Türk Kültürünün Gür Pınarlarından: Ahilik
Anadolu’nun kapılarını Türkler adına bir kere daha aralamaya girişen çift başlı kartalların açtığı menzili izleyerek Kızıl Elma’nın peşine düşen coşkulu, heyecanlı, azimli Oğuz menşeli Türkmenlerin sanat, zanaat, ticaret, ekonomi gibi sahalarda yetiştiren, bir taraftan iktisadi bir taraftan ahlaki diğer taraftan içtimai kazanım sağlayan Ahilik; mesleki anlamda iyi, doğru ve güzel insan meziyetlerini esas alarak düzenlemiştir.
Durmaksızın hareket etmeyi yaşam tarzı olarak geliştiren Türkler, sistemli, planlı belli bir düzen içinde göç etmiş, bunu gerçekleştirirken kültürlerini de adeta heybelerinde, sırtlarında, kalplerinde, yanlarında taşımışlardır. Bunların sınırsız örnekleri, farkında olmaksızın Türk Dünyası denilen geniş gönül coğrafyasında birbirini besleyip bugüne erişmiştir. Ele almak istediğimiz Ahilik bunlardan sadece bir tanesidir.
Esnaf dayanışma teşekkülü olarak Ahi Evran tarafından tesis edilen teşekkülün sinir uçları, Türklüğün İslamiyet ile yoğrulduğu Horasan’a kadar uzanmaktadır. Burada Hoca Ahmet Yesevi ve Hocası Arslan Bab’ın zikredilmesi, isimlerinin altının çizilmesi ihmal edilemeyecek asli bir görevdir.
Anadolu’nun kapılarını Türkler adına bir kere daha aralamaya girişen çift başlı kartalların açtığı menzili izleyerek Kızıl Elma’nın peşine düşen coşkulu, heyecanlı, azimli Oğuz menşeli Türkmenlerin sanat, zanaat, ticaret, ekonomi gibi sahalarda yetiştiren, bir taraftan iktisadi bir taraftan ahlaki diğer taraftan içtimai kazanım sağlayan Ahilik; mesleki anlamda iyi, doğru ve güzel insan meziyetlerini esas alarak düzenlemiştir.
Dabbaklıktan yani dericilikten başlayarak diğer iş kollarına kadar uzanmıştır. Deriden başlamışlardır çünkü Türkler, geçmişten beridir bu işle meşguldür. Dericilikten başlamışlardı zira kurucusu bu meşgalenin piridir. Kendi kural ve kurullarıyla hem oto kontrolü, hem etik çizgiyi net bir şekilde ortaya koymuştur. Söylemleri de fiilleri de aynı olmuş, Anadolu’ya Türk Mührünü silinmemek üzere kazımışlardır.
İyi ahlak, doğruluk, kardeşlik, yardımseverlik ve bütün güzel meziyetlerin birleştiği ve sürekli kendini güncelleyen sosyo-kültürel ve ekonomik bir sistemdir. Arapçadan ve Müslüman Araplar tarafından kurulduğuna dair iddialar mevcut ise de su götürmez bir şekilde Türklerin, Türkçenin ve Türk kültürünün geçmişten bugüne eriştirdiği bir düşüncenin eseri olduğu ortadadır.
Türklerin eskiden beri kullandığı “Akı” kelimesinin asırlarda uğradığı değişimler sonunda “Ahi” şeklini alması sonucunda oluşmuştur. Türk kültürünün bugüne erişen en eski yazılı eserlerinden Divan-ı Lügati’t-Türk kitabındaki manasıyla “eli açık, koçak, selek, cömert, yiğit, delikanlı” demek olan akı tam da Türklüğün iki anavatanındaki karşılığını bulmaktadır.
Türklerin iktidar bayrak yarışında bir müddet hüküm süren Oğuz Yabgu Devleti sarsılıp onlardan kopan Kınık Boyu mensupları Selçuklu Devleti’ni tesis edince ilk önce Oğuz boylarını zirveye taşımışlar, yepyeni ideallere yönelmişlerdir. İdealler de sadece pusat gücüyle gerçekleşmemektedir. Malazgirt Zaferi sonrasında “yurt olmaya başlayan” Anadolu, Oğuz kitleleri tarafından hedef coğrafya haline gelmişti.
Ekserisi konar-göçer Oğuz Boyları, bağrından kopup geldikleri Türkistan bozkırlarına benzettikleri ve oralardaki isimlerle ya da yaşam tarzlarıyla yeni coğrafyayı Miryokefalon Savaşı sonrasında bütün dünyaya “Türkiya” olarak kabul ettirmişlerdir.
Hz. Peygamberin kutlu müjdesiyle üç asırdır Müslümanların gönlünü yanıp tutuşturan harekatlara rağmen ancak sınırlarına erişilen Anadolu, Türkler tarafından sadece üç yılda geçilmiş Konstantiniyye’nin tam karşısında İznik başkent olarak tesis edilmiştir.
Şehirler süratle Türkleşip İslamlaştılar. İslamiyet, Hicret sonrası kentleşme ile devletleştiği gibi Anadolu’da bu durum kaçınılmazdı. Konar-göçerler arasında da Anadolu’nun süratle sahiplenme, kentlerdeki Gayri Müslim tacirlerle rekabet edebilmek düşüncesiyle Hacı Bektaş Veli’nin tavsiyeleriyle Ahi Teşkilatı tesis edildi. İkinci anavatanın köylere kadar uzanan teşkilatı merkezi yönetim ile sosyo-ekonomik şartların etkisiyle kurulduğunu söylemek çok yanlış olmayacaktır.
İddialar teşkilatın Kırşehir’de, Kayseri’de kurulduğu yönünde olsa da ciddi anlamda bunun hiçbir önemi yoktur. Sekiz asra uzanan meslekî birikim Türk kültürünün en parlak yüzü olarak durmaktadır. Başka bir husus da Türk kültüründe her birimin, herkesin bütünde hakkı ve birbirinden bağımsız hareket yeteneği olmasının Anadolu’ya yansımasıdır. Böylelikle Türk olmayan unsurların ellerinde bulunan sanat ve ticaret işlerine Müslüman Türkler de katılmışlardır. İslamlaşma da hızlanma kazanmıştır. Türk kültürünün başka bir hususu da beliren boşluğun sorumluluk alarak üstlenilmesidir. Türkmenlerin esnaf ve sanatkarları arasında oluşan ve gelişen, iş birliği, dayanışma ve yardımlaşma ile Ahilik gönülleri cezbetmiştir. Anadolu’nun önde gelen güçleri arasına girmiş, gelişimini sürdürmüş, asayiş bozulduğunda ise kendi otoritesini oluşturmakta tereddüt göstermemiştir. Böylelikle iktidar boşlukları en az hasarla atlatılmaya çalışılmış, olağanüstü durumlar sonrası merkezi otoritenin yeniden tesisini kolaylaştırmışlardır.
Gerek Türk kültürü, gerekse İslâm medeniyeti prensipleri çerçevesinde hareket edilmiş, yerli ahalinin dinî, ahlakî ve kültürel dokusuna cebri bir müdahalede bulunulmamıştır. Aradan geçen yüz yıllar bu durumu değiştirememiş, “Konstantiniyye’de Osmanlı Serpuşu” tercihi dillendirilmekte tereddüt edilmemiştir.
Ahi olabilmek, peştamal kuşanabilmek için mutlaka teşkilatın ya da mensubun önerisine gereksinim vardır. Mensubiyet kazanabilmek için olumsuzlukları olumluya çevirmek gerekir. O çağların ifadesiyle “fena hareketleri bağlamak, güzellerini açmak” beklenmektedir. Cimrilikten lütfa; kahırdan zulümden mülayimliğe; hırstan kanaat ve rızaya; tokluktan lezzetten riyazete; halktan Hakka; hezeyandan marifete; yalandan doğruluğa uzanmaları elzemdir.
Ahiliğin kaçınılmaz şartları bulunmaktadır: Müslüman olmayan, etrafında müspet tanınmayan, zina eden, kötü söz getirme endişesi taşıyan, cinayet işleyen, hırsız, dellal, vurguncu bu teşkilata kabul edilmezdi. Temel hukuk kurallarının teoride sağlamayı amaçladığı sosyal düzeni de böylelikle sağlamış, toplumsal güveni pekiştirmeyi amaçlamıştır.
Türk kültüründe kadın, toplumda erkeğinin yanında ve müşterek çizgisinde olduğu gibi Ahilikte de Bacıyan-ı Rum adıyla gizemini hala muhafaza eden derinliğe sahip bir unsur bulunmaktadır.
Söz konusu teşkilatın Türkiye Selçukluları devrinde iktisadi, ticari faaliyetlerle sınırlı kalmadığı bilinmektedir. Zira siyasi ve askeri çalışmalarda eksiksiz yer almıştır. Merkezi otoritenin sarsılması, dağılması, yeni beyliklerin tesisinde istisnasız bütün beyliklerin belirleyici güçlerinin başında yer almışlar, toplumun tamamen yok olmasını engellemişlerdir.
Karamanoğulları, Hamitoğulları, Germiyanoğulları gibi son derece güçlü beyliklere nispetle bir hayli zayıf konumda bulunan Kayı Boyundan gelen Osmanoğulları’nın beylikten devlete dönüşümü de yine Ahilik teşkilatının katkılarıyla mümkün olabilmiştir. Bunu basit bir iddiadan uzaklaştıran bilgi Fatih Sultan Mehmet Döneminin önemli kalem sahibi Aşıkpaşazade’nin eserinde bulabiliyoruz. Onun açık bir şekilde yazdığı gibi Devlet-i Ali Osmaniye’nin tesisinde ve gücünü kabul ettirmesinde etkin unsurlardan birisi burada söz konusu edilen Ahilik olmuştur. Daha da önemlisi ilk Osmanlı hükümdarları ve vezirlerinin birçoğu ahilik mensubudurlar.
Beş yüzyıla yakın yani XVII. Asra kadar ahilik Müslüman Türkler ile sınırlı kalmıştır. 1727 yılından itibaren bu şartı gözetmeyen benzer bir Gedik Teşkilatı karşımıza çıkmaktadır. Devletin bünyesindeki esnaf ve sanatkarlığa girişi tetkik etme görevi üstlenmiştir. Ahilikle benzer şekilde çalıştırılmışsa 1838 Balta Limanı Antlaşması uygulamasıyla ortadan kalkmış, Gedik Teşkilatı dağılmıştır.
Ahilik Teşkilatı, bireyi basamaklardan adım adım ilerleterek toplumdaki yeri ile statüsünü pekiştirmiştir.
- Yiğit
- Yamak
- Çırak
- Kalfa
- Usta
- Ahi
- Halife
- Şeyh
- Şeyh-ül Meşayıh
İletişim bilimleri anlamında uzak coğrafyalarda yaşayan Türklerin kültürel birlikleri ile sürekliliklerini sağladıkları gibi aynı coğrafyada nesilden nesle güzel hasletlerin aktarılmasını kolaylıkla gerçekleştirmiş, kişinin nasıl toplumsal bir değer olduğunu fiili olarak göstermiştir. İyi, doğru ve güzel hasletleri hedeflemekle kalmamış, ana menzilin dışına çıkanları hariçte tutarak toplumsal huzura katkı sağlamışlardır. Nesilden nesle olduğu kadar üreticiden tüketiciye ciddi bir güven iletisi sunmuşlardır.
Kısaca toplumsal sorumluluk, hizmette mükemmellik, dürüstlük, doğruluk ve müşterek yaşamı organize eden Türk-İslam Medeniyetinin gür pınarlarından birisi olarak kültürel çekmemizde yer almaktadır.