9 Eylül 1922, Kurtuluşun Hikayesi
İzmir Millî Mücadele’nin mihenk taşıdır, yıldız şehridir. “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir!” emrinde verilen istikamet ve hedef İzmir’dir. İzmir Hasan Tahsin’in ilk kurşunuyla Milli Mücadele’nin başladığı yer olduğu gibi, Yüzbaşı Şerafettin’in hükümet konağına Türk bayrağı çekmesiyle sembol olarak son bulduğu yer de olmuştur.
İzmir Millî Mücadele’nin mihenk taşıdır, yıldız şehridir. “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir!” emrinde verilen istikamet ve hedef İzmir’dir. İzmir Hasan Tahsin’in ilk kurşunuyla Milli Mücadele’nin başladığı yer olduğu gibi, Yüzbaşı Şerafettin’in hükümet konağına Türk bayrağı çekmesiyle, sembol olarak son bulduğu yer de olmuştur.
Yıl 1918, Ekim’in 30. günü Mondros Ateşkes Anlaşması imzalanmış Osmanlı devletinin büyük savaştan mağlup çıktığı belgelenmişti. Anlaşmanın iki maddesi o telaşede çok da dikkat çekmemişti. Bunlar 5. maddedeki iç güvenlik ve sınır birlikleri dışında Osmanlı ordusunun terhis edileceği ve 7. maddedeki galip devletlerin ihtiyaç duymaları halinde Osmanlı topraklarındaki stratejik yerleri işgal edebileceği maddeleriydi. 1912 yılından beri süren savaşlardan dolayı Anadolu yorgundu, Anadolu bitikti, bu maddeler çok da önemsenmedi. Nasıl olsa savaş bitiyordu, eve dönülüyordu.
Elbette bu maddeler Anlaşmaya rastgele konmamıştı. Galip devletler hemen uygulamaya geçtiler. Paris’te sözüm ona bir barış konferansı toplandı. Osmanlı haritası masaya yatırıldı, eline boyalı kalemi alan gözünü diktiği toprakları işaretledi, boyadı. Fransızlar, İtalyanlar, İngilizler Osmanlı topraklarına adeta çöktüler. Herkes payına düşeni aldı, Boğazlar konusunda ortak bir yönetim konusunda anlaştılar.
O sırada Yunanlılar masa dışındaydı. Çok geçmeden masadaki plan işlemeye başladı. İtalyanlar vakit geçirmeden Antalya’ya asker çıkardı. Fransızlar da Adana bölgesine yerleşti. İtalyanların hızlı hareket ettiğini gören ve Batı Anadolu’ya da yerleşeceğinden kaygı duyan İngilizler hemen bir formül buldular. ABD ve Fransa’yı ikna ederek İzmir ve Batı Anadolu’yu işgal etmesi için Yunanlıları devreye soktular.
Böylece Yunanistan’ın Küçük Asya (Asia Minor) macerası başlamış oldu. Bu haber duyulunca İzmir ayağa kalktı. Müdafa-i Hukuk ve Reddi İlhak Cemiyetleri gösteriler düzenledi, Yunan işgaline karşı teşkilatlanmaya başladı. Hatta karakol basıldı, silahlara el kondu, halka dağıtıldı. Ancak Aydın/İzmir Valisi Kambur Ahmed İzzet Bey bu faaliyetleri baskı altına aldı. İşgali kolaylaştırmak için ortam sağlamaya çalıştı. Yine de en son büyük gösteri 14 Mayıs 1919 günü Maşatlık’ta (Gürçeşme Yahudi Mezarlığı) yapıldı. Gece Körfezdeki Yunan donanması görsün diye şehrin her yerinde ateşler yakıldı.
Lakin tüm çabalar 15 Mayıs sabahının erken saatlerinde başlayan Yunan işgaline engel olamadı. Bir Yunan Tümeni Alsancak ve Pasaport iskelelerinden asker indirmeye başladı. Şehirde her yer Yunan bayraklarıyla donatılmış, kiliselerin çanları çalıyordu. Mahalli Rumlar ve azınlıklar sevinçle sokağa dökülmüştü. Türkler ise kaygı içerisinde gelişmeleri izliyordu. Sancak taşıyan Yunan Efsun Alayı büyük bir gururla Kordon’da yürürken birden silahlar patladı. İşte işgale karşı ilk kurşun burada atıldı, direniş burada başladı. Hasan Tahsin ve birkaç arkadaşı işgale ilk karşı koyanlardı. İlk şaşkınlığını atan Yunan birlikleri daha sonra şehir içinde katliama ve talana girişti, İzmir kaderiyle baş başa bırakılmıştı.
Ertesi gün 16 Mayıs 1919’da İstanbul’da farklı bir gelişme yaşandı. Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları bir vapurla İstanbul’dan ayrılarak Samsun’a doğru yola çıktı. Milli Mücadele fiilen başlamıştı. Sonrasını biliyoruz. Kongreler, Meclisin açılışı, İnönü Savaşları, Sakarya Savaşı ve Büyük Taarruz...
Türk’ün boynuna geçirilen kement Dumlupınar’da çıkarılıp Afyon Ovasında Yunanların boynuna geçirildi. Tarihler 30 Ağustos 1922’yi gösteriyordu. Türk Ordusu Başkomutanından o bilinen emrini aldı. “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!” İşaret İzmir’di. Takip harekâtı başladı. Türk Ordusu İzmir’e doğru ilerlemeye başladı. Afyon, Uşak, Salihli, Ödemiş, Manisa peş peşe ele geçirildi.
“Murat dağlarından indik aşağı,
Göründü uzaktan Gediz ırmağı,
Kuruldu İzmir'e Türk'ün otağı,
Vatana yeniden bir vatan verdik.”
Panik halinde kaçan Yunan ordusu çekildiği her yerde katliam yapıyor, her yeri yakıyordu. Başta kasabalar olmak üzere 3000’e yakın yerleşim yerinde utanç verici olaylar yaşandı.
Tarihler 9 Eylül 1922’yi gösterirken sabah Mürsel Paşa komutasındaki Türk süvarileri Bornova tarafından İzmir’e girmeye başladılar. Diğer bir kol da Manisa, Menemen üzerinden Karşıyaka’ya ilerliyordu. Yunan ordusunun büyük kısmı tahliye edilmiş ve gemilere çıkarılmıştı, kalanları çok zayıf bir direniş gösterdi, bertaraf edildiler. Bornova tarafından gelen süvariler saat 10:30 civarında Konak Meydanındaki hükümet binası önüne geldiler, Yüzbaşı Şerafettin hızlı hareket ederek hükümet konağının balkonundaki Yunan bayrağını indirerek yerine Türk bayrağını çekti. Hemen peşinden Sarıkışla (hükümet konağı yakınında, yıkıldı) ve Kadifekale’ye de Türk bayrağı çekildi. Dualar kabul olunmuş, hayaller gerçekleşmişti. Halk sokağa döküldü, askerlere dua edenler, ağlayanlar, birbirine sarılanlar...
“Kılıç kınlarından süzüldü kanlar,
Al döndü akından kır küheylânlar,
Açtı baharımız hep erguvanlar,
Dağlara çiçekler armağan verdik.”
İlginçtir, İzmir halkı işgalin sona ereceğine inanmıyordu. Çünkü Anadolu’dan hiçbir haber alma imkanları yoktu. Basına ve haberleşmeye uygulan sansür sebebiyle kazanılan zaferlerden bihaberdi. Sonradan yapılan araştırmalarda bu teyit edilmişti. İzmir’de, Menemen’de, Foça’da, Bergama’da halk adeta kaderine razıydı. Bu yüzden bir anda karşılarında Türk süvarilerini gören halk şaşkınlık içerisindeydi.
Süvari Tümen Komutanı Mürsel Paşa Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa’ya telgraf çekti ve durumu bildirdi. “Yunanlılar sevgili İzmir’imizi terk ederek kaçmaktadırlar. Direnenlerin bir kısmı yok edildi, bir kısmı da esir alındı. Saat 10.30’da İzmir’e girdik. Bütün halk ve yabancılar Ordumuzu alkışlarla karşıladılar. Askerimiz kıyıda, Kadifekale’de ve Yenikale doğrultusundadır. 1. ve 2. Süvari Tümeni emrimdedir. Şimdilik İzmir Komutanlığını elime aldım”.
“İzmir'in dağlarında çiçekler açar
Altın güneş orada sırmalar saçar
Altın güneş orada sırmalar saçar
Bozulmuş düşmanlar yel gibi kaçar
Yaşa Mustafa Kemal Paşa, yaşa
Adın yazılacak mücevher taşa...”
Mustafa Kemal Paşa, Mustafa İsmet Paşa ve Mustafa Fevzi Paşa yani “Üç Mustafa” 9 Eylül gecesini İzmir’in ışıklarını seyrederek Belkahve’de ve Nif’te (Kemalpaşa) geçirdiler. Ertesi gün halkın coşkun gösterileri eşliğinde İzmir’e giriş yaptılar. Ortalık mahşer yeriydi…
Son kurşun İzmir’de atılmadı. İstiklal Harbinin son şehitlerini 17 Eylül 1922 günü Bandırma’da verdik. Ancak İzmir hükümet konağına Yüzbaşı Şerafettin tarafından bir daha hiç inmemek üzere çekilen Türk bayrağı, Millî Mücadele’nin kazanıldığının sembolüydü.
İzmir kurtuluştan hemen sonra büyük bir yangın geçirdi. Basmane’de başlayan yangın bir anda tüm şehri sardı. İzmir günlerce alevler içerisinde kaldı. İzmir’in başına gelmeyen kalmamıştı, sevinci ve acıyı bir arada yaşamıştı.
3 yıl, 3 ay, 24 gün süren işgal yıllarının hikayesi uzun. Yakup Kadri’nin Sodom Gomore’de anlattığı hikayelerden pek çoğu İzmir’de de yaşandı. İşbirlikçiler, işgali ticarete çevirenler, halkın malına mülküne çökenler hep oldu. Ancak diğer tarafta direnişçiler, Hasan Tahsinler, İstiklal savaşçıları vardı. Tarih hiçbir haksızlığın ilelebet sürmeyeceğinin en büyük şahididir.
Vali Kambur Ahmed İzzet Beye ne mi oldu? İşgal döneminde Yunanlarla iş birliği yaptığı için hainlikle suçlandı. Yunan hükümeti kendisine Anoteron Taksiarhis nişanı verildi. 1920 yılının Ocak ayında görev başında kalp krizinden öldü. Kurtuluşu göremedi. Kambur İzzet’ler hep olacaktır ve İzmir Marşından hoşlanmayacaktır, bunu unutmayalım.
Bu vesileyle; İzmir’in kurtuluşu, 9 Eylül 1922’nin 100. yılında başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere İstiklal Savaşımızın tüm gazi ve şehitlerini rahmetle anıyor, saygıyla selamlıyorum. Kutlu olsun İzmir!