Site İçi Arama

tarih

Kocatepe Muhribini Kendi Uçaklarımızla Batırdığımız Gün, Kıbrıs Barış Harekâtının İkinci Gününde (21 Temmuz) Türk Hava Kuvvetleri (Bölüm -4)

Kocatepe Muhribi Hava Kuvvetleri Komutanlığı ile Deniz Kuvvetleri Komutanlığı arasındaki koordinasyon eksikliği nedeniyle Yunanistan savaş gemisi kabul edilerek Türk uçaklarınca batırılmıştır. Adatepe ve Mareşal Çakmak Muhripleri yaralı halde Mersin’e ulaşmayı başarmıştır.

Kıbrıs Barış Harekâtının İkinci Günü 

21 Temmuz 1974’de; Rumların yeniden taarruz etmesi nedeniyle harekât tekrar başlamış, 131, 132, 171 ve 172’nci Filolar harekâta katılmıştır. Harekâtın ikinci günü sabahı bombardıman ve keşif uçakları tam yükle kalkış yapmış, geceleyin toparlanıp taarruza geçen Rumlar sabahın ilk ışıkları ile hava bombardımanı başlayınca bozguna uğrayıp dağılmışlardır. Saat 07.55’de, Baf’tan Lefkoşa’ya istikametine ilerleyen olan 40 araçlık bir Rum konvoyuna taarruz edilerek etkisiz hale getirilmiş ve gün sonunda Girne alınmıştır. Aynı gün bir F-104 G uçağı Kıbrıs üzerindeki görev uçuşu dönüşünde Yerköy-Yozgat civarında yakıtının bitmesi sonucu düşmüş, pilot paraşütle uçaktan atlayarak sağ olarak kurtulmuştur. Yine bir F-100 D uçağı, görev dönüşü motor arızasından dolayı Antalya civarında düşmüş, pilot paraşütle atlayarak sağ olarak kurtulmuştur. 

Harekât bölgesinin küçük oluşu hedeflerin kolayca bulunmasını sağlamış, birçok yerden Rumların, uçaklarımız taarruz ettikleri sırada ellerindeki silahları, cephaneyi ve mevzilerini bırakarak kaçtıkları haberleri alınmıştır. Harekâtın ikinci gününde, 20 Temmuz’da atılması gereken ancak atılamayan malzeme ve personel için 2 adet C-160 ve 1 adet C-130 uçağı hazırlanmış ve 09.43’te göreve çıkmış, görevi başarı ile icra ettikten sonra 11.03’te üslerine dönmüştür. Bu görevler sonucunda Yıldız Atma-1 planına göre Hava İndirme Tugayı’nın Kıbrıs’a indirilmesi tamamlanmıştır. Harekâtın ikinci gününde komando birlikleri, havadan indirilen birlikler ve çıkarma birlikleri birleşmiştir. Ortaköy’den batıya doğru intikal eden birlikleri çok kanlı çarpışmalar sonucunda Girne’yi ele geçirilmiş, ancak 21 şehit verilmiştir.

6’ncı Kolordu Komutanlığı çıkarma bölgesinde görev yapan ve Türk uçaklarını hedeflere yönelten Çakmak Özel Görev Kuvveti’nde İleri Hava Kontrolörü (İHK) görevindeki Hava Pilot Binbaşı Fehmi Ercan ve 50’nci Piyade Alay Komutanı Piyade Albay İbrahim Karaoğlanoğlu görev yaptığı alayın karargâh giriş bölgesine, 20/21 Temmuz sabaha karşı, saat 03.30’da Rum kuvvetlerinin yoğun tank atışı sonucu 106 mm.lik top mermisinin isabet etmesi sonucu şehit olmuşlardır. Şehit Hava Pilot Binbaşı Fehmi Ercan’ın ismi KKTC-Lefkoşa havalimanına (Ercan Havalimanı) verilmiştir. Patlamadan hemen önce villadan ayrılan diğer İHK subayları Hv.Plt.Bnb.Necdet Karademir ve Hv.Plt.Yzb.Akın Giray, büyük bir şans eseri kurtulmuştur.

Alınan İstihbarat: Yunan Konvoyu Kıbrıs'a Destek İçin Geliyor (mu?)

Rumların 20 Temmuz gecesi çıkarma yapan birliklerimizle Türk Alayı’na yönelttikleri saldırılar sürerken Muğla İl Jandarma Komutanlığı tarafından Türk Harekât Merkezine, bir Yunan konvoyunun Rodos’tan, Baf istikametine doğru seyir halinde olduğu bildirilmiştir. Söz konusu bilgi üzerine Antalya’da konuşlu 301’nci Filo’ya ait S-2E tipi Tracker Deniz Karakol uçakları keşif için gönderilmiş ve konvoy hakkında bilgi toplaması emredilmiştir. Kalkan uçaklar ve Anamur Radarı söz konusu konvoyu bütün gece takip etmeye başlamıştır. Deniz Kuvvetlerine bağlı bir S-2E karakol uçağının bildirdiği keşif raporunda; Antalya’nın 160 kilometre güneyinde Yunan savaş gemileri desteğinde 4 muhrip ve 7 çıkarma gemisinden (4 destroyer ve 7 nakliye gemisinin) oluşan büyük bir deniz konvoyun Yunan destroyerleri eşliğinde Kıbrıs’ın güney batısına Baf-Limasol’a doğru hareket ettiğini rapor edilmiştir.

Bir yanlışlığa meydan vermemek için de o bölgede herhangi bir Türk gemisinin olup olmadığı defalarca kontrol ettirilmiştir. Teyit için 184’üncü Filo’ya ait RF-84F uçakları keşif için bölgeye intikal etmiştir. Elde edilmiş radar bulgularının aksine, denizde olması gereken yerlerde ve Ada ile Antalya arasındaki alanda fiziki hiçbir netice elde edilememiştir. Yunan Adaları ile Kıbrıs arasındaki mesafe düşünülerek konun teyit edilmesi düşüncesi gündeme gelmiştir.

Bunun üzerine Anamur radarı ikaz edilmiş ve bilginin doğruluğu sorulmuştur. Anamur Radarının bölgeye bir Yunan deniz konvoyu yaklaştığını teyit etmesi üzerine tedbir alınması kararlaştırılmıştır. Deniz Harekât Merkezi’nden de bölgede Türk gemisi olup olmadığı sorulmuş ve Deniz Kuvvetleri bölgede kendi gemisi bulunmadığını teyit etmiştir.

Yunan Konvoyuna Taarruz 

Genelkurmay Başkanlığı, Yunan konvoyunun henüz yasak bölgeye girmediğini, diplomatik yollardan bu gemilerin hareketini engellemek için teşebbüse geçilmediğini, havadan taarruz için planlama hazırlıklarının arttırılması ve Hava Kuvvetleri Komutanlığından saat 12.30 gibi taarruz edebileceği, Müşterek Harekât Merkezine bildirilmiştir. 21 Temmuz günü Deniz Kuvvetleri’nin hiçbir harp gemisinin Arnavut Burnu’ndan güneye inmemesi ve bölgede bulunan tüm deniz vasıtalarının kuzeye çıkmaları emredilmiştir.

Harekâtın ikinci günü sabah saat 11.00 sularında Ankara’daki bütün birimler gergin bir bekleyiş içine girmiş, çünkü belirtilen nakliye gemileri 2 Yunan Komando Taburu’nun Ada’ya ulaşacağı endişesi oluşmuştur. Türk uçaklarının keşif yaptıkları alanda hiçbir gemi olmamasına karşın Anamur Radar Komutanlığının ve keşifteki S-2E uçaklarının radar ekranlarında Ada’ya yönelmiş gemilerin devam ettiği belirtilmiştir. Konvoya önce Deniz Kuvvetleri’nin taarruz etmesine, ihtiyaç duyulursa Hava Kuvvetleri’nin müdahale etmesine karar verilmiştir. Ancak menzil itibariyle Türk gemilerinin konvoya yetişme imkânının olmadığı ve konvoyu himaye eden düşman gemilerinin çok fazla olduğu beyan edilerek, konvoya ilk önce Hava Kuvvetleri’nin taarruz etmesine karar verilmiştir. Müteakiben, Hava Kuvvetleri Harekât Merkezi’nden “konvoya taarruz için hazır ol” emri verilmiştir.

Yunan konvoyuna yönelik icra edilmesi planlanan hava harekâtının sonrasında ayrıca Deniz Kuvvetleri Komutanlığına bağlı Mareşal Çakmak, Adatepe, Kocatepe ve Tınaztepe muhriplerinin, harp sahası ilan edilmiş Baf bölgesine gönderilerek düşman unsurlarına yönelik taarruzun devam ettirilmesi planlanmış ve plan dahilinde bölgeye yönelik harekât başlatılmıştır. 2’nci Hava Kuvveti Komutanı, Hava Kuvvetleri Komutanı’ndan bizzat telefonla aldığı emir ile “Yunan konvoyuna taarruzun, Hava Kuvvetleri Komutanlığının emir ve komutasında 1’nci Hava Kuvveti Komutanlığı tarafından icra edileceğini, bu maksatla 3 filonun görevlendirildiğini” bildirmiştir. Gece boyunca radarlarda gözüken bu gemilerin Ada’ya ulaşmasını engellemek için saat 13.00’de bir taarruz planlanmıştır.

Türk Savaş Uçakları Gerçekte Olmayan Yunan Konvoyunu Vurmak İçin Havalanıyorlar, Kocatepe'yi Batırıyorlar

Saat 14.00’de, 111’inci Filo’nun F-100D ve 141’inci Filo’nun F-104 uçakları havalanmış, olabilecek bir Yunan çıkarmasına karşı çok kararlı bir şekilde söz konusu bölgede ne varsa batırılması kararlaştırılmıştır.

Bu emir doğrultusunda 1’inci Hava Kuvveti Komutanlığına bağlı Türk savaş uçakları söz konusu gemilere 14.15 sularında taarruza başlamıştır. Saat 14.30’da Poli açıklarında bulunan 3 Yunan hücumbotuna rastlanıp birinin batırıldığı, diğer ikisinin de yaralandığı rapor edilmiştir. Uçakların kalkışından kısa bir süre sonra Türk muhriplerinin taarruza uğradıkları ve yardım istedikleri bilgisi Müşterek Harekât Merkezi’ne ulaşmış, uçakların Türk gemilerine taarruz ettiği anlaşıldıktan sonra derhal ateşkes emri verilmiştir. F-104G keşif uçaklarının raporlarında batmakta olan bir gemi ve tahliye sandallarının görüldüğü, diğer 2 geminin ise kuzeye doğru ilerlediği rapor edilmiştir. Genelkurmay Başkanlığına saat 15.30’da gelen haber büyük bir gerginlik yaratmış ve derin bir üzüntüye boğmuştur.

Çünkü bölgede hiçbir gemi bulunmadığı söylenmesine karşın, olmaması gereken yerde bulunan veya bulunması gerektiği halde bulunmadığı söylenen Kocatepe Muhribi Hava Kuvvetleri Komutanlığı ile Deniz Kuvvetleri Komutanlığı arasındaki koordinasyon eksikliği nedeniyle Yunanistan savaş gemisi kabul edilerek Türk uçaklarınca batırılmıştır. Adatepe ve Mareşal Çakmak Muhripleri yaralı halde Mersin’e ulaşmayı başarmıştır. 22 Temmuz 1974’de sabah saatlerinde hasarlı olarak seyreden Adatepe Muhribi Mersin’e ulaşmıştır. Bölgenin hava muharebe sahası olması nedeniyle keşif yapılamamıştır. 

Deniz Kuvvetleri Komutanlığının ateş edilen sahada Türk Donanmasına ait gemilerin olmaması yolundaki değerlendirmesi, takip edilen gemilerin hava muharebe sahası ilan edilen Baf’a yaklaşmış olması ve Adana Müşterek Harekât Merkezinden uçaklara gereken haberin teknik imkânsızlıklar dolaysıyla duyurulamaması gibi etkenler ile bu çıkarmanın tahmin edildiği şekilde yapıldığı takdirde ortaya çıkacak büyük müşküller nazara alınarak uçakların gemiler üzerine taarruz etmesine engel olunamamıştır.

Olay sonrası yapılan incelemede, Anamur Radarının elektronik harp ile aldatıldığı ve karıştırmaya maruz kaldığı, deniz keşif uçaklarının da yasak ilan edilen bölgede bazı ticaret gemilerini görmüş olabilecekleri sonucuna varılmıştır.

Müşterek harekâtta ortaya çıkan istihbarat ve muhabere zafiyeti sonucunda meydana gelen olay sonucunda; 3’ü subay, 14’ü Astsubay ve 37’si er olmak üzere toplam 54 Türk denizcisi şehit verilmiştir.

Hava harekâtının sevk ve idaresinin saat 16.30’dan itibaren tekrar 2’nci Hava Kuvvet Komutanlığına devredilmesi sonrasında görevlendirilen keşif uçakları, Adatepe ve Tınaztepe’nin kuzeye doğru uzaklaştıklarını, Mareşal Çakmak Muhribi’nin yaralandığını ve Kocatepe Muhribi’nin yanmakta olduğunu, hava fotoğrafları ile tespit etmiş ve raporla ordu karargâhına bildirmiştir.

 

Kocatepe’yi Bombalayan Pilotlar Arasında Yer Alan ve İkinci Görev Kolunun lideri F-104 pilotu Emekli Hava Pilot Binbaşı Zeki Kılıç anlatıyor:

“Ankara Mürted Üssü’nde kol komutanı idim. Birliklerimiz 20 Temmuz’da Kıbrıs’a çıkmıştı, 21 Temmuz’da da çıkarma devam ediyordu. O sabah bize haber verildi. Düşman gemilerinden oluşan bir konvoy Baf’a doğru yol alıyor. Biz o bölgeyi harp sahası ilan etmiştik. Dost ve düşman hiçbir gemi oraya giremezdi. Uçaklarımıza gemilere karşı kullanılacak özel mermi ve bombalar yüklendi ve öğle saatlerinde konvoyu vurmak üzere havalandık. Birinci kol lideri Binbaşı Namık Kemal Aşıcı. Ben ikinci kol lideri idim.

Deniz savaşı olacağı zaman komutan gemisinde bizim özel eğitim görmüş bir arkadaşımız mutlaka olur ve o havacı arkadaşımız bizi yönlendirir. Denizde yirmi tane aynı tipte ve aynı bayraklı gemi bile olsa hiç fark etmez. O arkadaşımız bizi yönetir ve biz de vuracağımız gemiyi aralarından çeker çıkarırız. Bunu yaparken kendi gemilerimize en ufak bir zarar bile vermeyiz. Bize savaş harekât merkezinden emir verilmişti. Baf Limanı’nda gördüğünüz bütün yüzer cisimleri batırın diye. Ama gemilere irtibat subayı verilmemiş.

Baf’a doğru havalandık, havada gazları açtık. Ankara’dan Baf 24 dakika sürüyor. Bir muhrip bize uçaksavarla yaylım ateş ateşine başladı. Ancak hedefimiz o değildi. Hedef Baf’a çıkarma yapacak konvoyu yok etmekti. Onun için biz bu ateş eden gemiye saldırmadık. Baf’ın hemen yakınında üç savaş gemisi vardı. Gözlerimizle gördük onları orada. Limanın neredeyse içindeler. Bize uçaksavar ateşi açtılar. Çevremizde filmlerde falan gördüğümüz şarapnel parçaları tıkır tıkır dolaşıyordu. Onların arasından dalıyorduk. Gemilere roket taarruzu yaptık, sonra top taarruzuna geçtik. Sonra biz bu gemilerde Türk Bayrağı olduğunu gördük. Ama bize hiç kimse bunlar Türk gemisidir, ateş etmeyin demedi. Cephanemiz bitmiş, yakıtımız azalmıştı ve dönüşe geçtik.

Ama son anda Türk Bayrağı’nı ve panosunu gemilerde gördüğümüz için, içimizde bir burukluk oluşmuştu. Kendi kendimize acaba diye soruyorduk ama bir yandan da harp sahası ilan edilen o bölgede bizim gemilerimizin olmayacağını düşünüyorduk. Savaş gemilerimizle uçaklarımız arasında telsiz bağlantısı yoktu.

Biz döndük Mürted ana üssümüze ve komutanlarımıza gemilerde Türk Bayrağı gördüğümüzü söyledik. Araştıralım dediler. Biraz sonra bunların Yunan gemisi olduğu bize bildirildi ve yeniden kalkış emri geldi. Emir şöyleydi: Bunlar düşman gemisi. Kalkın ve kalan varsa batırın. Eğer gemi göremezseniz Baf Limanı’nı yok edin.

O sevinç dakikalarını size anlatamam. Bunların Yunan gemisi olduğunu öğrenince bütün arkadaşlar, 12 pilot birbirimizle kucaklaştık, şapkalarımızı havaya fırlattık. İçimizdeki kuşku yok oldu. Uçaklarımız yeniden yüklenmişti. O moralle uçaklarımıza koştuk. İkinci göreve daha büyük coşkuyla gidiyorduk şimdi. Düşman radarlarına yakalanmamak için çok alçaktan uçuyorduk. 20 metre falan. Yukarıdan bir baktık ki, isabet alan gemilerden biri (az sonra batacak olan Kocatepe) yanıyor. Diğer iki gemi ise (Adatepe ve Mareşal Çakmak) kaçmış. Görevimizi yaptık ve Baf Limanı’na hasar verdik. Düşman çıkarma yapmasın diye orasını mahvettik. Yaralı kuşa taş atılmaz. Yanan gemiye artık yeniden saldırmadık. O kargaşada kimin isabet sağladığı belli olmaz. Orası tam bir ana baba günü. Yani kıvırıp kıvırıp tekrar ateş ediyoruz. Gemiler de bize ateş ediyor. Ama kim vurdu, onu bilmek mümkün değildir. Oraya gidenler hepimiz tecrübeli arkadaşlardık. Yani bombaları karavanaya atmadık. Hatta alçaldığımız sırada biz onlara top atışı yaparken, gemilerden de su bombası atıyorlardı. Bu bombalar suyu 50-60 metre yükseltiyor. Yani o su sütununa çarparsak rahat paramparça oluruz. Hatta o anda içimden geldi ve telsizle pilot arkadaşlara dedim ki “Yahu bunlar bizi Kleopatra gibi su sütunlarının arasında dolaştırıyorlar.” Aynen bu lafı ettim! Sonra diğer filolar kaçmakta olan o iki gemiye yeniden taarruz etmişler. Ayrıca o yanmakta olan gemi de batmış. Batanın Kocatepe, kaçanların da Adatepe ve Mareşal Çakmak olduklarını sonradan öğrendik. Kaçan o ikisi de isabet almışlar. İkinci saldırıyı da yaptıktan sonra Ankara’da Mürted Üssü’ne döndük.

Yine alarmdayız ve uyumuyoruz. Ertesi sabah da Kıbrıs’a kara hedeflerini bombalamaya gideceğiz. O sabah erken saatlerde onların bizim gemilerimiz olduğunu kesinlikle öğrendik ve çok büyük üzüntü yaşadık. Sabah 9’da Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Emin Alpkaya Üsse geldi ve Deniz Kuvvetleri ile yaptığı konuşmaların teyp kayıtlarını bize dinletti. Bu bant herhalde devlet arşivindedir. Alpkaya dedi ki “Kendilerine yirmi defa sordum, ilk taarruz sırasında pilotlarımızın bu gemilerde Türk Bayrağı ve panosu gördüklerini söyledim. O bölgede kesinlikle Türk gemisi olmadığını ve bunun bir Yunan aldatmacası olduğunu söylediler. Ayrıca bu cevabı bize vermeleri tam üç saat sürdü ve bu süre içerisinde zaten olan oldu.”

Gerçeği öğrenince hepimiz, bütün havacılar mahvolmuştuk. O büyük sevinç bir anda yok olup gitti. Ama bu hata bizim değildir. Bize Baf yakınlarında gördüğünüz bütün yüzer cisimleri batırın diye emir verilmiş. Diyelim ki ben orada gemilerde Türk Bayrağı’nı gördüm ve uçaklarıma ateşi kestirdim. Meğer o gemiler düşmana aitmiş ve bizi aldatmak için Türk Bayrağı çekmişlerse. Bu durumda bir pilot üstlerine nasıl hesap verir? Havada uçarken öteki pilot arkadaşlarla aramızda bir görüş alışverişi veya tartışma olmadı. Uçak kritik bir araçtır. Hele savaş durumunda daha da kritiktir. Böyle bir durumda yanınızda uçan bir arkadaşınızı üzemezsiniz. Çünkü onun geri dönüşü olacak, kendini emniyete alacak ve inişi olacak. Onun için havada böyle bir tartışmaya girilmez. Ama indikten sonra tartışmamızı yaptık ve komutanlığa bildirdik. Denizde böyle bir Yunan konvoyu yoktu. Biz görmedik. Ama elektronik bir aldatmaca değildi o. Konvoy aslında var. Belki Rodos açıklarına geliyor ve sonra geri dönüyor.

Burada bizim keşif uçaklarımızın büyük hatası var. Konvoy Rodos açıklarında keşfediliyor ama sonra takip edilmiyor. Oysa taarruz uçakları hedefe gönderilmeden önce keşif uçaklarının alçalıp hedefin resimlerini çekmesi gerekir. (Olayımızda keşif uçakları Deniz Kuvvetleri’ne ait.) Çünkü keşif uçakları kıvrak uçaklardır. Nihayet kendisine birkaç kez ateş ederler ama vuramazlar. Bir iki manevra ile sıyırır gider. Böyle yapsa geminin ve yedi sülalesinin ismini okur ve dönüp gelirdi. Vicdan azabını hatayı yapanlar çeksin. Bunun sorumlusu gemileri oraya gönderenler ve kendi gemilerinin nerede olduğunu bilmeyenlerdir. Ben bu olayda denizcileri suçluyorum.”

 

Genelkurmay Başkanlığı Savaş Harekât Merkezi’nde görevli Hava Pilot Kurmay Albay Behçet Tamuroğlu Anlatıyor

“Genelkurmay Savaş Harekât Merkezi daima hazırlıklı olan, filmlerde gördüğünüz gibi bir yerdir. Masalar, duvarlar harita ve cetvellerle doludur. Gerekli haberleşme araçları ve diğer malzemeler vardır. Personeli bellidir ama gerektiğinde her personel çağrılabilir. Savaşın her açıdan kontrolü buradan yapılır. Burası sığınakta görev yapar. Ayrıca her kuvvet komutanlığının ayrı bir savaş karargâhı vardır.

Kıbrıs Harekâtı sırasında Kara ve Hava Kuvvetlerinin merkezi Genelkurmay'da, ancak Deniz Harekât merkezi ise Deniz Kuvvetleri Komutanlığında idi. Genelkurmay karargâhında denizcilerin bir irtibat subayı vardı. Zaten Kocatepe'nin batırılmasının en önemli nedeni irtibat bozukluğu ve yakın koordinasyon eksikliği olmuştur. Kocatepe muhribi 21 Temmuz'da saat 22.20 sularında battı, 54 mürettebat yaşamını yitirdi.

İlk gün çıkarma yapılmıştı. Ufak tefek hata ve eksikler vardı ama bu çıkarmayı Amerikan ordusu da yapsa aynı hata ve eksikler olurdu. Sonra o meşhur konvoy haberi geldi. Deniz keşif uçağının verdiği bilgiler bu Yunan konvoyunun tehlike yaratacağı biçimindeydi. Konvoyda asker, malzeme ve cephane yüklü yedi- sekiz şilep ve bunlara eşlik eden dört muhrip varmış! Denizciler konvoyun hem kendilerine ait keşif uçakları hem de bir denizaltı tarafından görüldüğünü ve kesin olduğunu söylediler. Bu durum harekât merkezinde görüşüldü ve Kocatepe'nin batmasına neden olan o karar alındı...

Karar şu: Girne önlerinde bulunan üç muhribimizin, Baf bölgesindeki düşman konvoyuna bizim uçaklarla birlikte koordineli taarruza girişmesi. Ancak muhriplerimiz Arnavutburnu'nu geçmeyecek, daha aşağıya, Baf'a doğru inmeyecekti. Çünkü orasını harp sahası ilan etmiştik. Hesaplara göre Yunan konvoyunun Baf'a ulaşması 21 Temmuz öğle saatlerini bulacak, bizim uçaklar da buna göre kalkış yapıp konvoy Baf'a yaklaşırken en hassas zamanda, yavaşladıkları zaman onları vuracaktı. Uçaklar vurunca durum Deniz Kuvvetlerine bildirilecek, Arnavutburnu'nda bekleyen gemilerimiz Baf'a doğru aşağı inip bunları atmaca gibi avlayacak ve işlerini tamamen bitirecekti.

Olay en baştan iki Kuvvet Komutanı arasında (Deniz ve Hava) böyle planlandı. Ben işin baştan sona tanığıyım. Önce Deniz Kuvvetleri Adatepe, Kocatepe ve Mareşal Çakmak muhriplerini bölgeye gönderdi. Uçaklarımızın kalkacağı üsler belirlendi ve düşman gemilerini vuracak silahlar yüklendi. Kalkış planları yapıldı. Uçaklarımız sırayla kalkıp konvoyu öğle saatlerinde Baf önlerinde yavaşlayınca veya durunca vuracak, gemilerimiz uzakta bekleyecekti.

Uçaklara kalkış emri verildi. Harekât merkezinde dev bir ekran vardır ve bu ekranda Türkiye üzerinde uçan bütün uçakların izini yol yol görürsünüz. Uçaklarımızın gittiği hedefte dört düşman muhribi olduğu bildirilmişti. Düşmanın da radarları var. Uçaklarımız radara yakalanmamak için çok alçaktan uçmak zorunda. Aksi takdirde ateş yerler. Bu yüzden Akdeniz üzerinde 10 metreye kadar iyice alçalıyor ve bizim radarlarımızdan da kayboluyorlardı.

21 Temmuz 1974 bizim açımızdan şanssız bir gündü. Hava açıktı ama son derece pus vardı. Denizin üzerinde bir sis tabakası vardı. Uçaklarımız birkaç dakika sonra hedefin üzerinde olacaktı. Karargâhta korkunç bir sessizlik... Sinek uçsa sesi duyulur. Herkes dua ederek bekliyor. Aradan birkaç dakika geçmişti ki harekât merkezinin kapısı bir anda açıldı ve içeriye bir denizci yıldırım gibi daldı. Bu durum her türlü askerlik kuralının ve disiplinin dışında bir şeydi. İçeriye böyle hızla giren Deniz Kurmay Albay; “Komutanım, bizim gemiler taarruza uğradı” diye bağırdı. Yüzü kıpkırmızı olmuştu ve hepimiz şok geçirdik.

Hiç unutmuyorum, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Semih Sancar başını iki eliyle tuttu, (hava ve deniz kuvvetleri komutanları) Orgeneral Emin Alpkaya ve Oramiral Kemal Kayacan'a dönüp “Eyvah, şimdi ne olacak” diye bağırdı. Alpkaya emir verdi: “Havadaki bütün uçaklar derhal geri dönsün, harekât durdurulmuştur.”

Hava Kuvvetleri Komutanına dedim ki; “Komutanım emir verirseniz bu uçaklar önce Baf limanını bombalayıp dönsünler. Böyle yüklü durumda bunları kendi üslerimize indirmeyelim.”

Uçaklara bu emir verildi. Böyle (bomba) yüklü uçakların alana inmesi süper tehlikelidir. Her şey olabilir, çok büyük felaketler doğabilir. Bu durumda konvoya karşı yaptığımız operasyon durduruldu ve uçaklarımız yüklerini Baf limanına boşalttılar. Bu liman bütün tesisleriyle birlikte yerle bir edildi, cephane depoları patlatıldı. İlk olay sonrasında harekât durduruldu da Kocatepe niçin batırıldı? Bizim üç muhribimiz ne yazık ki kendilerine emir verilen yerde değildi. Bunlar Baf'ın hemen yakınında idi.

Belki de şöyle düşünerek gitmişlerdi oraya: “Hava nasılsa puslu. Gelmekte olan Yunan konvoyuna bir baskın taarruzu yapalım ve bu zaferi biz kazanmış olalım!” Benim inancım budur. Gemilerimiz hedefin tam ortasına oturmuşlar. Yani uçaklarımız oraya saldıracak ve siz bunun tam göbeğinde bekliyorsunuz. Uçaklarımız üç gemimize birden saldırıyor. Fakat öteki ikisinin batmama nedeni, o gün çok kesif pus var. Aynen Boğaz'daki yoğun sis gibi. Alçaktan uçan pilotlar hedefi tam göremiyor. Yoksa hepsi batabilirdi. İlk operasyon böyle bitti ve uçaklarımız geri döndüler.

Gemilerimizin Baf’tan Anadolu sahillerine yönlendiğini denizcilerden öğrendik. Bu arada Kara Kuvvetleri ısrar etmeye başladı. “Pus yüzünden konvoy tam olarak görülmemiş olabilir. Bunlar Baf’a çıkarma yaptıkları takdirde büyük zarar görürüz. Bu nedenle yeniden operasyon yapılsın ve Yunan konvoyunun bütün unsurları imha edilsin.”

Bu durumda Hava Kuvvetleri ikinci operasyon için emir verdi. Yanlarında ben de vardım. Havacı komutan, denizci komutana telefon açtı ve dedi ki; “Amiralim sabah üzücü bir olay oldu. Biraz sonra ikinci operasyonu başlatacağız. Arkadaşlarınız gemilerin oradan çekildiğini söyledi. Bunu bir de sizden duymak istiyorum. Çünkü bu konuşmamız sonrasında uçakları yeniden kaldırma emri verilecek.” Denizci komutandan cevap geldi; “Orada hiç gemimiz yok. Yarım yolla Mersin istikametine gidiyorlar. Bu bölgenin güneyindeki tüm gemileri batırabilirsiniz. Şehitlerimizin intikamını alın.” Sonra öğreniyoruz ki Kocatepe, Baf önlerinde hareketsiz kalmış. Mareşal Çakmak geri dönüp Kocatepe’ye yardıma gidiyor. Deniz Kuvvetleri, dumanı tüten Kocatepe’nin (Düşman gemisi zannederek) hassasiyetle istiyor. Pilotlarımız oraya ikinci gittiklerinde onlara verilen emir aynen şöyle; “Konvoy artık dağılmış olabilir. Bunlardan bulduğunuzu vurun.” Uçaklarımız tekrar saldırıyor. Bombalanan Kocatepe orada durduğu için rahatça batırılıyor. Mareşal Çakmak ve Adatepe yara alarak kaçmaya başlıyorlar.

Gemilerimiz niçin yanlış yerdeydi? Benim tahminim, bunlar tatlı bir zafer heyecanına kapıldılar. Ellerine bir av düşmüştür, bunlar ava yanaşıyor. Hava da puslu. Düşman gemileri biraz sonra Baf’a yaklaşınca hız kesecek ve bunlar da yıldırım gibi bir taarruzla onları batırıp kahraman olacaklar. Böyle düşünmüş olabilirler ama yapılmayacak bir hatadır.

Pilotlarımız gemilerin üzerindeki Türk Bayrağı’nı görmemiş mi?

O korkunç hızla gemiye dalarken bunu görmek mümkün değildir. O sırada yıldırım gibi gidiyor ve isabet ettirmeye çalışıyorsunuz. 200 kilometre hızla araba sürerken yol kenarındaki küçük çiçeği görmeye çalışırsanız dikkatiniz dağılır ve ölürsünüz. Yunan konvoyu var mıydı? Kesinlikle yoktu. Eğer olsaydı, harekâtın bir aşamasında mutlaka görülür ve imha edilirdi. Belki elektronik bir karıştırma olmuştur. Belki de o bölgenin yasak bölge ilan edildiğini duyan ve o sırada Mısır, Suriye, İsrail, Kıbrıs gibi Akdeniz ülkelerine gitmekte olan sivil gemiler rota değiştirirken bir durakladılar, belli bir yerde birikim yaptılar. Bu konvoyu sadece Deniz Kuvvetleri’nin bir keşif uçağının gördüğü söyleniyor, hepsi o kadar.”

21 Temmuz günü icra edilen ikinci gün görevleri sonunda maalesef Kocatepe muhribini kendimiz batırıyoruz. Adatepe ve Çakmak muhripleri yine yara alıyorlar. Böyle elim bir olayın Kıbrıs Barış Harekâtı içinde yaşanmış olmasının nedenleri yukarıdaki satır aralarında açıklanıyor ancak hiçbir gerekçe kendi namlularımızın ucunda canlarını yitiren 54 şehidimizin hayatlarını kaybetmelerini açıklayamaz.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 20 Temmuz 1974 tarihinde Kıbrıs’ta başlattığı ve kısa zamanda askeri hedeflerine ulaştırdığı ve dünya harp tarihi açısından örnek seviyede olan müşterek harekât esnasında vuku bulan Kocatepe Muhribi’nin batırılması olayı, maalesef savaşın doğasında var olan dost kuvvet zayiatı şeklinde yaşanmıştır. 21 Temmuz’da Hava Harekâtı’nda saat 21.10’da yapılan değerlendirmede; 2 adet F-100D ve 1 adet F-104G pilotu paraşütle atlamış ve yaşanan uçak olaylarında 3 pilot kurtulmuştur. 1 adet F-100C kalkışta kırım geçirmiştir. 203 taarruz, 19 keşif, 28 hava savunma ve 23 nakliye görev sortisi icra edilmiştir.

(Devam Edecek)

Dr. Cengiz TATAR
Dr. Cengiz TATAR
Tüm Makaleler

  • 20.07.2024
  • Süre : 9 dk
  • 917 kez okundu

Google Ads