Cumhuriyet ve Demokrasi
Demokrasilerde yargı, yasama ve yürütmenin yetkileri sınırlandırmıştır. Maksat egemenlik yetkisine tek kişi, tek bir topluluk, tek parti ya da tek organın sahip olmasını engellemektir. Bu şekilde bir denge sağlanmaktadır. Rejim kendi kendisini kontrol edebilmektedir.
Rebuplic kelimesinin tercümesi olan Cumhuriyet sözcüğü Latince "res publica" dan gelir. Genel olarak halkla ilgili olan şey anlamına gelir. Kamu refahı, halkın sahibi olduğu şey anlamları da vardır. Cumhuriyet siyaset biliminde bir yönetim biçimidir.
Çok eskilerde Antik Yunan'da, Roma'da uygulama alanı bulmuştur. Aristo, Platon gibi filozoflar tarafından da tartışılmıştır. Oligarşi, monarşi gibi yönetim şekilleri de vardır. Mesela Platon sıkı bir oligarşi savunucusudur.
Her neyse, bizi ilgilendiren kısma gelelim. Teoride Cumhuriyetin önerdiği iki husus vardır:
1. Eşit yurttaşlık ilkesi
2. Egemenliğin topluma yani halka ait olması
Osmanlı İmparatorluğu yıkılmadan önce meşrutiyetle yönetilen bir monarşiydi. Yani hem padişah vardı hem de Meclis, bunlar egemenlik yetkisini kendi aralarında paylaşıyordu. Yurttaşlık yerine "kul" ve "teba" kavramları vardı. Özünde ülkede yaşayan tüm insanlar padişahın birer kuluydu. Padişah bu sahipliği atalarından yani soyundan ve Allah'ın yeryüzündeki temsilcisi olduğu düşüncesinden hareketle sahip olduğu dini otoritesinden alıyordu.
Olay biraz karışık, özetleyerek gideceğim. Fransız ihtilali ile Avrupa'da halk egemenliği fikriyle birlikte ulus fikri de ortaya çıkınca devrilen monarşinin yerine Cumhuriyet düşüncesi öne çıkmıştır. Cihan Harbinde Rus, Osmanlı, Alman ve Avusturya Macaristan monarşileri de devrilince bunların yerine ulus devlet tabanına dayalı yeni Cumhuriyetler ortaya çıkmıştır.
Günümüzde İran da bir Cumhuriyettir, Demokratik Kongo da. Yönetsel açıdan bakıldığında ismen ve şeklen Cumhuriyetin niteliklerine sahip pekçok ülke vardır. Mesela İran'da seçimler yapılır, halkın oyuyla Cumhurbaşkanı seçilir. Ama ufak bir ayrıntı vardır, Cumhurbaşkanı adaylarını tüm sistemin üzerinde olan Mollalar Meclisi seçer.
Buradan bir sonuca ulaşmaya çalışacağız. Demek ki bir ülkenin Cumhuriyetle yönetilmesi tek başına yetmiyor. Cumhuriyetlerin ihtiyacı olan şey demokrasidir. Yani ideal olan yönetim sistemi demokratik cumhuriyettir. Demokrasi bir rejimdir. Temsil yoluyla da olsa halkın oylarının sisteme doğrudan etki ettiği, halkın iradesinin koşulsuz ortaya çıktığı rejimdir demokrasi.
Demokrasiler genellikle Anayasal ilkelerle çerçevelenmiştir. En önemli demokratik ilkelerden birisi güçler ayrılığı dediğimiz husustur. Demokrasilerde yargı, yasama ve yürütmenin yetkileri sınırlandırmıştır. Maksat egemenlik yetkisine tek kişi, tek bir topluluk, tek parti ya da tek organın sahip olmasını engellemektir. Bu şekilde bir denge sağlanmaktadır. Rejim kendi kendisini kontrol edebilmektedir.
Bir diğer önemli demokratik ilke ise temel hak ve özgürlüklerin teminat altına alınmasıdır. Bu şekilde zayıf olan bireyin yani yurttaşın hakları güçlü olan devlete karşı koruma altına alınmıştır. Çağdaş demokrasilerde Anayasalar bu teminatı verir, bu korumayı sağlar.
Cumhuriyet eşit yurttaşlık sağlar, demokrasilerde ise halkın iradesi koşulsuz ortaya çıkar demiştik. Buradan demokratik bir cumhuriyette olması gereken bir diğer ilke ortaya çıkıyor. Laiklik. Demokratik bir cumhuriyette yurttaşlar eşittir. Kanunlar herkese aynı uygulanır. Hiç kimse dini düşüncelerinden, inançlarından dolayı ayrıma uğramaz. Laik düşünüşte olmayan birisinin demokrasi ya da cumhuriyet gibi değerleri temsil etmesi, savunması mümkün değildir. Keza demokrasi sınıf üstünlüğü ya da ırkçılık gibi ayrımcılıkları da reddeder.
Çok genel anlamda Cumhuriyetle ilgili düşüncelerimi paylaştım. Aslında Türkiye'nin demokrasi ve cumhuriyet yolculuğu 100 yıldan önce başlamıştır. Kimleri Islahat Fermanına, kimileri Tanzimat Fermanına kadar gider hatta Sened-i İttifak diyenler de vardır. Yani yolculuğumuz yaklaşık olarak 200 yıllık bir yolculuk. Aslında hakimiyeti milliye yani milletin hakimiyeti Amasya Genelgesinde zikredilmiş, 23 Nisan 1920'de ise hayata geçirilmişti. Saltanatın kaldırılması ile de egemenlik TBMM bünyesine alınmıştı. Ancak 29 Ekim 1923 tarihi bu süreçte bir mihenk taşıdır. Çünkü yeni Cumhuriyetin ilanı tüm dünyaya bir deklarasyondur.
Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları yeni Türk devletinin yönetim şeklinin Cumhuriyet olduğunu egemenliği gökten alıp yere indirdiklerini, halka verdiklerini ve yeni devlette herkesin eşit yurttaş olacağını, egemenliğin mutlak sahibinin ise Türk Milleti olduğunu 29 Ekim 1923'te ilan etmişlerdir.
Ülkemizde siyasal anlamda 100 yılda pekçok şey yaşandı. Yönetim şeklimiz Cumhuriyet olduğu halde demokrasi yolunda bazen ileri çoğu zaman da geri gittik. Mevcut durumda da çok iyi olduğumuz söylenemez, sorunlar çok.
Cumhuriyetimizin 100. yılında bizlere düşen büyük mücadelelerle kurulmuş Cumhuriyetimizi demokrasi ile taçlandırmaktır. Çocuklarımıza Cumhuriyeti ve özellikle de demokrasiyi iyi anlatmalıyız. Eşit yurttaşlık, halkın egemenliği, temsil yetkisi, güçler ayrılığı, laiklik, temel hak ve özgürlükler, Anayasal düzen gibi kavramları çocuklarımıza anlatalım, öğretelim.
Bu yazı vesilesiyle; başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere yoktan bir devlet kuran, bizleri Cumhuriyetle tanıştıran, demokrasi yolunda da zihin yoran ve emek veren Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucularına minnet ve saygılarımı sunuyorum. Nice yüzyıllara...