İzmir'in İşgalinden Sakarya Meydan Muharebesine Kadar Batı Cephesinin Askeri Coğrafyası Üzerine Bir İnceleme
Savaşların hangi hatlar ve bölgeler üzerinde meydana geleceğini belirleyen coğrafya dalına askeri coğrafya denir.
Özet
Savaşların hangi hatlar ve bölgeler üzerinde meydana geleceğini belirleyen coğrafya dalına askeri coğrafya denir. Millî Mücadele’de askeri harekatlar, daha çok Anadolu yarımadasında meydana gelmiştir. Anadolu yarımadası, dikdörtgene benzer şekliyle doğudan ve batıdan yapılacak taarruzlara karşı derinlikte savunma imkânı sağlar. Güney ve kuzeydeki sıradağlar ise bu istikametlere karşı iç kesimleri korur.
Anadolu’da çeşitli havzaları birleştiren üç stratejik bölge bulunmaktadır. Bunlar Murat ve Erzurum yaylaları ile Uzunyayla’dır. Anadolu’dan geçen üç stratejik yol bu yaylaları takip etmektedir. Bu yollar, aynı zamanda iki stratejik mihveri de teşkil etmektedir. Bunlardan biri İzmir’den başlayarak Anadolu’nun orta kısmını takip eder ve Kars istikametine doğru uzanır. İkinci mihver ise İstanbul-Eskişehir-Afyon-Konya ve Adana mihveridir. Yunan ve Türk orduları arasındaki muharebeler, ağırlıklı olarak birinci mihver üzerinde meydana gelmiştir.
Yunan ordusu, İzmir’e 15 Mayıs 1919’da çıkmış ve sahilin hemen doğusundaki sırtlar hattını ciddi bir direnişle karşılaşmadan aşabilmiştir. İkinci savunma hattı olan Milne Hattı’nı da 22 Haziran 1920 tarihinde kolayca aşmıştır. Fakat Murat Yaylası bölgesindeki savunma hattına 1921 yılında iki defa taarruz etmesine rağmen başarılı olamamış ancak üçüncü taarruzda bu hattı aşabilmiştir.
Bunun üzerine Türk ordusu, Ankara-Haymana yaylası bölgesine çekilmiştir. Sakarya Nehri gerisinde bulunan bu savunma bölgesi Türk ordusuna çok önemli avantajlar sağlamaktadır. Bu sebeple, Yunan ordusunun gücünün dönüm noktasına ulaştıracak özellikte bir bölgedir.
Anahtar Kelimeler
Eskişehir, İnönü, Kütahya, Milne Hattı, Muharebe, Savunma Hattı, Sakarya, Stratejik Mihver, Stratejik Yaklaşma İstikameti.
Giriş
Klasik anlamda Strateji’nin kuvvet, zaman ve mekân olmak üzere üç unsuru bulunmaktadır.[1] Bunlardan mekân, sabit bir unsur olmasına rağmen savaşlarda kuvvet çarpanı etkisi göstermektedir. Çünkü savaş, savaşan orduların yapısı ve teknoloji gibi faktörler kadar savaşın meydana geldiği coğrafya tarafından da etkilenmektedir.[2] Bu etki, sadece nerede savaşılacağını değil nasıl savaşılacağını da belirlemektedir.[3]
Coğrafyanın savaş üzerinde yaptığı bu etkileri inceleyen coğrafya dalına, askeri coğrafya denir.[4] Askeri coğrafya, savaşların hangi hatlar ve bölgeler üzerinde meydana geleceği, kuvvet çoğunluğunun hangi mihverler ve istikametlerde ilerleyeceği ve hangi tedbirler alınarak zafere ulaşılacağı gibi konuların belirlenmesine ışık tutar.[5]
Bunların doğru bir şekilde tespit edilmesi için çok detaylı ve doğru bir askeri coğrafya etüdü yapılması gerekir. Çünkü, yapılacak etüdün detaylı ve doğru olması, muharebelerin başarılı olması üzerinde doğrudan bir etki yaratır. Nitekim, Millî Mücadele’de icra edilen askeri harekatlar incelendiğinde de savaşın zaferle sonuçlanması üzerinde detaylı askeri coğrafya etüdütleri yapılmış olmasının büyük bir etkisi olduğu anlaşılmaktadır.
Aynı durum, Millî Mücadele’de Yunan ordusuna karşı kazanılan zafer için de geçerlidir. Bu çalışmada, Yunan ordusunun 15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkmasından 1921 yılında Ankara yakınlarına ulaşmasına kadar Türk ve Yunan orduları arasında yaşanan mücadelelere sahne olan Batı Cephesi harekât alanının askeri coğrafyası incelenecektir.
Bunun için, önce Anadolu yarımadasının ve Batı Cephesi harekât alanının askeri coğrafyası genel hatlarıyla ele alınacak, ardından meydana gelen muharebelerin bu askeri coğrafya incelemesine göre nerelerde ve nasıl icra edildiği anlatılacak, daha sonra da Sakarya Meydan Muharebesi’nin meydana geldiği bölgenin askeri coğrafyası incelenecektir. Elde edilen sonuçlar ise sonuç bölümünde ortaya konulacaktır.
1. Anadolu Yarımadasının Askeri Coğrafyası
Millî Mücadele, Trakya yarımadasını da kapsamakla birlikte askeri harekatlar ağırlıklı olarak Anadolu yarımadasında gerçekleşmiştir. Dolayısıyla, Millî Mücadele’de icra edilen askeri harekatlar esas olarak Anadolu yarımadasının askeri coğrafyasına göre şekillenmiştir. Anadolu yarımadasının askeri coğrafyası ise bu coğrafyayı uygun şekilde kullanan taraflar için önemli avantajlar sunmaktadır.
Anadolu yarımadasının dikkat çeken ilk özelliği, doğu-batı istikametinde uzanan dikdörtgene benzer bir görünümde olmasıdır. Bu şekli ile Anadolu yarımadası, batı veya doğudan yapılacak taarruzi hareketlere karşı derinlikte savunma yapmaya imkân sağlar. Yüksek bir ortalama rakıma ve birçok dağa sahip olması ise bu savunma imkânını daha da artırır.
Anadolu yarımadasındaki dağlar, genel olarak doğu-batı istikametinde uzanmaktadır. Bunlardan Akdeniz ve Karadeniz kıyılarına paralel olarak uzanan sıradağlar, bu denizlerden Anadolu içlerine yapılacak askeri harekatları bazı boğaz, geçit ve gediklere bağımlı kılar.[6] Boğaz, geçit ve gedikler küçük birliklerle savunulabildikleri için Anadolu yarımadasınının güney ve kuzeyden gelecek taarruzlara karşı savunulması kolaydır.
Yarımadanın iç kesimlerinde de birçok dağ bulunduğundan, Anadolu toprakları üzerindeki askerî harekâtlar genel olarak nehirlerin oluşturduğu havzaları takip etmek zorundadır. Bu sebeple, havzaları birbirine bağlayan başyaylalar askeri harekatın planlanmasında en belirleyici bölgelerdir. Anadolu’da üç başyayla bulunmaktadır. Bunlar; Murat Yaylası, Uzunyayla ve Erzurum Yaylası’dır.
Murat Yaylası; Marmara, Ege ve Karadeniz havzalarını Orta Anadolu’ya bağlamaktadır. Murat Yaylası’nı kontrolü altında bulunduran bir ordu, Ege ve Marmara Denizi kıyılarından Orta Anadolu’ya giden yaklaşma istikametlerini tıkar. Bu sebeple Murat Yaylası, Batı Anadolu’nun temel dayanak noktasıdır.
Uzunyayla; Karadeniz, Akdeniz ve Fırat havzalarını birbirlerine bağlamaktadır. Hem doğuya hem de batıya karşı savunma yapan kuvvetlerin en son çekilebilecekleri bölgedir. Bu sebeple Uzunyayla, Anadolu’nun bel kemiği durumundadır.
Erzurum Yaylası; Karadeniz, Hazar Denizi ve Fırat Havzalarını birbirine bağlamaktadır. Bu yayla, İran ve Kafkasya’dan gelen istila ordularını karşılar ve bu orduların ülke içlerine girmesini engeller. Bu özelliğinden dolayı Erzurum Yaylası, Doğu Anadolu’nun temel dayanak noktası durumundadır.[7]
Söz konusu başyaylalar, Anadolu’yu savunmak isteyen kuvvetler için mutlaka elde bulundurulması gereken kaleler gibidir. Bu başyaylaları elde tutmadan Anadolu’yu savunmak mümkün değildir. Anadolu’yu ele geçirmek isteyen istila orduları da bu yaylaları mutlaka ele geçirmek zorundadır. Bu sebeple, Anadolu toprakları üzerinde askerî harekât icra eden orduların takip edecekleri stratejik yollar bu baş yaylalardan geçmektedir.
Anadolu’dan geçen üç önemli stratejik yaklaşma yolu bulunmaktadır. Bunların ikisi İstanbul’dan başlar ve İzmit üzerinden Eskişehir’e ulaşır. Burada, yollardan biri Konya ve Adana istikametine; diğeri, Ankara-Kayseri-Sivas-Erzincan-Erzurum-Kars istikametine gider. İzmir’den başlayan üçüncü yol ise Manisa ve Uşak istikametinden Afyon’a ulaşarak diğer iki yol ile birleşir.[8]
Millî Mücadele sırasında, İstanbul’dan İzmit-Eskişehir-Kütahya-Afyon-Konya-Adana-Halep yoluyla Nusaybin’e ulaşan bir demiryolu bulunmaktadır. İzmir, Manisa ve Uşak istikametinden gelen demiryolu hattı da Afyon’da bu demiryolu hattı ile birleşmektedir.[9]
Söz konusu demiryolu hatları, üzerinde bulundukları yaklaşma istikametlerinin değerlerini daha da artırmaktadır. Çünkü Anadolu’da yapılacak askerî harekâtlar, demiryolu güzergâhlarını takip etmek zorundadır. Aksi takdirde, kara yolu şebekesi yetersiz olan geniş Anadolu topraklarında silah, teçhizat ve askeri birlikleri istenilen bölgelere hızlı bir şekilde nakletmek mümkün olmayacaktır.[10]
2. Batı Cephesi Harekât Alanı’nın Askeri Coğrafyası
Anadolu yarımadasının yukarıda bahsedilen özellikleri sebebiyle, 15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkan ve Batı Anadolu derinliklerine doğru ilerleyen Yunan ordusu da genel olarak demiryolu güzergahlarını takip etmiştir. Bu istila harekâtı sırasında yaşanan muharebelerin çoğuna sahne olan Batı Anadolu, Şaphane Dağları ile iki bölgeye ayrılmaktadır. Bunlardan biri Ege Bölgesi harekât alanını, diğeri Marmara Bölgesi harekât alanını oluşturmaktadır.
Ege Bölgesi, Ege Denizi kıyılarından başlayıp Gediz ve Menderes Nehirleri ile Afyon ve Kütahya yaylalarına kadar uzanmaktadır. Marmara Bölgesi ise; Bandırma-Kemalpaşa-Orhaneli-Tavşanlı hattı ile Adapazarı-Mudurnu-Beypazarı-Ayaş hattı arasından Kütahya-Eskişehir ve Ankara’ya doğru uzanır. Bunlardan biri Ege Denizi’ni, diğeri ise Boğazlar ile Marmara Denizi’ni Orta Anadolu’ya bağlamaktadır.[11]
Ege Bölgesi, dağlık bir karaktere sahiptir. Ege sahillerinde sıfır olan rakım, Afyon Yaylası ile Ege havzasının birleştiği bölgede 2000 metreye kadar yükselir. Bu bölgeden doğan nehirler; Çandarlı, İzmir ve Kuşadası körfezlerinden Afyon istikamete doğru yollar açarlar. Adı geçen körfezlere çıkarma yapan bir istila ordusu, bu yolları takip ederek Orta Anadolu’ya el atabilir. Yolların geçtiği vadiler arasındaki dağlar ise bu yollardan ilerleyen kuvvetlerin yanlarını örter.[12]
Ege Bölgesi’nde, İzmir’den başlayan üç önemli yaklaşma istikameti bulunmaktadır. Bunlardan büyük kuvvetlerle ilerlemeye uygun olan ana yaklaşma istikameti; İzmir-Uşak-Afyon istikametidir. Diğerleri ise İzmir-Manisa-Balıkesir ve İzmir-Aydın-Denizli-Eğirdir istikametleridir. Bu üç yol üzerinde; İzmir-Manisa-Balıkesir-Bandırma, İzmir-Manisa-Uşak-Afyon ve İzmir-Aydın-Denizli-Eğirdir demiryolları vardır.[13]
Ege sahillerine yapılacak çıkarma harekâtına karşı savunmaya uygun ilk hat, dağların denizle birleştiği ilk sırtlar hattıdır. İkinci savunma hattı, savunmaya uygun arazi kesimlerinin ve bütün cephe boyunca uzanan yan yolların bulunduğu, Millî Mücadele’de Milne Hattı[14] olarak bilinen hattır. Son savunma hattı ise Afyon bölgesindeki dağlar ile kuzey ve güney uzanımı hattıdır.[15]
Marmara bölgesinde Balıkesir; Marmara Denizi, Çanakkale Boğazı, Biga yarımadası ve Edremit körfezi sahillerinin merkezindedir. Edremit körfezine çıkacak bir ordu, Balıkesir, Bandırma ve Karacabey istikametinden Bursa’ya ilerleyebilir. Bu istikamet, Marmara sahillerinin kısa yoldan kontrol edilmesini sağlar.
Bandırma veya Gemlik körfezleri ise stratejik açıdan daha da önemlidir. Çünkü, bu körfezlere çıkarma yapmak, Ege Bölgesi’nden Anadolu içlerine ilerlemeye göre daha elverişlidir. İzmir-Eskişehir arası 450-500 kilometre iken Mudanya-Eskişehir arası 150 kilometredir. Gemlik veya Mudanya’ya çıkacak birlikler, Bursa-İnegöl-İnönü-Eskişehir yolu ile ilerleyebilir. Mudanya’dan Bursa’ya kadar demiryolu hattı bulunması, bu yoldan ilerleyecek birliklere denizden ikmal imkânı da sağlar.[16]
Batı Anadolu harekât alanından ilerleyen bir ordunun müteakip harekât alanı Orta Anadolu bölgesi olacaktır. Orta Anadolu, kenarları dağlık ve ortası düz bir yayla konumundadır. Orta kesimlerin rakımı 900-1000 metre civarında, Uzunyayla bölgesinin rakımı ise 1000 metrenin üzerindedir.[17]
Karadeniz Dağları, Toros Dağları, Antitoros Dağları ve Göller Bölgesi engellik vasfı taşıdıklarından, Orta Anadolu’yu kuzey ve güneye karşı korurlar.[18] Orta Anadolu, bu güvenli yapısı dolayısıyla bütün cephelerin destek, ikmal ve geri bölgesi konumundadır.[19] Bu sebeple Orta Anadolu, Anadolu içlerine giren herhangi bir ordunun mutlaka kesin sonuçlu muharebeler vermek zorunda olduğu bir bölgedir.
Orta Anadolu’nun orta kesimleri; zayıf bitki örtüsü, kısıtlı ikmal imkânları, sert iklimi ve denizlerden uzak olması sebebiyle büyük askeri birliklerin ikmal ve barınma sorunları yaşayabileceği bir bölgedir. Buna rağmen, Anadolu’yu istila etmek veya İstanbul’dan Ortadoğu’ya geçmek isteyen her ordu Orta Anadolu’ya girmek zorundadır. Çünkü, Anadolu’dan geçen üç stratejik yol, Orta Anadolu’da birbirleriyle kesişmektedir.
Bu üç yol, aynı zamanda istila ordularının ilerlemesine uygun olan iki stratejik mihveri de oluşturmaktadır. Bu stratejik mihverlerin biri; İzmir-Manisa-Uşak-Afyon-Ankara-Kayseri- Sivas-Erzincan-Erzurum-Kars ana caddesidir. Bu cadde, Anadolu derinliklerinde yapılacak askerî harekât için en uygun mihverdir.
İkinci stratejik mihver ise İstanbul’dan başlayarak Orta Anadolu’dan geçen ve Ortadoğu’ya bağlanan caddedir. Bu mihver hem ülkeyi hem de doğudaki ve batıdaki harekâtı ikiye böler. İzmir-Afyon-Ankara demiryolu ve İstanbul Afyon-Adana demiryolu bu iki mihverin askerî değerini daha da artırır. [20]
3. Yunan ve Türk Orduları Arasında Meydana Gelen Muharebeler
Yunanlılar, 15 Mayıs 1919’da Anadolu’yu batıdan doğuya kat eden stratejik mihverin başlangıç noktası olan İzmir’e tümen büyüklüğünde bir birlikle çıkarma yapmış[21] ve Küçük Menderes, Büyük Menderes, Gediz ve Bakırçay vadilerinden ilerleyerek Ayvalık-Bergama-Ödemiş-Aydın hattına kadar olan arazinin büyük bir kısmını ele geçirmişlerdir.[22]
Afyon ve Kütahya bölgelerini ele geçirmek maksadıyla yapılacak bir taarruzun çıkış mevzilerinde tertiplenen[23] Yunanlılar; Bakırçay (Bergama), Gediz (Manisa), Küçük Menderes (Bayındır) ve Büyük Menderes (Aydın) Nehirlerinin vadileri üzerinde birer tümen yerleştirmişler, İzmir (Buca) ve çevresini de bir tümen ile kontrol altına almışlardır.[24]
Bir yıl kadar Milne Hattı’nda bekleyen Yunan ordusu, 22 Haziran 1920’de İzmir-Aydın- Köşk, İzmir-Tire-Ödemiş, Manisa-Akhisar-Balıkesir, Manisa-Salihli-Alaşehir demiryolu hatları boyunca yeniden taarruza başlamıştır.[25] İskeçe Tümeni’ne bağlı iki alayı da Erdek ve Bandırma kıyılarına çıkarmıştır.[26] Nazilli-Eşme-Demirci-Bursa hattına kadar ilerleyen Yunan birlikleri, hem İzmir’e geniş bir geri bölge, hem de boğazlar için bir emniyet bölgesi sağlamışlardır.[27]
Bundan sonra, bir Yunan kolordusu Bursa-Gemlik hattına tertiplenmiş ve böylece Marmara havzasını Orta Anadolu’ya bağlayan Bursa-İnegöl-Eskişehir-Ankara yaklaşma istikametinin başına geçmiştir. Güneydeki Yunan kolordusu ise bir tümen ile Nazilli’yi, iki tümen ile Uşak ve Gediz’i işgal etmiştir. Bundan sonra Yunan kuvvetleri, Bursa-Uşak-Nazilli hattında; Türk kuvvetleri ise Eskişehir-Gediz-Dumlupınar-Dinar hattında tertiplenmiştir.[28]
Böylece Yunan ordusu, Millî Mücadele’nin sonuna kadar kullanacağı Bandırma-Bursa ve İzmir-Uşak-Afyon demiryoluna dayanan iki grup halinde konuşlanmıştır. Bu sayede, çevreden merkeze doğru konsantrik taarruzlar icra etme imkanına kavuşmuştur. Türk ordusu ise Ankara-Eskişehir ve Konya-Afyon demiryoluna dayanacak şekilde iki grup halinde tertiplenmiştir. Böylece, Yunan kuvvetlerinin yaklaşma istikametlerini tıkayacak ve yapılacak konsantrik taarruzlara karşı iç hatlarda muharebe edebilecek şekilde bir konum almıştır.
Yunanlıların 22 Haziran 1920 taarruzu sonucunda Kuvayı Milliye unsurlarının çoğu dağıldığından, düzenli birlikler teşkil etmeye başlayan Türk ordusu bundan sonra yapacağı stratejik savunmayı; Eskişehir-Ankara-Sivas-Erzurum-Kars mihveri üzerinde, ülke derinliklerine dayanarak ve gerektiğinde kademe kademe bu derinliğe çekilecek şekilde planlamıştır.
Bu planda dikkat edilmesi gereken en önemli şey, geri çekilirken ana harekât istikametinden ayrılmamak, kuzeyde Karadeniz’e veya güneyde Bozkır ile Orta Toroslar ve Kilikya bölgelerine atılmamaktır. Çünkü, Karadeniz’e doğru kaymak imha olma tehlikesi yaratır, güneye doğru atılmak ise savunmanın derinlikte devam etme imkânını ortadan kaldırır. Ama Orta Anadolu’nun ana hattı elde tutulursa, savunmaya devam etmek mümkündür.[29]
Yunan ordusu, tertiplendiği hatlarda dört ay kadar bekledikten sonra 6 Ocak 1921 sabahı yeniden taarruza başlamış,[30] asıl taarruz İnegöl-Bozüyük istikametinde, tali taarruz ise Yenişehir-Söğüt istikametinde olacak şekilde İnönü-Bilecik demiryolunun doğu sırtlarını ele geçirmek için ilerlemiştir. 1. Kolordu da Uşak’tan Banaz ve Sivaslı istikametlerinde gösteriş taarruzları yapmıştır.[31] Fakat Türk savunmasını aşamayan Yunan birlikleri, 10/11 Ocak gecesinden itibaren geri çekilmiştir.[32]
Yunan ordusu, bu başarısız harekatın ardından 23 Mart 1921’de yeniden ileri harekata başlamıştır.[33] Bursa bölgesindeki 3. Kolordu ile üç kol halinde; Yenişehir-Bilecik-Söğüt-Gündüzbey, Aksu-İnegöl-Pazarcık-Bozüyük ve bu iki kol arasından geniş bir cepheyle İnönü mevzilerine taarruz etmiştir.[34] 1. Yunan Kolordusu ise, bir tümen ile Uşak-Afyon demiryolu hattı istikametinde ve bir tümen ile Kapaklar-Kızılcaköy-Ahlatköy istikametinde ilerlemiştir.[35]
İnönü mevzilerine taarruz eden Yunan birlikleri, bu mevzileri aşamayarak 31 Mart’tan itibaren geri çekilmeye başlamıştır.[36] 1. Yunan Kolordusu ise 26 Mart’ta, Sinirköy-Saraycık- Balmahmut-Reşadiye-Çatkuyu hattına varmış,[37] 27 Mart’ta Afyon’u ele geçirmiş[38] ve 2 Nisan’da bir tümen ile Bolvadin ve Çay’a kadar ilerlemiştir.
3 Nisan 1921’de bu kolordu da demiryolu boyunca batıya doğru çekilmeye başlamış ve 5 Nisan’da Afyon’u boşaltarak Dumlupınar istikametinde çekilmeye devam etmiştir.[39] Türk birliklerinin 9 Nisan’dan 12 Nisan’a kadar devam eden taarruzlarına rağmen Yunan kuvvetleri Dumlupınar mevzilerine çekilmeyi başarmıştır.[40] 13 Nisan’da Dumlupınar mevzilerine taarruz eden ve bu taarruzuna 14 Nisan akşamına kadar devam eden Türk birlikleri Yunan kuvvetlerini Dumlupınar’dan atamamış, bunun üzerine muharebeyi keserek Altıntaş-Sincanlı batısı hattında tertiplenmiştir.[41]
Böylece Yunanlılar, Dumlupınar mevzilerine yerleşerek Murat ve Zafer sıradağlarının arasına girmiş ve bu dağlardaki savunma hattını birbirinden ayırmıştır. Afyon ve Altıntaş ovalarına bakan geçitleri ele geçirerek bu ovalara da hâkim duruma gelmişlerdir. Bu durum, İnönü-Kütahya-Murat Dağı-Dumlupınar ve Zafer Sıradağları hattında tesis edilen ve demiryollarıyla ülke derinliklerine bağlanan Türk savunma sistemini bozmuştur. Murat Dağı-Dumlupınar-Zafer Sıradağlarının, yani Batı Anadolu’nun son kalesinin elden çıkması, Türk ordusunun iç hat konumunun avantajlarından faydalanmasını imkânsız hale getirmiştir.
Bunun üzerine Batı Cephesi Komutanlığı; İnönü mevzileri, Kütahya-Nasuhçal kesimi ve Afyon civarındaki üç hatta tertiplenmiştir. İki piyade ve bir süvari tümeninden oluşan ihtiyat grubu da Eskişehir’de konuşlanmıştır. Kocaeli Grubu, İznik Gölü ile Sakarya Nehri arasında, Menderes Grubu ise Dinar ve Çivril bölgesinde tertiplenmiştir.[42]
Birinci ve İkinci İnönü Muharebelerinde amacına ulaşamayan Yunan ordusu, 10, 11 ve 12 Temmuz 1921’de birliklerini yeniden ileriye yanaştırmış ve 13 Temmuz’da asıl muharebe hattındaki mevzilerle temasa geçmiştir.[43] 3. Kolordu Tavşanlı’yı işgal ederken, 1. ve 2. Yunan Kolorduları ile Güney Tümenler Grubu birbirine paralel altı kol halinde ilerleyerek yarım daire şeklindeki Türk savunma hattına taarruz etmiştir.[44]
Bu taarruzu durduramayan Türk ordusu, 18 Temmuz akşamına kadar Beşkardeşler Dağı-Karacahisar-Süpüren-Seyitgazi hattına,[45] buradan da Bozdağ-Sevinç-Sultaniye ve Derbent-Tahtalıbaba hattına çekilmiştir.[46] 20 Temmuz’da Bozdağ-Gökdere-Sultaniye-Derbent-Tahtalıbaba-Sarıbaba-Şecaattin-Seyitgazi hattına taarruz eden Yunan kuvvetleri yavaşlayınca, Batı Cephesi Komutanı Eskişehir bölgesinde toplanan 5-6 tümenlik Yunan kuvvetine üç grupla karşı taarruz yapmıştır.[47]
21 Temmuz’da yapılan bu taarruz başlangıçta etkili olmuş fakat Eskişehir istikametinde çekilen Yunan kuvvetleri burada toplandıktan sonra karşı taarruza geçmiştir.[48] Birliklerin dağılma emareleri gösterdiğini fark eden Cephe Komutanı,[49] Genelkurmay Başkanlığı emriyle cephede örtme birlikleri bırakarak tüm birliklerini kademeli bir şekilde Sakarya gerisine çekmeye başlamıştır.[50]
Türk birlikleri herhangi bir Yunan baskısı olmadan geri çekilmişlerdir.[51] Çünkü Yunan birlikleri, Eskişehir’den doğuya doğru bir miktar ilerledikten sonra durmuştur.[52] Yunan duraklaması sayesinde Türk birliklerinin tamamı, 25 Temmuz 1921 akşamına kadar Sakarya doğusuna çekilmiştir. Böylece Kütahya-Eskişehir Muharebeleri sona ermiştir. [53]
4. Sakarya Meydan Muharebesi Harekât Alanının Askeri Coğrafyası
Yunanlılar, Kütahya-Eskişehir Muharebelerinde büyük bir zafer kazanmalarına rağmen Türk ordusunu tamamen imha edemedikleri için stratejik açıdan hedeflerine ulaşamamışlardır. Türk ordusu geri çekilmiş fakat TBMM hükümeti ne bir ateşkes ne de bir barış anlaşması girişiminde bulunmamış, aksine yeni bir hatta savunmaya devam etmek için hazırlıklara başlamıştır. Bu sebeple Yunanlılar, taarruza devam ederek Türk ordusunu imha etmeye ve Ankara’yı ele geçirmeye karar vermişlerdir.
Yunanlılara göre, eğer Ankara ele geçirilirse Türk ordusu imha edilemese de doğuya doğru çekilmek zorunda kalacaktır. Böyle bir durumda, Ankara’nın doğusunda demiryolu olmadığı için askeri malzemenin çoğunu taşıyamayacak ve Sivas, Kayseri veya Elâzığ bölgesine atılacaktır. Bu bölgede de kuzeyde Pontus Rum çeteleri, doğuda Ermeniler, güneyde Kürt aşiretleri, içeride isyanlar ve batıda Yunan ordusu arasında sıkışıp kalacaktır.[54]
Yunanlılar, bu düşüncelerle yeni bir taarruz harekâtına başlamaya hazırlanırlarken, henüz Türk ordusunun nerede tertiplendiğini kesin olarak bilmemektedirler. Aslında, Türk ordusu Kütahya-Eskişehir Muharebelerinde yenilip geri çekilmeye başladığı sırada çekilmenin Sakarya gerisine yapılmasına karar vermiş olmakla birlikte Türk Genelkurmay Başkanlığı da yeni savunma hattının nerede teşkil edileceğine henüz karar vermemiştir. Bu sebeple, savunma hattının geçeceği kesin yeri tespit etmek maksadıyla Sakarya Nehri bölgesinin keşfi için bir heyet teşkil edilerek bölgeye gönderilmiş ve bölgenin haritaları hazırlanmaya başlanmıştır.[55]
Keşfe giden heyet, araziyi baştan başa dolaşarak savunma mevzilerinin genel yeri hakkındaki tekliflerini bildirmiştir. Murat-Zafer sıradağlarından sonra İzmir-Afyon-Ankara-Erzurum mihveri üzerinde savunmaya en uygun bölge Ankara-Haymana yaylaları bölgesidir. Kuzeyini Kütüklüdağ-Aydos Dağı yükseltisine, güneyini Tuz Gölü’ne dayayan ve cephesini Ayaş-Polatlı-Mangal Dağı hattına süren bu bölge, yeterli büyüklükte bir kuvvetle mevzi muharebeleri yapmaya uygun ve yeterince derinliği olan bir savunma bölgesidir.
Bununla birlikte, Kütahya-Eskişehir Muharebelerinde verilen zayiat ve geri çekilme esnasında firar eden askerler yüzünden iyice zayıflamış olan Türk ordusunun mevcudu kısa sürede artırılamayacağından, mevcut birliklerle bu kadar geniş bir bölgede tertiplenmek mümkün değildir. Bu sebeple, Eskişehir-Ankara-Sivas hattının iki tarafında ve mevcut kuvvetlerin tertiplenebileceği genişlikte bir savunma bölgesi tesis etmek gerekmektedir.
Bunun için, Kırmır Suyu’ndan güneye doğru Ayaş-Polatlı-Mangal Dağı hattı üzerinde stratejik ve taktik açıdan önemli olan bazı noktalardan geçen bir savunma hattı tesis edilmelidir. Bu hattın kuzeyi, Karadeniz dağlarının koruması altındadır. Bu sebeple, Yunan ordusunun kuzeyden bir kuşatmaya teşebbüs etmesi mümkün değildir.
Güneydeki Mangal Dağı bölgesi ise tamamen farklı özellikler taşımaktadır. Afyon’dan gelen ve Bala üzerinden Kırşehir’e giden yaklaşma istikameti bu mevzilere çatmaktadır. Yunan ordusunun Eskişehir’deki birliklerini de güney yana kaydırması mümkündür. Bu sebeple, Yunanlıların güneyden kuşatma manevrası yapması ihtimaline karşı savunma hattının güney kısmının arkasında kuvvetli ihtiyatlar bulundurulması gerekmektedir.
Sakarya Nehri’nin Porsuk Çayı mansabı ile Beşköprü arasındaki kısmında vadi geniş ve batı tarafındaki sırtlar daha hâkim durumda olduklarından nehrin hemen kenarında mevzi hazırlamak uygun değildir. Bu sebeple savunma hattı nehrin hayli uzağında tesis edilmek zorundadır.[56]
Bu değerlendirmeye göre seçilen savunma hattı; Ankara Çayı-Orta Sakarya doğu sırtları-Ilıcaözü kuzey sırtları-Temürözü-Türbe Tepe-Mangal Dağı hattında teşkil edilmiştir. Bu savunma hattı, 100-120 kilometre uzunluğundadır. Savunma hattının kuzeyinde bulunan Ankara Çayı bölgesi çok sarp olduğundan, büyük birliklerin kuşatma yapmasına uygun değildir. Sakarya Nehri derin ve dar olduğundan köprü kurmaya elverişlidir fakat nehirden sonraki arazi Ankara’ya kadar giderek yükselen ve birbiri gerisindeki hatlarda savunma imkânı veren bir yapıdadır.
Hattın güneyi ise kuşatma harekâtına karşı önemli zorluklar çıkarmaktadır. Çünkü, bu bölgeden yapılacak bir kuşatma harekâtında başarılı olmak için fazla güneye kaymak gerekmektedir. Güneye doğru kayan kuşatma kuvveti ise gerisini yolsuz ve kurak bir araziye vermek zorundadır. Bu durumda, birliklerin ikmalinin Afyon’dan yapılması gerekir fakat bu yol çok uzun ve güneyden yapılacak saldırılara açıktır.
Sakarya mevzilerinin diğer bir özelliği de iki kanadı arasındaki mesafenin oldukça kısa olmasıdır. Ankara’dan gelen yolların cephenin her tarafına yelpaze gibi uzanması Türk ordusunun birlik kaydırması ve ikmali için avantaj teşkil etmektedir. Demiryolu ise kuşatılması zor olan kuzey kanata daha yakındır. Bu özellikler, mevziin savunma gücünü artırmaktadır.
Bu değerlendirmeye göre tespit edilen Sakarya mevzileri, 25 Temmuz 1921’den itibaren tahkim edilmeye başlanmıştır. Türbe Tepe ve Mangal Dağı gibi yerler oldukça sarp ve taşlık olduklarından iyi tahkim edilememiştir. Beylikköprü ile Tekeköy arasında bazı kesimlerde su taşırması yapılmıştır. Tel engelleri, malzeme yetersizliği sebebiyle sadece bazı bölgelere çekilmiştir.[57]
Bununla birlikte, savunma hattı Yunan ordusu için yeterince zorluk çıkarma kapasitesine sahiptir. Örneğin Sakarya mevzileri, Anadolu coğrafyasında bulunduğu konum açısından savunan tarafa avantaj, taarruz eden tarafa ise dezavantaj sağlamaktadır. Çünkü, bu mevzilere çekilen Türk ordusu ana ikmal üssü olan Ankara’ya çok yaklaşırken Yunan ordusu anakarasından çok fazla uzaklaşmak zorunda kalacaktır. Bu durum, Yunan ordusu için harekât açısından olduğu kadar lojistik faaliyetler açısından da sorun teşkil etme potansiyeli taşımaktadır.
Bu mahsur sebebiyle, daha Londra Konferansı sırasındaki görüşmelerde Fransız Mareşal Foch ve General Gourould ile İngiliz Albay George Yunanlıları Anadolu içlerinde doğru fazla ilerlememeleri konusunda uyarmıştır. Fakat Yunanlılar, bu uyarıları dinlememişlerdir.[58] Halbuki menzil hatlarını bu kadar uzatmanın ordular için ne kadar yıkıcı sonuçlar doğurduğu yakın geçmişte yaşanan bazı muharebelerde açık bir şekilde görülmüştür.
Örneğin Napolyon, Moskova’ya kadar 900 kilometre ilerlemiş ve sonunda yenilmiştir. İzmir’den Ankara’ya olan mesafe 600, Sivas’a olan mesafe ise 900 kilometredir. Üstelik Yunanistan’ın kapasitesi Napolyon Fransa’sı ile kıyaslanamayacak kadar sınırlıdır. Yunan ordusunun 15 Mayıs 1919’dan beri elde ettiği başarılar da Napolyon’un zaferleri kadar etkili değildir. [59]
I. Dünya Savaşı’nda ise İngilizler Basra’daki üslerinden 600 kilometre kadar uzaklaşmış[60] ve 24 Kasım 1915’te Bağdat yakınlarındaki Selman-ı Pak’ta yenilmişlerdir. 3 Aralık 1915’te Kut’ül Amare’ye kadar çekilen İngilizler, burada savunma için tertiplenince Osmanlı birliklerince kuşatılmışlardır.[61]
Bundan sonra, nehir gemileriyle ve uçaklarla ikmal yaptıkları kuşatma altındaki birliklerini kurtarmak için birçok harekât düzenlemelerine rağmen bu birlikler, 29 Nisan 1916’da teslim olmak zorunda kalmıştır.[62] Benzer bir durumun Yunan ordusunun başına gelmesi de mümkündür. Üstelik Yunanlılar araç, teçhizat ve personel imkanları bakımından İngilizler ile kıyaslanamayacak kadar zayıftır.
Sonuç
Çalışmamızın ana eksenini oluşturan “İzmir’in İşgalinden Sakarya Meydan Muharebesi’ne Kadar Batı Cephesi’nin Askeri Coğrafyası”nın doğru bir şekilde değerlendirilmesi ve bu değerlendirmeye göre muharebelerin başarıyla sonuçlandırılması, Millî Mücadele’yi yürüten lider kadronun ülke coğrafyasına tam olarak vakıf olduklarını göstermektedir.
Bu lider kadro, Anadolu topraklarının coğrafi yapısı dolayısıyla mücadelede silahlı kuvvetlerin çoğunu, Orta Anadolu’da kesişen İstanbul-İzmit-Eskişehir-Konya-Adana mihveri ile İzmir-Manisa-Uşak-Afyon-Ankara-Kayseri-Sivas-Erzincan-Erzurum-Kars mihveri üzerinde muharebe edecek şekilde konuşlandırmışlardır.
Birinci mihver hem ülkeyi hem doğudaki ve batıdaki harekâtı ikiye bölerek parçalama potansiyeli taşıyan bir mihverdir. İkinci mihver ise Yunan ordusu ile yapılan muharebelerin başarılı olup olmayacağını belirleyecek olan ana mihverdir. Bu sebeple, Yunan ordusu ile yapılan muharebeler genel olarak ikinci mihver üzerinde gerçekleşmiş fakat savaşın nihai sonucunu belirleyen en önemli muharebeler, iki mihverin kesiştiği Eskişehir, Kütahya, Afyon, Konya ve Ankara arasındaki bölgede yapılmıştır.
Uygulanan strateji, Yunan ordusu taarruz ettikçe bu taarruzlara mukavemet etmeye, tespit etmeye, yavaşlatmaya ve durdurmaya çalışmak ve kazanılan zaman içinde orduyu güçlendirmek esasına dayandığından, arazinin coğrafi yapısından en iyi şekilde yararlanılmış ve savunma harekâtı birbiri gerisindeki hatlarda icra edilmiştir.
Bu şekilde, bir yandan kuvvet hazırlamak için zaman kazanılmış, bir yandan da Yunan ordusu anavatanından ve Ege sahillerindeki ikmal üslerinden uzaklaştırılmıştır. Böylece, kendisine düşman bir çevrede muharebe etmek zorunda kalan ve uzun menzil hatları sebebiyle ikmal zorlukları ile karşı karşıya kalan Yunan ordusunun, bu durumun yarattığı sürtünmenin etkisiyle zayıflaması sağlanmaya çalışılmıştır.
Sakarya Meydan Muharebesi, bu zayıflamanın güç dengelerini dönüm noktasına ulaştırdığı muharebe olmuştur. Bunda, seçilen savunma hattının özellikleri de etkili olmuştur. Sakarya savunma hattı, Yunan ordusunu belirli bir alana kanalize edecek, birbiri gerisindeki tepeler ve sırtlarda adım adım yapılacak savunma harekâtı ile yıpratacak ve dönüm noktasına ulaşmasını sağlayarak güç dengesine ulaşacak şekilde seçilmiştir.
Bu mevzilerin kuzey kanadı kuşatma harekâtına imkân vermeyen engebeli bir arazi kesimine ve cephe engellik vasfı kısıtlı da olsa bir su engeline dayandırılmıştır. Ana ikmal yolu olan demiryolu ise Yunan kuşatma kanadının ulaşamayacağı kadar uzakta bırakılmıştır.
Türk kuvvetlerinin muharebe gücü Yunan ordusuna göre daha az olduğundan savunma hattının şekli bu zafiyeti telafi etmek için yarım daire şeklinde teşkil edilmiştir. Bu şekil iç hat muharebelerine uygun olduğundan, mesafelerin kısalığından faydalanarak birliklerin ihtiyaç duyulan bölgelere hızla kaydırılması planlanmıştır.
Seçilen savunma hattı, güney kanada kanalize olacak Yunan birliklerini yol şebekesi kısıtlı bir alanda harekât icra etmeye mecbur bırakırken Türk ordusunun ana ikmal üssü olan Ankara’dan tüm cepheye yelpaze gibi uzanan yollar sayesinde ikmal ve bütünleme faaliyetlerini kolay ve hızlı şekilde yapabilmesine imkân sağlanmıştır.
Bu durum, Türk ordusunun komuta heyetinin Millî Mücadele ve bu mücadelenin en önemli cephesi olan Batı Cephesi’nin askeri coğrafyasını çok iyi bir şekilde etüt ettiği gibi başta Sakarya Meydan Muharebesi olmak üzere bu cephedeki tüm muharebelerin meydana geldiği bölgeleri de aynı hassasiyetle inceleyerek belirlediklerini göstermektedir.
Çalışmanın ortaya koyduğu bütün bu sonuçlar üzerine söylenecek son söz, orduyu ve devleti yönetenlerin ülke coğrafyasını iyi tanımalarının, ülkenin geleceğini belirleyen karar anlarında doğru karar verebilmeleri için zorunlu olduğu gerçeğidir. Millî Mücadele ve bu mücadeleyi başarıyla sonuçlandıran lider kadronun uygulamaları, bunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
(Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkilap Tarihi Enstitüsü tarafından 9-10 Eylül 2021 tarihinde POTA koordinatörlüğünde Polatlı Belediyesi 13 Eylül Kültür Merkezi’nde düzenlenen 100. Yılında Sakarya Meydan Muharebesi Sempozyumu’nda bildiri olarak sunulmuştur.)
KAYNAKÇA
YAYINLANMIŞ ARŞİV BELGELERİ
HTVD (Harp Tarihi Vesikaları Dergisi):
Sayı: 20, Vesika, 512, 513, 514, 515, 516, 517, 518.
ATBD (Askeri Tarih Belgeleri Dergisi):
Sayı: 95, Belge: 2481, 2482, 2483, 2496, 2499, 2500, 2513, 2519, 2528.
Sayı: 127, Belge: 1, 2.
KİTAPLAR
AKBAY, Cemal; Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, C.1, Osmanlı İmparatorluğu’nun Siyasi ve Askeri Hazırlıkları ve Harbe Girişi, ATASE Yayınları, Ankara, 1991.
Askeri Coğrafya (Kara, Deniz ve Hava Harp Akademileri İçin), (Seri No:3), Harp Akademileri Basımevi, İstanbul, 1992.
ATATÜRK, Mustafa Kemal; Nutuk, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul, 2004.
CEBESOY, Ali Fuat; Millî Mücadele Hatıraları, Temel Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2010.
ENER, Suat; Türkiye’nin Sıradağları, Havzaları, Ana Yolları, Türkiye’nin Coğrafi Engebelerine Genel Stratejik Bakış, C. 1, Türkiye’nin Sıradağları, Ankara Basım ve Cilt Evi, Ankara, 1937.
………; C. 2, Türkiye’nin Havzaları, Ana Yolları, Türkiye’nin Coğrafi Engebelerine Genel Bir Bakış, Ankara Basım ve Cilt Evi, Ankara, 1937.
………; Türk İstiklal Harbinin Ana Hatları, Harp Okulu Basımevi, Ankara, 1938.
ERİKAN, Celal; Kurtuluş Savaşı Tarihi, Hazırlayan: Rıdvan Akın, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2010.
ESLEN, Nejat, Tarih Boyu Savaş ve Strateji, Q Matris Yayınları, İstanbul, 2003.
Genelkurmay Başkanlığı Harp Tarih Encümeni, Türk İstiklal Harbi Hülasası, 1919-1922, Askeri Matbaa, İstanbul, 1937.
İsmail, HAKKI, Türkiye Askeri Coğrafyası, Sevkulceyş, Tabiye ve Harp Tarihi Bakımından Tetkik, Necmistiklal Matbaası, İkinci Basılış, İstanbul, 1934.
İNÖNÜ, İsmet; Hatıralar, Yay. Haz.: Sebahattin Selek, Bilgi Yayınevi, 3. Baskı, Ankara, 2009.
Jeopolitik, Jeostrateji ve Strateji, Harp Akademileri Basım Evi, İstanbul, 2000.
KANE, Thomas M. and David J. LONSDALE; Understanding Cotemporary Strategy, Routledge, U.S.A., Newyork, 2012.
KEEGAN, John; Savaş Sanatı Tarihi, Çev.: Selma Koçak, Doruk Yayıncılık, İstanbul, 2007.
KINAL, Füruzan; Eski Anadolu Tarihi, TTK Basımevi, 2. Baskı, Ankara, 1987.
Org. İzzettin Çalışlar’ın Anılarıyla Gün Gün, saat saat İstiklal Harbi’nde Batı Cephesi, Haz.: İzzeddin Çalışlar, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2009.
ÖZALP, Kâzım; Millî Mücadele, 1919-1922, C. 1, TTK Basımevi, 4. Baskı, Ankara, 1998.
PALLİS, Alexander Anastasius; Yunanlıların Anadolu Macerası, (1915-1922), Çev.: Orhan Azizoğlu, Yapı Kredi Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 1997.
ŞİMŞEK, Halil; Türkiye’nin Ulusal Güvenlik Stratejisi, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2002.
TOWNSHEND, Charles V. F.; Mezopotamya Seferim, Kurna, Kut’ülamare ve Selmanıpak Muharebeleri, Çev.: Gürol Koca, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2012.
TÜMERDEM, İsmail Hakkı; Başkomutan Atatürk’e Değin; Türk Orduları Başkomutanları ve Yaptıkları Büyük Meydan Muharebeleri Üzerine Araştırma, K.K.K. İstanbul Askeri Basımevi, İstanbul, 1953.
Türk İstiklal Harbi, C. 2, Batı Cephesi, Ks. 2, Yay. Haz.: Tevfik Bıyıkoğlu ve Diğerleri, Gnkur. Basımevi, Ankara, 1965.
Türk İstiklal Harbi, C. 2, Batı Cephesi, Ks. 3, Kütahya, Eskişehir Muharebeleri (15 Mayıs 1921-25 Temmuz 921), Yay. Haz.: Tevfik Bıyıkoğlu ve Diğerleri, Gnkur. Basımevi, Ankara, 1974.
Türk İstiklal Harbi, C. 2, Batı Cephesi, Ks. 4, Kütahya, Eskişehir Muharebeleri (15 Mayıs 1921-25 Temmuz 921), Yay. Haz.: Tevfik Bıyıkoğlu ve Diğerleri, Gnkur. Basımevi, Ankara, 1974.
Türk İstiklal Harbi, C. 2, Batı Cephesi, Ks. 5, 1. Kitap, Sakarya Meydan Muharebesinden Önceki Olaylar ve Mevzi İlerisindeki Harekât (25 Temmuz-22 Ağustos 1922), Yay. Haz.: Tevfik Bıyıkoğlu ve Diğerleri, Gnkur. Basımevi, Ankara, 1972.
MAKALELER
KAYMAZ, İhsan Şerif; ‘’Birinci Dünya Savaşı’nda Irak’’, 100. Yılında Birinci Dünya Savaşı, Ed.: Ümit Özdağ, Kripto Yayınları, Ankara, 2014, s. 245-256.
[1] Nejat Eslen, Tarih Boyu Savaş ve Strateji, Q Matris Yayınları, İstanbul, 2003, s. 143.
[2] T. M. Kane and D. J. Lonsdale, Understanding Cotemporary Strategy, Routledge, U. S. A., Newyork, 2012, s. 20.
[3] Geniş bilgi için bkz. John Keegan, Savaş Sanatı Tarihi, Çev.: Selma Koçak, Doruk Yayıncılık, İstanbul, 2007, s. 93-105.
[4] Jeopolitik, Jeostrateji ve Strateji, Harp Akademileri Basım Evi, İstanbul, 2000, s. 111-114; Halil Şimşek, Türkiye’nin Ulusal Güvenlik Stratejisi, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2002, s. 18.
[5] Askeri Coğrafya (Kara, Deniz ve Hava Harp Akademileri İçin), (Seri No:3), Harp Akademileri Basımevi, İstanbul, 1992, s. 8-9.
[6] Füruzan Kınal, Eski Anadolu Tarihi, TTK Basımevi, 2. Baskı, Ankara, 1987, s. 1-2; İ. Hakkı Tümerdem, Başkomutan Atatürk’e Değin; Türk Orduları Başkomutanları ve Yaptıkları Büyük Meydan Muharebeleri Üzerine Araştırma, K.K.K. İstanbul Askeri Basımevi, İstanbul, 1953, s. 40-41.
[7] Geniş bilgi için bkz. Suat Ener, Türkiye’nin Sıradağları, Havzaları, Ana Yolları, Türkiye’nin Coğrafi Engebelerine Genel Stratejik Bakış, C. 1, Türkiye’nin Sıradağları, Ankara Basım ve Cilt Evi, Ankara, 1937, s. 15-17.
[8] Bkz. İsmail Hakkı, Türkiye Askeri Coğrafyası, Sevkulceyş, Tabiye ve Harp Tarihi Bakımından Tetkik, Necmistiklal Matbaası, İkinci Basılış, İstanbul, 1934, s. 4.
[9] Demiryolu hatları için bkz. Genelkurmay Başkanlığı Harp Tarih Encümeni, Türk İstiklal Harbi Hülasası, 1919-1922, Askeri Matbaa, İstanbul, 1937, s. Kroki No-1.
[10] Geniş bilgi için bkz. Suat Ener, Türkiye’nin Sıradağları, Havzaları, Ana Yolları, Türkiye’nin Coğrafi Engebelerine Genel Stratejik Bakış, C. 2, Türkiye’nin Havzaları ve Ana Yolları, Ankara Basım ve Cilt Evi, Ankara, 1937, s. 17-20.
[11] S. Ener, Havzalar ve Ana Yollar, C. 2, s. 6.
[12] Cemal Akbay, Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, C.1, Osmanlı İmparatorluğu’nun Siyasi ve Askeri Hazırlıkları ve Harbe Girişi, ATASE Yayınları, Ankara, 1991, s. 75.
[13] Bkz. İ. Hakkı, Türkiye Askeri Coğrafyası, s. 24-25.
[14] Paris Barış Konferansı’ndaki Yüksek Konsey tarafından, Temmuz 1919’da Türk ve Yunan tarafları arasında iki tarafın da aşamayacağı bir hat belirlemekle görevlendirilen İngiliz General Milne’nin tespit ettiği hattır. Bu hat, Osmanlı Harbiye Nezareti’ne 3 Kasım 1919’da bildirilmiştir. Geniş bilgi için bkz. Türk İstiklal Harbi, C. 2, Batı Cephesi, Ks. 2, Haz.: Tevfik Bıyıklıoğlu ve Diğerleri, Gnkur. Basımevi, Ankara, 1965, s. 120-122.
[15] C. Akbay, s. 75.
[16] İ. Hakkı, Türkiye Askeri Coğrafyası, s. 19-22.
[17] C. Akbay, s. 81.
[18] S. Ener, Havzalar ve Ana Yollar, C. 2, s. 8.
[19] C. Akbay, s. 82.
[20] Geniş bilgi için bkz. S. Ener, Havzalar ve Ana Yollar, C. 2, s. 9-20.
[21] Geniş bilgi için bkz. Kazım Özalp, Milli Mücadele, 1919-1922, C. 1, TTK Basımevi, 4. Baskı, Ankara, 1998, s. 5-8.
[22] TİH, C. 2, Ks. 2, s. 118.
[23] Suat Ener, Türk İstiklal Harbinin Ana Hatları, Harp Okulu Basımevi, Ankara, 1938, s. 7.
[24] Geniş bilgi için bkz. TİH, C. 2, Ks. 2, s. 117-118.
[25] TİH, C. 2, Ks. 2, Kroki:12, s. 188-193. İsmet İnönü, Hatıralar, Yay. Haz.: Sebahattin Selek, Bilgi Yayınevi, 3. Baskı, Ankara, 2009, s. 201; K. Özalp, s. 134.
[26] Geniş bilgi için bkz. HTVD, Sayı: 20, Vesika, 512,513, 514, 515, 516, 517, 518.
[27] Ali Fuat Cebesoy, Millî Mücadele Hatıraları, Temel Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2010, s. 497.
[28] S. Ener, Türk İstiklal Harbinin Ana Hatları, 13.
[29] Geniş bilgi için bkz. S. Ener, Türk İstiklal Harbinin Ana Hatları, s. 17-23.
[30] ATBD, Sayı: 127, Belge: 1, 2.
[31] Türk İstiklal Harbi, C. 2, Batı Cephesi, Ks. 3, Kütahya, Eskişehir Muharebeleri (15 Mayıs 1921-25 Temmuz 921), Yay. Haz.: Tevfik Bıyıkoğlu ve Diğerleri, Gnkur. Basımevi, Ankara, 1974, s. 153.
[32] S. Ener, Türk İstiklal Harbinin Ana Hatları, s. 31.
[33] K. Özalp, s. 175.
[34] S. Ener, Türk İstiklal Harbinin Ana Hatları, s. 35.
[35] TİH, C. 2, Ks. 3, s. 316.
[36] TİH, C. 2, Ks. 3, s. 430.
[37] TİH, C. 2, Ks. 3, s. 343.
[38] TİH, C. 2, Ks. 3, s. 359-363.
[39] TİH, C. 2, Ks. 3, s. 474, 493, 518.
[40] TİH, C. 2, Ks. 3, s. 534-561.
[41] Celal Erikan, Kurtuluş Savaşı Tarihi, Hazırlayan: Rıdvan Akın, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2010, s. 212-213; TİH, C. 2, Ks. 3, s. 562-569.
[42] Geniş bilgi için bkz. S. Ener, Türk İstiklal Harbinin Ana Hatları, s. 42-48; Ayrıca bkz. Org. İzzettin Çalışlar’ın Anılarıyla Gün Gün, saat saat İstiklal Harbi’nde Batı Cephesi, Haz.: İzzeddin Çalışlar, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2009, s. 41-42.
[43] Geniş bilgi için bkz. Türk İstiklal Harbi, C. 2, Batı Cephesi, Ks. 4, Kütahya, Eskişehir Muharebeleri (15 Mayıs 1921-25 Temmuz 921), Yay. Haz.: Tevfik Bıyıkoğlu ve Diğerleri, Gnkur. Basımevi, Ankara, 1974, s. 190-234; Ayrıca bkz. ATBD, Sayı: 95, Belge: 2481, 2482, 2483.
[44] S. Ener, Türk İstiklal Harbinin Ana Hatları, s. 49-50.
[45] TİH, C. 2, Ks. 4, s. 366.
[46] TİH, C. 2, Ks. 4, s. 388; ATBD, Sayı: 95, Belge: 2496, 2499, 2500.
[47] TİH, C. 2, Ks. 4, s. 441.
[48] ATBD, Sayı: 95, Belge: 2528.
[49] S. Ener, Türk İstiklal Harbinin Ana Hatları, s. 53.
[50] ATBD, Sayı: 95, Belge: 2513, 2519; İ. İnönü, s. 247-248.
[51] ATBD, Sayı: 95, Belge: 2519.
[52] TİH, C. 2, Ks. 4, s. 490-492.
[53] TİH, C. 2, Ks. 4, s. 536; Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul, 2004, s. 455-456; S. Ener, Türk İstiklal Harbinin Ana Hatları, s. 53.
[54] Türk İstiklal Harbi, C. 2, Batı Cephesi, Ks. 5, 1. Kitap, Sakarya Meydan Muharebesinden Önceki Olaylar ve Mevzi İlerisindeki Harekât (25 Temmuz-22 Ağustos 1922), Yay. Haz.: Tevfik Bıyıkoğlu ve Diğerleri, Gnkur. Basımevi, Ankara, 1972, s. 22-23.
[55] TİH, C. 2, Ks. 4, s. 485.
[56] S. Ener, Türk İstiklal Harbinin Ana Hatları, s. 54-55.
[57] TİH, C. 2, Ks. 5, 1. Kitap, s. 38-41.
[58] Mareşah Foch, Anadolu’nun işgali için 1.000.000 askere ihtiyaç olduğunu, bu sebeple Yunanlıların askeri olarak kesin sonuçlu bir başarı elde etmesinin zor olduğunu belirtmiştir. General Gourould ise Yunanlıların Kuvayı Milliye diye Türk ordusunu küçümsemesinin doğru olmadığını söylemiştir. İngiliz Albay George de benzer itirazlarda bulunmuştur. Ancak Yunanlılar bu ikazlara karşı çıkmış ve Anadolu’daki ordularının 120.000 kişiye yükseldiğini, bu kadar birlikle en geç üç ay içinde Şark Meselesi’ni çözeceklerini ileri sürmüşlerdir. TİH, C. 2, Ks. 3, s. 260-261.
[59] Alexander Anastasius Pallis, Yunanlıların Anadolu Macerası, (1915-1922), Çev.: Orhan Azizoğlu, Yapı Kredi Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 1997, s. 50.
[60] Charles V. F. Townshend, Mezopotamya Seferim, Kurna, Kut’ülamare ve Selmanıpak Muharebeleri, Çev.: Gürol Koca, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2012, s. 45.
[61] İhsan Şerif Kaymaz, “Birinci Dünya Savaşı’nda Irak”, 100. Yılında Birinci Dünya Savaşı, Ed.: Ümit Özdağ, Kripto Yayınları, Ankara, 2014, s. 248-249.
[62] Geniş bilgi için bkz. C. V. F. Townshend, s. 417-596.