Türkçülüğün Dünü, Bugünü ve Yarını
Günümüzdeki bazı ülkelerde iktidar sahiplerinin milliyetçilik akımını dini ritüellerle yeniden harmanlayarak içinde bulundukları toplumlara doğrudan enjekte etmesi, milliyetçilik ideolojisinin ileriki zamanlarda toplumları nasıl tehlikeli noktalara taşıyabileceğinin sinyallerini hepimize gösteriyor.
Dünyada milliyetçilik, ulusçuluk kavramının temelleri günümüzden 250 yıl kadar önce atıldı. Anlayış değiştirerek ülkemizde ve ülkemiz dışında bugünlere kadar geldi. Öte yandan bu ideolojik temelli anlayış felsefesinin Osmanlı devletinin sonunu getiren en önemli nedenlerden birisi olduğunu söylersek yanlış bir laf etmiş olmayız kanaatini taşıyorum.
Günümüzdeki bazı ülkelerde iktidar sahiplerinin milliyetçilik akımını dini ritüellerle yeniden harmanlayarak içinde bulundukları toplumlara doğrudan enjekte etmesi, milliyetçilik ideolojisinin ileriki zamanlarda toplumları nasıl tehlikeli noktalara taşıyabileceğinin sinyallerini hepimize gösteriyor. Bu durum Türk toplumu içinde geçerlidir ve eğer milliyetçilik, hakiki Türkçülük iyi anlaşılamazsa, siyasetçilerin elinde farklı amaçlara hizmet eden bir silaha dönüşebilir, gençlerimiz sonu gelmeyecek hülyaların peşinde koşma uğruna harcanabilir.
Bu bağlamda, zaman içinde Türkçülük olgusunun nereden nereye evrildiğini gözler önüne sermek, tarihsel dönüşümün ve yaşanılanların gelecek nesiller açısından bilinmesinde fayda görüyorum. Her şeyden önce Türkçülük kavramı "evrensel", "ülkücülük" ise yereldir, mahallidir. Türkçülük öğretisinin babalarından olan Yusuf Akçura’nın "Türk-İslam" sentezini savunan günümüz ülkücüleriyle ortak bir çizgide buluşmadığını görüyoruz. Akçura’nın kendisi sol sosyalist düşünce sahibi olmakla birlikte Türkçülüğün ve Turan ülküsünün önde gelen savunucusu olmuştur.
Bu coğrafyanın insanı olan Nihal Atsız yaşamı boyunca sol görüşlü kimselerce kendisine pek çok kez "faşist" olduğu suçlamasında bulunulmuş, ancak Atsız kendisinin bir faşist olmadığını, yalnızca bir Türkçü-Turancı olduğunu yinelemiştir. Ülkücü görüş 1940 yıllarda Türk siyaset jargonuna giren bir kelimedir. Asıl olarak İslamcıdır. Türk-İslam sentezini savunur. Türkçü ise doğası gereği Arap karakterli İslamcılığa sıcak bakmaz, bakamaz.
Türkçülük, Türk ulusunun kültürel ve politik birliğini ve yükselmesini amaçlayan ete kemiğe bürünmüş bir düşünce felsefesidir. Bu görüş Ural-Altay (Türkistan boyları ve Türkçe konuşan topluluklar) kavimlerinin birliğini savunan "Turancılık" ile karıştırılmamalıdır! Türkçülük, tüm Türk halkının kültürel ve politik birliğini ve yükselmesini amaçlayan; 1880'lerde Osmanlı İmparatorluğunda ve o zamanlar Rus İmparatorluğunun bir parçası olan Azerbaycan'da yaşayan Türk aydınlarının başlattığı bir harekettir.
Türkçülük, Rusya'da yaşanan 1905 Devrimi'nden önceki günlerde Azerbaycan Türkleri ve Tatar Türk aydınlar tarafından ortaya atılmış, 1908'de II. Meşrutiyet'in ilanından sonra Osmanlı İmparatorluğu'nda geniş yankı bulmuştur. İttihat ve Terakki yönetimi içinde Ziya Gökalp'in başını çektiği Türkçü Turancı görüşler egemen olmuştur. Enver Paşa, 1918-1922 yılları arasında, karışıklık içinde olan Orta Asya'da Turan fikrini canlandırmaya çalışırken girdiği bir çatışma esnasında canından olmuştur.
Cumhuriyet'in ilanından sonra Mustafa Kemal Atatürk milliyetçi konuşmalarda bulunmuş, Türkiye Cumhuriyeti banknotlarında ve pullarında bozkurt gibi Türklüğün sembollerini kullanmıştır. Buna karşın, İsmet İnönü'nün cumhurbaşkanlığı döneminde Türkçü-Turancı örgütler (Türk Ocakları) kapatılmış ve Türkçü düşünürler baskı altında tutulmuştur. Nihal Atsız'ın önderliğindeki Türkçü-Turancı hareket, İnönü'nün cumhurbaşkanlığı sırasında takibata uğramış, kendisi 1944'te tutuklanarak ağır ceza mahkemelerinde yargılanmıştır.
Ziya Gökalp'ın bir manzumesinde kullandığı aşağıdaki beyit, Turancı düşüncenin özeti sayılır. "Vatan ne Türkiye'dir Türklere, ne Türkistan; Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir."
Tüm Rusya Müslümanlarının ortak bir kültürel ve siyasi hareket içinde bir araya gelmesi fikri, Çarlık Rusya’sında eğitim görmüş Tatar ve Azerbaycan aydınları arasında 20. yüzyılın ilk yıllarından itibaren taraftar buldu. Tüm Slavların birliğini savunan Panslavizm hareketine benzetme yoluyla bu harekete Pantürkizm adı verildi. Rusya Türklerinin kültürel uyanış hareketinin öncüsü Kırımlı İsmail Gaspıralı idi. İsmail Bey; çıkardığı Tercüman gazetesi ile tüm Rusya Türklerinin kullanacağı ortak bir yazı dili oluşturmaya çalıştı. Bu dilin belkemiğini Türkiye Türkçesi oluşturacak, ancak tarihi Türk lehçelerinden de faydalanılacaktı.
1905 Rus Devrimi sırasında Gaspıralı, Azerbaycanlı Hüseyinzade Ali Turan, Kazan Tatarlarından Yusuf Akçura, Başkurtlardan Zeki Velidi Togan Nijni Novgorod kentinde Tüm Rusya Müslümanları Kongresi'ni topladılar (15-28 Ağustos 1905). Kongre hareketinin diğer ünlü isimleri Azerbaycanlı Ahmet Ağaoğlu, Kazanlı Sadri Maksudi Arsal ve Kazak Mustafa Çokay idi.
1906'da devrim hareketinin başarısızlığa uğramasından sonra bu kişilerin birçoğu Rusya dışına kaçtı. Türkiye'de 1908 Devrimi'nden sonra oluşan özgürlük ortamında çoğu Türkiye'ye gelerek İttihat ve Terakki hareketi içinde yer aldılar. Esasında Türkiye'de Dış Türklere yönelik asıl ilgi 1890'larda başlamıştı. Fransız tarihçi Leon Cahun'ün Asya Tarihine Giriş: Türkler ve Moğollar (1896) adlı eserinin Necip Asım Bey tarafından yapılan Türkçe çevirisi (1899), Türkçü hareketin dönüm noktalarından biri olmuştu. 1904'te Yusuf Akçura'nın, Osmanlıcılık ve İslamcılık akımlarına karşı, Türkçülüğü savunan Üç Tarzı Siyaset adlı etkili kitapçığı yayımlandı.
1908'de "Türk diye anılan bütün kavimlerin geçmişteki ve günümüzdeki durum, etkinlik ve eserlerini öğrenmek ve öğretmek" amacıyla İstanbul'da Türk Derneği kuruldu. Derneğin kurucuları Yusuf Akçura, Necip Asım Yazıksız, Veled Çelebi (İzbudak), Rıza Tevfik Bölükbaşı ve İstanbul Üniversitesi profesörlerinden Agop Boyacıyan idi.
1911'de yine İstanbul'da kurulan Türk Yurdu Cemiyeti, kültürel çalışmaların yanı sıra Orta Asya Türklerine yönelik doğrudan doğruya siyasi görüşler de ileri sürdü. Mehmet Emin Yurdakul'un önderlik ettiği cemiyetin kurucuları Yusuf Akçura, Ahmet Ağaoğlu ve Hüseyinzade Ali Turan gibi Rusya göçmenleri idi.
15 Mart 1912 tarihinde kurulan Türk Ocağı, Türkçü ve Turancı hareketin asıl odak noktası oldu. 1912 ile 1930 yılları arasında bu örgüt, Türkiye'nin en etkili siyasi ideolojik düşünce merkezi olarak hizmet verdi. Türk Ocağı'nın kurucuları arasında, yukarıda adı geçen kişilere ek olarak Zeki Velidi (Togan), Reşit Galip, Ferit Tek, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Halide Edip Adıvar ve Adnan Adıvar gibi aydınlar da bulunuyordu. 1913'ten itibaren Türk Ocağı ve genelde Turancı düşünce, İttihat ve Terakki yönetiminin tam siyasi desteğini kazandı. İttihat ve Terakki hareketinin "resmi" ideoloğu olan Ziya Gökalp, Turancı düşüncenin başlıca sözcüsü idi. Ziya Gökalp'in yanı sıra, hikâyeci Ömer Seyfettin Turan fikrinin popülerleşmesine katkıda bulundu.
Mehmet Emin Yurdakul'un 1918'de Turana Doğru adıyla derlediği şiirler, Halide Edip'in Yeni Turan romanı, Ömer Seyfettin'in Yarınki Turan Devleti adlı risalesi, Fuad Köprülü'nün Turan başlıklı ilkokul okuma kitabı, 1913-1918 aralığında Turan fikrini yaydılar.
Enver Paşa'nın Aralık 1914'te giriştiği Sarıkamış taarruzunun stratejik hedefi Kafkasya üzerinden Orta Asya'da Türk egemenliğini kurmak idi. Ancak bu girişim, 23.000 Osmanlı askerinin şehit düştüğü, Osmanlı ordusunun kara kışa teslim olduğu bir yenilgiyle sonuçlandı. 1918 yazında Enver Paşa'nın kardeşi Nuri Paşa (Killigil) komutasında bir Türk birliği, Ekim Devrimi nedeniyle kargaşa içinde bulunan Azerbaycan ve Dağıstan'ı Rus işgalinden kurtararak bu topraklardaki Türklerin bağımsızlıklarını ilan etmelerine destek verdi. Bu arada Turan'ı kurmaya yönelik bu girişimin arkası doğal olarak gelemedi, Osmanlı Devleti'nin diğer cephelerde uğradığı yenilgi nedeniyle, daha fazla ilerleme sağlanamadı ve Kasım 1918'de durduruldu.
Millî Mücadele 'de İttihat ve Terakki'nin Türkçü ve Turancı kadroları önemli bir rol oynadığı halde, TBMM hükûmeti 1920'den itibaren Turancı akıma karşı kesin bir tavır almış ve Mustafa Kemal Atatürk, o zamanki bu anlayışın 1927'de Turancılık hakkında "tarihte örneği olmamış imkânsız bir hedef" olarak bahsetmiştir. Bu görüşü o zamanın şartlarında değerlendirmenin daha gerçekçi bir anlayış olduğunu belirtmek isterim. Turancı düşüncenin tanınmış önderi Ziya Gökalp 1923'te Ankara'da Matbuat Müdürlüğü tarafından yayımlanan Türkçülüğün Esasları adlı eserinde Turancılığı "uzak mefkûre" ilan ederek, Türkiye devletinin kuruluşunu esas alan yeni bir Türkçülük tanımı getiriyordu. Gökalp ayrıca bu eserinin basımından iki ay sonra Mustafa Kemal Atatürk tarafından milletvekili adayı gösterildi. Mehmet Emin Yurdakul Turana Doğru adlı şiir kitabının yeni baskısında bazı şiirlerini değiştirerek Turan sözcüğünün yerine vatan sözcüğünü getirdi. Ahmet Ağaoğlu, Halide Edip ve Yusuf Akçura, 1922 ve 1923'te çeşitli vesilelerle Turancılıktan vazgeçtiklerini deklare ettiler.
Cumhuriyet döneminde Turancılığı üstü kapalı bir biçimde de olsa savunan ilk eser, Reşit Saffet Atabinen'in 1930'da yayımlanan Türklük ve Türkçülük İzleri adlı kitabıydı. Kitap, Türk Ocağı örgütü içinde hızlanan bir tartışma ortamında yayımlanmıştı. 1931'de Türk Ocakları Atatürk'ün emriyle kapatıldı. 1932'de dönemin Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip'in emriyle üniversiteden uzaklaştırıldıktan sonra yedi yıl Almanya'da kalan Zeki Velidi Togan, 1939'da Türkiye'ye döndükten sonra yayımladığı Bugünkü Türkistan ve Yakın Mazisi adlı eserinde, yakın gelecekte gerçekleşmesini umduğu Turan hayalini anlattı.
1930'larda yeniden güçlenen Türkçü Turancı düşüncenin en radikal sözcüsü Hüseyin Nihal Atsız idi. Atsız 1931-1932'de Atsız Mecmuayı, 1933-1934 ve 1943-1944'te de Orhun: Aylık Türkçü Mecmua'yı yayımladı. 1939'da Bozkurt dergisini çıkaran Reha Oğuz Türkkan ile 1943'te Samsun'da Kopuz adlı Türkçü dergiyi başlatan Fethi Tevetoğlu (Sanatçı Tarkan'ın dedesi) bu dönemin diğer Turancı fikir önderleri arasında bulunuyordu.
1941-1944 yıllarında Orhan Seyfi Orhon Çınaraltı adlı Türkçü dergiyi yönetti. Bu dergide yazan emekli general Hüseyin Hüsnü Emir Erkilet, "Her Türkçü Turancıdır, her Turancı Türkçüdür" diyordu. Gökbörü, Anadolu, Türk Yurdu, Millet, Türk Amacı, Tanrıdağ, Ergenekon gibi başka Türkçü-Turancı dergiler de yayınlanmaya başlamıştı. Nazi Almanya’sının yenilmeye yüz tutması ve Türkiye'nin İngiltere-ABD ittifakına yaklaşmasıyla Türk basınında Turancılara yönelik sert eleştiriler boy gösterdi. Faris Erkman 1943'te yayımlanan En Büyük Tehlike adlı kitabında "Pan-Türkist, Turancı, ırkçı kuklalara" saldırarak, onları yabancı devletlerin hizmetinde olmakla suçladı.
İsmet İnönü, Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak'ı Ocak 1944'te emekliye sevk ettikten sonra, 3 Mayıs 1944 tarihinde İstanbul ve Ankara'da Türkçü gençlerin düzenlediği Komünizmi Telin mitingleri yapıldı. 9 Mayıs 1944'te Şükrü Saraçoğlu hükûmeti, aralarında Nihal Atsız, Zeki Velidi Togan, Reha Oğuz Türkkan, Nejdet Sançar, Fethi Tevetoğlu ve Alparslan Türkeş'in de bulunduğu 30 kadar Türkçü-Turancı'yı tutukladı. Bir yıla yakın tutuklu kalan sanıklar, daha sonra, kendilerinin tabutluklara yerleştirilip işkence yapıldığını ileri sürdüler. 29 Mart 1945'te Türkçülük davası sanıklarından onu ağır hapis cezalarına çarptırıldı. Ancak aynı yılın Ekim ayında Askerî Yargıtay mahkûmiyet kararlarını esastan bozdu.
1950'li yıllarda Demokrat Parti ve daha sonra da Mareşal Fevzi Çakmak'ın kurduğu Millet Partisi içinde yer alan ve bağımsız örgütlü bir yapı göstermeyen Turancı hareket, o yıllarda siyasete egemen olan anti-komünizm düşüncesinin sağladığı zırha bürünerek görüşlerini savundu. Şubat 1969'da isim değiştirerek Milliyetçi Hareket Partisi olan Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi, eski Turancılardan birçoğunu bünyesinde topladı.
Bu arada 1998 yılında Altan Deliorman, Erk Yurtsever, Refet Körüklü, Prof. Dr. Reha Oğuz Türkkan, Sami Yavrucuk gibi tanınmış Türkçüler ile yayın hayatına başlayan ve 2006 yılında 101. sayısının yayınlanmasıyla birlikte basılı hayatına son veren Orkun Dergisi Türkçülük düşüncesini savunmuştur. Orkun Dergisi, 2006 yılından Ağustos 2012 tarihine kadar internet üzerinden yayınlanmaya devam etmiştir. Orkun Dergisi aynı isimle bir vakıf da kurmuştur. Vakıf günümüzde hayatını sürdürmekle birlikte, aktif değildir.
3 Mayıs 2005'te kurulan Genç Atsızlar, Türkçü camiadaki durgunluğa son vermek adına faaliyete başladı. Ekim 2009'da Ermenistan-Türkiye maçında Azerbaycan bayrağı açarak Türkiye'de ses getiren ilk etkinliğini yapan Genç Atsızlar, 26 Şubat 2012'de Taksim'de gerçekleştirilen "Hocalı Soykırımı" anması esnasında "Hepiniz Ermeni’siniz, hepiniz piçsiniz." yazılı dövizler açarak günlerce ulusal medyada tartışma konusu oldu. Grup, 2014 yılında Türkçü Turancılar Derneği'ni kurarak resmi örgütlenmesini buradan devam ettirdi.
Turan, Türkçü, Ülkücü…Türk-İslam… Bu kavramlara tarihi perspektiften açıklık getirmeye çalıştım. Saygı ve sevgiyle kalın.