Atatürk
Bir insanın ölümü, bir canın yitişi, artık o vücut içerisinde bir hayat olmaması, eskisi gibi düşünce üretmeyecek olması, o vücutta eskisi gibi bir yaşam kıvılcımı olmaması, yaşayan bir kişinin birden sonsuzluğa uzanan bir sessizliğe gömülmüş olması ne kadar hazin.
Bir insanın ölümü, bir canın yitişi, artık o vücut içerisinde bir hayat olmaması, eskisi gibi düşünce üretmeyecek olması, o vücutta eskisi gibi bir yaşam kıvılcımı olmaması, yaşayan bir kişinin birden sonsuzluğa uzanan bir sessizliğe gömülmüş olması ne kadar hazin.
Bu dediğim her bir yaşam için geçerli, çok derin bir etki ölüm insan hayatında. Hepimizin bir gün bu hayattan kopacak olmamızı bilerek yaşamamız ne kadar hazin.
Geride kalanlar yaşamlarına devam ediyor olsalar da, o yitip gideni çok özlüyorlar tabii ki.
Daha dün oturup sohbet edebiliyorken, bugün artık yok işte, elini tutmak istesen, sıcaklığını hissetmek istesen de, artık yok!
Sadece anılarda kaldı o. Ne kadar özlem duysan da geri gelmeyecek.
Evet, bugün 10 Kasım.
Yıllar önce bugün bu dünyadan bir Mustafa Kemal ebediyete göç etmiş.
Kaybettiğim bir başkası gibi değil o, yani oturup sohbet ettiğim biri değil belki, elini tutup sıcaklığını hissettiğim biri değil.
Ama sevgisini yürekten hissettiğim biri. Benim için yaptıklarına, yapabildiklerine gönülden saygı duyduğum, yüreğimin ta derinliklerinden kendisine müteşekkir olduğum biri. Hayatım boyunca da bu hislerim değişmeyecek.
Hepimiz kendimizce yaşamımızda bir şeyler yapıyoruz.
Hepimizin bir ailesi var, ailelerimiz içerisinde büyüyoruz ve daha sonra kendi ailemizi kuruyoruz.
Sonra da çocuklarımız için, sevdiklerimiz için, hatta kendimiz için ve en önemlisi de iyi bir gelecek için aklımızın erdiğince iyi bir şeyler yapmaya çalışıyoruz.
Ama, hayatımızı tamamıyla onun gibi ülkemize adayanımız çok azdır herhalde.
Yaptıklarıyla o kadar çok insan tarafından sevilmiş ki, eski belgesellerde ardından göz yaşı dökenleri gördüğümde bu sevginin ne kadar büyük olduğunu algılayabiliyorum.
Evet, bir Mustafa Kemal gelmiş ve geçmiş bu dünyadan.
O da bir çocuk olmuş zamanında. O da hayaller kurmuş, sevmiş, âşık olmuş. Üzülmüş, bazen belki o kadar üzülmüş ki, kahrolmuş. Sevinmiş mesela, keyiflenmiş zaman zaman, hatta keyifle dans bile etmiş.
Çocukken belki bir gece kâbus görmüş ve kan ter içinde uyanmıştır, kim bilir. Belki bir gün ayağı takılmıştır ve düşmüştür. Sonra da oturup ağlamıştır belki küçükken.
Belki bir gün karnı açıkmış ve açlık hissetmiştir herkes gibi. Bir gün susamış, bir pınardan kana kana su içmiştir belki de. Şöyle alnını da silmiştir elinin tersiyle.
Bir gün çok sıcak olduğu için terlemiş, bir gün ise soğuk olduğu için üşümüş.
Muhtemelen bir gün o da birinin elini tutmuş ve hissetmiştir sıcaklığını.
Yani aslında kendince o da yaşamış bu dünyada. Çünkü o da bizler gibi bir faniydi neticede. Bir insandı.
Evet o da bizler gibi bir insandı.
Ama onun hayalleri birçoğundan daha farklıydı. Birçoğundan daha farklı bir insandı. Bir beyefendiydi. En azından cesareti birçoklarından daha fazlaydı. Ve çok akıllıydı, çok zekiydi. İleri görüşlüydü ve daha da önemlisi çok fedakardı.
En önemlisi de gelecek ümitleri birçoklarından çok daha büyüktü.
O inandı bu milletin ferasetine. Bu milletin gücüne, yeteneğine ve geleceği için yapabileceklerine inandı.
Bağımsızlık dedi, padişaha rağmen bağımsızlık dedi. Bu millet bir başkasının boyunduruğu altında yaşayamaz dedi.
O yüzden "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir dedi."
Tabii bir de "Benim naçiz vücudum, bir gün elbet toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti, ilelebet payidar kalacaktır." dedi.
Saygıyla anıyorum seni!
Emanetin emin ellerde, hiç merak etme sen. Huzur içinde uyu.