Site İçi Arama

tarih

İlkeli Olmak Bu Kadar mı Zor?

Değerli dostlar, elbette herkes düşüncesinde hürdür ve tercihlerinde özgürdür. Ama siz bir siyasetçi olarak, çok kritik bir zamanda ve bir seçim yarışında Türk toplumunun önderi olmaya soyunmuşsanız, siyasette çok kalın kırmızı çizgileriniz varsa, her şeyden önce şahsiyet sahibi ve tutarlı olmanız sizden beklenmez mi? Toplumun sizin peşinize düşmesini istiyorsanız, bu kadar kendinize güveniyorsanız, yine hayatınızın her anına yönelik elif gibi dosdoğru olmalısınız.

Kritik zamanlarda sorulan sorulara yanıt vermemek iyi bir huydur. Çünkü insanların sorulan zor sorulara dersini iyi çalışmadan vereceği yanıtlar düşünceyle değil, duygulara dayanarak verilir. Bu durumda da iyice düşünülmeden, aceleyle veya öfkeyle söylenen bazı sözler, daha sonra kişiyi zorda bırakıp, mahcup duruma düşürebilir.

Bu yazdığım sözcüklerin nereyi adres gösterdiğimi tahmin ettiğinizi düşünüyorum. Umutla bağlanıp arkasından koştuğumuz bir siyaset adamının çelişkili beyanlarına, kendisine inanan insanları nasıl yüzüstü bırakıp saf değiştirdiğine şahit olduk bugünlerde. Bu yazıyı yazarken sabırlı davranıp, neyin ne olduğunu daha iyi anlamak için bir süre daha beklemek istedim. Buradaki amacım kişiler üzerinden hareket etmek, varsayımlar üzerinden konuya yaklaşmak istemeyişimdendir. Duyduklarım karşısında, ya sabır dedim çoğu kez.

Değerli dostlar, elbette herkes düşüncesinde hürdür ve tercihlerinde özgürdür. Ama siz bir siyasetçi olarak, çok kritik bir zamanda ve bir seçim yarışında Türk toplumunun önderi olmaya soyunmuşsanız, siyasette çok kalın kırmızı çizgileriniz varsa, her şeyden önce şahsiyet sahibi ve tutarlı olmanız sizden beklenmez mi? Toplumun sizin peşinize düşmesini istiyorsanız, bu kadar kendinize güveniyorsanız, yine hayatınızın her anına yönelik elif gibi dosdoğru olmalısınız.

Yola çıktığınızda arkanızda kimse kalmasa bile “Ben varım!” deyip kararlı adımlarla yürüyebiliyor, bir ülkünün peşinden yılmadan, yorulmadan koşabiliyor, bir davanın başeğmez kahramanı olarak dünyaya kafa tutabiliyorsan, sen lidersin demektir. Adam yerine konulursun her zaman. Ama bunun tersini yapıyorsan, sen fırıldaksın demektir, döneksin yani. Dönekleri kimse sevmez. Adam yerine bile koymaz.

Şunu peşinen her faninin anlaması gerekir: “Bir saniye sonrasına bile hükmedemediğimiz bir dünyada fırıldak olmaya gerek yok!” Hele Türk Töresinde böyle bir dönekliğe asla yer yoktur. Oysa ne de çok fırıldak varmış etrafımızda da haberimiz yokmuş! Tekrar söylüyorum, burada isim verme tenezzülünde bulunmayacağım. Sözlerim ve düşüncelerim ortaya karışık olup kendine adam süsü verip adam olamayanlaradır. Burada siyasetteki çürümüşlük ve ilkesizliktir asıl beni üzen. Konu; kimin kimi tercih ettiği veya kiminle beraber yol yürümek istediği konusu değildir. Beni rahatsız eden, insanların söyledikleriyle yaptıklarının bu kadar birbirine zıt olmasıdır. Liderlerin birbirlerine sarfettikleri galiz sözleri unutmuş değil bu millet. Ne oldu sonra? Ne bir pişmanlık beyanı ne bir özür, daha sonrası can ciğer kuzu sarması. Çıkar odaklı rekabet ve kazanmak uğruna her şeyi yapmak, her türlü müptezelliği mübah görmek, saf ve temiz inançları büyük bir iştahla sömürmek, kendisine inananların ve güvenenlerin helal düşüncelerini kirletmeye devam etmek demektir. Bu sözlerim siyasetin hokkabazlarına ve güce tapan yardakçılarınadır. Soğan, sarımsak gibi tezgahlarına düşenler de buna dahildir.

Sen? Zannediyor musun ki aldığın oyların hepsi senin için verildi. Senin partin yok ki. Senin kurumsal bir teşkilatın, organize olabilecek bir gücün bile söz konusu değil. Yani hiç olmazsa yüksek egonu bu noktada gözden geçirmeliydin. Sen Atatürkçüyüm diyerek, milliyetçilerin adayıyım diyerek, sığınmacıları atacağım diyerek, Anayasamızın değişmez maddelerine sahip çıkacağım sözü vererek, talan edilmiş kaynakların hesabını soracağım diyerek, Andımızı yeniden okutacağız diyerek, Hüdapar’la biz yan yana olamayız, kadın haklarından vazgeçemeyiz diyerek gençlerin umudu oldun. Hani sen cehennemin kapılarının açılmasına izin vermeyecektin! Bunun için seni bağrına bastı gençler, oy verdiler sana tertemiz duygularıyla. Seni bir umut olarak gördüler. Niye gömdün yağız delikanlıların, genç kızların umutlarını toprağa? Bu kadar mı ucuzdun sen?

Aday olabilmen bile o ülkücü milliyetçi idealistlerin helal imzalarıyla mümkün olmamış mıydı? Keşke sonradan harama tevessül etmeseydin. Pırıl pırıl Atatürkçü, sosyal demokrat, Cumhuriyet sevdalısı gençlerimizin de tesellisi olmuştun sen. İddia ediyorum sana inatla ve inançla oy veren o gençlerin onda birini şimdi ikna edemezsin. Sen maalesef kendi geleceğini de mahvettin. Seçimi kimin kazanacağına, kimin Cumhurbaşkanı olacağına millet karar verecektir. O başka bir konudur. Her halükârda Milletin nihai kararına da herkes saygı duyacaktır. Demokrasinin gereği budur.

Ama senin gibi döneklerin, fırıldakların siyaset yaptığı günümüz Türkiye’sinde, siyaset adamlarının bu kadar güvensiz, siyasetin bu kadar yalama olduğu bir düzende kurumsal demokrasi nasıl mümkün olacak, doğrusu düşünmeden edemiyor insan.

Bu yaşıma kadar çok seçim yaşadım, ama böyle bir seviyesizlik, bu denli kin ve nefret üslubunu hiç hatırlamıyorum. Beni okuyan herkese söylüyorum. Kime oy verirseniz verin, hepiniz kardeşimsiniz benim. Seçim uğruna birbirimizi kırmak, dökmek, yalana başvurmak, gerçekleri çarpıtmak, türlü türlü seviyesizlikler içinde olmak bize, Türk toplumuna hiç yakışmaz, yakışmıyor da!

Hepimiz bilmeliyiz ki, birbirimizi sevmek, bu topraklarda sonsuza kadar bağımsız yaşamamızın yegâne şartıdır. Bu duyarlılıkla mutlaka sandığa gitmeli, vatandaşlık görevini yerine getirmeliyiz. Sonra da hangi taraf kazanırsa, sonucu saygıyla karşılayıp, kavga-patırtı olmadan, kazananın liderliğinde ülkemizde barış ve huzur içinde yaşamasını bilmeliyiz. Medeniyet, medeni olmak bunu gerektirmez mi?

Saygı dolu sevgiyle kalın.

Araştırmacı Yazar Mustafa Orhan ACU
Araştırmacı Yazar Mustafa Orhan ACU
Tüm Makaleler

  • 26.05.2023
  • Süre : 4 dk
  • 1234 kez okundu

Google Ads