Cumhuriyet Nefreti
Cumhur halk veya topluluktu, cumhuriyeti açıklarken ise halk olmuş millet. En baştan zaten yanlış başlamış. İkisi arasındaki farkı önceki yazılarımdan birinde açıklamıştım. Millet din birliğine refere ederken, halk daha çok soy birliğine referanslıdır. Topluluk ise kuru kalabalık, herhangi bir dini ya da etnik referansı yoktur topluluğun.
Bazen yeni bir kavram ortaya çıkar ve bu kavrama bir ad bulmak gerekir. Bilmiyorum "cumhuriyet" sözcüğünü ilk defa kim düşünmüş de, bir yönetim şekline ad olarak koymuş?
Ben küçükken "cumhuriyet"i ayrı bir sözcük olarak bilirdim, nedense "cumhurbaşkanı"ndaki "cumhur" ile "cumhuriyet"teki "cumhur"u bir türlü kafamda bağdaştıramamıştım.
"Cumhuriyet" ve "Cumhurbaşkanı" bana göre ayrı iki sözcüktü.
Sonradan "cumhur" diye ayrı bir sözcük olduğunun farkına varmıştım.
Gülmeyin, gerçekten öyle düşünüyordum. "Cumhur"u ayırdığın zaman "-sabile" gibi bir etki oluyordu benim algılamamda.
Bilmiyorum, sanırım o zamanlar kendi başına da kullanılmazdı galiba "cumhur" sözcüğü.
Şimdi ise ittifakı bile var.!
Sözlüğe baktım, "cumhur cemaat" diye bir söyleyiş olduğunu yazmışlar. Bizim oralarda "cümbür cemaat" derler, aynı anlamda, hep beraber, hep birlikte demek.
Sözlük anlamı TDK'ya göre halk, bir anlamı da topluluk. Dilimizdeki birçok sözcük gibi bu da Arapçadan geçmiş.
Aslında benim tercihim "cumhuriyet" yerine "birlik" sözcüğünün kullanılmasından yana.
Türkiye Birliği! Bence "cumhuriyet" yerine daha iyi bir seçim olurmuş.
Cumhuriyet için ise TDK epey detaylı bir tanım yapmış:
"Milletin, egemenliği kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli süreler için seçtiği milletvekilleri aracılığıyla kullandığı yönetim biçimi."
Bir de altına "Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Atatürk'tür." diye cümle içinde kullanımını göstermişler.
Cumhur halk veya topluluktu, cumhuriyeti açıklarken ise halk olmuş millet. En baştan zaten yanlış başlamış. İkisi arasındaki farkı önceki yazılarımdan birinde açıklamıştım. Millet din birliğine refere ederken, halk daha çok soy birliğine referanslıdır. Topluluk ise kuru kalabalık, herhangi bir dini ya da etnik referansı yoktur topluluğun.
Toplum! En güzeli aslında. Öz Türkçe!
Hangisi doğrusu? Halk mı, millet mi, topluluk mu? Toplum mu?
Devamında ise egemenliğin belirli süreler için seçilen milletvekilleri aracılığıyla kullanıldığı yazılmış.
Eğer bu tanım doğruysa bugün biz cumhuriyet ile yönetilmiyoruz demektir zaten!
Çünkü milletvekillerinin yönetimle artık bir ilişkileri yok.
Yönetim vatandaşların seçtiği tek bir kişi sorumluluğundaki hükümette.
Aslında hükümet bile yanlış tanım, hükümet hükmetmek sözcüğü ile ilintili. Yönetimdeki bakanlar sadece sekretarya görevi olan ve o tek kişinin atadığı emir kulları bir anlamda. Hiçbirinin direk bir yetkisi yok. Yönetim kararları tek bir imza ile yürürlüğe giriyor. O imza da Cumhurbaşkanı'na ait olmak zorunda.
Milletvekilleri ise zaten millettin vekilleri değiller, onlar da aidiyet hissettikleri partilerin genel başkanlarının alın bunları seçin diye seçim zamanı topluma sunduğu, aslında dayattığı kişiler. (Bağımsız olarak seçilen milletvekillerini bu dediğimin dışında tutuyorum.)
Mecliste iktidarın canı istediğinde arada toplanıp el kaldır indir ile birtakım kanunlar çıkartmak dışında, adına milletvekili dediğimiz ve aslında siyasi partilerin genel başkanlarının bu temsilcilerinin yürürlükteki son yönetim sistemimizle ne başka bir görevleri kaldı ne de herhangi bir yetkileri.
Çıkartılan o kanunlar da zaten formalite icabı meclisten geçiriliyor, hazırlayan yine YÜRÜTME, meclise ise güya YASAMA diyoruz. Herhangi bir milletvekilinin kendisinin hazırladığı bir kanun teklifinin bugünkü mecliste kanun olarak kabul edilmesinin mümkünü yok. Muhalefet partilerinin bile herhangi bir kanun teklifini görüşülmek üzere genel kurula bile indirmeleri mümkün değil.
Milletvekilleri dediklerimiz göbeklerinden partilerinin genel başkanlarına bağlılar, çünkü seçim dönemi başka türlü listeye giremezler.
Yargıya girmeyeceğim bile.
İşte size bizdeki kuvvetler ayrılığı!
Önemlidir kuvvetler ayrılığı. Umarım bir gün bizde de olur.
Evet, bende eleştiri çok, uzar gider yazı şimdi buradan devam etsem. O yüzden ben cumhuriyete döneyim.
Her zaman olduğu gibi "cumhur" ve "cumhuriyet" sözcüklerini etimolojik olarak da incelemek iyi olacak diyerek etimolojik sözlüğü açıp baktım.
Cumhur için etimolojik sözlük "birikme, yığın, birikinti, halk kalabalığı" diye tanım yapmış. Kök sözcük cem, toplanma, topluluk. Ama benim anladığım kuru kalabalık. Yani belli bir amaç uğruna bir araya gelmiş bir topluluk gibi bir anlam çıkmıyor bu tanımdan. Kuru kalabalık!
Cumhuriyet için ise "çokluk, kalabalık, halk" diye tanım yapmışlar.
Demek ki biz çok özel bir anlam yüklemişiz cumhuriyet derken. Etimolojik anlamıyla çoğunluğun yönetimi diye yorumlayabiliriz.
Çoğunluk ne isterse onu yapar, nasıl isterse öyle yapar.!
Şimdi bu tanım da bana pek çağdaş gelmedi.
Nazi Almanya'sında çoğunluk istiyor diye insanları gaz odalarına doldurup sabun yapmışlardı. Allah korusun!
Günümüz dünyasında evet, çoğunluğun istediği kişiler veya bizdeki hali ile kişi, yönetimi sınırlı süre için ele alır, ama artık YÜRÜTME kanunlara, anayasaya uygun yapılır. Yönetme değil de "yürütme' diyoruz biz. Yönetme biraz yönlendirme anlamı da içeriyor. Yürütme ise işlerin kuralına uygun olarak yürütülmesi, yani YÜRÜTME doğru tanım.
Çoğunluk sadece ülke işlerini kimin yürüteceğini seçer, artık yönetimdekiler sadece kendilerini seçenlerin temsilcisi değildirler, tüm vatandaşların Cumhurbaşkanı'dır seçilen cumhurbaşkanı, tüm vatandaşların isteklerine ve çıkarlarına uygun olarak ülkeyi yöneten yöneticilerdir seçilenler. Öyle olmaları beklenir. Çünkü o makamlar aslında vatandaşların tümüne hizmet makamlarıdır. Normalde öyle olmalıdır.
Çoğulcu değil, çoğunlukçu diye benim de sürekli karıştırdığım kavramlarla açıklamaya çalışıyorlar konunun uzmanları, ama diyeceğim benim anladığım: kısaca seçimle gelen YÜRÜTME'nin vatandaşlar arasında herhangi bir ayrım gözetmeden ülkeyi yönetmesi esas olmalıdır.
Bizde öyle mi peki? Ben cevap vermeyeyim şimdi bu soruya. Siz kendiniz fikrinizi isterseniz yazın yorumlara.
Etimolojik sözlükten devam edelim. "Cumhur" sözcüğünün mevcut kaynaklara göre tespit edilebilen kullanıldığı en eski yer 1451 yılından önce anonim olarak anlatımda olan hikayeler. "Ferec Ba'd eş-Şidde (FBŞ)" adıyla anılan bu hikayeler erken Osmanlıca döneminin en önemli nesir (düzyazı) eserlerinden. Bu hikayelerin en eski yazılı olanı 1451 yılına ait. Eser 1001 gece masalları tarzında ama hepsi mutlu sonla biten 42 hikâyeden oluşuyormuş. 2017 basımı isteyenler için kitapçılarda bulunabilir.
"Cumhuriyet" sözcüğü ise sonraları kullanıma girmiş. İsviçre ve Hollanda gibi ülkelerin yönetim biçimine önceleri "cümhür" denirken 19. yüzyılda "cümhüriyet" sözcüğü tercih edilmeye başlanmış.
Yazılı en eski kaynak Ahmedi Galip Efendi'nin Sefaret mektupları. 1802 yılına ait bu mektuplarda "França cümhūruna me'muriyetinize menbi... Fransa cümhūriyesinin mevālaātına dāir..." diye geçiyor.
1862 tarihli Şinasi'nin makalelerinde ise artık "cümhūriyet" şeklinde geçiyor.
Sonuçta yönetim şekilleri çok çeşitli. Bir zamanlar bir yazı kaleme almıştım, gelecekte bir gün devletler arasındaki sınırlar kalkar mı acaba diye bir yazıydı o yazı. Kim bilir belki olur bir gün.
Ama o gün gelene kadar çağımızın yönetim şekli birçok çağdaş ülkede Cumhuriyet. Aynen bizde de öyle.
Çünkü biz de bağımsızlık ve kurtuluş savaşı vererek vatanımızı ulu önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün üstün dehası ile düşmandan kurtarmayı becererek bağımsız olarak var olacağımızı tüm dünyaya ispat etmişiz.
Dost düşman herkes bilsin ki, bu topraklar kanla ıslanarak vatan toprağı oldu ve altında kefensiz yatan onca atamıza ihanettir Cumhuriyet'e nefret duymak.
Evet, bugün yukarıda da yazdığım gibi bugünkü yönetim şeklimizin sorunları vardır.
Milletin veya daha doğru tanımıyla vatandaşların egemenlik haklarını şu anda seçtikleri tek kişiye devrediyor olmaları cumhuriyet açısından kabul edilebilir olmasa da, bu cumhuriyet yönetiminin yanlış bir yönetim biçimi olduğunu göstermez. Bu hata en kısa zamanda düzeltilecektir ve gerçekten vatandaşların egemen olduğu bir yönetim sistemi kurulacaktır.
Bu arada da cumhuriyetten nefret edenler bırakın kendi nefretleri ile kendileri içten içe kahrolsunlar. Onlar ne dediklerini ne istediklerini kendileri bilmiyorlar. Belki bir gün cumhuriyet ne demek anlarlar.
Bırakın diyorum, çünkü bu millet her zaman dediğim gibi ferasetlidir. Yani sezgileri kuvvetlidir. Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu iyi bilir. Zamanı geldiğinde de kibir sahiplerine ders vermesini ve doğru seçimini yapmasını bilir. Karar merciinin kendisi olduğunu gayet iyi bilir.
En önemlisi de elinde tuttuğu egemenliğini kim olursa olsun artık kimseye devretmez. Egemenliğin tadını almıştır çünkü!
Moskova'dan herkese sevgi ve saygılar.