Devletin Başkenti Ankara Şehridir
Zamanın Dışişleri Bakanı İsmet Paşa, 9 Ekim 1923’te Meclise tek maddelik bir kanun tasarısı teklif etmiştir. Tasarı 13 Ekim 1923 tarihinde, uzun görüşme ve tartışmalardan sonra büyük bir çoğunlukla Mecliste kabul edilmiştir. Kabul edilen kanun maddesi şudur: 'Devletin makarr-ı idaresi (idare merkezi), Ankara şehridir.'
Zamanın Dışişleri Bakanı İsmet Paşa, 9 Ekim 1923’te Meclise tek maddelik bir kanun tasarısı teklif etmiştir. Tasarı 13 Ekim 1923 tarihinde, uzun görüşme ve tartışmalardan sonra büyük bir çoğunlukla Mecliste kabul edilmiştir. Kabul edilen kanun maddesi şudur: “Devletin makarr-ı idaresi (idare merkezi), Ankara şehridir.”
Böylece Ankara, 16 gün sonra ilan edilecek Cumhuriyet Rejiminin merkezi haline gelmiştir. Zamanla başkent Ankara; modern Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetiminde birinci derecede söz sahibi olmuş, İstanbul’u da aşan bir “cumhur başkenti” olmuştur.
Ankara Nasıl Başkent Olmuştur?
Osmanlı Devleti 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi’ni imzalamak zorunda kalmıştır. Mustafa Kemal Paşa da bu mütarekenin bir sonucu olarak, Filistin Cephesi’nde komuta ettiği 7. Ordu ile Alman Mareşali Liman Von Sanders’ten teslim aldığı Yıldırım Ordular Grubunu lağvederek İstanbul’a dönmek zorunda kalmıştır.
Bu arada, 13 Kasım 1918 tarihinde İtilaf Devletleri’ni temsilen İstanbul’u teslim almak için şehre gelen Fransız General Franchet d’Espery, Fatih Sultan Mehmet gibi beyaz bir atın üzerinde İstanbul’a girerek, Haçlı zihniyetinin İstanbul’a çöreklenmesine öncülük etmiştir. Millî Mücadele’yi başlatmak üzere Samsun’a hareketine kadar İstanbul’da “işgal ordusunun” varlığına yakından şahit olan Mustafa Kemal Paşa, devletin merkezinin bu kadar kolay elimizden çıkışını kabullenmekte zorlanmıştır.
19 Mayıs 1919’da Samsun’da başlayan milli mücadelenin ön hazırlıkları kapsamında teşkil edilen ve Mustafa Kemal Paşanın başkanlığını yaptığı 19 kişilik Heyet-i Temsiliye üyeleri ve kafilesi, Sivas’tan 18 Aralık 1919’da yola çıkarak, Kayseri, Kırşehir, Mucur ve Kaman yoluyla 27 Aralık 1919’da Ankara’ya ulaşmıştır. Ankaralılar heyete kucak açmış, şehrin ileri gelenleri gerekli desteği vermiştir. Öte yandan, heyet daha Sivas’ta iken Ankara’nın daimî merkez olması kararlaştırılmış, yayımlanan bir bildiriyle Heyet-i Temsiliye'nin geçici merkezinin Ankara olduğu duyurulmuştur. Atatürk, Anadolu’nun ortasında yer alan bu şehri kendisine milli mücadelenin karargâh olarak seçmiştir.
16 Mart 1920 tarihinde İstanbul’daki Meclis-i Mebusan’ın işgal kuvvetleri tarafından kapatılması üzerine de 23 Nisan 1920 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Ankara’da toplanması sağlanmıştır. Bu karar, fiili olarak yeni devletin kuruluşuna giden yolu açmış, meclis hükümetine dayalı yeni sistemi devreye sokmuştur. Bundan böyle Ankara, milli mücadelenin, hürriyet ve bağımsızlığa kavuşma idealinin, kuva-yı milliye ruhunun merkezi haline gelmiştir. Ankara’nın merkezi rolü ve önemi olaylarla sabit olmuştur. Özellikle Sakarya Meydan Muharebeleri, yer seçiminin başarısını kanıtlamıştır.
Mustafa Kemal 1921’de Le Temps Gazetesi yazarı Mme. Gaulis’e verdiği demeçte; "Siyasi başkentimiz Anadolu'nun ortasında kalacaktır. Batının ve doğunun temsilcileri bizimle bu başkentte temas edeceklerdir. … Bu başkentte milletin sinesinden doğan hükümet çalışacaktır.” diyerek, Ankara’nın başkent olmasına yönelik iradesini beyan etmiştir.
Denilebilir ki, Ankara, başkent olarak ilan edilmeden önce, 27 Aralık 1919’da fiilen başkent olmuş bir şehirdi. Sonrasında yaşananlar bunu perçinlemiş, 13 Ekim ise bu hakikati sadece resmileştirmiştir.
Ankara’yı Başkent Yapan Faktörlerin İncelenmesi:
Genel manada her ülkenin tarihi, kuruluş felsefesi, coğrafi yapısı, şehirlere yüklediği önem, demografik yapısı, sosyo-kültürel geçmişi, tehdit algısı vb. faktörler, hangi şehrin ‘başkent’ olarak belirleneceği konusunda yönlendirici bir işlev görmektedir.
Modern anlamda bir ülkenin başkentini seçerken, kesin bir yargı olmasa da, başlıca aşağıda incelediğimiz dört husus veya kriterin esas alındığını söyleyebiliriz. Bu ölçütlere göre, Türkiye’nin Ankara’yı başkent seçerken dikkate aldığı hususlarla bu dört ölçütün uyumlu olup olmadığına bakacağız.
1. Başkent, Yönetim Mekanizmasının Merkezidir ve Ülkenin Birliğinin Sembolüdür.
Bir ülkenin tüm şehirlerinin idari olarak bağlı olduğu bir “baş” vazifesi gören başkent, devlet idaresinin fiili merkezidir. Kontrol buradan yapılır. Hükümet burada ikamet eder. Bu nedenle başkentler, öncelikli olarak korunması gereken şehirlerdir. Bununla birlikte, başkentin, ülkeyi kontrol edebilecek, birlik ve beraberliğini sağlayabilecek bir konumda olması beklenir. Bu nedenle, çoğu ülkede başkent, coğrafi olarak ülke topraklarının merkezindeki bir şehir olarak seçilir. Bu şehrin, ülke birliğinin sembolü olması ve her taraftan erişilebilir bir noktada olması istenir. Örneğin İspanya’nın başkenti Madrid, İberya yarımadasının tam ortasındadır. Yine Nijerya’nın 1991’de başkenti yapılan Abuja, ülkenin ortasında, dini ve coğrafi hatlarla bölünmüş bu ülkenin birliğinin sembolü olarak yeniden inşa edilmiş bir şehirdir.
Atatürk de benzer bir yaklaşımla, Ankara’nın başkent olması gerektiğini, çeşitli konuşmalarında dile getirmiştir. Örneğin; 1923 yılı Ocak ayında İzmit'te İstanbul gazeteleri başyazarlarıyla yaptığı görüşmede, İstanbul’un işgal altında olmasına dikkat çekerek askerî açıdan sakıncalarını belirtmiş, başkent olabilecek kentler arasında İzmir, Bursa, Eskişehir ve Ankara üzerinde durmuştur. Bu kentler arasında Ankara’nın başkent olabileceğini, iklim koşulları, Anadolu ile batının büyük merkezlerine demiryolu bağlantısı olduğunu, Kurtuluş Savaşı boyunca da fiili bir başkent görevi yaptığını ve bu görevi sürdürmesinin doğal ve haklı sayılabileceğini söylemiştir.
Hükümet merkezi neresi olmalıdır? Sorusuna Atatürk’ün verdiği cevap Ankara’yı işaret etmiştir: “Bence iki bakımdan inceleme yapmak gerekir. Biri her tür taarruz ve saldırıya karşı yerinden kıpırdamayarak kuvvet ve sükunetini muhafaza edecek bir yer olmalı. Bu bakımdan doğal olarak ülkenin merkezini araştırmak lazım. Yoksa bir geminin topundan telaşa düşecek bir yerde hükümet merkezi olamaz.” Bu manada ikinci gerekçesi de “Hükümet merkezi öyle bir yerde olmalıdır ki, hükümet bakışlarını ülkenin bütün yörelerine eşit surette atfedebilsin. Eğer ülkenin bir köşesine çekilirsek, bu durumda bayındır olmayan ve bizden uzak olan yerleri unutabiliriz.”
Mustafa Kemal ATATÜRK, Ankara'nın başkent olmasına yönelik benzer gerekçeyi Nutuk’ta da belirtmiştir: “Efendiler, … Artık yeni Türkiye Devleti’nin başkentini bir kanunla tespit etmek gerekiyordu. Bütün düşünceler, Yeni Türkiye’nin başkenti Anadolu’da ve Ankara şehri olarak seçme lüzumunda birleşiyordu. Bu seçimde, coğrafî durum ve askerî strateji en büyük önem taşıyordu….”
2. Başkent, Siyasi Uzlaşmaya Göre Seçilir.
Başkentin neresi olacağına karar vermek, devleti kuran siyasi iradenin tekelindedir. Aynı şekilde, değişen şartlar çerçevesinde, ilerleyen bir dönemde yine siyasi iradenin alacağı karara bağlı olarak yeni bir yerin başkent olmasına karar verilebilir. Örneğin, Washington DC’nin başkent oluşu, siyasi uzlaşmanın bir sonucudur. George Washington ve Alexander Hamilton taraftarları kuzeyde bir şehrin başkent olmasını isterken, Thomas Jefferson ve James Madison taraftarları da güneydeki bir şehri başkent yapmaya çalışmıştır. Neticede siyasi uzlaşma sağlanarak, George Washington’un Potomac Nehri üzerinde işaret ettiği nokta, o tarihten itibaren ABD’nin başkenti olmuştur.
Ankara’nın başkent olması da aynı şekilde siyasi bir uzlaşmanın sonucu olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 13 Ekim 1923’te alınan kararla belirlenmiştir. Bu konuda Atatürk, Nutuk’ta: “… Devletin başkentini bir an önce tespit ederek, içten ve dıştan gelen kararsızlıklara bir son vermek şarttı…. İstanbul’un yeni milletvekillerinden bazıları, Refet Paşa başta olmak üzere, İstanbul’un hükümet merkezi olarak kalması gereğini bazı örneklere dayanarak ispat etmeye çalışıyorlardı. Ankara’nın gerek iklim, gerek ulaştırma araçları ve gelişme kabiliyet ve istidadı ve gerekse mevcut tesisler ve kuruluşlar bakımından hiç de uygun ve elverişli olmadığını söylüyorlar….” şeklinde görüşlerini belirtmiştir.
3. Başkent, Tarihin Akışına Göre Belirlenir.
Bir milletin sahip olduğu topraklar, çok çeşitli nedenlerle, genişleyebilir veya daralabilir. Bu dönemlerde, gerektiğinde, elverişli şartlar oluştuğunda, bir ülkenin başkentinin yerinin değişmesi, ikinci maddede ifade ettiğimiz şekliyle, siyasi uzlaşma ile karar altına alınabilir. Bu manada, Berlin duvarının yıkılması öncesinde, Soğuk Savaş döneminde Batı Almanya’nın başkenti Bonn ve Doğu Almanya’nınki Doğu Berlin idi. İki Almanya’nın birleşmesi neticesinde, Almanların tarihi başkenti olarak görülen Berlin, federal meclis tarafından 20 Haziran 1991’de Birleşik Almanya’nın başkenti olarak ilan edilmiştir. Bu değişiklik, ülkenin karmaşık tarihinin de bir uzantısı olarak görülmelidir. Bazen, şartlar uzlaşmayı imkânsız kılabilir. Örneğin, 1910’da anlaşma sağlanamayınca, Güney Afrika’da birden fazla başkent ortaya çıkmıştır: Johannesburg (Anayasa Mahkemesi), Cape Town (Meclis), Pretoria (Hükümet) ve Bloemfontein (Yargı) başkentleri arasında Güney Afrika bölünmüştür. Benzer şekilde Libya da Trablusgarp(Tripolitanya) (Hükümet/Yargı), Sirenayka (Meclis) ve Fizan (Danışma) ile parçalı bir başkent görünümüne sahiptir.
Türk milletinin tarihinin akışına göre, değişen şartlara binaen, Ankara başkent seçilmiştir. Bunda en büyük etken, Ankara’nın kurtuluş savaşının merkezi olmasıdır. Ülkeyi kuran, Ankara’da oluşan Kuva-yı Milliye ruhudur. Bu ruh, düşman istilası altındaki ülkeyi kurtarmak için başta Mustafa Kemal ve arkadaşları olmak üzere, Ankara’ya gelen her görev ve rütbedeki aydınların ve yurdun dört köşesindeki yurtseverlerin Ankara’yı kurtarıcı bir sembol alarak görmeleri ile oluşmuştur.
Ankara’nın başkent olarak ilanı eski yönetimden çok farklı bir rejim kurulduğunu gösteren köklü bir değişimdir. Amerikalı Tarihçi Bernard Lewis bu duruma şöyle açıklık getirmiştir: “… Padişah gitmişti, imparatorluk şehri onu deviren devrimciler için elverişli bir yer değildi. Beş yüzyıla yakın bir süre İstanbul, bir İslam imparatorluğunun başkenti olmuştu… Yeni Türkiye’ye merkez sağlayamayacak kadar geçmişle yakın ortaklık içindeydi. Meydana gelmekte olan değişiklikleri sembolleştiren ve iyice belirten yeni bir başkent seçildi…”
4. Başkent, Devleti Kuranların İradesini Yansıtır.
1997 yılında Kazakistan’ın başkenti olan Astana, 1991'den beri hüküm süren Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in iradesini yansıtan bir şehir olmuştur. Washington DC, George Washington ve arkadaşlarının iradesini yansıtmıştır. Benzer şekilde, Ankara da Cumhuriyeti kuran Atatürk ve arkadaşlarının iradesinin bir sonucu olarak başkent yapılmıştır.
Atatürk, bu başlık kapsamında Nutuk’ta şunları söylemiştir: “… İstanbul’un payitaht olması lâzımdır ve mutlaka olacaktır, diyorlardı. Bu ifadeye dikkat edilirse, bizim başkent deyimiyle kastettiğimiz anlam ile bu ifadelerdeki payitaht deyimini kullananların görüşleri arasında bir fark bulmamak mümkün değildir. Bundan dolayı, bu konuda zaten kesinleşmiş bulunan kararımızı resmen ve kanunî yoldan ilân ettirerek, payitaht sözünün de yeni Türkiye Devleti’nde kullanılmasına gerek kalmadığını göstermek lâzım geldi. Dışişleri bakanı İsmet Paşa, 9 Ekim 1923 tarihli tek maddelik bir kanun tasarısını Meclis’e teklif etti….”
Atatürk’ün bu konudaki değişik mekanlarda ortaya koyduğu düşünceleri, devletin “kurucu babaları” olarak Ankara’yı neden başkent yaptıklarını gerekçelendirmektedir:
“Anadolu'nun bugün istisnasız her noktası bir harabe halindedir, baykuş yuvası halindedir. Ne için böyledir? Bunun birçok sebepleri vardır. Fakat o sebeplerden biri de hükümet merkezinin İstanbul'da olmasıdır. İstanbul lâtif ve geniştir, ülkemizin en bayındır ve uygarlaşmış bir yeridir. Fakat bu uygarlık ve genişlik içinde bütün bakışlarımız, bütün varlığımız içe dönük kalmıştır. Asıl gerçek ve doğal kaynaklar gözlerden uzak kalmıştır. Onunla iştigal edememişizdir…. Bu ülkede çalışmak isteyenler ve bu ülkeyi idare etmek isteyenler ülkenin içine girmeli ve bu zavallı milletle aynı koşulları yaşamalı ki, ne yapmak lazım geleceğini ciddi olarak hissedebilsin. Bir insan Ankara'da başka türlü düşünür; İzmir'de, İstanbul'da başka türlü düşünür; Paris'te büsbütün başka türlü düşünür. Dolayısıyla, onun için hükümet merkezinin Anadolu'da olması lazım gelir…. Hiç şüphe etmemelidir ki, Anadolu ortasında hızla vücuda getirilecek çağdaş ve bayındır bir Ankara, yüzyıllarca ihmal edilmiş olan Türk vatanı için başlı başına bir uygarlık merkezi, Türk devleti için pek önemli bir dayanak noktası olacaktır… Ben Ankara'yı hükümet merkezi yapmakla büsbütün başka bir hedef daha güttüm. Türk'ün imkânsızı mümkün kılan kudretini dünyaya bir kere daha göstermek istedim. Bir gün gelecek o çorak tarlalar, yeşil ağaçların çevirdiği villaların arasından uzanan yeşil alanlar asfaltlarla döşenecek. Hem bunu hepimiz göreceğiz.”
Sonuç
Yeni kurulan Türkiye Devleti’nin başkentinin Ankara olduğuna yönelik kanun, 13 Ekim 1923 tarihinde TBMM tarafından kabul edilmiştir. Ankara’nın neden başkent olarak kabul edildiğine dair çok fazla gerekçe sayılabilir. Bunlardan bazıları, yukarıda anlattığımızın özeti olarak şunlardır: Ankara’nın jeopolitik, askeri, stratejik ve coğrafi durumu, demiryolunun buradan geçmesi, ülkenin en büyük şehri İstanbul ile bağlantısı olması, milli mücadele savaş alanlarına yakın bir konumda olması ve rüştünü bir merkez olarak ispat etmesi, Ankaralıların Millî Mücadele’yi gönülden desteklemesi ve Kuva-yı Milliye ruhuna ev sahipliği yapması, İstanbul’un siyasal ve toplumsal çevresine karşı Atatürk ve arkadaşlarının duyduğu güvensizlik ve benzeri gerekçelerle Ankara’nın başkent olmasına karar verilmiştir.