaylarla mebusları buldukları yerde öldürüyorlardı. Hükûmetin ve meclisin etkisiz kalmasıyla II. Abdülhamid yeniden duruma hâkim oldu. İsyanı başlatan muhalefet ise herhangi bir programdan mahrum olduğundan önderliği elde edemedi.
İttihat ve Terakkî, asıl güç merkezi olan Selanik'teki 3. Ordu'yu harekete geçirdi. Böylece isyanı bastırmak üzere Hareket Ordusu kuruldu. İsyancılar 23 Nisan'ı 24 Nisan'a bağlayan gece İstanbul'a girmeye başlayan Hareket Ordusu'na başarısız bir direniş çabasından sonra teslim oldular. Heyet-i Mebusan ve Heyet-i Âyan da bir gece önce Yeşilköy'de toplanarak Hareket Ordusu'nun girişiminin meşruluğunu tasdik etti.
II. Abdülhamid’in Alatini Köşkü’ne Sürgüne Gönderilmesi:
İsyanın bastırılmasından sonra sıkıyönetim ilan edildi ve isyancıların önderleri divan-ı harpte yargılanarak ölüm cezasına çarptırıldılar. Muhalefet hareketi önemli kayıplara uğradı. Ama en önemli gelişme, Meclis-i Umumî Millî adı altında birlikte toplanan Heyet-i Mebusan ve Heyet-i Ayan'ın 27 Nisan'da II. Abdülhamid'in tahttan indirilmesini, yerine V. Mehmed'in geçirilmesini kararlaştırmasıydı. Ayrıca II. Abdülhamid'in İstanbul'da kalması da mahzurlu bulunarak Selanik'e götürüldü. Divan-ı Harp, II. Abdülhamid'i yargılamak istediyse de yeni kurulan Hüseyin Hilmi Paşa hükûmeti bunu kabul etmedi. Üç sene Selanik'teki Alatini Köşkü'nde ev hapsinde tutuldu. II. Abdülhamid 1912'de İstanbul'daki Beylerbeyi Sarayı'na getirildi.
Hareket Ordusu’nun isyanı bastırmasından sonra, devletin yönetimini ağırlıklı olarak İttihat ve Terakkî liderleri ele geçirmişti. Zamanla devletin yönetiminde İttihat önderleri Enver Paşa, Talat Paşa ve Cemal Paşa söz sahibi olmaya başladı. Bu dönemde Osmanlı Devleti, Trablusgarp, I. ve II. Balkan Savaşları ve I. Dünya savaşlarına girdi. I. Dünya Savaşı'nın hemen ardından VI. Mehmet, İtilaf Devletleri’nin baskısıyla 21 Aralık 1918 tarihinde parlamentoyu kapattı.
II. Abdülhamid'in Ölümü:
1912 yılından itibaren İstanbul’da zorunlu ikametgahına devam ettirilen II. Abdülhamid, 10 Şubat 1918 tarihinde 75 yaşındayken kalp yetmezliği nedeniyle İstanbul’da öldü. Kabri, büyük babası için Divanyolu'nda yaptırılan Sultan II. Mahmud Türbesi'nde bulunmaktadır.
Son yazımda kişiliğinden, eğitim ve kültür seviyesinden, kitap koleksiyonundan, ordu ve donanmaya yönelik yaklaşımından, projelerinden, yaptıklarından ve yapamadıklarından bahsedeceğim.