Site İçi Arama

tarih

Türkler Birinci Haçlı Seferinin İntikamını Eskişehir’de Aldı

Sultan Mesut, babası I. Kılıçaslan’ın İznik ve Eskişehir’de yaşadığı ağır yenilgilerden gereken dersi çıkararak her türlü tedbiri aldı.

Seferin sebepleri

İmadeddin Zengi’nin (1127-1146), 24 Aralık 1144’te Haçlıların tam kırk altı yıl hüküm sürdükleri Urfa’yı (1098-1244) fethetmesiyle, Birinci Haçlı Seferi’nde ilk kurulan Urfa Haçlı Kontluğu yıkılmış oldu. Bu fetih, İslam dünyasında çok büyük bir sevince, Avrupa’da ise büyük bir korku ve paniğe yol açtı.

Haçlılar, derhal Antakya ile bağlantı kurarak Papa’dan bir Haçlı seferi başlatması ricasında bulunmak üzere Cebele piskoposu Hugue’yi elçi olarak göndermişlerdi. Yolculuk şartlarının zorluğundan dolayı 1145 sonbaharında Roma’ya ulaşan Cebele piskoposu, Papa’yı bilgilendirerek yeni bir Haçlı seferinin gerekliliğini dile getirdi. Bundan sonra da Hugue, Roma’dan çıkıp Fransa ve Almanya içlerine yolculuklar yaparak Haçlı seferi çağrısını sürdürdü

Avrupa’da İkinci Haçlı Seferi Çağrısı

Papa III. Eugenius, bir ferman yayınladı ve yeni bir Haçlı Seferi çağrısı yaptı. Papa, Avrupa’nın her yerine vaizler gönderdi. Bu vaizlerin en kabiliyetli olanı ise, Başrahip Bernard de Clairvaux (1090-1153) idi. Haçı kabul etmekte oyalanan Alman Kralı III. Konrad’a bir ayin esnasında birden sanki İsa Peygamberin ağzından konuşur gibi: “Be adam senin için yapmadığım iyilik kaldı mı” diye vaaz ederek kralı ikna etti. Bu çağrıya Alman Kralı III. Konrad (1138-1152) ve kendisinden sonra imparator olarak Üçüncü Haçlı Seferine katılacak olan yeğeni Friedrich I Barbarossa (1155-1190) ile Fransa Kralı VII. Louis (1120-1180) de olumlu cevap verdiler.

Fransa Kralı VII. Louis haçı kabul ediyor

31 Mart 1146’da Orta-Kuzey Fransa’da yer alan Vezelay’da toplanan Haçlı konseyinde haçı kabul ederek sefere katılacağını ilk ilân eden Kral VII. Louis oldu, onu daha sonra Alman Kralı III. Konrad takip etti. Bu gelişme de İkinci Haçlı seferinin birincisine göre daha kapsamlı olduğunu ve soyluların değil, kralların kumandasında daha büyük ve daha başarılı bir Haçlı seferi yapılacağını düşünüyorlardı.

İngiltere’den yola çıkan İngiliz, Flaman ve Friesler’den oluşan bir grup haçlı, 1147 ilkbaharında, İspanya açıklarında fırtınaya yakalanınca karaya çıkarak Portekiz Kralı I. Alfonso (1128-1185) ile beraber Lizbon’u kuşattılar. Şiddetli bir muhasaradan sonra şehir ele geçirildi, her taraf yağmalanarak Müslümanlar acımasızca katledildiler. Haçlıların bu zaferleri, İkinci Haçlı Seferinin tek başarısı oldu.

Eskişehir savaşı

Sultan Mesut ise, yaklaşan bu büyük tehlikenin farkına vararak, emirlerine asker toplamalarını, gerekli hazırlıkları yaparak sarp geçitlere hâkim olmalarını emretti. Sultan Mesut, babası I. Kılıçaslan’ın İznik ve Eskişehir’de yaşadığı ağır yenilgilerden gereken dersi çıkararak her türlü tedbiri aldı. Doğu Roma İmparatoru Manuel ile bir saldırmazlık anlaşması da imzaladı. Selçuklular ile Doğu Roma’nın bir sulh anlaşması yaptıklarına dair haberler Haçlılar arasında da duyuldu ve bu haber, dehşetle, alayla ve derin bir güvensizlikle karşılandı. Bu sulh anlaşmasına en sert tepkiyi verenler de orduda bulunan Katolik din adamları oldu. Konstantinopolis’e saldırmayı önerecek kadar ileri gittiler. Ancak Fransa Kralı VII. Louis bu aşırı ve uç fikre karşı çıktı. Bu olaydan yaklaşık elli beş yıl sonra Dördüncü Haçlı Seferi’nde Konstantinopolis haçlılar tarafından ele geçirilecek ve yağmalanacaktır.

Alman Kralı III. Konrad ve Fransa Kralı VII. Louis, orduların ayrı ayrı gitmesine karar verdikten sonra, ilk önce Konrad yola çıktı. Ordusunun disiplinini yeğeni Friedrich von Schwaben (Barbarossa) sağlıyordu. Macaristan’da Konrad’ı karşılayan İmparatorun adamlarının da yardımı ile Almanlar Tuna Nehrinde gemilerle köprü yaparak Doğu Roma topraklarına geçtiler. Romalı tarihçi Kinnamos “Historia”sında karşıya geçenleri 900.000’e kadar saydıktan sonra gerisini sayamadıklarını ifade etmektedir. İlginç bir şekilde Haçlı kronikçisi, Fransa Kralının özel papazı Odo de Deuil’de aynı şekil ve rakamı vermektedir. Trakya ovasına yerleşen Alman Haçlılarının, Küçükçekmece civarında sele maruz kalması, Alman ordusuna çok büyük zayiat verdi. Sel altında kalan Alman ordugâhında pek çok asker boğulduğu gibi, ordunun malzemeleri de telef oldu. Alman ordusu sonunda perişan bir vaziyette İstanbul’a ulaştıklarında tarih 10 Eylül 1147 idi. Alman Haçlıları Doğu Roma yardımı ve biraz da zorlama ile boğazı geçtiler. Almanlar, İznik’e varınca burada ikiye bölünerek, bir kısmı Ege kıyıları boyunca güneye giderken, diğer kısmı ise Birinci Haçlı Seferi’ndeki olduğu gibi Eskişehir’e doğru ilerlemeye başladılar.

Sultan Mesud, düzenli istihbaratı nedeniyle, kayınpederi Danişmend’li beyinin de desteğiyle gerekli önlemleri almış ve Eskişehir yol güzergâhına ordusunu yerleştirmişti. Pusuya yatan Selçuklu birlikleri, Akşehir yakınlarında bir Alman müfrezesini neredeyse tamamen imhâ ederek Haçlılara büyük bir gözdağı verdi. Türk süvarilerinin kıvrak ve seri saldırıları ile başa çıkamayan Almanlar, bozguna uğrayarak Eskişehir’e doğru ilerlemeye çalışsalar da verdikleri kayıplar yanında, açlık ile de baş edemeyerek bazıları geri dönmek zorunda kaldılar.

26 Ekim 1147 tarihinde Türkiye Selçuklu Sultanı I. Mesud’un (1116-1156) topladığı büyük ordu tarafından Dorylaion’da Bathys (Sarısu) çayı yanında çok ağır bir mağlubiyete uğradı. Ordusunun neredeyse tamamı imha edildi. Alman Kralı III. Konrad ise canını zor kurtardı.

Alman Haçlılarını büyük bir mağlubiyete uğratan Sultan Mesud, böylelikle babası I. Kılıçarslan’ın 1 Temmuz 1097’de aynı yerde Birinci Haçlı ordusuna karşı yenildiği savaşın intikamını almış oldu.

Eskişehir hattında aradığını bulamayan Alman Kralı, bozulan saygınlığını düzeltmek için son bir gayretle boğazı geçen Fransız Haçlıları ile İznik’te birleşti. Fransız güçleri eski Roma şehri Efes’e  kadar ilerlemeyi başarsalar da Konrad burada hastalanarak yola devam edemeyeceğini anladı. Konrad İstanbul’dan aldığı davet ile ordusunu Louis’e emanet ederek Manuel ve imparatorun karısı olan baldızının yanına gitti.

Selçuklular’ın Kazıkbeli Zaferi

Almanlardan yaklaşık bir ay sonra 4 Ekim 1147 daha az sayıdaki Fransız ordusu İstanbul önlerine geldi. Templier şövalye tarikatının büyük üstadı olan Everard de Barre Kral VII. Louis’e danışmanlık yaptığı gibi ordunun düzenini de sağlamakla görevli idi.

İmparator Manuel, VII. Louis’i samimi bir şekilde karşıladı, isteklerini karşılayacağına söz verdi. Buna karşılık, Louis de kendisinden beklenmeyen bir uysallıkla ele geçireceği yerleri iade edeceğine dair yemin etti.

Fransızlar Kasım ayı başlarında İznik’e geldiklerinde mağlubiyetten kaçan Almanlar ile karşılaştılar. Konrad ve Louis güneye doğru yollarına devam etmeye başladılar.

Fransız ordusu ve beraberlerindeki Almanlar Menderes vadisi boyunca böyle nizamsız bir şekilde ilerlemeye devam ederken, Selçuklu Türkleri de boş durmuyor, onları taciz etmeye devam ediyordu. Haçlılar 4 Ocak 1148 tarihinde Denizli’ye vardılar. Burada birkaç günlük yiyecek aldıktan sonra tekrar yola devam ettiler.

Haçlıların Kazıkbeli Geçidi’ni aşarken Selçuklular karşısında büyük bir mağlubiyete uğradılar. Fransa kralının etrafında kenetlenen seçkin kraliyet muhafızlarının pek çoğu da bu karmaşada Selçuklu kılıçları altında cansız yere düştüler. Odo, Kral Louis’in bir ağacın köklerine tutunarak bir kayaya tırmandığını, tanınmadığından esir düşmekten kıl payı kurtulduğunu anlatır. Louis’in, felaketten kurtulup da kaçmayı başarmalarını Tanrı’nın bir lütfu olarak görmesi, onların içinde bulundukları çaresizliği ifade eder.

Kral VII. Louis’inDenizli-Antalya arasında uğradığı baskında bir ağaca tırmanarak canını kurtarması

Kral Louis, ordusundan geri kalanlarla Antalya’ya geçebildi. Kral Louis bulabildiği gemilerle Antakya’ya geçmek üzere harekete geçtiğinde, gidemeyecek olan askerler Kral’a müracaat ederek aç, susuz, parasız, atsız yürüyerek Antakya’ya nasıl gidebileceklerini sordular. Kral Louis ise, her birine beş yüz mark vererek, Bizanslı vali tarafından rehber ve koruma amaçlı bir müfreze temin etti. Kral ve maiyeti bulabildikleri gemilerle Antakya’ya geçti. Kalan askerler karayoluyla Antakya’ya doğru yola koyuldular. Bir kısmı Roma hizmetine girdi, bazıları açlık veya hastalıktan öldüler, bir kısmı Türklerin saldırılarında esir oldular veya öldüler.

Kral Louis bulabildiği gemilerle Antakya’ya geçmek üzere harekete geçtiğinde, gidemeyecek olan askerler Kral’a müracaat ederek aç, susuz, parasız, atsız yürüyerek Antakya’ya nasıl gidebileceklerini sordular. Kral Louis ise, her birine beş yüz mark vererek, Bizanslı vali tarafından rehber ve koruma amaçlı bir müfreze temin etti. Kral ve maiyeti bulabildikleri gemilerle Antakya’ya geçti. Kalan askerler karayoluyla Antakya’ya doğru yola koyuldular. Bir kısmı Roma hizmetine girdi, bazıları açlık veya hastalıktan öldüler, bir kısmı Türklerin saldırılarında esir oldular veya öldüler. Ancak pek az kısmı perişan bir halde Antakya’ya ulaşabildiler.

Türkler tüm yol boyunca aç, yoksul ve hasta olanlara acıyarak baktılar ve onlarla ilgilenip karınlarını doyurdular. Bu sıcak ilgi ve alışılmışın dışındaki iyi davranış karşısında üç binden fazlası Müslüman oldu. Bu durumu Odo de Deuil üzüntüyle şu şekilde tarif etmektedir: “Ey ihanetten daha acımasız olan merhamet! Müslümanlar Hristiyanların dinlerini, onlara ekmek vererek satın alıyorlardı (Türklerin kazandıkları hizmetten memnun oldukları kesin olmasına rağmen, hiç kimseyi inancını reddetmeye zorlamadılar).

İki kralın Kudüs ordusu ile beraber giriştikleri Dımaşk kuşatması sadece dört gün sürdü, beşinci gün kuşatmayı sona erdirmek zorunda kaldılar. Haçlı itibarı ve yenilmez şövalye efsanesi yerle bir olmuştu. Konrad’ın yeğeni, geleceğin İmparatoru genç Barbarossa, yaşanan hezimetin bütün suçunu Doğu Roma İmparatoruna yüklüyordu. Konrad ve yeğeni 1149 Şubat ayında, Louis ise bir müddet sonra elleri boş olarak ülkelerine döndüler.

Sultan Mesud, Anadolu birliğini kurarak, güçlü istihbarat ile babası I. Kılıçarslan gibi iki büyük Haçlı ordusunu yok etmişti.

Kaynaklar

Odo of Deuil, “De profectione Ludovici VII in orientem The Journey of Louis VII to the East. Edited, with an English Translationby Virginia Gingerick Berry”, (New York: Columbia University Press, 1948) 

Ioannes Kinnamos’un, Historia’sı (1118-1176), Yayına Hazirlayan Prof. Dr. Işın Demirkent, (Ankara: TTK Basımevi, 2001), 151-152.

Dr. Haluk ÖZALP
Dr. Haluk ÖZALP
Tüm Makaleler

  • 26.01.2022
  • Süre : 7 dk
  • 2466 kez okundu

Google Ads