Türk Kültürü, Türk Kimliği ve Türk Ulus Devleti
Türkler pek farkında değil ama Avrupalılar şu gerçeğin farkındadır. Tarihten Türkler çıkarılırsa ortada tarih diye bir şey kalmaz.
Alman İktisatçı Fritz Neumark, Türk insanının unutkanlığına ve Avrupalıların unutmadığını vurgu yapar ve sözünü şöyle tamamlar:
“Türkler pek farkında değil ama Avrupalılar şu gerçeğin farkındadır. Tarihten Türkler çıkarılırsa ortada tarih diye bir şey kalmaz.”
Bin yıl önce Arap tarihçi İbn-i Hassul da benzer tespitlerde bulunur: “şecaat ve cesaret bakımından Türklerden üstün, büyük hedeflere ulaşmak bakımından da onlardan dirayetli bir kavim yoktur. Cenab-ı hak onları aslan sıfatında yaratmıştır.”
Yüz yıllık ulus devlet tecrübesini yaşayan ülkemizin kültür ve kimliğini unutmadan yeniden inşa etmesi gerekiyor.
Bakalım uyuyan aslan uyanacak mı?
Çok Uluslu-Çok Dinli- Çok Dilli Osmanlı (Büyük) Devlet-i Aliyesi
Osmanlı Devlet-i Aliyesi kuşkusuz Türklerin kurduğu en büyük devletlerden biridir. Kültürü İslam ve Türk kültürü üzerine inşa edilmiştir. Bir medeniyet projesidir.
Bosna’daki ve İstanbul’daki Fatih Kanunnamelerine bakılması, diğer din, kültür ve kimlikler üzerindeki özgürlük kubbesinin genişliğini göstermeye yeter.
Çok uluslu, çok etnisiteli, çok dinli bir büyük devletin Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu’daki barış dönemi “Pax Ottomana” diye adlandırılır.
Genç William Pitt “Türklerin biricik sevdikleri şey hak ve hakikattir” der.
Ancak değişim de hayatın gerçeği. Doğal ömrünü tamamlayan büyük devlet yıkılır.
Fransız Devrimi Eşitlik, Adalet ve Özgürlükten Çok Ulus Devletler Getirdi
Fransız Devrimi ile birlikte egemenlik saltanatların ve çok uluslu devletlerin aleyhine hızla gelişir.
Milliyetçilik ilkesi siyasi karakterini ulus devletler lehine işletir.
Eşitlik, özgürlük ve adalet ilkeleri popülerliği oranında uygulama alanı bulamamıştır. Ama ulus devletler hızla çoğalır.
Avusturya-Macaristan, Osmanlı ve Rus çok uluslu devletlerinden Dünyanın yarısı kadar yeni devlet oluşur.
“Ne Mutlu Türküm Diyene” (M. Kemal Atatürk)
Bir zamanlar hükmettiği topraklardan 60 ülke çıkan Osmanlı Büyük Devletinden İstiklal Harbiyle birlikte bir ulus devlet olan Türkiye kalmıştır.
M. Kemal Atatürk yeni devleti bir Cumhuriyet olarak kurmuş ve Türkiye Büyük millet meclisi ile ulus devlet inşa etmiştir.
Çok uluslu devlet artık Türk Ulus devletidir.
Her ne kadar Osmanlı Anayasasında devletin dili Türkçe olsa da çok uluslu-çok dilli- çok dinli bir büyük devletin sadeleşerek Türk devleti haline gelmesi “Türklerin öz ulus devleti” algısını oluşturmuştur.
Peki Cumhuriyetin kurucusu neden “Ne Mutlu Türküm Diyene” dedi? ve “Ne mutlu Türk olana” demedi?
Bunun pratik nedeni bakiyesi 60 ülkede Türk soylu soydaşlarımız olması gibi, Türkiye Cumhuriyeti’nde de Kürt, Çerkez, Arap ve Yahudi, Ermeni, Yunanlı gibi farklı etnisite ve kültürlerden vatandaşların olması olarak görülebilir.
Ama bir gerçek var.
Türkiye bir ulus devlet olarak kuruldu.
Ülkenin büyük çoğunluğu etnik olarak da Türk Ulus Devleti ile uyumlu.
Irkçılık yapmamak ayrı ki, Türk ırkında ırkçılık genetik olarak bulunmaz. Ötekileştirmez. Ayrımcılık yapmaz.
Ama Fransız Devrimi ile egemenliğin ulusa ait olduğu genel kabul gördü. İmparatorluk bakiyesi etnik farklılıklar ve çeşitlilikler “çoğunluğun yönetme hakkı” ve “azınlığın haklarının korunması” ile giderilmek istendi.
Kültür
Kültür toplumu karakterize eder. Paylaşma esastır. İnançlar, değerler, gelenekler, davranışlar, eserler paylaşılır.
Öğrenilmiş ve aktarılmış kalıplar söz konusudur.
İlginçtir, oluşturduğu şablon durağanlık izlenimi verse de kültür dinamiktir. Ya yayılma ya etkileşim ya da diğer kültürlere evrilme yönüyle daima hareketlilik gösterir.
Bunlar bireylerin düşünce, eylem ve etkileşimlerine etkide bulunur, rehberlik eder.
İnsanların tutum ve davranışları kadar kimliklerini de şekillendirir.
Kimlik
Kimlik kavramı kültür kavramıyla birçok alanda birlikte yol alsa da daha öznel bir duruma işaret eder. Kültürün görünüşte durağanlığı kimliğin ise içe akışkanlığı belirgindir.
Kimlik, milliyetçilik, etnik köken, cinsiyet, din ve daha çok sosyal sınıf ve daha fazla etkenlere dayanır.
Benlik duygusu ve belirli gruplara ait olma duygusunu kapsar.
Sosyal etkileşimlerin kimliği belirlemede yetersiz kaldığı anda kültürel normlar ve kurumlar kimliğin temel belirleyicisi olur.
İnternet ve sosyal medya çağında bu temel belirleyicilerin etkisi gittikçe azalmaktadır.
Bu ise hegemonik ve materyalist bir dünya ve her şeyin basitçe metalaşmasına sebep olmaktadır.
Türk Kimliği
Napoléon Bonaparte Türk kadın ve erkeğinin vatana bağlılığı yanında her ikisinin yüceltilen ayrı meziyetlerine işaret etmektedir: “İnsanları yücelten iki büyük meziyet (Türklerde) vardır: Erkeğinin cesur, kadının namuslu olması”
Yeni Türk Kimliği için erkeklerin cesur olma vakti gelmiştir.
Kimlik inşa süreci her insanın her dönem yaşadığı dinamik bir süreçtir.
Bireyler yeni deneyimler, yeni bilgiler edindikçe, farklı bakış açılarıyla karşılaştıkça, olayları değerlendikçe kimliklerini geliştirirler.
Adalet, hakkaniyet, şeffaflık, hesap verilebilirlik ilkeleri rehber olur. Tarihi unutmamak iyi bir kılavuzdur.
İslamcılığın, Türkçülüğün kaba bir araçsallaştırılmasına girmeden ve izin vermeden Yeni Türk Kimliği üzerindeki tozlar alınmalıdır.
Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın bu kimliğin parçası olamaz.
Türkiye sadece savaş zamanı Türklerin değildir.
Çoğunluğun yönetme hakkı vardır.
Azınlığın ise haklarının korunması kutsaldır.
Fransız tarihçi Albert Sorel ise Türkler hakkında bir paradigma oluşturur:
“Dünyada iki bilinmeyen vardır; biri Kutuplar, diğeri Türkler”
Kutuplar keşfedildi.
Sırada Türklerin kendini ve kim oldukların keşfetmesi var.