Barışın İlk Adımı, 50 yaşında
Türkleri yok sayarak, eşit görmeyerek bir çözüme ulaşmanın mümkün olamayacağı, uzlaşmazlığın sadece Türk tarafına değil, Rumlar dahil tüm Kıbrıs halkına zarar verdiği, bu uzlaşmazlığın devamının adanın güvenliği için sorun oluşturabileceği ortadadır.
Bundan tam yarım yüzyıl önce, dönemin Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı rahmetli Bülent Ecevit’in, “Biz Kıbrıs’a sadece Türkler için değil, Rumlar için de barış getirmeye gidiyoruz.” demeci, hem Atatürk’ün “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ilkesinin bir gereği, hem de soydaşlarımızın haklarının, canlarının ve mallarının korunacağının bir göstergesiydi.
Ecevit’in dediği gibi de oldu. Bugün 50’nci yılını kutladığımız 20 Temmuz 1974 Mutlu barış harekâtı, sonuç itibariyle belki adada kalıcı çözüm sağlayamadı, ama en azından o tarihten bu yana, münferit olaylar hariç, Kıbrıs’ta yaşayan tüm toplumlara barış ve özgürlük getirdi. Bu barış ve özgürlüğün kıymetini, adada nüfus olarak azınlık olmasına rağmen eşit statüde bulunan Türklerle birlikte, İngilizler, Maronitler ve yine nüfus olarak çoğunluk olmalarına rağmen, anayasa gereği eşit konumda bulunan, Rumlar da artık iyi anlamalıdır. Türkleri yok sayarak, eşit görmeyerek bir çözüme ulaşmanın mümkün olamayacağı, uzlaşmazlığın sadece Türk tarafına değil, Rumlar dahil tüm Kıbrıs halkına zarar verdiği, bu uzlaşmazlığın devamının adanın güvenliği için sorun oluşturabileceği ortadadır. 1974 öncesi yaşanan toplumsal kavganın en büyük acısını, Kıbrıslı Türkler çekmiştir, ama barışın faydası her topluma sirayet etmiştir.
Barışın kıymetini, savaşı yaşayanlar bilir. Sonuçta barış harekâtı, adına ve Ecevit’in öngörüsüne uygun bir şekilde, barışı ve özgürlüğü sağlamıştır Kıbrıs’ta.
Bu ilk barış adımının devamını, yine Türkiye liderliğinde Kıbrıs halkının tüm bileşenleri devam ettirmelidir. Değişen dünya düzeni dikkate alınarak Kıbrıs adasının barış, özgürlük ve refah adası olması için, iki eşit ve egemen devlet tüm dünyaca kabul edilmeli, Kıbrıs Rum ve Kıbrıs Türk Cumhuriyetleri beraberce hem NATO hem de AB üyesi olmalıdır. Türkiye’nin de AB üyesi olmasıyla Doğu Akdeniz hem güvenlik hem ekonomik, hem de siyasi açıdan önce bölünerek, sonra birleşerek güçlendirilmiş olacaktır. Tüm bileşenlerin kazanacağı bu çözüm önerisiyle, Rum tarafının devamlı dillendirdiği güvenlik endişesi ortadan kalkarken, Türk tarafı da ekonomik ve siyasi özgürlüğüne kavuşmaktadır.
Bu gelişimin sonrasında Doğu Akdeniz ve Ortadoğu kapsamında, yeni bir güvenlik ve işbirliği teşkilatı kurulmasının liderliğini de elbette, bölgenin abisi, tarihsel hamisi ve dünyanın yükselen gücü Türkiye yapabilir. Varsa yoksa birbirini yiyen, büyük güçler tarafından, yok sen şöylesin, yok sen böylesin denilerek birbirine düşürülen toplulukların yaşadığı Ortadoğu ve Doğu Akdeniz coğrafyasında, barış ve işbirliğini sağlamak, kolay değildir elbet.
Ama, düşünülmeli, değerlendirilmeli ve uygulanmalıdır.
Nasıl OSCE (Organization for Security and Cooperation in Europe) yani AGİT (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı) varsa,
OSCIMEM (Organization for Security and Cooperation in Middle East and Eastern Mediterranean) yani ODAGİT (Ortadoğu ve Doğu Akdeniz Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı) de olmalıdır. Bu, ancak, bölge ülkeleri ile geliştirilecek ilişkiler, adil ve hakkaniyetli kaynak paylaşımları ve artırılacak diyaloglarla mümkündür.
Rusya’nın Ukrayna’ya yaptığı saldırı sonrası değişen dengeler ve çok kutupluluktan yeniden iki kutupluluğa evrilen dünya düzeninde, Türkiye, bölgesindeki etkinliğini, sadece askeri ve politik güç gösterileriyle değil, bu tarz barışçıl politikalarla yükseltmelidir. Etnik, dinsel, mezhepsel ve yönetimsel birlik ve beraberlikler ve/veya ayrılıklar yerine; ortak çıkar, barış, karşılıklı iyi ilişkiler ve karşılıklı kazanımlar odaklı politikaların uygulanması, Türkiye dahil, bölgedeki tüm ülkelerin menfaatinedir.
Kurucu felsefenin dahiyane tespitlerinden biri olan “Yurtta ve cihanda sulh” odaklı politikalar, sadece Türkiye’nin değil, tüm bölge ülkelerinin beklediği ve özlediği bir barış ortamını sağlamakla kalmayacak, bölgede kendi menfaatleri için at oynatan büyük güçlerin emperyalist düşüncelerine de gem vuracaktır.
Kıbrıs adasındaki bugünkü huzurlu ortamın mimarı olan ve kendilerini vatan için kurban eden kınalı kuzularımız tüm şehit ve gazilerimizi, mücahitlerimizi, ülke ve toplumlarının çıkarı için emek ve akıl veren, politika üreten, akılcı, vatanperver ve dürüst tüm siyasetçilerimizi şükran ve minnetle anıyorum.
Barış ve özgürlük bayramımızın 50’nci yılı kutlu olsun.