Yağı Sözcüğünün Anlamı Düşman, Hasım Demekmiş
Bir de muhasım var, hasım olanların her biri. Biz onunla muhasımız! Aslında düşman diyoruz da, düşman da Farsçası. Hasım ise Arapça. Biri Arapça, diğeri Farsça. Haydi bakalım biliyor musunuz düşmanın ya da hasmın tam Türkçesini?
Husumet!
Ne kadar değişik bir sözcük!
Sözlük anlamı düşmanlık. Ama tam da düşman değil. Hani dış mihrak deriz ya, öyle de değil. Hasım olma durumu.
Bazı sözcükler anlam olarak birbirine çok benzese de aralarımda çok ince anlam farkları oluyor.
Husumet de böyle bir sözcük. Öyle düşman gibi karşılaştığınızda canını alacağınız kadar değil de, yine de bir çekişme içinde olduğunuz birileri, ne siz ondan haz alıyorsunuz, ne de o sizden.
Husumet içinde olduğunuz birini adeta bir kaşık suda boğmak istiyorsunuz da, boğmak deyince biraz canavarca bir duygu oluyor ya, o yüzden kendinizi o kadar da canavarca bir yere koymak istemiyorsunuz.
Yine de içinizde o kişiye karşı bir kızgınlık oluyor. Ağzından çıkan bir söze bile takılıyorsunuz. Aynı şeyi bir başkası söylese öyle tepki vermeyeceksiniz, ama hasmınız söylese batıyor size.
Evet, husumet duyduğunuz kişiye hasım deniyor. Arapça aynı kökten gelen sözcükler. Arapçası haşama!
Bir de muhasım var, hasım olanların her biri. Biz onunla muhasımız!
Aslında düşman diyoruz da, düşman da Farsçası. Hasım ise Arapça.
Biri Arapça, diğeri Farsça.
Haydi bakalım biliyor musunuz düşmanın ya da hasmın tam Türkçesini?
Türk Dil Kurumu sözlüğünde düşman diye girince hasım diye tanımlamışlar. Hasım deyince de düşman çıkıyor.
Yumurta tavuk hikayesi! Türkçesini yazmamışlar nedense.
Halbuki biz Türkler tarih boyunca savaşçı bir millet olmuşuz. İllaki düşmanlarımız olmuş.
Düşmana da düşman dememişiz herhalde? Hasım da dememişiz. Türkçe bir sözcüğümüzün olması beklenmez mi bunca eski tarihimiz varsa?
***
Açtım baktım Orhun yazıtlarına.
Bilge Kağan Anıtı’nın doğu cephesinde:
“Güneyde Çin milleti düşman imiş, Kuzeyde Baz Kağan. Dokuz Oğuz kavmi düşman imiş. Kırgız, Kurıkan, Otuz Tatar, Kıtay, Tatabı hep düşman imiş. Babam kağan bunca … kırk yedi defa ordu sevk etmiş, yirmi savaş yapmış. Tanrı lütfettiği için illiyi ilsizletmiş, kağanlıyı kağansızlatmış, düşmanı tâbi kılmış, dizliye diz çöktürmüş, başlıya baş eğdirmiş. Babam Kağan öylece ili, töreyi kazanıp, uçup gitmiş.”
diye bir metin geçiyor Türkiye Türkçesiyle.
Orijinal hali ise:
“Biriye Tabgaç budun yağı ermiş. Yırıya Baz Kağan Tokuz Oğuz budun yağı ermiş. Kırkız Kunkan Otuz Tatar Kıtany Tatabı kop yağı ermiş. Kangım kağan bunca … kırk artukı yiti yolı sülemiş, yigirmiş süngüş süngüşmiş. Tengri yarlıkaduk üçün illigig ilsiretmiş, kaganlıgıg kagansıratmış, yagıg baz kılmış, tizligig sökürmiş, başlıgıg yükündürmiş. Kangım kağan anca ilig törüg kazganıp uça barmış.”
Tabgaç budun, yani Çin milleti!
Yağı ermiş, yani düşman imiş!
Dokuz Oğuz kavmi de düşmanmış!
Bakın bir de “biri” ile “yırı” var, güney ve kuzey!
Süngüş süngüşmek var, savaşma, savaş yapmak!
Orhun yazıtlarında bugün unuttuğumuz bir çok sözcük mevcut.
***
Yağı! Düşman!
Yani düşmanın Türkçesi varmış!
Döndüm baktım TDK sözlüğüne, yağı diye bir sözcük var mı diye!
Hayret, varmış!
Yağı: Düşman diye açıkça yazmışlar. Bir de eskimiş bir sözcük diye not da düşmüşler!
Eskimişse ne olmuş yani, sözlüklerde tam yerine yazmazsanız eskir tabii.
Yazsanıza düşman sözcüğünün tanımına Türkçesi yağıdır diye!
Yazsanıza hasım sözcüğünün tanımına Türkçesi yağıdır diye.
Bakın bakalım sonra eskiyor mu?
Etimolojik sözlükte bile “yağı” diye geçmiyor düşman ya da hasım sözcükleri tanımında. Halbuki etimolojik sözlük böyle detaylı açıklamalar içerir normalde sözcüklerin etimolojisini incelerken. Özellikle de Türkçesi budur diye yazar çoğu sözcüğün tanımında.
Ama “yağı” sözcüğünün etimolojisini bile oldukça kısa geçmişler! Bir tek düşman demektir demişler ve Farsça yağı sözcüğü Türkçeden Farsçaya geçmiştir diye not düşmüşler.
Bir de içinde geçen en eski kaynak olarak Orhun Yazıtları’nı göstermişler.
Örnek metin olarak da:
Eski Türkçe: [Orhun Yazıtları, 735] kagan süsi böri teg ermiş, yagısı koñ teg ermiş [kağan ordusu kurt gibi idi, düşmanı koyun gibi idi] diye yazmışlar.
***
Merak ettim, Orta Asya’daki Türk dillerinde düşman nasıl geçiyor diye internete baktım.
Tercüme programları bu konuda epey yardımcı oluyor.
Azericesi yine düşmanmış.
Kazakçası jaw diye geçiyor.
Tatarcası doşman.
Türkmencesi de duşman.
Özbekçe de duşman.
Uygurca da düşman diye geçiyor.
Onlar da unutmuşlar yağıyı, üzüldüm.
***
Yağı deyince bakın aklıma yağız sözcüğü geldi. Ama hayır, yağız renkle ilintili bir sözcük, yakmaktan geliyor, yanık renk, kahverengi. Yağır ve yara da bu kökten.
Yağıyı biz de unutmuşuz gerçekten.
Halbuki çok da olmamış Memduh Şevket Esendal’ın yazdığı bu dizeler:
“Yağı basar, uğru çapar, tek başıma barınamam, ölürüm.”
1952 yılında kaybetmişiz kendisini, rahmetle analım. İyi bir öykü yazarı.
Uğru da hırsızın Türkçesi bu arada!
Yağı, uğru uzak dursun hayatınızdan.
Husumet iyi bir şey değildir!
***
Nereden mi geldi şimdi bu husumet konusu aklıma?
Sayın cumhurbaşkanımız ile evlat Erbakan arasında derin bir husumet varmış.
Önce nedir bu husumet denilen şey dedim kendi kendime, sonra da yağıya kadar geldik işte.
Yok, yok ben bilmiyorum aralarında ne sorun olduğunu, ilgilenmiyorum da.
Ben sadece husumet sözcüğünü merak ettim. Tam olarak ne anlama geliyor diye biraz araştırayım dedim.
Mutlu pazarlar diliyorum hepinize.
Dokuz Oğuz niye yağı ermiş, bakın şimdi de bu takıldı aklıma!
Moskova’dan herkese sevgi ve saygılarımla.