3 Mart’ın, Halifeliğin Kaldırılmasının Önemi Nedir?
Attila İlhan, “Cumhuriyet üç devrim üzerine kuruludur.” der. İlk ikisi olan “Emperyalizme karşı kurtuluş savaşı ve padişaha karşı demokratik devrim” aşamaları geride bırakılmıştır. 3 Mart 1924 tarihi itibariyle üçüncü aşama olan “toplumun ümmet aşamasından millet aşamasına dönüşümü” için harekete geçilmiştir.
Geçmişini unutan uluslar, güvenli geleceği kuramazlar. Bugün bu topraklarda yaşayan her birey bu günlere nerelerden, nasıl gelindiğini çok iyi bilmesi gerekmektedir! “Geçmişten geleceğe giden bir yolda bizi bekleyen tehlikeler nelerdir?” sorusu üzerinde kafa yorulması toplumumuzu geleceğe hazırlar.
Attila İlhan, “Cumhuriyet üç devrim üzerine kuruludur.” der. İlk ikisi olan “Emperyalizme karşı kurtuluş savaşı ve padişaha karşı demokratik devrim” aşamaları geride bırakılmıştır. 3 Mart 1924 tarihi itibariyle üçüncü aşama olan “toplumun ümmet aşamasından millet aşamasına dönüşümü” için harekete geçilmiştir. Bu üçlü stratejinin her biri başlı başına bir yönüyle devrimdir. O yüzden bu üçlü sacayağı, bir yasanın içinde harmanlanmış ve 3 Mart’ta kabul edilmiştir. Bu tarihi günü kutlayan cumhuriyet aydınları bu yasaları “3 Devrim Yasası” ismiyle anar olmuşlardır. Bugünden baktığımızda bile bu yasaların Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden geçmesinin, kabul edilmesinin ne kadar zor olduğu ortadır. Okuma yazma oranı diplerde, yıllarca dini taassupla yetişmiş ve halifeye kul olduğunu düşünen bir ümmete rağmen bu büyük üçlü devrim kararlılıkla hayata geçirilmiştir.
Mecliste bu yasa geçerken neler olduğunu Mahmut Goloğlu’nun İş Bankası Kültür Yayınlarından çıkan Türkiye Cumhuriyeti Tarihi-1 (1924-1930), Devrimler ve Tepkileri kitabından aktaralım:
“Meclis Başkanı Fethi Bey, Urfa Mebusu Şeyh Saffet Efendi ile 53 arkadaşının ‘Halifeliğin Kaldırılması ve Osmanlı Soyundan Olanların Türkiye Dışına Çıkarılması’ hakkında bir kanun teklifi verdiklerini, bu teklifin de ötekiler gibi, Komisyonlara gönderilmeden hemen görüşülmesinin istendiğini bildirdi. İstek kabul edildi ve teklif okundu.
Türkiye Cumhuriyeti’nin içinde Halifelik Makamının varlığı sebebiyle Türkiye, iç ve dış politikasını iki başlı olmaktan kurtaramadı. Bağımsızlığında ve ulusal yaşantısında ortaklık kabul etmeyen Türkiye, görünüşte ya da dolaylı ikiliğe dayanamaz. Yüzyıllardan beri Türk milletinin felaket sebebi ve sonunda fiilen ve antlaşmalı olarak Türk İmparatorluğu’nun çökmesine vasıta olan Padişah Ailesi’nin, Halifelik kılığı içinde, Türkiye’nin varlığına daha da etkili bir tehlike oluşturacağı ağır tecrübelerle kesin olarak anlaşılmıştır. Bu ailenin Türk ulusu ile ilişkili olan her durumu ve gücü, ulusal varlığımız için tehlikedir. Esasında Halifelik, ilk İslam emirliklerinde, ‘hükümet’ anlam ve görevinde ortaya çıkarılmış olduğundan, bütün dünya ve din görevlerini yerine getirmekle yükümlü olan çağdaş İslam hükümetlerinin yanında ayrıca bir halifelik makamı bulunmasının sebebi yoktur. Gerçek budur. Türk milleti kurtuluşunu koruyabilmek için gerçeğe uymaktan başka bir davranışı seçemez.
Halifeliğin kaldırılışı tek başına çok büyük devrimdir. Eğer halifelik kaldırılmasaydı Türkiye Cumhuriyeti milli sınırları içinde, üniter bir ulus devlet olmak yerine tüm Müslüman nüfus üzerinde sorumluluk iddia eden fakat somut hiçbir yaptırım gücü olmayan uluslararası hukuk bakımından da tartışmalı bir yapının taşıyıcısı olarak büyük riskler üstlenecekti. Hilafet kaldırılmasaydı Cumhuriyet’in ilanının fiilen bir hükmü de olmayacaktı zira halifelik makamı bir vesayet makamı olarak etkisini sürdürecekti. En önemli sonuçlarından biri halifelik kaldırılmasaydı asla laiklik kabul edilemeyecekti. Halifelik kaldırılmasa Türk Medeni Kanunu kabul edilmeyecek, yurttaşlık ve kadın devrimimiz yapılamayacaktı. Halifelik kaldırılmasa hukuk devrimimiz yapılamayacaktı.
Eğitim ve öğretimin birleştirilmesi Yasasının kabulünün gerekçesini anlamak için Atatürk’ün şu sözünü iyi değerlendirmek gerekir: "Eğitimdir ki bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum halinde yaşatır ya bir milleti kölelik ve yoksulluğa terk eder." Yine dönemin Milli Eğitim Bakanlarından Vasıf Çınar, öğretmenlere bir seslenişinde: Hiçbir zaman hatıralarınızdan çıkmasın ki, “Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister.” demiştir. Bu iki büyük ve önemli söz, eğitimin birleştirilmesinin ne kadar önemli olduğunu vurgulamaya yetmektedir çünkü Atatürk yeni kurulan Cumhuriyet’in temeli kültür olacak demiştir.
Burada kültürden kasıt laik, bilimsel, çağdaş bir eğitimle yetişen gençler, kuşaklar ve bir toplum yaratmaktır. Ulus birliğini, kültür birliğini sağlamanın en etkili yolu eğitimde birliği sağlamaktır. Bu nedenle Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile o dönem henüz kapatılmayan tarikat ve cemaat medreseleri de yabancı azınlıkların okulları da dâhil olmak üzere tüm eğitim kurumları Millî Eğitim Bakanlığı’na başlanmıştır.
Şeriye ve Evkaf Vekâleti Osmanlı tarihinde şeyhülislamlık kurumuna denk gelen modern devlet yapısında yeri olmayan bir organı ve kaldırıldı, temel görevi çıkarılan yasaların şeriata uygunluğunun denetlenmesi idi ve başlı başına bir vesayet organıydı kaldırılarak yerine Diyanet İşleri Başkanlığı kuruldu.
Erkan-ı Harbiye Vekaleti kaldırılarak Türk Ordusunun yönetimi vekiller heyetinden çıkarılarak müstakil bir yapı olan Genel Kurmay Başkanlığı’na verildi. Bu sayede ordunun siyasi etkilerden uzak şekilde kurumsallaşması amaçlandı ve bu yapı çok da başarılı oldu.
Bu üç devrim yasası ile laik Türkiye Cumhuriyeti’nin temel felsefesi kurulmuştur. Esasında 3 Mart 1924, laikliğin Türkiye’de filizlenmeye başladığı gündür. 3 Mart Devrimci bir gündür, kutlu olsun!