Site İçi Arama

tarih

Atatürkçülük ve Bir Yönüyle Kemalizm Ne Demektir? Neden Önemlidir?

Atatürkçülük bir kere yapılmış ve bitmiş bir inkılap hareketi değildir. Aksine sürekli kendisini yenileyen ve yenileyecek kurumlarını inşa eden bir sisteme dayanır. Atatürkçülük; milli irade ve egemenliği esas alan, büyük millet meclisi ile Türk halkını aynı paydada buluşturan sistemdir.

Atatürkçülük, fikirden eyleme kadar her alanda Atatürk gibi düşünmek, onun felsefesini anlamak, yaptıklarını esas almak ve gaye edinmek, onun yolundan gitmeye çalışmak demektir. Bu anlamda Atatürkçülük; Atatürk ve dava arkadaşlarının başardıklarına ve ülkülerine ortak olmak, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesine, ilkelerine ve değerlerine içtenlikle bağlı kalmak ve yaşatmaktır. Kısacası Türkiye’nin çağdaş uygarlık düzeyine erişebilmesini Atatürk’ün başlattığı devrimlerin yürütülmesine ve korunmasına bağlayan öğretiye Atatürkçülük diyoruz.

Atatürkçülüğün “Atatürk” soyadı ile başladığını ifade etmek eksik kalır. Atatürk olarak anılan tarihi şahsiyet, ister sadece Mustafa ya da Kemal, hatta Gazi olarak anılsın, sonuçta aynı kişidir. Atatürkçülük soyadı kanunuyla Mustafa Kemal’e 1934 yılında Atatürk soyadının verilmesiyle başlamaz. Atatürk’ün Türk siyasi ve fikri hayatına girdiği, kendisinin tarih sahnesine çıktığı andan itibaren başlar. Her ne kadar Atatürk, 1881 yılında doğmuş bir fani olsa da, bu soyadı etrafında şekillenen Atatürkçülük kavramının kökleri Türk tarihiyle eşdeğerdir. Mustafa Kemal’in Türklük anlayışı, kültür ve tarih bilinciyle Türklerin tarih sahnesine çıktığı ilk ana kadar geriye gider ve hatasıyla sevabıyla tük Türk tarihini kapsar, tamamını bir bütün sayar. 

Ayrıca, Atatürkçülük bir kere yapılmış ve bitmiş bir inkılap hareketi değildir. Aksine sürekli kendisini yenileyen ve yenileyecek kurumlarını inşa eden bir sisteme dayanır. Atatürkçülük; milli irade ve egemenliği esas alan, büyük millet meclisi ile Türk halkını aynı paydada buluşturan sistemdir. 

Bir yerde Cumhuriyet ve tam bağımsızlık yoksa, milli irade yönetime etki edemiyorsa orada Atatürkçülük yoktur. Bu nedenle tam bağımsızlık yanlısıdır, halkçıdır, demokratiktir, sosyaldir ve barışçıdır, Müspet ilme ve hür duyguya dayanır, dinamiktir. Yabancı bir devletin himaye ve desteğini kabul etmemek demektir.

Bu sistem dışardan ithal değildir. Osmanlı Devleti’nin yıkılış şartlarında Türk istiklal harbine öncülük edenlerin millet egemenliğine dayanarak, ihtiyaçtan Ankara’nın merkezinde inşa ettikleri yepyeni bir sistemdir. Şüphesiz Anadolu’da yanan kurtuluş ateşinin önderleri, dünyanın çeşitli yerlerindeki devrimlerden, aydınlanma hareketlerinden haberdar kişilerdi. Dünyadaki her türlü gelişmeden haberdarlardı. Dünyayı okuyorlar, takip ediyorlar, Türk’ün harsına uygun en iyi sistemi Anadolu’nun bağrında kurmaya gayret gösteriyorlardı. Bir yandan düşmanı yurttan kovarken diğer yandan da filili ve felsefi olarak Mustafa Kemal önderliğinde Türkiye Büyük Millet Meclisi merkezli yeni bir devlet anlayışını kurgulamakla meşgullerdi. Milletin temsilcilerine ev sahipliği yapan TBMM her şeyin üstünde tutuluyordu. Daha devlet kurulmadan, millet egemenliği esası işletiliyordu. Bu nedenle Türk Devletini kuruluş felsefesinin özünü oluşturan Atatürkçülük, gelip geçici hükümetler bazen unutuyor olsa da esasında Türk Devlet aygıtının merkezine oturmuş bir yönetim sistemi olarak da görülür. Bu yönüyle Atatürkçülük siyaset üstüdür. Zira inşa edilen devletin tam merkezinde yer alır. Hükümetler değişse de Türk devletinin temelleri, bu temelleri inşa eden Atatürkçülük değişmeyecektir. 

İstiklal Harbi sonrasında başlatılan Türk aydınlanma ve inkılap hareketi Atatürkçülük çatısı altında kendine yer bulmuştur. Türk Devrimi’nin fikir ve ideal yönünün adı da bu nedenle kısaca Atatürkçülüktür. Milletçe benimsenen, Mustafa Kemal’in gösterdiği hedef, çağdaş uygarlık seviyesinin üzerine çıkma ülküsü de bu fikir ve idealin sahaya yansımasıdır. 

Atatürk, “Benim bedenim bir gün elbet toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacaktır!” inancıdır. Burada soyut bir kavram olarak Atatürkçülüğün anlaşılması gerektiği de ortaya çıkmaktadır. Esas olan yeni Türk Devleti’nin kuruluş yıllarında belirlenen ilke, ideal ve hedefler doğrultusunda varlığını devam ettirmesidir. Bu dinamik sistemde, memleketin her karşılaştığı problemde, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının kurguladığı sistemin içinde kalarak, çözüm yollarını bulmaya gayret gösterilmesidir. Örneğin, otokratlığa kaçmadan demokrasinin tüm kurumlarını işleterek Türkiye Cumhuriyeti insanını huzur ve refah içinde yaşatma anlayışının benimsenmesidir. Yoksa, sözgelimi yeniden padişahlık sistemini getirmek suretiyle Türkiye’yi kalkındırmak, müreffeh bir ülke yapmak manasına gelebilecek arayışlar da olabilir ama bunun adı Atatürkçülük değil başka bir şeydir. Atatürk Türkiye’sinin Atatürkçülükten sapması demektir.

Atatürkçülüğün özünü sizlere yansıtmaya çalışırken ister istemez beni rahatsız eden rozet veya gardırop Atatürkçülüğünden de bahsetmezsem olmaz. Cumhuriyet’in ruhuna aykırı davrananların arasında maalesef, Cumhuriyet münafıkları, Türklüğü benimseyemeyerek Türk halkının bütünlüğüne kasteden etnik bölücüler ve hatta bu uğurda içimizde yaşayan casuslar bile vardır. Maalesef gençlerimiz ve halkımızın ekseriyeti okumaktan uzak durduğun, arada bir bozuk plak gibi ‘Atatürkçülük’ söylemlerini çeken bu sözde aydınları dinlemeyi, onların söylediklerini doğru kabul etmeyi tercih ettiği için de ülkemizde Atatürkçülük layık olduğu şekliyle ne anlaşılabiliyor ne de yaşanabiliyor. Sözde bazı Türk aydınları; sosyalizm, Marksizm gibi bizden olmayan ideolojileri Kemalizm adıyla pazarlamaya çalıştıklarında ise ‘okumayan’ halkın aklı iyice karışmaktadır.

Öncelikle bilinmesi gereken ilk şey bu rozet Atatürkçülerin, gerçekte Atatürkçü olmadığıdır. Öyleyse Kemalizm nedir? Kemalizm terimine mesnet olarak batılı devlet idarecilerinin; Kurtuluş savaşımız sırasında (Mustafa Kemal Paşanın öncülüğündeki hareketin büyümesine engel olmak, bir dönem sonra saltanata rağmen büyüyen bu hareketin ileri gelenlerini basit isyancılar gibi göstermek vb. beklentiler adına) Kemalist kuvvetler tabirini kullanmaları, bu kelimeyi literatüre sokmuştur. Batı’nın bir yönüyle isim babalığının yaptığı Kemalizm, Türk Bağımsızlık Savaşı sırasında başlayan Türk inkılap hareketinin de adı olmuştur. Zamanla Kemalizm denen olgu “Atatürkçülük” olarak bize özgü bir isimlendirmeye kavuşmuştur. Bazı Batılı yazarlar Atatürk ilkelerini Kemalizm ideolojisi olarak kabul etmişlerdir. Neticede başlangıç yıllarında Kemalizm isimlendirmesi vardı, şimdi bunun adı Atatürkçülük oldu dediğimizde ortada bir sorun kalmamaktadır. Ancak, ısrarla Atatürkçülük yerine Kemalizm demek, bizi sıradan ideolojilere, ideolojik kırılmalara, aramızda ayrışmalara götürür. Oysa başından beri söylemeye çalıştığım gibi, Atatürkçülük bizi bir arada tutan ideallerimizin, vatan felsefemizin, temel değerlerimizin, ortak kültürümüzün bir yansımasıdır. Birleştiricidir, ayrıştırıcı değildir. 

Bu yönüyle baktığımızda Kurtuluş Savaşı yıllarında adlandırılan Kemalizm ile Atatürkçülük aynıdır. O gün de Kemalizm denen şey bir doktrin değildi! Kemalizm anti emperyalist bir ideoloji olarak görüldü, nitekim emperyalizm karşısında bağımsızlık mücadelesi veren toplumlarını olumlu yönde etkiledi. Öyle ki Küba’ya kadar uzandı, Casro’ya bir açıdan rehberlik bile etti. 

Kemalizm sadece bir ideoloji olarak önemli değildir! Bu ideolojinin asıl önemi, Batı egemenliğine karşı başarılı bir direniş sembolü olmasıdır. Kemalizm, ilk defa az gelişmiş bir ülke de görülen ve tarihsel bir denemeden geçmiş olan bir gelişme ideolojisidir. Kemalizm, Mustafa Kemal’in düşünce ve eyleminin bir bütün olarak savunulmasıdır. Kemalizm; Mustafa Kemal ve bu ülkeyi beraber kurduğu arkadaşlarının izlediği yolun ve de kendine özgü bir yöntemle geliştirdiği düşüncelerin genel adıdır. Burada Kemal’e eklenen "İzm" bir yol ve bir sistemdir. Kemalizm; Kapitalizm ve Marksizm gibi farklı bir sistem getirmemiş olsa da kapitalist sistem içinde Batı’nın sömürüsünden ve esaretinden kurtaracak, en azından dik durmayı sağlayacak yeni ve bize özgü düşünceler getirmiştir.

Neticede Kemalizm; Mustafa Kemal’in, ulusal ve evrensel gelişme ve ideolojilerden yararlanarak bize özgü geliştirdiği yeni bir yapıdır. Ulusal ve evrensel bağlamda bütün sömürge ve yarı sömürge konumundaki toplumlara örnektir. Günümüzde ve gelecekte de varlığını sürdürecek özgün bir kurtuluş hareketi ve yeniden devlet/ulus inşa etme yoludur. Bu manada Atatürkçülük bir ideoloji yaratmak gayesi ile ortaya çıkmış bir hareket değildir. Bu nedenle, ideoloji dahi değildir, millidir, bize hastır, gereklerden hasıl olmuştur. Bu kapsamda, Atatürkçülük gibi daha kapsayıcı ve doğru kavramı kullanmamız gerektiği kanaatindeyim. Zira Kemalizm zorlama bir tabir olarak kalıyor, bu tabiri kullananlar ister istemez ideolojik tanımlamalara bize götürüyorlar ki Atatürkçülüğün ruhuna aykırı, bu hareketi ayırıcı ve bölücü bir kavram haline getirme tehlikesini içinde barındırıyor. Bazıları bunu bildiğinden kasten, bilerek ve isteyerek Atatürkçülüğü sulandırma gayreti içinde oluyorlar. Aradaki farkı bilinçli bir şekilde her birimiz görmek durumundayız. Atatürkçülük bir düşünce ve icraat hareketidir. Kemalizm diye ortada dolaşanları; Atatürkçülük düşüncesini doktrinleştirmetirmeye, donuk bir yapı içine hapsetmeye, sahip olduğu dinamizmi belki farkında olmadan yok etmeye gayret eden bir güruh olarak görüyorum. 

Gerçekte, Atatürkçülük dediğimizde bunun Atatürk’ün yolundan gitmenin adı, Kemalizm’in ise Atatürkçülüğü dar bir kalıba sokan, bunu yaparken de siyaset bilimi teorilerine sarılan bir yaklaşımın adıdır. Oysa Atatürkçülük kendisini sürekli yenileyen bir idrak iken, Kemalizm kaleme alınıp biten bir siyasi ekol kavramıdır. Atatürkçülük ilerici bir düşünce sistemi olarak, çağdaş medeniyetler halkasına tabi olmak ama bu yapılırken kültürden taviz vermemek gayretidir. Kemalizm ise ilericiliğe ve değişime yatkın ve taraftar değildir. Atatürkçülük tam bağımsızlığı ekonomiden sanata, sanayiden ziraata her alanda esas alırken, Kemalizm ile kastedilen ideoloji bazı müştereklerde buluşmak adına taviz vermeye meyillidir. Atatürkçülük milli olmayı, milliyetçiliği esas alırken, Kemalizm ile kastedilen akım batılılaşmayı, gerekirse millilikten uzaklaşmak pahasına kabullenmeye yatkındır. 

Bu arada, mazlum ve gelişmekte olan ülkelerin liderlerinin örnek aldığı ilk şey Mustafa Kemal Atatürk’ün kendisidir, liderliğidir. Daha sonra onun eserleridir. Hiçbirisinde Kemalizm diye peşinde gittikleri bir yol veya doktrin yoktur. Türk gençliği onlarca yıldır Atatürkçülük ile yoğrulmuş ve eğitilmiştir. Kemalizm ise 1930’larda biten bir isimlendirmedir. Yerini Atatürkçülüğe bırakmıştır. Şimdilerde yeniden ortaya çıkan Kemalizm, yakın zamanda sözlüklere girmiş zorlama bir terimdir. 

Atatürkçülük millet ve milli kavramları üzerinde yükselir, Kemalizm ise bu sahipliği Türk’ün elinden alarak evrenselleştirme gayretindedir. Atatürkçülük ilkeleri evrenseldir, demokrasilere, insanca yaşam ilkelerine, akla ve bilime, barış ve huzura yöneliktir, hoşgörü, sevgi, saygıya değer verir. Kemalizm ise kapalı, basit, dar çerçeveli nispeten katı ve tavizsiz bir yapıdadır. Atatürkçülük mazlum milletlerin tamamına emsaldir, güzel örnektir. Kemalizm ile kastedilenin ise emsal alınması mümkün değildir. Yaşanmış örneği ve başarısı bulunmamaktadır. Ordu, Atatürkçülükte siyasetin dışında ve üstündedir. Kemalizm ideolojisinde ise bu muaftan uzak olduğu gibi bizzat hükümetlerin eli durumunda görülür. Atatürkçülüğün ikna, inandırma, güç verme, taraftar toplam kabiliyeti sonsuzdur, içseldir. Kemalizm ile kastedilen ise bu ruhtan yoksundur, halkı arkasına almaktan uzaktır. Atatürkçülük Türk’üm diyen herkesi kucaklarken, Kemalizm diye öne sürülen ideoloji istemeden de olsa ayrımcılığa meyillidir ve hatta bu yapılırken Türklük gururu çoğu zaman yara alır, nedense buna pek dikkat edilmez.

Atatürkçülük asıldır, esastır. Kemalizm ise Atatürkçülüğün yorum ve tarifidir. Bu yüzden Kemalizm asla asıl kadar güzel ve doğru olamaz. Atatürkçülük yaşanan o zaman içinde değerlendirilir ve bu zamanlara yansıtılır. Kemalizm ise doktrini bugünkü şartlarla yorumlamaya kalktığı için doğru sonuca asla ulaşamaz. Nihayet, Atatürkçülük, Atatürk olmadan, kıymeti anlaşılmadan ve hakkı teslim edilmeden yaşanamaz. Kemalizm ise Atatürk’ün kendisine dahi saldırılara hoşgörü adına müsaade edebilecek bir karakterdedir ve bunu özgürlük adına yapar.

Şunu hepimiz bilmeliyiz ve kabul etmeliyiz ki, Atatürkçülük asla demode olmaz, sönmez, azalmaz. Marksizm ve kapitalizm gibi ideolojiler en ağır eleştirilere uğrarken dünyanın geldiği noktada Atatürkçülük daha da anlam kazanmıştır. Çünkü her ne kadar milli olsa da izlenen bu yol dünyanın geri kalanına kapalı bir yol değildir, örnek alınmasına mâni değildir. Küreselleşmenin ve teknolojinin tüm dünyaya neredeyse hâkim olduğu bir dünyada Atatürkçülüğe bir sistem olarak yer yoktur iddiasında olanlar aramızda olabilir. Tam da bu noktada, gittikçe vahşileşen, insanî değerlerin ve yerel kültürlerin erozyona uğradığı dünyamızda, bizim özümüzü yansıtan Atatürkçülük çizgisini muhafaza etmek, Atatürk gibi düşünerek ülkemize ve insanımıza ait problemleri çözme gayretinde olmak bize zarar değil bilakis fayda getirir. “Hayatta en hakki yol gösterici bilimdir!” ilkesine dayanan Atatürkçülüğün teknolojiyle en barışık yol olduğunu hatırlatmaya gerek var mı?

İstiklal Harbiyle bağımsızlığını kazanan Türk ulusunun Anadolu topraklarında istikbalini ararken topyekûn, akla ve gerçeklere dayalı çizdiği yolun ismi Atatürkçülüktür. Bu yolda ülkemizi daha ileriye taşımak, çağdaş ve gelişmiş bir ülke haline gelmek, bu ulusu dünya sahnesinde söz sahibi yapmak için Atatürkçülük denen dinamik reçeteden kopmamakta hepimiz adına fayda görüyorum. Atatürkçülüğü, Kemalizm gibi dar kalıpların içine hapsetmeden, dünyayı daha iyi anlamada ve ulusumuzun stratejik geleceğini daha iyi belirlemede kullanmaya devam etmeliyiz inancındayım. 

Saygı dolu sevgiyle kalın

Araştırmacı Yazar Mustafa Orhan ACU
Araştırmacı Yazar Mustafa Orhan ACU
Tüm Makaleler

  • 27.07.2023
  • Süre : 7 dk
  • 1448 kez okundu

Google Ads