Site İçi Arama

tarih

Yunanistan’da Haçlı zihniyeti, Türk soykırımı

1789 Fransa ihtilali sonrası oluşan özgürlük akımları etkisiyle Odessa’da Rusya destekli “Filiki Eterya” (Dostluk Cemiyeti) örgütü kuruldu. Örgütün maksadı Yunan topraklarında tek bir Türk bırakmamak üzere Yunan devleti kurmak “Megali İdea” yani “Büyük Fikir” olarak belirlendi.

Yunanların Geçmişi

Bugünkü Yunanistan’ın resmî adı Helen Cumhuriyetidir (Elliniki Dimokratia). Helenler kabileler halinde milâttan önce II. bin yılında bu topraklara gelmişlerdir. M.Ö. 492-448 yıllarında Persler’le savaşmak zorunda kaldılar. Mora yarımadasına (Peloponnes) hükmeden Sparta, Atina’ya karşı harekete geçti ve milâttan önce 431-404 yılları arasında Atina ile Sparta arasında Peloponnes savaşı cereyan etti. Atinalılar bu savaşta mağlûp oldular ve Yunan dünyasındaki öncülükleri sona erdi. 

Makedonya Kralı II. Filip’in milâttan önce 338’de Yunan ordularına karşı kesin zafer kazanmasına engel olunamadı. Böylece Yunan şehir devletlerinin siyasî bağımsızlığı sona erdi. Milâttan önce 336’da tahta geçen Büyük İskender, Makedonya ve Yunanistan’ı üs edinerek Perslere karşı harekete geçti. İskender, Anadolu, Mısır ve İran’ı ele geçirdi. Asya’nın içlerine doğru ilerledi; böylece klasik Yunan kültürü yayılırken zapt edilen yerlerin kültürel öğeleri de Yunanistan’a taşındı. Bu etkileşim neticesinde Helenistik kültür oluştu. İskender’in ölümünden bir müddet sonra Yunanistan’da Roma hâkimiyeti başladı. Milâttan önce 148’de Makedonya, Roma’nın bir vilâyeti durumundaydı Helenler, Roma (Bizans) İmparatorluğu döneminde kendilerini Romalı (Romaios) olarak adlandırmışlardı.

Türkler, Yunanlara Özerk Yönetim Hakkı Tanımıştır

Selçuklular ve Osmanlılarca da Rum diye anılmışlardır. Şimdiki Yunanistan, tarih boyunca Lakediamonyalılar, İtalyanlar, Pelopenezyalılar, Yunanlılar, Slavlar, Arnavutlar, Çingeneler ve Türkler gibi çeşitli unsurlara ev sahipliği yapmıştır. İlk Mora seferlerinin başladığı 1387’den, 1460’ta Mora’nın alınmasına kadar geçen sürede Osmanlılar Ada’ya 13 sefer düzlenlemiştir. 1460 seferlerinde Fatih Sultan Mehmed bizzat ordunun başında Mora’ya gitmiştir.  O tarihten 1829’a kadar bölge Osmanlı hakimiyetinde kalmıştır.

Yunanistan’da başlayan Osmanlı hâkimiyeti, Yunanlarca “en karanlık dönem” olarak nitelendirilse de özellikle son zamanlarda yapılan ve sayıları gün geçtikçe artan incelemelerde, Osmanlı döneminde Rumların nüfus ve ticaretlerinde önemli gelişmeleri görülmektedir. Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’daki Rum Ortodoks Patrikhânesi’ni koruyarak yeniden örgütlemesi ile Ortodoks kilisesine belli haklar ve özerklik tanınmış, böylece Rumların dinî hayatları güvence altına alınmıştır. Athos ve Meteora manastırlarına verilen imtiyazlar çok sayıda Ortodoks din adamının yetişmesine imkân sağlamıştır. Bilhassa Ege denizine uzanan Halkidikya (Üç Parmak) yarımadasının en doğuda kalan kısmı Athos (Osmanlıca Aynaroz, Yunanca Agion Oros “kutsal dağ”) çok sayıda manastırın bulunduğu önemli bir din merkezi niteliğini sürdürmüştür. Osmanlı sultanları fermanlarla manastırların haklarını teyit etmiş ve genişletmiştir. Ayrıca Ossa ve Pelion dağlarında, Pindos bölgesinde Tırhala ve Karpenisi kazalarında, Epir’de ve diğer bölgelerde dağ köylerinde çok sayıda yeni kilise inşa edilmiştir. Tahrir defterlerinde Hristiyan nüfusunun ve ticaretinin her sene arttığı açık bir şekilde görülmektedir.

Venedikliler 1684-1686 yılları arasında Mora’yı işgal ettiler. 1698 yılında imzalanan Karlofça Antlaşması'yla, Osmanlılar, Mora'yı Venediklilere vermek zorunda kaldı. 1715’te, Venediklilerin zulmünden perişan olan yerli Rumların işbirliğiyle Mora yeniden Osmanlı hakimiyetine girdi. 

1789 Fransa ihtilali sonrası oluşan özgürlük akımları etkisiyle Odessa’da Rusya destekli “Filiki Eterya” (Dostluk Cemiyeti) örgütü kuruldu. Örgütün maksadı Yunan topraklarında tek bir Türk bırakmamak üzere Yunan devleti kurmak “Megali İdea” yani “Büyük Fikir” olarak belirlendi. 1820'de örgütün başına Rus Çarı’nın yaveri, İstanbul’un Fenerli ailelerine mensup olan Alexander İpsilanti getirildi. İpsilanti, örgüt üyelerinin isyanı Mora’dan başlatmak istemelerine rağmen Eflak- Boğdan’da harekete geçti. Osmanlının isyanı bastırmasıyla Avusturya’ya kaçtı ve orada sefil bir şekilde öldü. Kalan örgüt üyeleri Mora’ya kaçarak isyana oradan devam ettiler. Eflak-Boğdan’daki yenilginin acısını sivil Türklerden çok acımasız bir şekilde çıkardılar. 1715'te, Venediklilerin zulmünden perişan olan yerli Rumlar bu defa isyancılarla birlik oldular. Rusya, Fransa ve İngiltere garantörlüğünde 1830 yılında Yunanistan Devleti kuruldu.

Mora Katliamı

İsyan başlayıp, Yunanistan devleti kurulana kadar, Mora’da yaşayan yaklaşık 50.000 kadar Türk’ün, Anadolu’ya göç edebilen çok az bir kısmı hariç geri kalan tamamı son derece vahşi bir şekilde katledildiler. İspanya, Sicilya ve Kırım’da yapılmayan bir şekilde Mora’daki Türklere ait mimari eserlerin tamamı yok edildiler. Türklere ait tek bir mezar taşı bile bırakılmadı. Bu cinayetleri anlatan yabancı kaynak eserler, Fransa, Almanya, İngiltere ve Amerikan kütüphanelerinde yok edilmeye çalışıldı.

Louisville Üniversitesi'nden Amerikalı tarih profesörü Justin A. McCarthy, bu yaşananları Ölüm ve Sürgün adlı kitabında çok tafsilatlı olarak anlatmaktadır. Örnek birkaç cümle bir hayli fikir vericidir:

Ayaklanmanın millî sloganını Patras Piskoposu Germanos “Hristiyanlara Huzur! Konsoloslara saygı! Türklere ölüm” şeklinde haykırmıştır.

McCarthy, Türklerin, erkek, kadın, yaşlı, çocuk ayırt edilmeden tamamının öldürüldüğünü, bunun bir milletin suçu olduğunu belirtmektedir. Avrupalı gözlemcilerin tamamı şahit oldukları utanç verici raporları ülkelerine bildirdikleri halde isyanı teşvik eden ülkeler hiç aldırış etmemişlerdir. 

İngiliz tarihçi Walter Alison Phillips Tripoliçe katliamı hakkında şöyle anlatmaktadır:

“Üç gün boyunca zavallı Türk yerleşimciler, bir vahşiler grubunun şehvetine ve zulmüne teslim edildiler. Ne cinsiyet ne de yaş yönünden bir esirgeme yapıldı. Kadınlarla çocuklar bile öldürülmeden önce işkenceden geçirildiler. Kıyım öylesine büyük idi ki, çetecilerin başı Kolokotrones'in kendisi bile, “kasabaya girdiğimde yukarı hisar kapısından başlayarak atımın ayağı hiç yere değmedi” demektedir. İlerlediği zafer kutlama töreni yolu, cesetlerden bir örtüyle döşenmişti. İki gün geçince, Müslümanlardan sağ kalabilmiş perişan durumdaki insanlar, her yaştan ve cinsiyetten aşağı yukarı iki bin kişi, çoğunlukla da kadınlar ve çocuklar, gaddarca toparlanıp bir dere yatağına götürüldüler ve orada koyun gibi boğazlandılar”.

Dün Yunanistan’a yapılan kışkırtma ve destekler bugün hem Yunanistan hem Kürtlere aynen, belki de daha fazla yine yapılmaktadır. Devlet ve millet olarak çok uyanık olmamız gerekmektedir. Allah hiçbirine fırsat vermesin.

Kaynaklar

1. Elizabeth M. Edmonds, İngilizce tercümesi, Kolokotrones, the Klepht and the Warrior, Sixty Years of Peril and Daring. An autobiography. London, 1892,

2 McCarthy, Justin. The Turk in America: The Creation of an Enduring Prejudice (2010), Utah Üniversitesi Yayınlar

3. McCarthy, Justin, Ölüm ve Sürgün, Çev.Fatma Sarıkaya , Ankara, TTK, 2020.

Dr. Haluk ÖZALP
Dr. Haluk ÖZALP
Tüm Makaleler

  • 15.08.2022
  • Süre : 3 dk
  • 1792 kez okundu

Google Ads