Mondros Mütarekesi Sonrasında Osmanlı Ordusunun Teşkilatlandırılması ve Konuşlandırılmasında Askeri Coğrafyanın Etkileri
Osmanlı İmparatorluğu, dört yıl boyunca değişik cephelerde savaştıktan sonra, 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi’ni imzalayarak savaştan çekildi.
Osmanlı İmparatorluğu, dört yıl boyunca değişik cephelerde savaştıktan sonra, 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi’ni imzalayarak savaştan çekildi. Mütareke gereğince askerlerini terhis etmeye başlayan Osmanlı İmparatorluğu, İtilaf Devletleri’nin bazı bölgeleri işgal etmesi üzerine bu bölgelerdeki birliklerini iç bölgelere çekti.
Bu çekilmeyle birlikte, 2 Nisan 1919’a kadar tüm ordu karargâhları lağvedildi ve ordu birlikleri kolordular şeklinde yeniden teşkilatlandırıldı. Bu teşkilatlanma sonucunda kurulan yeni birlikler ülkenin çeşitli bölgelerine konuşlandırıldılar.
Bu teşkilatlanma ve konuşlandırma faaliyetleri icra edilirken, yapılan tehdit değerlendirmesi ve ülke coğrafyasının askeri açıdan değerlendirmesi esas alındı. Buna göre, mevcut ve muhtemel her tehdide karşı bir kolordu görevlendirildi. Bu kolordular, ülkenin iç kesimlerini ve stratejik bölgelerini koruyacak şekilde, bu bölgelere gelen yaklaşma istikametleri üzerinde tertiplendirildiler.
Giriş:
Osmanlı İmparatorluğu, 29 Ekim 1914 tarihinde I. Dünya Savaşı’na girdi.[1] Dört yıl boyunca birçok cephede savaştıktan sonra topraklarının çoğunu kaybetti. 1918 yılının Eylül ayında ise İngiliz ordusunun Suriye’deki taarruzu üzerine Yıldırım Ordular Grubu dağıldı. Bu sırada Bulgarlar da İtilaf Devletleri’nin 15 Eylül’de Makedonya Cephesi’nde başlayan taarruzunu durduramadılar ve 26 Eylül’de ateşkes teklifinde bulundular. Bu gelişmeler üzerine Osmanlı İmparatorluğu için savaştan çekilmekten başka çare kalmadı. Çünkü Bulgarların savaştan çekilmesiyle Osmanlı İmparatorluğu’nun müttefikleri ile irtibatı kesildi.[2]
Almanya’nın bahar aylarında Batı Cephesi’nde başlattığı taarruz da başarısız olmuştu. 8 Ağustos’ta İtilaf Devletleri karşı taarruza geçince, Alman ordusu kısa süre içinde çözüldü.[3] Bu durum karşısında Alman hükümeti, 3/4 Ekim 1918’de ateşkes için ABD’ye bir nota gönderdi.[4]
Almanların ardından, 5 Ekim’de de Osmanlı hükümeti ateşkes için ABD’ye başvurdu. Fakat bu başvuruya ve yapılan diğer başvurulara bir cevap alınamadı.[5] Bu gelişmeler sebebiyle 7 Ekim 1918’de Meclis-i Mebusan’da güvensizlik oyu alan Talat Paşa hükümeti, 8 Ekim’de istifa etti.[6] Padişah hükümet kurma görevini Tevfik (Okday) Paşa’ya verdi ama Tevfik Paşa hükümeti kuramadı.[7] Bunun üzerine hükümet kurma görevi, Ahmet İzzet (Furgaç) Paşa’ya verildi.[8]
Ahmet İzzet Paşa, Wilson Prensipleri esaslarına göre bir an önce barış yapılması için çalışmalara başladı. Çünkü Trakya sınırı İtilaf Devletleri ordularının tehdidi altına girmişti ve bu tehdidi bertaraf etmek için Trakya’da yeterli askerî birlik yoktu.[9] Irak ve Suriye’deki birlikler İngilizlerle çarpışıyordu. İran’ın kuzeyindeki ve Kafkasya’daki birlikler ise İstanbul’a vaktinde yetişemeyecek kadar uzaktaydılar. Osmanlı donanması İtilaf Devletleri donanmalarına karşı koyamayacak kadar zayıf olduğundan; İstanbul, denizden yapılabilecek saldırılara karşı da savunmasız durumdaydı.[10]
Bu olumsuz koşullara rağmen, Osmanlı devlet adamlarının çoğu, İtilaf Devletleri ile makul bir barış anlaşması yapılabileceğine inanıyordu. Çünkü İngiltere Başbakanı Lloyd George’un 5 Ocak 1918’de yaptığı bir konuşmada ve 8 Ocak 1918’de yayımlanan Wilson Prensiplerinin 12. Maddesi’nde Anadolu ve Trakya’da nüfusun çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu toprakların Osmanlı İmparatorluğu’na bırakılacağı belirtiliyordu.[11]
Bu açıklamalardan cesaret alan hükümet, Kut’ül Amare’de esir alınmış olan İngiliz General Townshend, Bern Askerî Ataşesi Halil (Sedes) Bey, Hahambaşı Hayim Naum Efendi ve bankacı Marcev Savoie vasıtasıyla İtilaf Devletleri nezdinde girişimlerde bulundu.[12] General Townshend’in teşebbüsü sonucunda 23 Ekim’de, İngiliz Akdeniz Filosu Komutanı Amiral Calthorpe tarafından bir Osmanlı heyetinin Mondros Limanı’na gönderilmesi bildirildi.[13] Bunun üzerine, Rauf (Orbay) Bey başkanlığındaki bir heyet Limni Adası’na gitti. 26 Ekim’de başlayan müzakereler sonucunda 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi imzalandı.[14]
25 maddeden oluşan mütareke metninde kayıtsız şartsız teslim anlamına gelen açık bir ifade kullanılmadığı görülmektedir. Bununla birlikte, mütareke maddelerinin İtilaf Devletlerinin daha önce kendi aralarında yaptıkları gizli anlaşmalara göre düzenlendiği ve genel olarak İngiliz çıkarlarına göre hazırlandığı anlaşılmaktadır.[15] Bunun en büyük göstergesi, mütarekenin yedi maddesinin denizcilikle ilgili hususları ihtiva etmesidir. Bu durum, İtilaf Devletleri arasında en büyük deniz gücüne sahip olan İngilizlerin, denizcilik alanında özel çıkarlarını elde etmeye büyük önem verdiklerini göstermektedir.[16]
Mütareke maddelerinde ayrıca; haberleşme hatlarının ve demiryolu ulaştırmasının İtilaf Devletleri kontrolüne verileceği, lojistik tesislerin İtilaf Devletleri denetimine gireceği, Alman ve Avusturyalıların yurt dışına çıkarılacağı, Osmanlı İmparatorluğu’nun Merkezi Devletlerle ilişkilerini keseceği, esirlerin durumunun nasıl çözümleneceği ve mütarekenin başlama saati gibi hususlar belirtilmektedir.[17]
Bunların dışında kalan maddeler ise, Osmanlı ordusunun terhisi ve teslimi ile ülkenin bazı kısımlarının işgal edilmesine zemin hazırlayan maddelerdir. Örneğin 5. Madde’ye göre; sınır güvenliği ve iç güvenlik ihtiyacı dışındaki tüm askeri birliklerinin terhis edilmesi gerekmektedir. 11. Madde’ye göre, Kuzeybatı İran’daki birlikler savaş öncesindeki sınırın gerisine çekilecektir. 16. Madde’ye göre, Hicaz, Asir, Yemen, Suriye ve Irak’taki birlikler en yakın Müttefik Komutanlığı’na teslim olacak ve iç güvenlik için gerekli olanlar hariç Kilikya’daki tüm birlikler bölgeden ayrılacaktır.[18] 17. Madde’ye göre Trablus ve Bingazi’deki Türk birlikleri en yakın İtalyan garnizonuna teslim olacaktır.
Mütareke’nin en tehlikeli iki maddesi ise, Müttefiklerin güvenliklerini tehlikede gördükleri herhangi bir stratejik noktayı işgal edebileceğini belirten 7. Madde[19] ve altı vilayette (Vilâyat-ı Sitte) karışıklık çıkarsa bu illerin herhangi birinin işgal edileceğini belirten 24. Madde’dir.[20] Bunların dışında; 1. Madde’de boğazların, 10. Madde’de Toros Tünellerinin ve 15. Madde’de ise Batum’un işgal edileceği belirtilmektedir.[21]
Görüldüğü gibi mütareke, Osmanlı İmparatorluğu’nu barış masasına tamamen çökmüş olarak getirmeyi amaçlamaktadır.[22] Bunu sağlayacak olan vasıtalar ise ordunun teslim ve terhisini öngören maddelerle, yeni işgallere izin veren maddelerdir. Çünkü bu maddeler, ordunun direnemeyecek kadar zayıflatılmasına ve İtilaf Devletlerinin savaş sırasında kendi aralarında yaptıkları gizli anlaşmalara göre ülkenin geri kalan kısmını paylaşmalarına imkân vermektedir.[23]
Bu mahzurlarına rağmen Mondros Mütarekesi, resmi makamlarda ve ülke genelinde memnuniyetle karşılandı.[24] Fakat başta İngilizlerle temas halinde olan ordular olmak üzere tüm ordu komutanları mütareke maddeleri hakkında endişeliydiler.[25] Çünkü Rusya’da gerçekleştirdikleri darbenin ardından 7 Kasım 1917’de iktidarı ele geçiren Bolşevikler,[26] İtilaf Devletleri arasındaki gizli anlaşmaları gazetelerde yayınlanmışlardı.[27] Bu gizli anlaşmalardan haberdar olan ordu komutanları, mütareke maddelerinin İtilaf Devletleri tarafından, ülkenin geri kalan kısımlarının da işgal edilmesi için kullanılabileceğini düşünüyorlardı.
Kısa süre içinde, ordu komutanlarının bu şüphelerinin doğru olduğu ortaya çıktı. Ülkenin henüz işgal edilmeyen bazı bölgelerinin de işgal edileceğine dair ilk hareketler Musul, Boğazlar ve İskenderun bölgesinde ortaya çıktı. Bunun ardından İtilaf Devletleri; Irak, Suriye, Kafkasya, Boğazlar ve Trakya istikametlerinden ülkeyi işgal etmeye başladılar.[28]
1. Mondros Mütarekesi İmzalandığı Sırada Osmanlı İmparatorluğu Ordularının Durumu
Mütareke imzalandığı sırada Osmanlı ordusu, sekiz ordu komutanlığı ve bazı müstakil birliklerden oluşuyordu.[29] Bu ordulardan, Mustafa Kemal (Atatürk) Paşa’nın komutasındaki Yıldırım Ordular Grubu’nun karargâhı Adana’da konuşlanmıştı. Yıldırım Ordular Grubu’nun kuruluşunda 2. ve 7. Ordular bulunuyordu.
Nihat (Anılmış) Paşa’nın komutasındaki 2. Ordu’nun karargâhı Adana’daydı. Bu ordunun birlikleri; Adana (12. Kolordu Karargâhı), Tarsus (23. Fırka), Ceyhan (15. Kolordu Karargâhı ve 44. Fırka) ve İskenderun’da (41. Fırka) tertiplenmişlerdi.[30] Ali Fuat (Cebesoy) Paşa’nın vekâleten komuta ettiği[31] 7. Ordu’nun karargâhı Raco’da bulunuyordu. Bu ordunun birlikleri; Kışla (3. Kolordu Karargâhı), Kefrşil (24. Fırka), Kelcebrin (43. Fırka), Katma (20. Kolordu Karargâhı), Şuvarga (11. Fırka) ve Kefrhaş (1. Fırka) bölgelerinde tertiplenmişlerdi.[32]
Yıldırım Ordular Grubu’na bağlı bazı birlikler mütareke imzalandığından habersiz bir şekilde Hicaz, Asir ve Yemen’de İngilizlere ve Araplara karşı bulundukları yerleri savunmaya devam ediyorlardı. Bunlar; Fahrettin Paşa komutasında bulunan Medine’deki ve Muhittin Paşa komutasında bulunan Asir’deki birlikler ile Tevfik Paşa komutasında bulunan Yemen’deki 7. Kolordu’dan oluşuyordu.[33] Trablusgarp’ta ise Şehzade Osman Fuat Efendi bulunuyordu.[34]
Irak’ın kuzeyinde bulunan Ali İhsan (Sabis) Paşa komutasındaki 6. Ordu’nun karargâhı Musul’daydı. Bu ordu kuruluşundaki 2. Fırka, 5. Fırka, Süvari Tugayı ve orduya bağlı diğer birlikler; Rakka, Deyrizor, Miyadin, Sincar, Telafer, Hamamalil, Büyük Zap mansabı, Güveyr Köprüsü, Dibeke, Kadıhane, Taktak, Cemcemal, Süleymaniye ve Halica hattı üzerinde tertiplenmişlerdi.[35]
3. ve 5. Ordular, Trakya ve Boğazlar bölgesinde konuşlanmışlardı. Ayrıca, doğrudan Umumi Karargâha bağlı bir Boğazlar Umum Kumandanlığı vardı. Karargâhı ile İstanbul’da bulunan 3. Ordu; Çatalca mevzilerine dayanarak İstanbul’u ve İstanbul Boğazı’nı savunmakla görevliydi. 3. Ordu karargâhı Batum’dan yeni getirilmiş ve birliklerinden sadece bir alay intikalini tamamlayabilmişti. Bu sebeple, Ordu Karargâhı görevi devralana kadar, 25. Kolordu ve Çatalca Müstahmek Mevki Kumandanlığı doğrudan Umumi Karargâh’a bağlanmıştı. Trakya’da, hudut ve hat muhafaza taburları ile Kafkasya’dan getirilen bir alaydan başka kuvvet bulunmuyordu.
5. Ordu Bolayır mevzilerine dayanarak Çanakkale Boğazını korumakla görevliydi. 1. Kolordu (Gelibolu’da) ve 14. Kolordu (Yahşiköy güneyinde Çiftlik’te)’dan oluşan 5. Ordu’nun birliklerinin çoğu Gelibolu Yarımadası’nda (49. Fırka Yahşiköy, 55. Fırka Gelibolu civarında ve 60. Fırka Bayat'ta), bir fırka ise (61. Fırka Pınarbaşı kuzeyinde) Anadolu tarafındaydı.[36]
Batı Anadolu’da, Ekim ayında Suriye Cephesi’nden nakledilen 8. Ordu Komutanlığı’na bağlı birlikler bulunuyordu. Karargâhı İzmir’de bulunan ve birlikleri Ayvalık’tan Antalya’ya kadar yayılmış olan bu ordunun komutanı Cevat (Çobanlı) Paşa’ydı.[37] Bu orduya bağlı 17. Kolordu Karargâhı ve 56. Fırka İzmir’de, 21. Kolordu Karargâhı Aydın’da ve 57. Fırka Antalya’daydı.[38]
Doğu’da Kafkas İslam Ordusu ve 9. Ordu bulunuyordu. Kafkas İslam Ordusu’nun Komutanı Nuri (Killigil) Paşa’ydı. Ordu karargâhı ve 5. Kafkas Tümeni Bakü’de, 15. Tümen Petrovsk’taydı. Bu ordunun lağvedilmesi ve 5. Kafkas Fırkası ile 15. Fırka’nın İstanbul’a intikal etmesi emredilmişti. 3. Ordu’ya katılmak üzere İstanbul’a nakledilecek olan 36. Fırka Gümrü’de ve 10. Kafkas Fırkası ise Batum’da bulunuyordu. 36. Fırka’nın bazı birlikleri 5. Kafkas Fırkası ve 15. Fırka emrinde Petrovsk ve Bakü’deydi. 9. Ordu Komutanı Yakup Şevki (Subaşı) Paşa ve ordu karargâhı ise Kars’ta bulunuyordu. Bu orduya bağlı 3. Kafkas Fırkası Ahıska’da, 9. Kafkas Fırkası Kamarlı’da, 11. Kafkas Fırkası Hoy’da ve 12. Fırka Serdarabad’daydı.[39]
Yukarıda belirtilen sekiz ordu ve müstakil birliklerden oluşan Osmanlı ordusunun muharip ve cephe gerisi birliklerinin toplam personel miktarı 400 binden fazlaydı.[40] Bu da, oldukça önemli bir askerî gücü ifade ediyordu. Savaş Osmanlı ordusunu silah, teçhizat ve teknoloji açısından da geliştirmişti. Örneğin, savaşın başında altı olan askerî uçak sayısı, savaş sonunda 300’e yükselmişti.[41] Ordunun elindeki silah ve mühimmat ise; 1936 top, 4490 ağır makineli tüfek, 904.394 tüfek, 2.066.300 top mermisi ve 299 milyon tüfek mermisinden oluşuyordu.[42]
2. Osmanlı İmparatorluğu Topraklarının Jeopolitik, Jeostrateji ve Askeri Coğrafya Açısından Değerlendirilmesi
Mondros Mütarekesi imzalandığı sırada Osmanlı İmparatorluğu, iki kıtada toprağı olan oldukça büyük bir ülkedir. Üç tarafı denizlerle çevrili olan Osmanlı İmparatorluğu, Anadolu ve Trakya yarımadalarından oluşmaktadır. Asya ve Avrupa arasında bir köprü durumunda olan bu iki yarımada, kuzey-güney uzanımındaki boğazlar ve doğu-batı uzanımındaki kara ülkesi ile iki kıta arasındaki bir kilit durumundadır. Bu topraklar üzerinde, kuzey-güney istikametinde Asya kıtasını sıcak denizlere ve Afrika’ya bağlayan; ikisi karadan, biri denizden geçen üç stratejik mihver bulunmaktadır.[43]
Bunlardan biri olan ve boğazlardan geçen deniz yolu, Süveyş Kanalı’yla birlikte Orta Avrupa ve Karadeniz Havzası’ndan Hint Okyanusu’na çıkan en kısa yoldur. Balkanlar üzerinden gelip Edirne, İstanbul, İzmit, Eskişehir, Afyon, Konya, Adana ve Halep istikametinde giden stratejik mihver ise Avrupa’yı Ortadoğu’ya bağlayan ana yoldur.[44]
Bu iki mihver ile kara, deniz ve hava yollarının kesişim noktası durumundaki boğazlar bölgesi, çok önemli bir stratejik bölgedir.[45] Boğazlar bölgesi ayrıca, Almanların Baltık, İstanbul ve Basra istikametinde Akdeniz ve Hint Okyanusu’na inme planlarının merkezinde bulunmaktadır. Almanların bu planı, Rusların sıcak denizlere inme planları ile bu bölgede kesişmektedir.[46]
Üçüncü stratejik mihver, Rusların tarih boyunca sıcak denizlere inmek için takip ettikleri istikametlerden biri olan, Kafkasya üzerinden gelerek Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan geçen mihverdir. Bu mihver daha sonra İskenderun Körfezi veya Ortadoğu ve Hint Okyanusu istikametinde uzanmaktadır.[47]
Bu mihverler sebebiyle kıtalar, denizler ve okyanuslar arasındaki bir köprü durumunda olan Osmanlı İmparatorluğu, etrafı kısmen denizlerle ve kısmen karalarla çevrili bir kenar devleti konumundadır. Bu sebeple hem denizden hem de karadan gelebilecek tehditlere karşı hassas durumdadır. Onun için hem deniz hem de kara parçaları askerî açıdan önem arz etmektedir.[48]
Kara ülkesini çevreleyen denizlerden Karadeniz’in güney kıyıları, Batum’dan Bulgaristan’a kadar uzanan en uzun sahil kesimini oluşturmaktadır. Bu sahil kesiminin Batum’dan Karadeniz Ereğlisi batısına kadar olan kısmı, kıyıya yakın yüksek dağlarla çevrilidir. Bu sebeple çıkarmaya elverişli değildir. Bu bölgedeki Sinop-Samsun-Çarşamba bölgeleri çıkarmaya uygundur fakat dik ve yüksek dağlar kıyıdan iç kesimlere ilerlemeyi zorlaştırır. Karadeniz Ereğlisi batısından Midye’ye kadar olan sahil kesimi ise çıkarma harekâtına uygundur.
Anadolu kıyılarında, Sakarya Nehri hariç diğer çay ve dereler yüksek dağlardan indikleri için, kıyıya çıkan birliklerin iç bölgelere yapacakları harekâta elverişli vadiler bulunmamaktadır. Denize paralel olarak uzanan sıradağlar, sahilden Anadolu içlerine doğru ilerleyecek birlikler için engel teşkil ederler.
Bununla birlikte, Karadeniz sahilinde askerî açıdan önemli bazı stratejik mevkiler vardır. Bunlar; Karadeniz kıyılarını Geyve Boğazı’na bağlayan Sakarya ağzı, Ankara’ya bağlayan İnebolu, Sivas’a bağlayan Samsun, Erzurum’a bağlayan Trabzon ve demiryolu vasıtasıyla Bakü ve Kars’a bağlayan Batum bölgeleridir. Bu stratejik mevkileri iç kesimlere bağlayan yollar aynı zamanda bölgedeki yaklaşma istikametlerini teşkil ederler.
Osmanlı İmparatorluğu açısından, bu stratejik mevkilerden en önemlisi Samsun’dur. Çünkü Samsun, Anadolu’nun merkezinde bulunan Uzunyayla’ya en kısa yoldan el atan ve Karadeniz’i en kestirme yoldan İskenderun Körfezi’ne bağlayan yolun çıkış noktasındadır. Bu sebeple Samsun, Anadolu’yu kontrol etmek isteyen bir dış güç için ilk önce el atılması gereken bir yerdir. Trabzon limanı da Şark Yaylası’nın dayanak noktası olan Erzurum Yaylası’na en kısa mesafeden el attığından, önemli bir stratejik mevkidir.
Batum Limanı ise kara ve demiryollarından faydalanarak Kafkasya’ya, Hazar Denizi havzasına ve İran’a el atma imkânı sağlar. Batum, Sarıkamış’a kadar giden demiryolu hattı sayesinde Doğu Anadolu’ya ve Hopa üzerinden Rize ve Trabzon’a el atmaya da imkân verir. Bu sebeple; Kafkasya, Doğu Karadeniz kıyıları ve Doğu Anadolu’yu kontrol etmek isteyen bir dış güç, Batum limanını ele geçirmek zorundadır.[49]
İstanbul Boğazı, Karadeniz’e kıyısı olan devletler için ve Tuna Nehri sayesinde Orta Avrupa devletleri için Akdeniz’e çıkış yolu ve Anadolu veya Trakya’nın birinden diğerine ilerleyecek ordular için uygun geçiş yeri olmasından dolayı stratejik bir öneme sahiptir. Bu bölgenin önemi, haberleşme ve barınma imkânları fazla olan İstanbul şehri sebebiyle daha da artmaktadır. İstanbul, aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu’nun başkentidir. Bu sebeple, ülkeyi kontrol etmek isteyecek bir gücün en önce kontrol altına alması gereken bir mevkidir.
Boğazın ve İstanbul şehrinin savunması için, boğazın iki yakası mutlaka elde bulundurulmalıdır. Ayrıca, Karadeniz sahillerinin Şile’den Terkos Gölü’ne kadar olan bölümü, İstanbul Boğazı’nın emniyeti için çok önemlidir. Karadan yapılacak taarruzlara karşı Kocaeli ve Çatalca Yarımadaları da tutulmalıdır.
Marmara Denizi’nin Anadolu kıyılarındaki Haydarpaşa, İzmit, Gemlik, Mudanya, Bandırma, Biga iskeleleri ile Trakya yakasındaki Ereğli, Tekirdağ ve Şarköy iskeleleri, iki kıta arasında geçiş yapmak açısından önemlidir. Bu iskeleler ayrıca, dışarıdan deniz yolu ile gelecek orduların çıkarma yapabilecekleri stratejik noktalardır.[50]
Çanakkale Boğazı da, İstanbul Boğazı gibi büyük bir stratejik öneme sahiptir. Çünkü bu boğazı geçen bir dış güç, İstanbul ve Trakya’nın Anadolu ile irtibatını keser. Ayrıca, Marmara Denizi’nin Anadolu kıyılarına çıkarma yaparak Bursa ve Eskişehir istikametinden kısa sürede Anadolu içlerine el atabilir.[51] Bu sebeple, Çanakkale Boşğazı’nı savunmak, Anadolu savunması için de önemlidir.[52] Çanakkale Boğazı’nın savunulması için, boğazın iki yakası elde bulundurulmalıdır. Ayrıca; Saroz Körfezi, Gelibolu Yarımadası, Biga Yarımadası, Edremit Körfezi ve Ayvalık bölgesi önem arz etmektedir.
Ege Denizi’nde Saroz Körfezi, çıkarma harekâtına uygundur. Ancak buraya çıkan birlikler Balkan Savaşı’ndan beri tahkim edilen mevzilere çatarlar. Anadolu kıyılarında bulunan Dikili, Çandarlı, Foça, İzmir, Çeşme, Sığacık, Kuşadası ve Güllük Körfezleri ile Büyük Menderes ağzı da çıkarma harekâtına uygundur. Bu yerler, akarsuların doğu batı istikametinde açtığı vadiler sayesinde Anadolu içlerine bağlanırlar.
Bunlardan İzmir limanı, Anadolu içlerine giden kara ve demiryollarının başlangıcında bulunduğu için, Ege Denizi kıyılarındaki en önemli limandır. İzmir şehri ise, gemilerin barınmasına uygun bir limanının bulunması ve ikmal imkânlarının fazla olması sebebiyle önemli bir stratejik mevkidir. Bu sebeple, Anadolu’yu batı istikametinden işgal etmek isteyen ordular, ilk önce İzmir limanına el atmak ve şehri kontrol altına almak zorundadır.
Akdeniz kıyılarının batı kesiminde bulunan Gökova, Marmaris, Fethiye ve Antalya Körfezleri gemilerin barınmasına uygun limanlara sahiptirler. Bunların en önemlisi, Antalya Körfezi’dir. Antalya Körfezi, Anadolu içine doğru girinti yaptığından, buradan karaya çıkacak kuvvetler en kısa süre içinde Orta Anadolu’ya el atabilirler. Çünkü Afyon, İzmir’den 285 kilometre fakat Antalya’dan 210 kilometre mesafededir. Antalya’dan Afyon’a el atan bir kuvvet, kısa sürede Murat Başyaylası’nı ele geçirerek Batı ve Orta Anadolu’yu birbirinden ayırabilir.
Antalya’nın doğusunda bulunan Silifke’ye çıkarma yapan bir birlik ise, Konya üzerinden İç Anadolu’ya el atabilir. Daha doğudaki Mersin, Karataş, Yumurtalık ve İskenderun limanları da çıkarma harekâtına elverişlidir. Bu bölgelerden Anadolu içlerine giden yolar, bu limanların önemini artırmaktadır.
Bu limanlar ayrıca; Güneydoğu Anadolu ile Irak ve Suriye’nin kuzeyine giden yaklaşma istikametlerinin çıkış noktalarıdır.[53] İskenderun Körfezi, İstanbul’u Ortadoğu’ya bağlayan demiryoluna dışarıdan en kolay müdahale edilebilecek bir yer olması açısından da önemlidir.[54]
Üç tarafı denizlerle çevrili olan Osmanlı İmparatorluğu’nun kara ülkesine bakıldığında, iki yarımadadan oluştuğu görülmektedir. Bunlardan Trakya yarımadasının, küçük bir toprak parçası olması ve savunmaya uygun arazi arızalarının bulunmaması sebebiyle savunulması oldukça zordur. Anadolu yarımadası ise; İran platosunun devamı olan yüksek bir yayla durumundadır. Bu sebeple savunmaya elverişlidir.
Anadolu yarımadasının dikdörtgene benzer şekli, batı veya doğudan yapılacak taarruzlara karşı, ülke derinliklerinde oyalama muharebeleri yaparak birbiri gerisindeki mevzilerde savunmaya imkân sağlar. Bu durum, düşman kuvvetlerine denk yeni birliklerin teşkil edilmesi için zaman kazandırır. Öte yandan, batı ve doğu bölgeleri arasında oldukça uzun bir mesafe olması, bu iki istikametten herhangi birinden taarruz eden orduların ikmal hatlarını uzatır.
Bununla birlikte, Anadolu’nun coğrafi yapısı birden fazla istikametten taarruza imkân verdiği için, çok cepheli muharebeler verilmesini gerektirebilir. Cephe sayısının çokluğu ve birbirinden uzaklığı ise, ulaştırma yollarının ve taşıma vasıtalarının yetersiz olması sebebiyle, cephelerin birinden diğerine kısa süre içinde kuvvet kaydırılmasını zorlaştırır.[55]
Bununla birlikte Anadolu toprakları, 1130 metreye ulaşan ortalama rakımıyla etrafı su engeliyle güçlendirilmiş bir kale gibidir.[56] Akdeniz ve Karadeniz kıyılarına paralel olarak uzanan ve sahilden itibaren kale surları gibi birdenbire yükselmeye başlayan sıradağlar, Anadolu’nun iç kesimlerine yapılacak harekâtı belli yollara ve bu yolların geçtiği boğaz, geçit ve gediklere bağımlı kılar.[57] Boğaz, geçit ve gedikler, küçük birliklerle savunulabildiklerinden, Anadolu yarımadasını güney ve kuzeyden gelecek taarruzlara karşı savunmak kolaydır.
Osmanlı İmparatorluğu iki yarımadadan oluşmakla birlikte, askerî coğrafya açısından genel olarak üç bölüme ayrılarak incelenir. Bunlar; Trakya Yaylası, Anadolu Yaylası ve Doğu (Şark) Yaylası isimleriyle ifade edilirler. Trakya Yaylası, Çanakkale Boğazı, Marmara Denizi ve İstanbul Boğazı ile Anadolu Yaylası’ndan ayrılır. Anadolu ve Şark Yaylası ise; Ordu-Koyulhisar-Kemaliye-Fırat Nehri-Ceylanpınar-Resulayn hattı ile birbirinden ayrılır.
Bu yaylalarda askerî harekâtlar genellikle nehirlerin oluşturduğu havzaları takip eder. Bu sebeple, havzaları birbirine bağlayan yaylalar stratejik açıdan önemli bölgelerdir. Birden fazla havzayı birbirine bağlayan yaylalar başyayla olarak adlandırılırlar. Anadolu’daki başyaylalar, boğazlar bölgesi ile birlikte askerî harekâtlarda en belirleyici bölgelerdir. Bu başyaylalar; Murat ve Erzurum Yaylası ile Uzunyayla’dır.
Murat Yaylası; Marmara, Ege ve Karadeniz havzalarını iç bölgelere bağlar. Murat, Zafer, Emir ve Demirci Dağları bu bölgede birbiri ile birleşir. Bu sıradağlar arasında bulunan Kütahya ve Afyon Yaylaları ile Altıntaş, Sandıklı, Banaz, Uşak ve Örencik Ovaları da Murat Yaylası’nın içindedir. Murat Yaylası’nı kontrol altında bulunduran bir ordu, Ege Denizi sahillerinden Orta Anadolu’ya gelen tüm yaklaşma istikametlerini tıkayabilir. Orta Anadolu’yu arkasında saklayan Murat Yaylası, Batı Anadolu’nun kalesi durumundadır.
Uzunyayla; Yukarı Kızılırmak’ın doğusu boyunca Sivas, Kangal, Kayseri ve Gürün bölgelerini kapsar. Kızılırmak, Seyhan, Ceyhan, Fırat Nehirleri ve daha küçük birçok akarsu bu bölgeden doğar. Uzunyayla Karadeniz, Akdeniz ve Fırat havzalarını birbirlerine bağlar. Kop, Çimen, Tecer ve Toros Sıradağları ile Antitoros Dağları bu bölgede birleşirler.
Uzunyayla, Anadolu’nun doğusunda veya batısında savunma yapan kuvvetlerin en son çekilebilecekleri bölgedir. Çünkü Uzunyayla’yı kontrol eden bir ordu; Kafkasya, İran, Irak, Suriye, Akdeniz, Karadeniz, Ege Denizi ve Marmara Denizi’ne doğru giden stratejik yaklaşma istikametleri kontrol edebildiğinden savunmaya devam edebilir. Bu sebeple Uzunyayla, tüm Anadolu’nun iç kalesi durumundadır.
Erzurum Yaylası ise; Karadeniz, Hazar Denizi ve Fırat Havzasını birleştirir. Çoruh, Oltu, Tortum, Karasu, Aras, Murat akarsuları buradan doğarlar. Kafkasya’dan, akarsu vadilerini takip ederek gelen yollar bu bölgeden geçerler. Bu özelliklerinden dolayı Erzurum Yaylası, İran ve Kafkasya’dan gelen taarruzları durdurmak ve ülke içlerine girmesini engellemek için en uygun yerdir. Erzurum Yaylası, Doğu Anadolu’nun kalesi durumundadır.[58]
Bu üç yayla, Anadolu’yu işgalci güçlere karşı savunacak kuvvetler için temel dayanak noktalarıdır. Anadolu’yu, bu yaylaları elde tutmadan savunmak veya bu yaylaları ele geçirmeden işgal etmek mümkün değildir. Bu sebeple, her istila ordusu da asıl kuvvetleri ile bu üç kaleyi hedef alan yaklaşma istikametlerini takip etmek zorundadır.
Anadolu ve Trakya komşu bölgeler ile birlikte değerlendirildiğinde, bu yaylalar aynı zamanda kıtalar arasındaki ana yaklaşma istikametlerinin Anadolu’daki kesişim noktaları durumundadır. Bu sebeple, Mondros Mütarekesi imzalandığı sırada henüz işgal edilmemiş olan Osmanlı toprakları üzerinden geçen stratejik yollar, boğazlar bölgesi ile bu başyaylaların oluşturduğu stratejik bölgeleri takip etmektedirler. Bu stratejik yollar; biri denizden, beşi karadan olmak üzere toplam altı stratejik yaklaşma yolundan oluşmaktadır.
Bunların ikisi; Sofya-Filibe-Edirne-Çorlu ve Selanik-Gümülcine-Dimetoka-Çorlu üzerinden İstanbul’a gelen yaklaşma istikametleridir. Karadan giden diğer üç yolun ikisi İstanbul’dan başlayarak İzmit üzerinden Eskişehir’e ulaşmaktadır. Eskişehir’den sonra bu yolar; Konya, Adana ve Halep istikametinde veya Ankara-Kayseri-Sivas-Erzincan-Erzurum-Kars, Gümrü ve Tiflis istikametinde gider.
Halep’e giden yol, Ortadoğu ile Anadolu arasında; Tiflis’e giden yol ise Kafkasya ile Anadolu arasında yapılacak askeri harekâtlarda ana yaklaşma istikametini oluştururlar. İzmir’den başlayan diğer bir yol ise Manisa ve Uşak’tan Afyon’a gelir ve buradan Ankara veya Konya istikametinde giden diğer yollarla birleşir. Bu yol, Ege kıyılarından başlayacak bir askeri harekâtı Orta Anadolu’ya ve buradan da diğer ana yaklaşma istikametlerine bağlar.[59]
Mondros Mütarekesi imzalandığı sırada, Kırklareli ve Edirne’den İstanbul’a ve İstanbul’dan İzmit-Eskişehir-Kütahya-Afyon-Konya-Adana-Halep yoluyla Nusaybin’e giden bir demiryolu vardır. İzmir-Manisa-Uşak-Afyon arasında uzanan demiryolu, burada bu demiryolu hattıyla birleşir. Ayrıca, Bandırma-Balıkesir-Manisa-İzmir; İzmir-Söke-Burdur-Çivril ve Burdur-Eğirdir; Eskişehir-Ankara arasında da demiryolu hatları vardır.[60]
Bu demiryolları, yukarıda açıklanan ana yolların değerlerini daha da artırır. Dolayısıyla, Mondros Mütarekesi imzalandığı sırada henüz işgal edilmemiş olan Osmanlı topraklarını kontrol altına almak isteyen herhangi bir ordunun, bu demiryolu hatları üzerindeki istasyonlari, geçitleri, tünelleri ve köprüleri mutlaka kontrol altına alması gerekir. Çünkü yapılacak askeri harekâtlar, bu demiryolu hatlarını takip etmek zorundadır.
Bu yapılmazsa, kara yolları yetersiz olan geniş Anadolu topraklarında araç, silah ve askerî birliklerin bir bölgeden diğer bir bölgeye hızla taşınması mümkün değildir. Bu geçit ve tünellerden en önemlileri ise Orta Toros Geçitleri bölgesinde bulunmaktadır. Dolayısıyla istila amacı güden herhangi bir dış güç, ilk önce bu bölgeyi ele geçirmek isteyecektir.
Askeri coğrafya açısından genel hatlarıyla incelediğimiz Osmanlı topraklarındaki üç yayladan biri olan Trakya yaylası; Anadolu’dan oldukça farklı bir askerî özellik taşır. Bu sebeple Trakya’da başlayan bir harekâtın Anadolu’ya atlaması, harbin yeni bir devrinin başlaması anlamına gelir.[61]
Anadolu Coğrafyası:
Trakya’da; Selanik ve Dimetoka’dan Gelibolu Yarımadası’na gelen bir yaklaşma istikameti vardır. İstanbul’a giden yaklaşma istikametleri ise; Sofya-Filibe-Edirne-Çorlu-İstanbul ana yaklaşma istikameti ile Yanbolu-Gaipler-Kırklareli-Vize-Saray-Çatalca-İstanbul yolları ve Gümülcine-Kırcaali-Edirne-Kırklareli-Vize-Saray-Çatalca-İstanbul; Selanik-Gümülcine-Dedeağaç-Dimetoka-Babaeski-Çorlu-Silivri-İstanbul; Gümülcine, Dedeağaç-Ferecik-İpsala-Keşan-Malkara-Tekirdağ-Silivri-İstanbul yaklaşma istikametleridir.[62]
Bu yaklaşma istikametleri üzerinde savunmaya uygun olan ilk hat, bugünkü Türk-Yunan sınırı hattıdır. Bu hattın güneyi Enes bataklığına, cephesi Tunca ve Meriç Nehirlerine ve kuzeyi Istıranca Dağlarına dayanır.[63] Ayrıca Ergene Nehri’nin kolları, Trakya’nın orta kısmında kuzey-güney uzanımında savunmaya elverişli hatlar oluşturur.[64] Trakya, doğuya doğru gidildikçe daraldığından, bu bölgelerde az kuvvetle savunma yapılabilir. İstanbul’u sanunmaya en uygun hat, Terkos Gölü ve Büyükçekmece Gölü arasında savunma mevzileri bulunan Çatalca hattır.[65] Gelibolu yarımadasını savunmak için en uygun yer ise Koru Dağları bölgesidir.[66]
Anadolu Yaylası; etrafı dağlarla çevrili ve ortası yayvan olan bir yayladır.[67] Bu yayla; Batı Anadolu, Akdeniz, Karadeniz ve Suriye istikametlerinden gelebilecek tehditlere karşı tek bir harekât alanı olarak kabul edilir. Batı Anadolu harekât alanı, Şaphane Dağları ile ikiye ayrılır. Bunlardan biri Ege, diğeri Marmara harekât alanını oluşturur. Ege Bölgesi, Ege Denizi’nden başlayıp Gediz ve Menderes Nehirleri ile Afyon ve Kütahya yaylalarına uzanan bölümdür.
Marmara Bölgesi; Bandırma, Kemalpaşa, Orhaneli, Tavşanlı hattı ile Adapazarı, Mudurnu, Beypazarı, Ayaş hattı arasından Kütahya, Eskişehir ve Ankara’ya doğru uzanan harekât alanıdır. Bunlardan biri Boğazlarla Marmara’yı, diğeri ise Ege Denizi’ni Orta Anadolu’ya bağlar.[68]
Ege Bölgesi, dağlık bir bölgedir. Ege kıyılarında sıfır olan rakım, Afyon Yaylası ile Ege havzasının birleştiği bölgede 2000 metreye yükselir. Bu bölgedeki dağlardan Gediz, Büyük Menderes ve Küçük Menderes Nehirleri doğar. Ege Bölgesi’ndeki nehirler; Çandarlı, İzmir ve Kuşadası sahillerinden Afyon yaylasına giden yollar açarlar. Ege kıyılarına çıkarma yapacak olan ordular, bu yolları takip ederek Orta Anadolu’ya el atabilirler.[69]
Ege Bölgesi’nde İzmir’den başlayan üç yaklaşma istikameti vardır. Bunlardan büyük kuvvetlerin ilerlemesine en uygun olan; İzmir-Manisa-Uşak-Afyon istikametidir. Diğer istikametlerden biri; İzmir-Manisa-Balıkesir; diğeri Kuşadası veya İzmir’den Aydın-Denizli istikametidir.[70] Bu üç yol ayrıca; Ayvalık, Dikili, Çandarlı ve Kuşadası’ndan başlayan daha sınırlı yaklaşma istikametleriyle birleşir.
Ege Bölgesi’nde savunmaya uygun ilk hat, sahilden sonraki ilk hâkim sırtlar hattıdır. İkinci savunma hattı, bütün cephenin yan yollarla birbirine bağlandığı ve Millî Mücadele’de Milne Hattı[71] olarak bilinen hattır. Murat Yaylası ise bölgenin en son ve en önemli savunma bölgesini oluşturur. Bu bölgedeki sıradağlar, İç Anadolu’yu kuzey ve batıya karşı örter.[72]
Marmara bölgesinde Balıkesir; Marmara Denizi, Çanakkale Boğazı, Biga Yarımadası ve Edremit Körfezi’nin merkezinde olduğu için, bu bölgedeki en önemli stratejik mevkilerden biridir. Edremit Körfezi’ne çıkarılacak bir ordu, Balıkesir, Bandırma ve Karacabey istikametiyle Bursa’ya ilerleyebilir. Bu yaklaşma istikameti, Marmara sahillerinin kısa yoldan kontrol edilmesine imkân sağlar.
Marmara sahilleri kontrol edilince; Bandırma, Mudanya veya Gemlik Körfezi’nden Bursa-Eskişehir istikametinden ilerlemek, Ege Bölgesi’nden Anadolu içlerine ilerlemeye göre daha avantajlıdır. Çünkü İzmir-Eskişehir arasındaki mesafe 450-500 kilometre iken, Mudanya-Eskişehir arasındaki mesafe 150 kilometredir.
İzmit ise, İstanbul’dan kara veya denizyolu ile gelen birlikler için bir toplanma bölgesi ve Anadolu içlerine ilerlemeye imkân veren yaklaşma istikametlerinin başlangıç noktası durumundadır. İzmit’e çıkan bir ordu, buradan Adapazarı-Bolu ve Ankara istikametinde ilerleyebilir. İzmit’e çıkan kuvvetler Adapazarı-Mudurnu-Nallıhan-Beypazarı üzerinden de Ankara’ya ulaşabilir. Diğer bir yaklaşma istikameti ise İzmit-Geyve-Eskişehir istikametidir. İstanbul’dan gelen demiryolu hattı da bu istikameti takip eder. Bu yaklaşma istikameti, Marmara Bölgesi’ni Orta Anadolu’ya bağlayan asıl yaklaşma istikametidir.
Gemlik veya Mudanya’ya çıkacak birlikler ise; Bursa-İnegöl-İnönü-Eskişehir stratejik yolu ile ilerleyebilirler. Bu yol üzerinde harekâtı engelleyecek önemli arızalar yoktur. Bu istikamette ilerleyen, bazı yan yollar da vardır. Ayrıca Mudanya’dan Bursa’ya kadar demiryolu hattı bulunması ikmal ve birlik intikallerini kolaylaştırır.[73]
Orta Anadolu bölgesinde dağlar, kuzey ve güneyde Karadeniz ve Akdeniz’e paralel olarak uzanmaktadır. Bölgenin doğu ve batısında ise iki başyayla bulunmaktadır. Bu sebeple Orta Anadolu, kenarları dağlık ve ortası düz bir yayla özelliği gösterir. Orta kesimlerde yükseklik 900-1000 metre civarında, Uzunyayla bölgesinde ise 1000 metrenin üzerindedir. Uzunyayla bölgesindeki yükseltiler Doğu Anadolu dağlarıyla birleşir. Bölgedeki havzaları; Sakarya, Kızılırmak, Yeşilırmak, Seyhan ve Ceyhan Nehirleri oluştururlar.[74]
Karadeniz Dağları, Toros ve Antitoros Dağları ile göller bölgesi engellik vasfı taşıdıklarından Orta Anadolu’yu kuzey ve güneye karşı korurlar.[75] Bu engeller, Karadeniz ve Akdeniz sahillerinden Orta Anadolu’ya yapılacak sızmalara karşı savunma mevzii teşkil ederler. Anadolu’nun merkezinde bulunan Orta Anadolu, bu korunaklı yapısıyla bütün cephelerin destek, ikmal ve geri bölgesi durumundadır.[76] Bu yüzden Orta Anadolu, istilacı orduların mutlaka kesin sonuçlu muharebeler yapmak zorunda oldukları bir bölgedir.[77]
Akdeniz harekât alanında bulunan Göksu, Manavgat Çayı, Aksu, Alakız Çayı, Kocaçay ve Dalaman Çayı kuzeyden güneye doğru aktığından, bu akarsuların vadileri Akdeniz’den Orta Anadolu’ya çıkan yolları oluştururlar. Hamidiye Yaylası ile Göller Bölgesi’nde de harekâta uygun şeritler vardır.
Güllük-Milas-Muğla-Tavas-Denizli yolu, Muğla-Akyaka-Marmaris yolu ile birleşerek Denizli’ye bağlanır. Antalya-Dinar-Isparta-Burdur-Afyon yolu ile Antalya-Acıpayam-Denizli yolu da önemlidir. Manavgat-Akseki-Konya yolu ise, Orta Anadolu’ya doğrudan el attığı için çok önemlidir. Manavgat-Konya yolundan Çumra'da ayrılarak Karaman’a gelen ve buradan Sivas-Kayseri-Niğde-Karaman yolu ile birleşerek Göksu havzası boyundan Silifke’ye inen yol Akdeniz’le Sivas, Ankara ve Afyon’u birbirine bağlar.
Suriye harekât alanı,
Halep’in kuzeyinden başlar. Kuzey-güney istikametinde uzanan Amanos Dağları, doğu ve batısındaki büyük ovaları birbirinden ayırır. Suriye harekât alanında belli başlı akarsular; Asi, Fırat, Ceyhan ve Seyhan’dır. Asi Nehri dışında bütün akarsular kuzey-güney istikametinde aktıklarından, Anadolu içlerine doğru ilerlemeye elverişli yolları oluştururlar.[78]
Anadolu-Suriye tarihi kervan yolu üzerinde bulunan Çukurova, Anadolu’nun kilit noktalarından biridir. Çukurova’yı kara ve demiryolu ile Anadolu içlerine bağlayan Orta Toros geçitleri önemli stratejik noktalardır.[79] Suriye’den Anadolu’ya gelen yaklaşma istikametlerinin en önemlileri Orta Anadolu’ya en kısa yoldan el atan ve Gülek Boğazı’ndan geçen istikametlerdir. Bunlar; Halep-İslâhiye-Fevzipaşa-Osmaniye ve Antakya-İskenderun-Dörtyol istikametlerinden Adana’ya gelir ve Mersin Körfezi’nden gelen yol ile Tarsus yakınlarında birleşir.[80]
Tarsus yakınlarında birleşen bu yollar, bundan sonra Gülek Boğazı vasıtasıyla Suriye ve Akdeniz bölgesini Orta Anadolu’ya bağlar. Bu yoldan bir kol, Ulukışla’da Niğde istikametine ayrılarak Kayseri ve Sivas’a ulaşır. Ulukışla’dan sonra da; bir kol Konya-Afyon istikametine, bir kol da Tuz Gölü-Ankara istikametine gider.
Bu üç istikamet, Orta Anadolu’ya en kısa sürede el atmaya imkân verdikleri için stratejik açıdan birinci derecede önemlidir. [81] Bu yaklaşma istikametlerinin geçtiği Toros Dağları, kuzeye doğru ilerlemeyi Gülek Boğazı’na bağlı kıldığından savunmaya uygundur. Ayrıca, Niğde’nin kuzeybatısındaki dağlar ile Tuz Gölü ve Kızılırmak engel niteliği taşır.[82]
Suriye’den gelen diğer yaklaşma yollarının son hedefleri Diyarbakır, Sivas ve Ankara’dır. Deyrizor-Mardin, Rakka-Harran-Urfa-Siverek ve Halep-Urfa-Siverek üzerinden gelen yollar Diyarbakır’a ulaşır. Halep-Kilis-Antep-Besni-Malatya yolu Sivas’a, Halep-Kilis-Antep-Maraş-Göksun-Gürün-Aziziye-Kayseri yolu ise Ankara’ya gider.[83]
Şark yaylası; Kafkasya, İran ve Irak’a karşı tek bir harekât alanı durumundadır. Fakat Kafkasya ve İran ile Irak coğrafya açısından farklı özellikler taşıdığından, burada Doğu Anadolu ve Irak harekât alanı ayrı ayrı ele alınacaktır. Doğu Anadolu harekât alanında en önemli stratejik mevki Erzurum Yaylası’dır.[84] Bu bölgedeki dağlar, kuzeyden itibaren birbirine paralel sıradağ silsileleri olarak doğu-batı istikametinde uzanırlar. Bu sıradağlar yer yer birbirlerine düğümlenirler ve doğuya karşı büyük engeller teşkil eden sıradağ kümeleri oluştururlar.[85]
Bu sıradağ silsileleri sebebiyle, askeri harekâtlar ancak belli geçit, gedik ve yollardan faydalanılarak yapılabilir. Ayrıca, cephe doğuda oldukça geniş olmasına rağmen batıya doğru daraldığından, daha az kuvvetle savunma yapmak mümkündür.[86]
Sıradağ silsilelerinin arasında bulunan Çoruh, Kelkit, Karasu, Aras ve Murat Nehirleri birbirlerine paralel olarak uzanırlar. Murat Nehri doğu-batı, diğerleri batı-doğu istikametinde akar. Bu bölgedeki Dicle Nehri ise güneye doğru akar. Bu nehirlerin oluşturduğu vadiler temel yaklaşma istikametlerini oluştururlar ve bazı bölgelerde yan istikametlerle birleşirler.
Bu bölgenin en kuzeyinde, Batum-Hopa-Rize-Trabzon sahil yolu bulunmaktadır. Bu yol ve güneyindeki Tiflis-Ahılkelek-Ardahan-Artvin-Çoruh Vadisi-İspir-Bayburt yolu büyük kuvvetlerin harekâtına uygun değildir. Kura (Kür) Nehri vadisini takip eden Tiflis-Ardahan-Göle-Oltu-Tortum-Gürcü Boğazı-Erzurum yolu da geniş cepheyle harekâta uygun değildir fakat ana yaklaşma istikameti üzerindeki savunma mevzilerini kuzeyden tehdit ettiği için önemlidir.
Aras Nehri havzasını takip eden Tiflis-Gümrü-Kars-Sarıkamış-Köprüköy-Hasankale-Erzurum yolu ana stratejik yaklaşma istikametidir. Kars Kalesi ve Erzurum müstahkem mevkileri bu yol üzerindedir. Ayrıca bu yol, Anadolu derinliklerine giden en kestirme yoldur. Bu yaklaşma istikametinde savunmaya uygun yerler; Arpa Çay; Kalecik Dağı, Kars-Çalkavur Dağları, Kumru Dağı; Soğanlı Dağları-Sarıkamış-Allahüekber Dağları; Palandöken-Erzurum-Deveboynu-Kargapazarı Dağı-Gürcü Boğazı-Gâvur Dağı hatlarıdır.
Diğer önemli bir yaklaşma istikameti de Tiflis-Erivan-Kağızman-Velibaba Geçidi-Köprüköy-Hasankale-Erzurum yoludur. Bu yol ana mihverin güneyden desteklenmesini sağlar. Erivan-Iğdır-Beyazıt-Karaköse-Tahir Geçidi-Köprüköy-Erzurum yolu ise Erzurum’u doğudan tehdit eder. Bu yolların tamamı doğu-batı istikametinde uzanmaktadır.
Güneye doğru ilerleyen yollar; Erivan-Iğdır-Beyazıt-Karaköse-Tutak-Malazgirt-Muş-Kulp-Diyarbakır veya Muş-Bingöl-Elazığ, Beyazıt-Muradiye-Erciş-Ahlat-Bitlis-Diyarbakır ve Beyazıt-Muradiye-Van Gölü Doğusu-Van yollarıdır. Bu bölgeye İran üzerinden de bazı yollar gelmektedir. Bunlar; Tebriz-Hoy-Makü- Doğu Beyazıt-Ağrı-Köprüköy-Erzurum yolu, Hoy-Saray-Van-Bitlis yolu, Hoy-Başkale-Hakkâri veya Urmiye-Başkale-Hakkâri yoludur.[87]
Bu yol durumuna göre Kafkasya’dan Doğu Anadolu’ya yapılacak bir taarruzun harekât mihveri; Murat Havzası’nda Eleşkirt-Ağrı bölgesinde, Kars-Sarıkamış bölgesinde ve Artvin-Ardahan bölgesinde olmak üzere başlıca üç noktada düğümlenir. Denizden yapılacak bir harekâtta ise bu düğümlenme Trabzon bölgesinde gerçekleşir. Bunların gerisinde merkezi bir durumda olan Erzurum, Doğu Anadolu harekât alanının kilit noktasını teşkil eder.[88]
Şark Yaylasının güneyindeki Irak harekât alanında; Bağdat’tan Diyarbakır’a kadar olan bölgeye El cezire veya Yukarı Mezopotamya denir.[89] Bu bölgedeki harekât sahasını Dicle Nehri havzası teşkil eder. Diyarbakır yaylası ile Dicle Nehri’nin geçtiği arazi ana harekât sahasıdır. Eskişehir-Kars ana yolundan Sivas’ta ayrılarak bu bölgeye bağlanan Elazığ-Diyarbakır-Savur-Midyat-Cizre-Musul-Bağdat yolu bu cephenin ana stratejik yolunu oluşturur ve Irak Cephesi’ni Orta Anadolu’ya bağlar.
Dicle’nin kolları ise operatif seviyede yaklaşma istikametlerini oluşturur.[90] Bu yollar; Musul’dan başlayarak İmadiye-Hakkâri-Başkale-Van; Zaho-Silopi-Cizre-Şırnak-Siirt; Zaho-Midyat-Diyarbakır ve Nusaybin-Mardin-Diyarbakır istikametlerini takip eder.[91] Bu bölgede Diyarbakır, Suriye ve Irak istikametinden gelen birçok yaklaşma istikametinin kesişim noktasında bulunması ve Dicle Vadisi’nden Doğu Anadolu içlerine giden yolları kontrol eden bir bölgede bulunması sebebiyle stratejik bir mevkidir.
3. İşgaller ve Ordu Komutanlıklarının Lağvedilmesi
Mondros Mütarekesi’nin hemen ardından İtilaf Devletleri, ülkenin henüz işgal edilmemiş olan bazı yerlerini de işgal etmeye başladılar. Başlangıçta, işgallerin üç önemli hedefi vardı. Bunlardan birincisi Boğazlar ve İstanbul, ikincisi mütarekede Kilikya diye tarif edilen bölge ve üçüncüsü Musul vilayetiydi.
İngilizler, 1 Kasım 1918’de Osmanlı hükümetine, bir inceleme heyetinin 2 Kasım’da Seddülbahir’e çıkacağını bildirdiler.[92] Fakat Irak ve Suriye bölgesinde, herhangi bir uyarıda bulunmadan, 1 Kasım’da Hamamalil (Hammam al-Alil)[93] ve Reyhanlı’yı, 2 Kasım’da ise Köysancak’ı işgal ettiler.[94] Bundan sonra da İskenderun’a yöneldiler.[95]
Boğazların işgal edileceği mütarekede açıkça belirtildiği için, Müstahkem Mevki Kumandanlığı tarafından, büyük gemilerin geçebilmesi için 2 ve 3 Kasım 1918’de Çanakkale Boğazı’ndaki bazı engeller kaldırıldı.[96] Diğer bölgelerdeki işgaller ise, ordu komutanları tarafından dirençle karşılandı. Fakat hükümetin verdiği emirler sebebiyle bu direnç, fiili bir direnişe dönüşemedi.
Öte yandan, mütareke gereğince askerlerin terhis edilmesi işlemlerine başlandı. Askerler terhis edilince birliklerin personel mevcutları hızla azaldı. Ordu komutanlıkları da birer birer lağvedildi. Lağvedilen ordulara bağlı birlikler ise işgal edilen bölgelerden iç bölgelere çekildiler ve yeniden teşkilatlandırıldılar. Cevat Paşa, 3 Kasım 1918’de Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisi olarak görevlendirildiğinden, bu faaliyetler onun tarafından planlandı ve yürürlüğe konuldu.[97]
Cevat Paşa’nın Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisi olduğu 3 Kasım’da, Yıldırım Ordular Grubu bölgesinde bir Fransız gemisi İskenderun Limanı’na girdi ve mayın araması yapılacağını bildirdi. 4 Kasım’da beş İtilaf gemisi limanı taramaya başladı. 5 Kasım’da ise, İngilizler Halep bölgesindeki Osmanlı birliklerinin teslim olmasını istediler ve Halep’teki birliklerine ikmal yapmak için İskenderun’u işgal edeceklerini bildirdiler.
Mustafa Kemal Paşa, bu taleplerin 7. Ordu’nun kuşatılarak teslim alınmasına yönelik bir adım olduğunu değerlendirdiğinden, ordu karargâhını Adana’ya ve 20. Kolordu Karargâhı’nı İslâhiye’ye çekmeye başladı.[98] İskenderun’daki birliklere de İngilizlerin karaya asker çıkarması durumunda ateşle karşılık verilmesini emretti. Ahmet İzzet (Furgaç) Paşa’ya bir telgraf çekerek bu durumu belirtti. [99] Fakat 6 Kasım 1918’de Ahmet İzzet Paşa tarafından İngiliz işgalinin sadece protesto etmekle yetinilmesi emredildi.[100] 7 Kasım’da da, Yıldırım Ordular Grubu ile 7. Ordu’nun lağvedildiği bildirildi ve Mustafa Kemal Paşa İstanbul’a çağırıldı.[101]
Bunun ardından, 9 Kasım 1918’de İngilizler[102] ve 10 Kasım’da Fransızlar İskenderun’a asker çıkardılar.[103] Osmanlı birlikleri de, 9 Kasım’da İskenderun’u ve 10 Kasım’da Payas’a kadar olan bölgeyi boşalttılar.[104] Lağvedilen 7. Ordu’nun kuruluşundaki 20. Kolordu, 13 Kasım’da 2. Ordu’ya bağlandı. 3. Kolordu’nun karargâhı ise Sivas’a gönderildi. Bu kolorduya bağlı 43. Fırka lağvedildi ve 24. Fırka 20 Kolordu kuruluşuna dâhil edildi. Ayrıca, 2. Ordu kuruluşundaki 15. Kolordu’nun karargâhı Erzurum’a gönderildi. Bu kolorduya bağlı 44. Fırka lağvedildi ve 41. Fırka 12. Kolordu kuruluşuna verildi.[105]
6. Ordu bölgesinde ise İngilizler, 1 Kasım’da Kerkük’ün kuzeyindeki Köysancak’a ve Musul’un 20 km. güneyindeki Hamamalil’e kadar ilerlediler. 2 Kasım’da da; Musul’un işgal edileceğini bildirdiler ve Osmanlı birliklerinin şehrin 5 mil kuzeyine çekilmesini istediler.
İngiliz General Cassel, 3 Kasım 1918’de Musul’a geldi. Irak sınırı olduğunu iddia ettiği Süleymaniye, Erbil, Akra, İmadiye, Siirt, Silvan, Osmaniye ve Siverek hattının güneyindeki birliklerin teslim olmasını istedi. Ali İhsan (Sabis) Paşa, bu sınır iddiasını ve birliklerin teslim olma talebini reddetti. Hükümet şehrin boşaltılması yönünde emir verince, 8 Kasım’da birliklerini kuzeye doğru çekmeye başladı. 15 Kasım’a kadar tüm birlikler Musul Vilayeti’ni terk etti ve Diyarbakır Vilayeti sınır hattında tertiplendi.[106]
Bu sırada 9. Ordu bölgesinde İran ve Kafkasya’daki birlikler hiçbir düşman baskısı olmadan geri çekiliyorlardı. Çünkü Ahmet İzzet Paşa, Brest Litovsk Anlaşması’yla kazanılan Batum, Kars ve Ardahan’ı elde tutabilmek için, mütareke imzalanmadan önce bu birliklerin geri çekilmesini emretmişti.[107]
Geri çekilme başlayınca, bölgede yaşayan Müslümanlar, kendi yaşadıkları yerlerin Ermenilere verilmesini önlemek için örgütlenmeye başladılar. Bu örgütlenme Osmanlı birlikleri tarafından da desteklendi.[108] Bu gelişmeler üzerine, İngilizler, 11 Kasım 1918’de Elviye-i Selase’nin bir an önce boşaltılmasını istediler.[109]
Bu üç bölgenin aksine, Boğazlar bölgesi, Osmanlı hükümeti ile koordineli bir şekilde işgal edildi. Fakat burada da İngiliz ve Fransız mücadelesi vardı. İngilizler, Çanakkale Boğazı’nı işgal etmek için harekete geçince, Fransızlar da 6 Kasım’da Bulgaristan’dan Uzunköprü’ye bazı subaylar gönderdiler. 10 Kasım 1918’de 100 kişilik bir kuvvet ve daha sonra da bir alay Uzunköprü’ye geldi. Bu birlikler16 Kasım’da trenle İstanbul’a hareket ettiler ve Bakırköy’deki Reşadiye Kışlası’na yerleştiler.[110]
İngilizler ise, Çanakkale Boğazı’nın iki yakasına asker çıkardılar ve 10 Kasım’da bölgenin kontrolünü Osmanlı birliklerinden devraldılar.[111] Aynı gün Çanakkale Boğazı’na giren 61 parçalık İtilaf Devletleri donanması ise 13 Kasım 1918’de İstanbul’a ulaştı. Gemilerden karaya çıkarılan 3500 İngiliz ve Fransız askeri, 15 Kasım sabahından itibaren boğazdaki tabyaları işgal etmeye başladı.[112] İtilaf Devletleri askerlerinin boğazlara yerleşmesi üzerine, birlikleri bu bölgelerden çıkarılan 3. ve 5. Ordu karargâhları lağvedildi. Suriye’den Ekim sonlarında İzmir’e nakledilmiş olan 8. Ordu Karargâhı da 13 Kasım 1918’de lağvedildi.[113]
24 Kasım’da İngiliz General Allenby, Çukurova’nın da işgal edileceğini Osmanlı hükümetine bildirdi. Bunun ardından İngilizler, Mersin’e iki tabur asker çıkardılar ve işgal sahasını Adana’ya kadar genişlettiler.[114] Bu işgaller üzerine 2. Ordu Komutanı Nihat Paşa, 13 Aralık 1918’de, karargâhı ile birlikte Adana’dan ayrılarak Konya’ya gitti. Fakat hükümet, 15 Aralık’ta 2. Ordu’yu lağvetti ve Nihat Paşa’yı Adana vali vekilliğine atadı.
2. Ordu’ya bağlı kolordular ise 26 Aralık tarihine kadar Pozantı kuzeyine çekildiler. 12. Kolordu Karargâhı Ereğli’ye, bu kolordu kuruluşundaki 11. Fırka Bor’a ve 41. Fırka Karaman’a yerleşti. 20. Kolordu Karargâhı ve bu kolordu kuruluşundaki 1. Fırka Ulukışla’ya, 23. ve 24. Fırka Konya’ya yerleşti.[115]
İngilizlerin Kilikya bölgesinde ilerlemesi üzerine, Fransızlar da harekete geçtiler. 11 Aralık 1918’de bir Fransız taburu Dörtyol’u işgal etti. 17 Aralık’ta ise 1500 Fransız askeri Mersin’e çıktı ve bunların bir kısmı Tarsus, Adana ve Misis’e gönderildi. Fransızlar, 27 Aralık’ta da Pozantı’yı işgal ettiler. 3 Şubat’ta Akköprü ve Çiftehan’ın işgal edilmesinin ardından Fransız birliklerinin ileri harekâtı sona erdi.[116]
Bu sırada Cevat Paşa, 19 Aralık 1918’de Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisliğinden ayrıldı ve Harbiye Nazırı oldu. Bundan sonra ordunun yeniden teşkilatlandırılması ve konuşlandırılması faaliyetlerine, 24 Aralık 1918’de Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisi olan Fevzi (Çakmak) Paşa tarafından devam edildi.[117]
Bu sırada 6. Ordu Karargâhı ve ordu kuruluşundaki 5. Fırka Nusaybin’de, 2. Fırka Cizre’de, Süvari Tugayı Resulayn’da konuşlanmıştı. İngilizler, bu hattı aşarak Diyarbakır Vilayeti sınırlarına giremediler, fakat 2. Ordu’nun boşalttığı Kilis’i 27 Aralık 1918’de, Antep’i 1 Ocak 1919’da ve Carablus’u 3 Ocak’ta işgal ettiler. 14 Ocak’ta da Arappınar ve Siftek demiryolu istasyonlarını kontrol altına aldılar. [118]
Bu işgaller sırasında Ali İhsan Paşa’nın tavrı ve 6. Ordu’nun varlığı İngilizleri rahatsız ediyordu. Bu sebeple General Allenby, 7 Şubat’ta İstanbul’a geldi. Harbiye ve Hariciye Nazırlarını elçiliğe çağırarak Ali İhsan Paşa’nın görevden alınması ve 6. Ordu’nun lağvedilmesini istedi. 9 Şubat’ta 6. Ordu lağvedildi ve yerine 13. Kolordu kuruldu.[119] Bunun ardından İngilizler, 22 Şubat’ta Maraş’ı ve 27 Şubat’ta Birecik’i işgal ettiler.[120]
9. Ordu bölgesinde ise, İngilizlerin karşısına halkın kurduğu teşkilatlar çıktı. 9. Ordu da bu teşkilatları destekledi.[121] Mütarekenin 24. Maddesinde, altı vilayette (Vilâyat-ı Sitte) karışıklık çıkarsa, bu illerin herhangi birinin işgal edileceği belirtiliyordu. Bu sebeple Harbiye Nezareti, 4 Aralık 1918’de, bu bölgedeki askeri birliklerin asayişin sağlanmasında jandarmaya yardımcı olması için bir emir yayımladı. Bu emirle; doğu hudut bölgesi, altı doğu vilayeti, Trabzon ve doğusu, Samsun, Amasya ve Sivas’tan oluşan dört bölge belirlendi ve bu bölgelerin sorumluluğu ordu birlikleri arasında paylaştırdı.[122]
Bu sırada İngilizler, bölgeye müdahale etmek için ilk olarak 1 Aralık 1918’de Batum’a bir kruvazör gönderdiler.[123] 7 ve 18 Aralık’ta birer İngiliz harp gemisi daha Batum’a geldi. 24 Aralık 1918’de bu gemilerden karaya asker çıkaran İngilizler, iki gün sonra şehrin yönetimini ele aldılar.
Bunun ardından, 7 Ocak’ta da General Walker’i Kars’a gönderdiler. Yakup Şevki Paşa ile görüşen Walker, üç sancağın 25 Ocak 1919’a kadar boşaltılmasını istedi. 13 Ocak’ta da 200 kişilik bir İngiliz birliği Kars’a geldi. Bu sırada birliklerin geri çekilmesi ve olabildiğince fazla silah, erzak ve cephanenin geri bölgelere taşınması için çalışan Yakup Şevki Paşa, İngilizler Kars’a girmeden önce 9. Ordu Karargâhı ile birlikte Erzurum’a hareket etti.[124]
İngilizler, 9 Mart 1919’da da Samsun’u işgal ettiler ve 30 Mart’ta Samsun’dan Merzifon’a bir miktar asker gönderdiler.[125] Doğu Anadolu’da ise, bölgeyi Ermeni işgaline hazırlamak için mevcut şuraları etkisiz hale getirmek istiyorlardı. Fakat Yakup Şevki Paşa komutasındaki 9. Ordu’nun varlığı İngilizleri bunu yapmaktan alıkoyuyordu.
Bu sebeple İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiserliği, Şubat ayı sonlarında hükümetten Yakup Şevki Paşa’nın İstanbul’a çağırılmasını istedi. Paşa, gözlerinden rahatsız olduğunu öne sürerek bunu reddetti fakat İngilizler bu isteklerini 29 Mart’ta tekrarladılar.
Bunun üzerine, 2 Nisan 1919’da 9. Ordu lağvedildi ve Yakup Şevki Paşa İstanbul’a çağırıldı. 9. Ordu birlikleri 15. Kolordu’ya bağlandı. 3 Nisan’da da 15. Kolordu ve Sivas-Samsun bölgesindeki 3. Kolordu doğrudan Harbiye Nezareti’ne bağlandı.[126] Böylece bütün ordu komutanlıkları lağvedilmiş oldu.
4. Ordunun Yeniden Teşkilatlandırılması ve Konuşlandırılması
Mütareke imzalandıktan sonra Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti, bir yandan birliklerin geri çekilmesi ile lağv ve tensik faaliyetlerini yürütürken, bir yandan da ordunun yeniden teşkilatlandırılması çalışmalarına başladı. Zaten Karargâh-ı Umumi 7 Ekim 1918’de lağvedilmiş ve 27 şubesi bulunan Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti yedi şubeli hale getirilmişti.[127] Mütarekenin ardından, ordu komutanlıkları da birbiri ardına lağvedildiler ve askeri birlikler doğrudan Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti’ne bağlı kolordular şeklinde yeniden teşkilatlandırıldılar.
Mütareke imzalandığı sırada Osmanlı ordu birliklerinin mevcudu 400 bin kişi civarındaydı. Müttefikler bunun 50.000’e düşürülmesini istiyorlardı. Kuruluş çalışmalarına başlayan Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti, 2 Ocak 1919’da orduyu; dokuz kolordu, 20 fırka ve dört süvari alayı şeklinde teşkilatlandıracağını İngilizlere bildirdi. Bu teşkilatlanmadan, mütarekede birlik miktarı belirtilmediği için, mevcutları az da olsa mümkün olduğu kadar çok birliğin muhafaza edilmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır.[128]
Savaş sona erdiği sırada sekiz adet Ordu Komutanlığı bulunuyordu. Bu orduların kuruluşunda (Hicaz, Asir, Yemen ve Trablusgarp’ta bulunan ve mütareke gereğince İtilaf Devletlerine teslim olacak olan birlikler hariç) toplam 10 Kolordu ve 24 Fırka vardı. Bunlardan 4. Kolordu karargâhı[129] 1 Kasım 1918’de Musul’da lağvedilmiş, 6. Ordu’ya bağlı 14. Fırka ise 31 Ekim günü İngilizlere esir düşmüştü.[130]
7. Ordu’ya bağlı 3. Kolordu’nun kuruluşundaki 43. Fırka ve 2. Ordu’ya bağlı 15. Kolordu’nun kuruluşundaki 44. Fırka ise, terhisler sebebiyle personel sayıları çok azaldığından, Torosların kuzeyine çekilmeden önce lağvedilmişlerdi.[131] 3. Ordu’ya bağlı 36. Fırka da Aralık 1918’de lağvedildiğinden[132] geriye toplam dokuz kolordu ve 20 fırka kalmıştı. Bu durumda, Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti sadece ordu karargâhlarını lağvediyor fakat aynı miktarda kolordu ve fırkayı muhafaza ediyordu.
Hükümet bu planı, 9 Ocak 1919’daki komiserler toplantısında dile getirdi. Herhangi bir itirazla karşılaşmayınca, birliklerin personel ve silah kadrolarının belirlenmesi çalışmalarına başladı ve bu çalışmalarını 21 Ocak 1919’da tamamladı. Buna göre orduda; 40.801 piyade tüfekli er, 632 top, 756 makineli tüfek bulunacaktı. Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisi Fevzi Paşa, belirlenen teşkilat ve kadroları 27 Ocak’ta General Milne’e sundu. İngilizler, kadrolara dokunmadan sadece top miktarını 256’ya ve makineli tüfek miktarını 240’a indirdiler.[133]
Bu planın kabul edilmesi üzerine ordu birliklerinin yeniden teşkilatlandırılması ve konuşlandırılması faaliyetlerine planlandığı şekilde devam edildi. Buna göre; 1. Kolordu’nun karargâhı Edirne’de; 49. Fırka, Bulgaristan hududunu örtecek şekilde Kırklareli ve Edirne bölgelerinde; 60. Fırka, Yunanistan hududunu örtecek şekilde Şarköy-Malkara-Keşan bölgelerinde tertiplendi.
Boğazlar bölgesi için iki kolordu görevlendirildi. Bunlardan İstanbul Boğazı’ndaki 25. Kolordu’nun karargâhı ve 10. Kafkas Fırkası İstanbul’a, 1. Fırka Kocaeli Yarımadası’na; Çanakkale Boğazı’ndaki 14. Kolordu’nun karargâhı ve 55. Fırka Tekirdağ’a, 61. Fırka Bandırma ve Balıkesir’e yerleştirildi.
Geriye kalan kolordular ise Anadolu toprakları üzerinde konuşlandırıldılar. Ayvalık’tan Antalya’ya kadar olan bölgeden sorumlu 17. Kolordu’nun karargâhı İzmir’de; 56. Fırka İzmir, Menemen, Manisa ve Ayvalık'ta; 57. Fırka Aydın ve Antalya’da tertiplendi. Bu bölgede yapılan tek değişiklik, 21. Kolordu lağvedildikten sonra, Antalya’da bulunan 57. Fırka karargâhının Aydın’a taşınmasıydı.
12. Kolordu’nun karargâhı Konya’ya, 11. Fırka Niğde’ye ve 41. Fırka Karaman’a tertiplendi. 13. Kolordu’nun karargâhı Diyarbakır’da, 5. Fırka Nusaybin’de ve 2. Fırka Cizre’de konuşlandırıldı. Daha sonra 5. Fırka Diyarbakır bölgesinin güvenlik ve savunmasını sağlayacak şekilde Mardin’e, 2. Fırka ise Silvan’a çekildi.
15. Kolordu’nun karargâhı ve 9. Kafkas Fırkası Erzurum’da, 3. Kafkas Fırkası Erzincan’da, 11. Kafkas Fırkası Van’da ve 12. Fırka Harput bölgesinde görevlendirildi. Fakat daha sonra ortaya çıkan gelişmeler üzerine 12. Fırka Hasankale ve Horasan bölgesinde bırakıldı. 3. Fırka ise Trabzon’a intikal ettirildi.
3. Kolordu’nun karargâhı Sivas’ta, 5. Kafkas Fırkası Amasya’da ve 15. Fırka Samsun’da tertiplendi. Adeta bir stratejik ihtiyat gibi Anadolu’nun ortasında tertiplenmiş olan 20. Kolordu’nun karargâhı ve 24. Fırka Ankara’da, 23. Fırka ise Afyon’da konuşlandırıldı.[134] Böylece, Osmanlı ordusunun tamamı yeniden teşkilatlandırılmış ve konuşlandırılmış oldu. [135]
Sonuç:
Mondros Mütarekesi’nin ardından ordunun yeniden teşkilatlandırılmasına bakıldığında, ordu karargâhları ile geri çekilme esnasında lağvedilen birlikler hariç, mevcut 9 kolordu ve 20 fırkadan oluşan yapının aynı şekilde muhafaza edildiği görülmektedir. Bu durum, Osmanlı askeri makamlarının, mütarekeden sonra barış yapılacağı ve savaşın sona ereceği beklentisinden ziyade mücadeleye devam edilebileceği beklentisi içinde olduklarını göstermektedir.
Ordunun yeniden tertiplendiği yerler de, askeri yetkililerin bu düşüncede olduklarını teyit eder niteliktedir. Çünkü muhtemel tüm tehditlere karşı birer kolordu ile tedbir getirilmeye çalışılmış ve birlikler bu tehditlerden ülke içlerine gelen yaklaşma istikametlerini tıkayacak şekilde stratejik bölge, mevki ve noktalarda tertiplenmişlerdir.
Ordu birliklerine, iç güvenlik konusunda jandarmayı desteklemek için bazı bölgelerin sorumluluğu tahsis edilmiş olmakla birlikte, birliklerin tertiplenme şeklinden, dış tehditlere daha büyük bir öncelik verildiği anlaşılmaktadır.
Yapılan tehdit değerlendirmesine göre, Ermenilerin en yakın ve en büyük tehdit olarak kabul edildiği görülmektedir. Çünkü diğer tehditlere karşı zayıf ikişer fırkalı birer kolordu tahsis edilirken, doğuda nispeten daha güçlü dört fırkalı bir kolordu kurulmuştur.
Bu durumun, ulaştırma imkânlarının kısıtlı olmasının bir sonucu olduğu da söylenebilir. Çünkü bu bölgeyi Anadolu içlerine ve ülkenin diğer kesimlerine bağlayan herhangi bir demiryolu hattı bulunmamaktadır. Bu sebeple, ihtiyaç duyulduğunda diğer bölgelerden bu bölgeye kısa süre içinde birlik kaydırmak mümkün değildir. Bu zafiyeti telafi edebilmek için 15. Kolordu, mevcut tehdide karşı koyabilecek ve kendi kendine yeterli olabilecek büyüklükte teşkilatlandırılmıştır.
Mütarekenin hemen ardından lağvedilen 7. Ordu’nun kuruluşundaki 3. Kolordu’nun, hiç zaman kaybedilmeden Sivas bölgesine gönderilmesi ise, muhtemel bir Yunan- İngiliz müdahalesi ile daha da güçlenebilecek olan Samsun merkezli Pontus hareketinin de yakın ve önemli bir tehdit olarak görüldüğünü göstermektedir. Nitekim Kafkasya’dan çekilen 5. Kafkas Fırkası ve 15. Fırka da Samsun ve Amasya’ya konuşlandırılmıştır. 15. Kolordu’ya bağlı 3. Fırka’nın bir süre sonra Trabzon’a gönderilmesi de aynı tehdit değerlendirmesi ile bağlantılıdır.
Bunun dışında, mevcut tüm birliklerin Anadolu ile Trakya ve Boğazları çepeçevre örtecek şekilde konuşlandırıldıkları görülmektedir. Mevcut 20 fırkanın üçte birinin Trakya, Boğazlar ve İstanbul’un savunmasına, üçte birinin Anadolu Yaylası’na, üçte birinin de Şark Yaylası’na tahsis edilmesinden, bu üç yaylanın üç ayrı harekât alanı olacağının değerlendirildiği anlaşılmaktadır. İki fırka ise stratejik bir ihtiyat gibi Anadolu’nun merkezine yerleştirilmiştir.
Bu üç yaylanın en küçüğü olmasına rağmen, Trakya ve boğazlar bölgesinin savunması için altı fırkanın tahsis edilmesinden, ülkenin en stratejik bölgesi olan İstanbul’u korumanın en önemli amaç olarak belirlendiği anlaşılmaktadır. Nitekim iki fırkalı bir kolordu Bulgaristan ve Yunanistan’dan gelen yaklaşma istikametlerini örtecek şekilde tertiplenirken, İstanbul’un son savunma hattı olarak Çatalca Savunma Hattı’nın kullanılması planlanmıştır. İkişer fırkalı iki kolordu da Karadeniz ve Ege Denizi’nden İstanbul’a gelen suyolunu emniyete alacak yerlere konuşlandırılmıştır.
Anadolu’daki birlikler ise, tamamen coğrafi faktörler dikkate alınarak konuşlandırılmışlardır. Anadolu, üç tarafı su engeliyle çevrili bir kale gibidir. Bu kalenin kuzey ve güneyinde adeta kale surları gibi sahilden itibaren birdenbire yükselen sıradağlar bulunmaktadır. Murat ve Erzurum yaylaları bu kalenin doğu ve batısındaki savunma kuleleridir. Bu iki kuleden doğuya ve batıya doğru bir elin parmakları gibi açılarak uzanan sıradağlar bulunmaktadır. Uzunyayla ise Anadolu kalesinin iç kalesidir.
Anadolu’daki birliklerin konumlarına bakıldığında, bu birliklerin tertiplenmelerinde, kuzey ve güneydeki surlar ve doğu ve batıdaki kuleler arasında kalan topraklar ile iç kalenin savunulmasının esas alındığı görülmektedir. 3., 12. ve 13. Kolordular, kuzey ve güneydeki surlardan iç bölgeye açılan kapıları (boğaz, geçit ve gedikleri takip eden yaklaşma istikametlerini) tutacak şekilde tertiplenmişlerdir.
Doğudaki 15. Kolordu, bir fırkası ve bağlı birlikleriyle Erzurum yaylasını tutarken, kolordunun diğer fırkaları dış tabyalar konumundaki sıradağlar arasındaki yaklaşma istikametlerini kapatmaktadırlar. Batıda ise, 17. Kolordu sahilden itibaren konuşlandırdığı birlikleriyle Anadolu içlerine giden yaklaşma istikametlerini örterken, Murat Yaylası ve geri bölgesi 20. Kolordu tarafından tutulmuştur.
Mevcut birlikler tertiplenirken ayrıca, stratejik mihverler, ana yaklaşma istikametleri ve mevcut demiryolları da dikkate alınmıştır. Ülkenin şekli de dikkate alındığında, mevcut toprakların savunulmasına uygun iki ana mihver olduğu görülmektedir. Bunlardan birincisi, Edirne-Çorlu-İstanbul-İzmit-Eskişehir-Konya-Adana-Halep mihveri; diğeri ise, İzmir-Manisa-Uşak-Afyon-Ankara-Kayseri-Sivas-Erzincan-Erzurum-Kars-Gümrü mihveridir.
Birinci mihver ülkeyi ikiye bölerek parçalama potansiyeli taşıyan bir mihverdir. İkinci mihver ise Anadolu’nun savunmasının mümkün olup olmayacağını belirleme potansiyeline sahip olan mihverdir. Bu sebeple birlikler, bu iki mihvere dayanacak ve bu iki mihverin dışarıdan bir müdahale ile kesilmesini önleyecek şekilde tertiplenmişlerdir.
Birinci mihverin Trakya’daki ucunda 1. Kolordu bulunmaktadır. Trakya’daki diğer birlikler, birinci mihverin Trakya’daki kısmını koruyacak şekilde konuşlanmışlardır. Bu mihverin Orta Anadolu’dan çıkış yerinde ise 12. Kolordu bulunmaktadır.
Anadolu’nun savunması esas olarak ikinci mihvere bağlıdır. Bu mihverin iki ucunda birer kolordu (15. ve 17. Kolordu), bu mihvere Karadeniz sahillerinden gelebilecek tehditlere karşı 3. Kolordu, Akdeniz sahilleri ve Suriye’den gelebilecek tehditlere karşı 12. Kolordu ve Irak’tan gelebilecek tehditlere karşı da 13. Kolordu görevlendirilmiştir. 20. Kolordu ise iki mihverin birbiriyle kesiştiği bölgede konuşlanmıştır.
Bu genel yapı çerçevesinde askeri birliklerin, ülkenin dört stratejik bölgesine ve bu bölgelerden geçen mihverlere el atabilecek tehditleri durdurabilecek şekilde; stratejik bölgelere, mevkilere ve noktalara konuşlandırıldıkları anlaşılmaktadır. Bu tertiplenme, ileride yapılacak olan Milli Mücadele için de bir altyapıyı oluşturmuştur.
Not: 19 MAYIS’IN 100. YILDÖNÜMÜNDE ATATÜRK VE TÜRK İSTİKLÂLİ ULUSLARARASI SEMPOZYUMU’NDA BİLDİRİ OLARAK SUNULMUŞTUR. BİLDİRİLER KİTABI’NIN 431 ve 456’NCI SAYFALARINDA YAYINLANMIŞTIR.
(Sempozyum, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a çıkışının ve Millî Mücadele’yi başlatmasının 100. yıldönümü münasebetiyle 15-18 Mayıs 2019 tarihleri arasında HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü ile ANITKABİR DERNEĞİ iş birliğinde, Hacettepe Üniversitesi’nin ev sahipliğinde düzenlenmiştir.)
KAYNAKÇA
1. ARŞİV BELGELERİ
A. Yayımlanmamış Arşiv Belgeleri
ATASE ARŞ., K. (Klasör) 7, D. (Dosya) 83; K. 7, D. 83AA
B. Yayımlanmış Arşiv Belgeleri
Atatürk İle İlgili Arşiv Belgeleri (1911-1921 Tarihleri Arasına Ait 106 Belge), T.C. Başbakanlı Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayın No:1, Gn. No.:060, Ankara, 1982.
Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, C.4, ATAM Yayınları, Ankara, 2006.
2. KİTAPLAR
Ahmet İzzet Paşa, İstiklal Harbi’nin Gerçekleri, Feryadım, C. 2, Timaş Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2017.
AKBAY, Cemal; Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, C.1, Osmanlı İmparatorluğu’nun Siyasi ve Askerî Hazırlıkları ve Harbe Girişi, ATASE Yayınları, Ankara, 1991.
ALPAR, Güray; Uluslararası İlişkilerde Strateji ve Savaş Kültürünün Gelişimi, Palet Yayınları, Konya, 2015.
AYDEMİR, Şevket Süreyya; Tek Adam, Mustafa Kemal, 1881-1919, C. 1, Remzi Kitabevi, 12. Basım, İstanbul, 1991.
BARR, James; Kırmızı Çizgi, Paylaşılamayan Toprakların Yakın Tarihi, Çev.: Ekin Can Göksoy, Pegasus Yayınları, İstanbul, 2016.
BAYAT, Mert; Millî Güç ve Devlet, Belge Yayınları, Ankara, 1986.
BAYUR, Hikmet; XX. Yüzyılda Türklüğün Tarih ve Acun Siyasası Üzerindeki Etkileri, TTK Basımevi, Ankara, 1989.
Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale Cephesi (25 Nisan 1915-04 Haziran 1915), C. 5, II. Kitap, ATASE Yayınları, Ankara, 2012.
BLACK, Jeremy; Savaş ve Dünya, Askerî Güç ve Dünyanın Kaderi, 1450-2000, Çev.: Yeliz Özkan, İstanbul, 1998.
CARR, E(dwaed) H(allett); Sovyet Rusya Tarihi, Bolşevik Devrimi, C. 3, 1917-19, Çev.: Tuncay Birkan, Metis Yayınları, II. Baskı, İstanbul, 2015.
CEBESOY, Ali Fuat; Bilinmeyen Hatıralar, Kuva-yı Milliye’nin İçyüzü, Temel Yayınları, İstanbul, 2011.
ÇELİK, Kemal; Millî Mücadelede Adana ve Havalisi, TTK Basımevi, Ankara, 1999.
DAVUTOĞLU, Ahmet; Stratejik Derinlik, Küre Yayınları, 72. Baskı, İstanbul, 2011.
ENER, Suat; Türkiye’nin Sıradağları, Havzaları, Ana Yolları, Türkiye’nin Coğrafi Engebelerine Genel Stratejik Bakış, Ankara Basım ve Cilt Evi, Ankara, 1937.
………; Türkiye’nin Havzaları, Ana Yolları, C. 2, Türkiye’nin Coğrafi Engebelerine Genel Bir Bakış, Ankara Basım ve Cilt Evi, Ankara, 1937.
ERDEM, Hakkı; Yunanlılarla İstiklal Harbi, Tabiye ve Sevkulceyş Bakımından Tetkik, Necmistikbaal Matbaası, Üçüncü Basılış, İstanbul, 1935.
FROMKİN, David; Barışa Son Veren Barış, Modern Ortadoğu Nasıl Yaratıldı?, 1914-1922, Çev.: Mehmet Harmancı, Epsilon Yayınevi, İstanbul, t.y.
Genelkurmay Başkanlığı Harp Tarih Encümeni, Türk İstiklal Harbi Hülasası, 1919-1922, Askerî Matbaa, İstanbul, 1937.
GÖKDEMİR, Ahmet Ender, Cenub-i Garbi Kafkas Hükumeti, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1989.
GÜNEL, Kamil; Coğrafyanın Siyasal Gücü, Çantay Kitabevi, 2. Baskı, İstanbul, 1997.
HATİPOĞLU, Süleyman; Türk-Fransız Mücadelesi (Orta Toros Geçitleri, 1915-1921), ATAM Yayınları, Ankara, 2001.
HELMREICH, Paul C.; From Paris To Sevres, The Partition of the Ottoman Empire at the Peace Conference of 1919-1920, Ohio State University Press, Columbus, 1974.
İ(smail). HAKKI, Türkiye Askerî Coğrafyası, Sevkulceyş, Tabiye ve Harp Tarihi Bakımından Tetkik, Necmistiklal Matbaası, İkinci Basılış, İstanbul, 1934.
İLHAN, Suat; Türk Askerî Kültürünün Tarihi Gelişmesi, Kutsal Ocak, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 1999.
İNÖNÜ, İsmet; Hatıralar, Yay. Haz.: Sebahattin Selek, Bilgi Yayınevi, 3. Baskı, Ankara, 2009.
JAESCHKE, Gotthard; Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri, Çev.: Cemal Köprülü, TTK Basımevi, 3. Baskı (Tıpkıbasım), Ankara, 2011.
KARABEKİR, Kâzım; İstiklal Harbimiz, C. 1, Yapı Kredi Yayınları, 5. Baskı, İstanbul, 2014.
KILINÇKAYA, M(ehmet) Derviş; Osmanlı Yönetimindeki Topraklarda Arap Milliyetçiliğinin Doğuşu ve Suriye, ATAM Yayınları, Ankara, 2004.
KINAL, Füruzan; Eski Anadolu Tarihi, TTK Basımevi, 2. Baskı, Ankara, 1987.
MÜDERRİSOĞLU, Alptekin; Kurtuluş Savaşı’nın Mali Kaynakları, ATAM Yayınları, 2. Baskı, Ankara, 2013.
ORBAY, Rauf; Siyasi Hatıralar, Örgün Yayınevi, 3. Baskı, İstanbul, 2009.
ÖZTOPRAK, İzzet; Türk ve Batı Kamuoyunda Millî Mücadele, TTK Basımevi, Ankara, 1989.
SARI, Mustafa; Türkiye-Kafkasya İlişkilerinde Batum (1917-1921), TTK Yayınları, 2014.
SARIHAN, Zeki; Kurtuluş Savaşı Günlüğü I (Açıklamalı Kronoloji), Mondros’tan Erzurum Kongresi’ne (30 Ekim 1918-22 Temmuz 1919), TTK Basımevi, Ankara, 1993.
………; Kurtuluş Savaşı’nda İkili İktidar, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2000.
TANÖR, Bülent; Türkiye (1918-19), Kurtuluş, Cumhuriyet Gazetesi Yayınları, İstanbul, 1997.
TOWNSHEND, Charles V. F.; Mezopotamya Seferim, Kurna, Kut’ülamare ve Selmanıpak Muharebeleri, Çev.: Gürol Koca, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2012.
TÜMERDEM, İsmail Hakkı; Başkomutan Atatürk’e Değin; Türk Orduları Başkomutanları ve Yaptıkları Büyük Meydan Muharebeleri Üzerine Araştırma, K.K.K. İstanbul Askerî Basımevi, İstanbul, 1953.
TÜRKGELDİ, Ali Fuat; Moudros ve Mudanya Mütarekelerinin Tarihi, Türk Devrim Tarihi Enstitüsü Yayınları: 7, Ankara, 1948.
TÜRKMEN, Zekeriya; Yeni Devletin Şafağında Mustafa Kemal (Ekim 1918-Ocak 1920), ATAM Yayınları, Ankara, 2002.
………; Mütareke Döneminde Ordunun Durumu ve Yeniden Yapılanması, (1918-1920), TTK Basımevi, Ankara, 2011.
Türk İstiklal Harbi, C. 1, Mondros Mütarekesi ve Tatbikatı, Yay. Haz.: Tevfik Bıyıkoğlu ve Diğerleri, Gnkur. Basımevi, Ankara, 1962.
Türk İstiklal Harbi, C. 2, Batı Cephesi, Ks. 2, Yay. Haz.: Tevfik Bıyıkoğlu ve Diğerleri, Gnkur. Basımevi, Ankara, 1965.
Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, Osmanlı Devri, Osmanlı-Rus Kırım Harbi, Kafkas Cephesi (1853-1856), ATASE Yayınları, 1986.
UZDİL, Mahmut Beliğ; Balkan Savaşı’nda Mürettep 1. Kolordu’nun Harekâtı, Yay. Haz.: Ahmet Tetik ve Şeyda Büyükcan, ATASE Yayınları, 2006.
YEL, Selma; Yakup Şevki Paşa ve Askerî Faaliyetleri, ATAM Yayınları, Ankara, 2002.
DİPNOTLAR
[1] Hikmet Bayur, XX. Yüzyılda Türklüğün Acun Siyasası Üzerindeki Etkileri, TTK Basımevi, Ankara, 1989, s. 83.
[2] Gnkur. Bşk. Harp Tarihi Dairesi Resmi Yayınları Seri No.; 1, Türk İstiklal Harbi, C. 1, Mondros Mütarekesi ve Tatbikatı, Haz.: Tevfik Bıyıklıoğlu ve Diğerleri, Gnkur. Basımevi, Ankara, 1962, s. 11-13; Ayrıca bkz. Kâzım Karabekir, İstiklal Harbimiz, C. 1, Yapı Kredi Yayınları, 5. Baskı, İstanbul, 2014, s. 1-2.
[3] Jeremy Black, Savaş ve Dünya, Askerî Güç ve Dünyanın Kaderi, 1450-2000, Çev.: Yeliz Özkan, İstanbul, 1998, s. 406-407.
[4] David Fromkin, Barışa Son Veren Barış, Modern Ortadoğu Nasıl Yaratıldı?, 1914-1922, Çev.: Mehmet Harmancı, Epsilon Yayınevi, İstanbul, t.y., s. 306-307;
[5] TİH, C. 1, s. 27.
[6] Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, Mustafa Kemal, 1881-1919, C. 1, Remzi Kitabevi, 12. Basım, İstanbul, 1991, s. 333.
[7] TİH, C. 1, s. 28.
[8] Hükümet değişikliği ile ilgili geniş bilgi için bkz. Ahmet İzzet Paşa, İstiklal Harbi’nin Gerçekleri, Feryadım, C.2, Timaş Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2017, s. 16-19: Ayrıca bkz. Ali Fuat Türkgeldi, Moudros ve Mudanya Mütarekelerinin Tarihi, Türk Devrim Tarihi Enstitüsü Yayınları: 7, Ankara, 1948, s. 28.
[9] Geniş bilgi için bkz. Ahmet İzzet Paşa, Feryadım, C. 2, s. 24-25; Ayrıca bkz. Charles V. F. Townshend, Mezopotamya Seferim, Kurna, Kutülamare ve Selmanıpak Muharebeleri, Çev.: Gürol Koca, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2012, s. 629-630.
[10] Rauf Orbay, Siyasi Hatıralar, Örgün Yayınevi, 3. Baskı, İstanbul, 2009, s. 91-92.
[11] TİH, C. 1, s. 22; R. Orbay, a.g.e., s. 82-83.
[12] Ahmet İzzet Paşa, Feryadım, C. 2, s. 25-26.
[13] TİH, C. 1, s. 29.
[14] Görüşmeleri hakkında geniş bilgi için bkz. R. Orbay, a.g.e., s. 131-197.
[15] TİH, C. 1, s. 44; Ayrıca bkz. İsmet İnönü, Hatıralar, Yay. Haz.: Sebahattin Selek, Bilgi Yayınevi, 3. Baskı, Ankara, 2009, s. 158.
[16] Paul C. Helmreich, From Paris To Sevres, Ohio State University Press, Columbus, 1974, s. 4.
[17] Mütareke’nin tam metni için bkz. TİH, C. 1, s. 41-43.
[18] İtilaf Devletlerinin 7 Ekim 1918’de yaptıkları toplantıda alınan kararlarda, Osmanlı İmparatorluğu’nun Kilikya’yı boşaltacağı belirtiliyordu. İngilizlerin, Mütareke’de bu maddeyi Osmanlı İmparatorluğu’nun bölgedeki kanun ve düzeni sağlayacak kadar birlik bırakabileceği şeklinde değiştirmesi, bölgeyi ele geçirmeyi planlayan Fransa’nın çıkarlarına karşı yapılmış bir hareket olarak kabul edilebilir. P. C. Helmreich, a.g.e., s. 4-5.
[19] 7. madde, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki iç gelişmelere müdahale etmenin yanında, başta Bolşevizm olmak üzere dış tehditlerin Osmanlı topraklarına yayılma ihtimaline karşı müdahale edebilmek maksadıyla da kullanılabilecek bir maddedir. Bkz. P. A.g.e., s. 4.
[20] Bu maddede belirtilen altı vilayet, Ermenilere verilmesi planlanan vilayetlerdir. İngiltere, Rusya ile ortak sınırlara sahip olmak istemiyordu. Bu sebeple, daha savaş sırasında Ortadoğu’da kontrolü altına girecek topraklarla Rusya arasında Ermeni ve Kürt tampon devletleri kurmayı planlamıştı. Bkz. M. Derviş Kılınçkaya, Osmanlı Yönetimindeki Topraklarda Arap Milliyetçiliğinin Doğuşu ve Suriye, ATAM Yayınları, 3. Baskı, Ankara, 2015, s. 83.
[21] TİH, C. 1, s. 41-42.
[22] Bülent Tanör, Türkiye (1918-19), Kurtuluş, Cumhuriyet Gazetesi Yayınları, İstanbul, 1997, s. 31.
[23] Gizli anlaşmalar hakkında geniş bilgi için bkz. İzzet Öztoprak, Türk ve Batı Kamuoyunda Millî Mücadele, TTK Basımevi, Ankara, 1989, s. 1-4.
[24] İ. İnönü, a.g.e., s. 158.
[25] TİH, C. 1, s. 50-54.
[26] Mustafa Sarı, Türkiye-Kafkasya İlişkilerinde Batum (1917-1921), TTK Yayınları, 2014, s. 53.
[27] E. H. Carr, Sovyet Rusya Tarihi, Bolşevik Devrimi, C. 3, 1917-19, Çev.: Tuncay Birkan, Metis Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2015, s. 22.
[28] Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü I, (Açıklamalı Kronoloji), Mondros’tan Erzurum Kongresi’ne (30 Ekim 1918-22 Temmuz 1919), ATAM Yayınları, Ankara, 1993, s. 9, 22-23.
[29] TİH, C. 1, s. 48, Kroki No: 2, 2/A
[30] TİH, C. 1, s. 57, 63;
[31] 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa, asli görevi uhdesinde kalmak üzere 7. Ordu Komutanlığı’na da vekâlet ediyordu. Bkz. Ali Fuat Cebesoy, Bilinmeyen Hatıralar, Kuva-yı Milliye’nin İçyüzü, Temel Yayınları, İstanbul, 2011, s. 3.
[32] TİH, C. 1, s. 57.
[33] TİH, C. 1, s. 46-48.
[34] Zekeriya Türkmen, Mütareke Döneminde Ordunun Durumu ve Yeniden Yapılanması, (1918-1920), TTK Basımevi, Ankara, 2011, s. 58-59.
[35] TİH, C. 1, s. 78-79; Bu bölgede bulunan 14. Fırka, 31. Ekim’de İngilizlerce esir alındı. 4. Kolordu Karargâhı ise 1 Kasım’da Musul’da lağvedildi. Bkz. TİH, C. 1, s. 104, Kroki No: 3, 3/A.
[36] TİH, C. 1, s. 107-108, 128, Kroki No: 5.
[37] R. Orbay, a.g.e., s. 126.
[38] TİH, C. 1, s. 152, Kroki No: 6.
[39] TİH, C. 1, s. 152-154, 176, Kroki No: 7, 9.
[40] TİH, C. 1, s. 49.
[41] Güray Alpar, Uluslararası İlişkilerde Strateji ve Savaş Kültürünün Gelişimi, Palet Yayınları, Konya, 2015, s. 301.
[42] Alptekin Müderrisoğlu, Kurtuluş Savaşı’nın Mali Kaynakları, ATAM Yayınları, 2. Baskı, Ankara, 2013, s. 28.
[43] Ahmet Davutoğlu, Stratejik Derinlik, Küre Yayınları, 72. Baskı, İstanbul, 2011, s. 116.
[44] Kamil Günel, Coğrafyanın Siyasal Gücü, Çantay Kitabevi, 2. Baskı, İstanbul, 1997, s. 32.
[45] Cemal Akbay, Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, C.1, Osmanlı İmparatorluğu’nun Siyasi ve Askerî Hazırlıkları ve Harbe Girişi, ATASE Yayınları, Ankara, 1991, a.g.e., s. 77.
[46] Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale Cephesi (25 Nisan 1915-04 Haziran 1915), C. 5, II. Kitap, ATASE Yayınları, Ankara, 2012, s. 1.
[47] A. Davutoğlu, a.g.e., s. 116.
[48] Türkiye’nin jeostratejik özellikleri hakkında geniş bilgi için bkz. Mert Bayat, Millî Güç ve Devlet, Belge Yayınları, Ankara, 1986., s. 360-363.
[49] Geniş bilgi için bkz. İ. Hakkı, Türkiye Askerî Coğrafyası, Sevkulceyş, Tabiye ve Harp Tarihi Bakımından Tetkik, Necmistiklal Matbaası, 2. Basılış, İstanbul, 1934, s. 30-32.
[50] Geniş bilgi için bkz. A.g.e., s. 14-15.
[51] Geniş bilgi için bkz. Hakkı Erdem, Yunanlılarla İstiklal Harbi, Tabiye ve Sevkulceyş Bakımından Tetkik, Necmistikbaal Matbaası, Üçüncü Basılış, İstanbul, 1935, s. 6.
[52] İ. Hakkı, a.g.e., s. 19.
[53] Geniş bilgi için bkz. A.g.e., s. 14-30.
[54] James Barr, Kırmızı Çizgi, Paylaşılamayan Toprakların Yakın Tarihi, Çev.: Ekin Can Göksoy, Pegasus Yayınları, İstanbul, 2016, s. 24-25.
[55] İ. Hakkı Tümerdem, Başkomutan Atatürk’e Değin; Türk Orduları Başkomutanları ve Yaptıkları Büyük Meydan Muharebeleri Üzerine Araştırma, K.K.K. İstanbul Askerî Basımevi, İstanbul, 1953, s. 40-41;
[56] Geniş bilgi için bkz. M. Bayat; a.g.e., s. 358.
[57] Anadolu coğrafyası hakkında geniş bilgi için bkz. Füruzan Kınal, Eski Anadolu Tarihi, TTK Basımevi, 2. Baskı, Ankara, 1987, s. 1-6.
[58] Geniş bilgi için bkz. Suat Ener, Türkiye’nin Sıradağları, Havzaları, Ana Yolları, Türkiye’nin Coğrafi Engebelerine Genel Stratejik Bakış, Ankara Basım ve Cilt Evi, Ankara, 1937, s. 9-17.
[59] İ. Hakkı, a.g.e., s. 4-5.
[60] Genelkurmay Başkanlığı Harp Tarih Encümeni, Türk İstiklal Harbi Hülasası, 1919-1922, Askerî Matbaa, İstanbul, 1937, s. 2, Kroki No-1.
[61] S. Ener, a.g.e., s. 14.
[62] Suat Ener, Türkiye’nin Havzaları, Ana Yolları, C.2, Türkiye’nin Coğrafi Engebelerine Genel Bir Bakış, Ankara Basım ve Cilt Evi, Ankara, 1937, s. 11-12.
[63] İ. Hakkı, a.g.e., s. 12-13.
[64] C. Akbay, a.g.e., s. 74.
[65] Mahmut Beliğ Uzdil, Balkan Savaşı’nda Mürettep 1. Kolordu’nun Harekâtı, Yay. Haz.: Ahmet Tetik ve Şeyda Büyükcan, ATASE Yayınları, 2006, s. 4.
[66] C. Akbay, a.g.e., s. 75.
[67] S. Ener, a.g.e., s. 9.
[68] S. Ener, Havzalar ve Sıradağlar, C.2, s. 6.
[69] C. Akbay, a.g.e., s. 75.
[70] İ. Hakkı, a.g.e., s. 24.
[71] Temmuz 1919’da Paris Barış Konferansı’nda Yüksek Konsey, İngiliz General Milne’i, Türk ve Yunan tarafları arasında, iki tarafın da aşamayacağı bir hat tespit etmekle görevlendirmiştir. Bunun üzerine, Milne tarafından Ayvalık kuzeyinde sahilden başlayarak Hacıosman, Yaylacıkdağı, Madra Dağı, Kestane Dağı, Akmaz Dağı, Döşeme Köyü, Bakırçay ve Cumali Deresi birleşme noktası, Fuğracık batısı, Örpekkaya, Karasilli, Yenice, Tepecik, Tatarköy, Yeni Çiftlik, Papazlı (Halitpaşa), Belen Dağı güneydoğusu, Kestelli, Sart, Bucak, Çaylı, Bademiye, İzmir Sancağı güney sınırı, Umurlu, Büyükmenderes Nehri, Muşlukdere’nin Büyükmenderes Nehri’ni kestiği nokta, Aydın demiryolunun Selçuk yakınlarında İzmir Sancağı sınırını kestiği nokta ve İzmir Sancağı’nın Yunan işgal bölgesi ile kesiştiği noktada Ege denizi ile birleşen hat tespit edilmiş ve 3 Kasım 1919’da Harbiye Nezareti’ne bildirilmiştir. Gnkur. Bşk. Harp Tarihi Dairesi Resmi Yayınları Seri No.; 1, Türk İstiklal Harbi, C. 2, Batı Cephesi, Ks. 2, Haz.: Tevfik Bıyıklıoğlu ve Diğerleri, Gnkur. Basımevi, Ankara, 1965, s. 120-122.
[72] C. Akbay, a.g.e., s. 75.
[73] İ. Hakkı, a.g.e., s. 19-26.
[74] C. Akbay, a.g.e., s. 81.
[75] S. Ener, Havzalar ve Sıradağlar, C.2, s. 8.
[76] C. Akbay, a.g.e., s. 82.
[77] Geniş bilgi için bkz. Suat İlhan, Türk Askerî Kültürünün Tarihi Gelişmesi, Kutsal Ocak, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 129-140.
[78] S. Ener, Havzalar ve Sıradağlar, C. 2, s. 13-15.
[79] Geniş bilgi için bkz. Süleyman Hatipoğlu, Türk-Fransız Mücadelesi (Orta Toros Geçitleri, 1915-1921), ATAM Yayınları, Ankara, 2001, s. 3-4.
[80] İ. Hakkı, a.g.e., s. 40.
[81] S. Ener, Havzalar ve Sıradağlar, C. 2, s. 13-14.
[82] İ. Hakkı, a.g.e., s. 29-30.
[83] A.g.e., s. 39-40.
[84] Geniş bilgi için bkz. S. Ener, a.g.e., s. 10-12.
[85] Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, Osmanlı Devri, Osmanlı-Rus Kırım Harbi, Kafkas Cephesi (1853-1856), ATASE Yayınları, 1986, s. 13.
[86] Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, Osmanlı-Rus Kırım Harbi, s. 28.
[87] İ. Hakkı, a.g.e., s. 32-38.
[88] Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, Osmanlı-Rus Kırım Harbi, s. 25.
[89] C. Akbay, a.g.e., s. 86.
[90] S. Ener, Havzalar ve Sıradağlar, C. 2, s. 12.
[91] İ. Hakkı, a.g.e., s. 38.
[92] TİH, C. 1, s. 110.
[93] TİH, C. 1, s. 80;
[94] Z. Sarıhan, a.g.e., s. 5-6.
[95] Geniş bilgi için bkz. Kemal Çelik, Millî Mücadelede Adana ve Havalisi, TTK Basımevi, Ankara, 1999, s. 39.
[96] TİH, C. 1, s. 110.
[97] Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı’nda İkili İktidar, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2000, s. 32.
[98] TİH, C. 1, s. 58-61; Ayrıca bkz. K. Çelik, a.g.e., s. 39-40.
[99] Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, C.4, ATAM Yayınları, Ankara, 2006, s. 19-20.
[100] Z. Türkmen, a.g.e., s. 47-48.
[101] Atatürk İle İlgili Arşiv Belgeleri (1911-1921 Tarihleri Arasına Ait 106 Belge), T.C. Başbakanlık Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın No: 1, Gn. No.:060, Ankara, 1982, Belge: 18, s. 21.
[102] Z. Türkmen, a.g.e., s. 50.
[103] K. Çelik, a.g.e., s. 54.
[104] Z. Türkmen, a.g.e., s. 48-50.
[105] TİH, C. 1, s. 67-68, 72, Kuruluş 1, Kuruluş 2.
[106] Geniş bilgi için bkz. TİH, C. 1, s. 80-92.
[107] Geniş bilgi için bkz. TİH, C. 1, s. 153-154.
[108] Ahmet Ender Gökdemir, Cenub-i Garbi Kafkas Hükumeti, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1989, s. 35.
[109] TİH, C. 1, s. 157.
[110] Geniş bilgi için bkz. TİH, C. 1, s. 120-121.
[111] Z. Türkmen, a.g.e., s. 29.
[112] Gotthard Jaeschke; Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri, Çev.: Cemal Köprülü, TTK Basımevi, 3. Baskı (Tıpkıbasım), Ankara, 2011, s. 29; ATASE ARŞ., K.7, D.83; K.7, D.83AA; Boğazların işgali hakkında geniş bilgi için ayrıca bkz. TİH, C. 1, s. 111-116.
[113] Z. Türkmen, a.g.e., s. 29-30.
[114] S. Hatipoğlu, a.g.e., s. 37-38.
[115] TİH, C. 1, s. 69.
[116] Geniş bilgi için bkz. TİH, C. 1, s. 70, 73.
[117] Mütarekeden, en son lağvedilen ordu olan 9. Ordu’nun 2 Nisan 1919’da lağvedilmesine kadar geçen beş ay içinde, asil ve vekil olarak dokuz farklı Harbiye Nazırı görev yapmıştır. Harbiye Nazırları çok kısa sürelerde görevde kaldıklarından, ordunun yeniden teşkilatlandırılması ve konuşlandırılması üzerinde fazla bir etkilerinin olmadığı değerlendirilmektedir. Fakat aynı dönem içinde Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisi olarak sadece Cevat ve Fevzi Paşalar görev yapmıştır. Bu sebeple, yukarıda açıklanan ordunun yeniden teşkilatlandırılması ve konuşlandırılması faaliyetleri Cevat ve Fevzi Paşalar tarafından yerine getirilmiştir. Geniş bilgi için Bkz. Z. Sarıhan, Kurtuluş Savaşı’nda İkili İktidar, s. 32-33.
[118] TİH, C. 1, s. 95-97.
[119] Z. Türkmen, a.g.e., s. 41-45.
[120] TİH, C. 1, s. 104.
[121] Selma Yel, Yakup Şevki Paşa ve Askerî Faaliyetleri, ATAM Yayınları, Ankara, 2002, s. 89-90.
[122] TİH, C. 1, s. 171.
[123] M. Sarı, a.g.e., s. 196.
[124] Geniş bilgi için bkz. TİH, C. 1, s. 161-164.
[125] TİH, C. 1, s. 174.
[126] Geniş bilgi için bkz. TİH, C. 1, s. 169-170.
[127] Zekeriya Türkmen, Yeni Devletin Şafağında Mustafa Kemal (Ekim 1918-Ocak 1920), ATAM Yayınları, Ankara, 2002, s. 39.
[128] Z. Türkmen, a.g.e., s. 78-80; Ayrıca bkz. TİH, C. 1, s. 49, 175.
[129] 4. Kolordu, 9. Ordu’ya bağlıydı. Kuzeybatı İran’ın boşaltılması yönünde verilen emir gereğince Revandiz Üzerinden Musul’a çekilmiş ve 6. Ordu emrine girmişti. Bkz. TİH, C. 1, s. 154.
[130] Bkz. TİH, C. 1, s. 104, Kuruluş 2.
[131] TİH, C. 1, s. 67-68, 72, Kuruluş 1, Kuruluş 2.
[132] TİH, C. 1, s. 154.
[133] Z. Türkmen, a.g.e., s. 80-81; Geniş bilgi için ayrıca bkz. TİH, C. 1, s. 175-180.
[134] TİH, C. 1, s. 176-177; Ayrıca bkz. TİH. C. 2, Ks. 1, s. 37; Zekeriya Türkmen, Yeni Devletin Şafağında…, s. 37.
[135] Osmanlı ordusunun 14 Mayıs 1919 itibarıyla konuş durumu için bkz. TİH, C. 2, Ks. 1, s. 36, Kroki No.: 2.