Site İçi Arama

tarih

Atatürk ve Afganistan

There are strong historical ties between Afghanistan and Turkey.

Afganistan’la Türkiye arasında kuvvetli tarihi bağlar mevcuttur. İstiklal Harbi esnasında bile uluslararası ilişkilere özel önem veren, ortada “devlet” yokken bile Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş gibi hareket eden Mustafa Kemal Atatürk, Afganistan’a her zaman ayrı bir önem vermeyi gerekli görmüştür. Türkistan'ın güney kesiminin yer aldığı bu ülkenin jeostratejik değerini bilen Atatürk, Afganistan’ı Türklerin doğuya açılan kapısı olarak nitelendiren bir yaklaşımla hareket etmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kurulmasını takiben Afganistan; Türkiye’nin kurtuluş mücadelesine hemen destek vermiş, TBMM hükümetini ilk tanıyan ülkelerden birisi olmuştur. Bu manada Atatürk de, Afganistan’la ilişkileri geliştirmeye yönelik adımlar atmıştır. TBMM hükümetinin aldığı kararla, Afganistan’da temsilcilik açılmıştır. Bu karar çerçevesinde temsilci olarak atanan Afgan asıllı Türk subayı Abdurrahman Samadan Ağustos 1920-25 Haziran 1922 tarihleri arasında Kabil’de bulunmuştur. Yerine Medine eski Muhafızı Fahrettin (Türkkan) Paşa Elçi olarak atanmış ve 26 Haziran 1922-12 Mayıs 1926 tarihleri arasında Kabil'de görev yapmıştır.

Atatürk, her zaman yüzünü Batı’ya dönmüş, Batı değerlerini bir bütün olarak kabul etmiş, çağdaş uygarlık yolunda ilerlemek için Batı medeniyetinin takip edilmesi gerektiğine inanmış ve bu inancı doğrultusunda Türk inkılaplarının gerçekleştirilmesine öncülük etmiştir. Ülkesini ve milletini Batı istikametinde medeni alemin bir üyesi haline getirmeyi hedeflerken bile Doğu dünyasıyla irtibatını kesmemiş, bilakis kuvvetli tutabilmek için, Türk devletinin sahip olduğu o dönemdeki olanaklar çerçevesinde, doğudaki Türk ve İslam devletleriyle, Türkî topluluklarla yakından ilgilenmeyi gerekli görmüştür. Bu çerçevede, Türkiye’de yeni kurulan rejim, Atatürk’ün çizdiği çerçeve içerisinde, İran ve Afganistan’la dış siyaseti yeniden kurgulamıştır. Anadolu’da İngiliz emperyalizmine karşı mücadelenin liderliğini yapan Atatürk; benzer mücadeleler veren, ortak sınırımız olan İran’la ve uzak komşumuz Afganistan’la, bundan sonraki süreçlerde, İngilizlere karşı ortak hareket edilmesi gerektiğini düşünmüştür. Türkiye’nin bu ülkelere dönük dış politikası, anti-emperyalist bir çizgide birlikte hareket edilmesini olanaklı kılmıştır.

Hindistan üzerindeki hegemonyası devam eden İngilizler; ‘büyük oyun’ kapsamında Afganistan coğrafyasını şekillendirmek ve Ruslara karşı Türkiye-İran-Afganistan hattını kendi kontrollerinde oluşturmak düşüncesiyle hareket etmiştir. Bu durumda, bu üç ülke, İngiliz yaklaşımına karşı gelmiş ve İngilizlere karşı ortak hareket etmeye yönelmiştir. İnşa edilen bu birliktelik; Atatürk döneminde İran ve Afganistan’la Türkiye’nin dayanışma içinde hareket etmesinin önünü açmıştır. Hem İran’da hem Afganistan’da Türk kökenlilerin sayısının dikkate değer oranda olması, Türkiye’nin bu ülkelerle Atatürk dönemindeki temaslarına ayrı bir boyut katmıştır.

Bu kapsamda, Afganistan’la da tam irtibat tesis edilmiştir. Atatürk, kendisine yakın ve güvendiği kişilerden Afganistan’a Türkiye Cumhuriyeti’ni temsilen büyükelçi görevlendirmeleri yapmıştır. Atatürk, Fahrettin Paşa’yı takiben Kabil’e atanan Nebil (Batı) Bey, 17 Mayıs 1926-30 Haziran 1928 tarihleri arasında Kabil’de görev yapmış, takiben Yusuf Hikmet Bayur (Atatürk’ün Özel Kalem Müdürü) 30 Haziran 1928-1 Ağustos 1931 tarihleri arasında aynı görevde bulunmuştur. Hikmet Beyden sonra, 19 Kasım 1933-31 Ekim 1941 tarihleri arasında Mahmut Şevket Esendal Büyükelçi olarak Afganistan’da görev yapmıştır.

Atatürk, o dönemde Afganistan Kralı olan Amanullah Han'la temas halinde olmuştur. Babasının öldürülmesi üzerine, 1919’da Afganistan’da 27 yaşında tahta oturan Amanullah Han, bir nevi Afganistan’ın Atatürk’ü olarak görülen tarihi bir şahsiyet olmuştur. Aynı yıl Afgan aşiretlerinin desteğini arkasına alarak girdiği savaşta İngilizleri yenilgiye uğratmış, ülkesindeki İngiliz nüfuzunun 8 Ağustos 1919 tarihinde sona ermesini sağlamıştır. Bunun üzerine Atatürk, Kurtuluş Savaşı devam ederken, 18 Ağustos 1920’de, Bekir Sami Beyi Amanullah Han’a göndermiş ve Afganlılarla böylece yakın temasa geçilmiştir. Bu arada Afganlar, İngilizlere karşı güçlü bir müttefik olarak Sovyet Rusya’yı yanlarına çekmek istemiştir. Sovyetler 28 Şubat’ta Afganistan’ı tanırken, Türkiye de Afganistan’la 1 Mart 1921'de Moskova’da ittifak anlaşmasına imza atmıştır.

Afgan modernleşmesinin, Afgan milliyetçiliğinin fikir babası sayılan Mahmud Tarzi’nin kızı Süreyya ile evlenen Amanullah Han, kayınpederinin katkılarıyla 1923’te din ve devlet işlerini birbirinden ayıran ülkenin ilk anayasasının yapılmasını sağlamıştır. 1929’a kadar süren 10 yıllık kısa iktidarı boyunca hayata geçirmeye çalıştığı inkılaplar da neredeyse birebir Türkiye’dekilerin 'kopyası' olarak görülmüştür.

Mustafa Kemal gibi, Afgan lideri Amanullah Han’ın da İngiliz ordusuna karşı zafer kazanmış olması, Hintli Müslümanlar arasında çok büyük yankı uyandırmış, bu ülkeden Afganistan’a Müslümanların göç etmelerine vesile olmuştur. Bu gelişme, İngilizlerin Hindistan Müslümanlığını kontrol altında tutmaları gerektiğini açıkça ortaya koymuştur. Nitekim, o dönemde, İran, Afganistan, Türkistan ve Buhara devletlerinin bir araya gelerek bir Müslüman federasyonu çatısı altında büyük bir devlet kurmaya hazırlandıklarına dair duyumlar, tüm sömürgeci devletleri rahatsız etmiştir. Özellikle İngilizlere boyun eğmeyen Afganistan’ın başındaki Amanullah Han’ın böyle bir federasyonun başına geçme olasılığı, Hindistan’daki İngiliz egemenliği açısından tehlikeli bir gelişme olarak değerlendirilmiştir. Afganistan’ın yanında olan, onlarla ortak hareket eden Hint Müslümanlığı, kendilerinin emperyalist İngilizlere karşı yürüttükleri mücadelenin bir uzantısı olarak gördükleri, Anadolu’daki kurtuluş savaşına liderlik eden Atatürk’e destek vermiştir. 

Bu minvalde, Atatürk’ün Afganistan’a gösterdiği yakın ilgi, Afganların da Mustafa Kemal’e yakınlık göstermesini sağlamıştır. Lozan Anlaşması’nın ardından Atatürk’ü ilk kutlayan yabancı devlet başkanı Amanullah Han olmuştur. Yine Türkiye’nin yeni başkenti olarak, Ankara’nın ilan edilmesinin ardından, Ankara’ya taşınan büyükelçilikler yalnızca Sovyetler Birliği ve Afganistan büyükelçilikleri olmuştur. Amanullah Han’ı ve modernleşme hareketlerini yakından takip ve takdir eden Atatürk, 19-28 Mayıs 1928 tarihleri arasında, “Mustafa Kemal’in Yeni Türkiye’sini yerinde görmek” isteyen Amanullah Han’ı ve beraberindeki heyeti ülkemizde resmi ziyaret kapsamında misafir etmiştir.

Çağdaş bir Türkiye kurmaya kendini adayan Atatürk de bu ziyareti yerinde ve önemli bulmuştur. Laik Cumhuriyet rejiminin Türkiye’de kurulmasına önderlik eden Atatürk’ün en büyük hedeflerinden birisi de genç cumhuriyeti doğu toplumlarına tanıtmak olmuştur. Bu kapsamda, Afganistan’ın başında, Mustafa Kemal’le paralel bir dünya görüşü olan ve çağdaşlaşma yolunda Türkiye ile benzer bir yoldan geçmeye çalışan Amanullah Han’ın olması, her iki ülke için de ayrı bir şans olmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti’ne yapılan devlet başkanı seviyesinde ilk ziyaret olması sebebiyle, bu tarihi gezi ayrıca önemli bulunmuştur. Atatürk konuğunu büyük bir misafirperverlikle karşılamıştır. O’na Türkiye Cumhuriyeti’nin kazanımlarını tanıtma imkânı bulmuştur. Amanullah Han’a özel dostluk göstermiş, Milli Müdafaa ve Dışişleri Bakanlığı tarafından ayrıntılı bir gezi programı hazırlanılmasına sağlamıştır. Bu gezi, iki ülke ilişkilerine o dönemden günümüze kadar uzanan olumlu katkılar yapmıştır.

Atatürk’ün Amanullah Han’ın ziyareti vesilesiyle Ankara’da verdiği ilk resmi akşam yemeğinde yaptığı konuşmadan bir bölüm, Atatürk’ün Afganistan’la ilişkilere verdiği değer ve önemi göstermesi açısından, aşağıda dikkatinize sunulmuştur.

“… Afgan milleti ile menşei Orta Asya olan ecdadımız arasındaki münasebetler ve uhuvvet rabıtaları pek kadimdir. Tarihin silinmez sahifeleri, o münasebetlerin ebedi hatıraları ile doludur. İşte bugünkü Afgan ve Türk milletleri, sayısız asırların ve büyük kıtaların içine hatıralar ananeler salan büyük milletlerin evlatlarıdır. … Aziz dostumuz Kral Hazretleri! Zatı hükümdarileri, 1919’da kahraman Afgan milletinin balında olarak, Asya’nın ortasında, istiklal için mücadeleye atılırken, biz de aynı tarihte burada, Avrupa’nın şarkında, bütün medeni cihanın pişienzarında, istiklal ve hürriyetimize vurulan darbelere göğüslerimizi siper ederek dövüşüyorduk. … Afgan milleti ve Türk milleti, bu iki kardeş millet, bu prensibin (bağımsızlık mücadelesine yönelik duruşun) hakiki salikleri olduklarını fiilen ispat ettiler. Kral Hazretleri! Medeni ve tecetdütkarane ıslahat yolundaki faaliyet ve mesainizin ne kadar huzur ve sükûn iltizam ettiğini takdir ve buna mazhariyetinizi samimiyetle temenni ederim. Gerçi Afganistan’ın coğrafi vaziyeti ve bu sebeple devletinizin siyasi şeraiti mühim, ciddi ve naziktir. …  Afganistan’ın Hindikuş’u ile çetin ve sert tabiatı ve Afgan milletinin müspet zekâ, cesaret ve kahramanlığı ve bilhassa Afgan devletinin mümtaz hükümdarının yüksek şahsiyeti her türlü ihtimalin karşısında katiyet ve kudretle yükselen bir abidedir. Biz bunu biliyoruz ve kalbi hislerle takdir ediyoruz….”

Gelişen ilişkilerin bir nişanesi olarak, Türkiye’nin Kabil Büyükelçiliği’nin Kurulu olduğu arazi, Amanullah Han tarafından Türkiye'ye armağan edilmiştir. Günümüzde de bu Büyükelçilik binası, geniş bir arazi üzerinde kurulu olup, ülkemizin doğudaki görkemini yansıtan güzel bir yerleşkedir. Bir bakıma, Atatürk'ün Kabil'deki evi gibidir.

Amanullah Han’ın ziyareti sonrasında, 10 Haziran 1934-07 Temmuz 1934 tarihleri arasında, İran Şahı Rıza Pehlevi de ziyaret etmiştir. 1925 yılında Şah olan Pehlevi’nin ülkemizi ziyareti de Atatürk’ün başta ifade ettiğimiz Doğu politikasına hizmet eden tamamlayıcı bir işlev görmüştür. Benzer gelecek tasavvurlarına sahip bu ülkenin, geçmiş mirasları ile olan bağlarını kopararak, yeni ve modern bir toplumsal düzen kurma çabaları, iki ülkenin birbirine yakınlaşmasını sağlamıştır. İran’da Pehlevi’nin öncülüğünde yukarıdan aşağıya bir dizi modernleşme projeleri uygulanmıştır. Bu projelerin geliştirilmesi ve uygulanmasında, ülkelerin izlediği çok farklı yollar olmakla birlikte, Rıza Pehlevi’nin ziyaretinin en önemli amaçlarından biri, Türkiye’deki bu gelişmeleri yakından görme isteği olmuştur. Şah, Batının sosyal doktrinlerini aynen kopya etme yanlısı olmadığı için, ülkesinin sorunlarına, Doğuya özgü ideolojik bir cevap ve çözüm bulmak için inceleme yapmak üzere Atatürk’ü ziyaret etmiş, Türkiye’nin bu konudaki deneyimlerinden yararlanmayı gerekli görmüştür.

Sonuç olarak, Ortadoğu ve Asya bağlamında, İran, Afganistan ve Türkiye arasında Atatürk döneminde kurulan bu birliktelik, Atatürkçü dünya görüşü ve devrimlerinin Türkiye’nin sınırlarını aşarak, bu iki ülkede de örnek alınmasını beraberinde getirmiştir. Bununla birlikte, bu ülkelerin, Atatürk modelini benimsemekle birlikte, demokrasiye ve bununla ilişkili olarak cumhuriyet rejimine geçmek yerine Şahlık rejimlerini muhafaza etmek istemeleri, her iki ülkenin de Türkiye Cumhuriyeti’nden çok farklı bir gelecek süreci içine sürüklenmelerine neden olmuştur. Demokrasiye ve cumhuriyet yönetimine geçemeyişin faturasını her iki ülke de çok ağır bir biçimde ödemiştir. Şahlıklar yıkılmış, iç savaşlar çıkmış, şeriat esaslı yönetimler gündeme gelmiştir.

Atatürk tarihi doğru olarak değerlendirdiği gibi geleceği de açık seçik görmüştür. Amanullah Han’a verdiği yemekteki konuşmasında:

“Geleceğin yüksek ufuklarından doğmaya başlayan güneş, asırlardan beri acı çeken milletlerin talihidir! Bu talihin artık bir daha siyah bulutlara bürünmemesi, milletlerin ve onları yöneten önderlerin özenine ve özverilerine bağlıdır.”

demiştir. Günümüzde, Afganistan’ın başına gelen istikrarsızlık ve güvensizlik ortamının sorumlularının kimler olduğu, bu ifadelerin içinde zikredilmiştir.

Bu yazımızda kullandığımız bazı kaynaklar:

Atuk M.V. (2017). “İran Şahı Rıza Pehlevi’nin Türkiye Ziyareti”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, Journal Of Modern Turkish History Studies XVII/35 (2017-Güz/Autumn), ss. 219-247.

Akbaş İ. (2008). “Afgan Kralı Amanullah Han’ın Türkiye Gezisi”, ÇTTAD, VII/16-17, (2008/Bahar-Güz), s.s.311-333

Çeçen A. (2006) Türkiye ve Avrasya, Fark Yayınları, 1.Basım, Ankara.

Saray M. (1987). Afganistan ve Türkler, İ.Ü Edebiyat Fakültesi yay., İstanbul, 1987.

Dr. Hüseyin FAZLA
Dr. Hüseyin FAZLA
Tüm Makaleler

  • 20.10.2021
  • Süre : 3 dk
  • 955 kez okundu

Google Ads