Site İçi Arama

tarih

Mustafa Kemal'in Cumhuriyet Aşkı

Mustafa Kemal'in gençlik döneminde okuduğu onca kitap ve bu akımların ürünleri olan eserleri okuyup sentezlemesi sonucunda aklına yerleşmiştir Cumhuriyet fikri. Bu öyle bir sentez ki, ne tam Batıcı, ne tam İslamcı, ne Osmanlıcı, ne etnik Türkçü, yani ne dışarıdaki diğer halklar gibi etnik milliyetçi. Onunkisi hepsinin bir sentezi. Sentezin özetini de daha sonra tek bir cümle ile kendisi özetlemiş zaten. Ne mutlu Türküm diyene!

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu önderi ve daima yürekten saygı duyduğum Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e bu gönül bağım aslında çocukluğumdan beri onun nasıl olup da o günlerde etrafındakilerden sıyrılarak o yüce gönlü ile bizlere günümüz çağdaş Türkiye'sini kurabilmiş olmasına duyduğum hayranlıkla çok ilişkilidir. 

Evet, gençliğinin başladığı, yani o yetiştiği askeri okullardan ilki olan Selanik Askeri Rüştiyesine henüz çocuk yaşta, 12 yaşında giriyor küçük Mustafa. Dört senelik orta eğitim sonunda 16 yaşında okuldan mezun olduğunda artık genç bir askeri öğrenci olmuştur ve bir değişiklik daha olmuştur hayatında. Matematik öğretmeni Yüzbaşı Mustafa Efendi, onu biraz da sınıfındaki diğer Mustafalardan ayrı bir yere koyduğundan olacak, sen Mustafa ben Mustafa, gel sana bundan sonra ben Mustafa Kemal diyeyim diyerek ikinci ismini vermiş. 

O artık genç Mustafa Kemal olarak Manastır Askeri İdadisine devam edecektir. Bu yaşları artık gençlik yaşlarıdır. Orta okulda da başarılı bir öğrencidir, özellikle de matematik dersleri, ama lise yılları onun kendisini yetiştirmeye başladığı yıllardır. Aynı zamanda da doğup büyüdüğü Selanik'ten ayrı düştüğü yıllardır. Manastır şehrindeki bu yatılı askeri okulda liseyi tamamlar Mustafa Kemal. 

Okulda öğretmenleri arasında İttihat ve Terakki üyesi olanların olması o genç yaşlarda öğrencilerin de memleket meselelerine aşina olmasının bir sebebiydi. Bu durum genç Mustafa Kemal için de geçerliydi.

Üstüne 1897 yılında daha Mustafa Kemal daha 2. sınıftayken Osmanlı - Yunan savaşı çıkmıştı. 

1898 yılında Manastır Askeri İdadisini başarıyla bitiren genç Mustafa Kemal artık İstanbul’a gelecek ve 18 yaşında, 13 Mart 1899 yılında Harp Okulu'nun piyade bölümünde başlayacaktır.

Harp okulu 1902 yılında 21 yaşında biter. Artık Mustafa Kemal genç bir teğmendir.

10 Ocak 1902 tarihinde Harp Akademisi'ne devam ederek   eğitimine devam eder Mustafa Kemal. Bu arada da Jön Türk gazeteleri ve yurtdışındaki Fransızca gazetelerini getirterek arkadaşlarıyla memleket meselelerini yakından takip ederlerken, bir yandan da Harp Okulu’ndaki gibi el yazması gazete hazırlamaya Harp Akademisi'nde de devam ediyorlardı. 

Mektepler Nazırı İsmail Paşa'nın bu durumu öğrenmesi ve Akademi Komutanı Ali Rıza Paşa'nın bir baskınla Mustafa Kemal ve arkadaşlarını yakalaması, okul komutanının sözlü uyarısı ile sonuçlanır.

1905 yılı 11 Ocağında artık Mustafa Kemal Harp Akademisi'ni 24 yaşında kurmay yüzbaşı olarak bitirerek artık görev için Şam’daki 30. Süvari Alayı’na gönderilir.

Okul hayatında başlayan okumaya olan ilgisi Mustafa Kemal için hiçbir zaman sona ermeyecektir.

Osmanlı'nın bu son dönemlerinde dört tane milli düşünce akımı vardır.

Mustafa Kemal'in gençliği bu akımlar arasında geçmiştir ve ileriki yaşlarındaki düşünce yapısı bu dört akımdan etkilenmiştir.

-Osmanlıcılık

-İslamcılık

-Batıcılık

-Türkçülük

• OSMANLICILIK; İkinci Meşrutiyetin ilk yarısına hâkim olan bir düşünce akımıdır. Bu anlayışa göre devletin bütünlüğünü korumak için dil, ırk ve din farkı gözetilmemeli, herkes aynı hak ve yetkilere sahip olmalıdır. Bu yapılırsa Osmanlı birliği gerçekleşir ve devlet yıkılmaktan kurtulabilir diye düşünenlerin ön planda olduğu bir akım olsa da, Balkan Savaşlarının kaybedilmesi ve Balkanlardaki Türk olmayan azınlıkların bağımsızlıklarını ilan etmeleriyle birlikte bu akım ağır bir darbe almış.

• İSLAMCILIK yine Osmanlı Devleti’nin bütünlüğünü korumak amacıyla 19. yüzyılın ikinci yarısında önem kazanan bir düşünce akımı. Önce siyasi düşünce olarak ortaya çıkmış olsa da, daha sonra edebiyatçılar ve düşünürler tarafından savunulmuş.

Bu akıma göre geriye kalan Osmanlı toplumunun bir arada tutulmasının tek çaresi din birliği etrafında toplanmaktır. Osmanlı topraklarında yaşamakta olan Müslümanların, halifenin etrafında birleşmesi tek çaredir. 

Mehmet Akif Ersoy, Mehmet Şemsettin Günaltay, Sait Halim Paşa, Cevdet Paşa, Şeyhülislam Musa Kazım Efendi, Hacı Zihni Efendi, Eşref Edip bu akımın savunucularıydı.

• BATICILIK ise Tanzimat ile birlikte, hatta öncesinde ıslahat hareketleri ile başlayan ve devleti kurtarmak için modernleştirmek gerektiğini savunan bir akımdır. Tanzimat döneminde Namık Kemal, Şinasi ve Ziya Paşa edebiyat aracılığıyla Batı’nın kültürel gelişimlerini takip ederek Osmanlı devletini de batı medeniyetleri düzeyine çıkartmak için bu akıma öncülük etmişlerdir.

Birinci Meşrutiyetten sonra batılılaşmanın önderleri Jön Türklerdir. Mustafa Kemal de Jön Türkleri akademi yıllarında da yakından takip etmiştir.

Bu dönemde Abdullah Cevdet, Baha Tevfik, Tevfik Fikret, Celal Nuri bu akımı savunan kişilerdendir. 

• TÜRKÇÜLÜK akımı, biraz da Osmanlıcılık ve İslamcılık akımlarının başarısızlığa uğramasıyla birlikte, dışarıda başlamış olan etnik milliyetçilik akımlarından da etkilenerek, yine Osmanlı devletini kurtarabilme amacıyla ortaya çıkmıştır. Günün koşulları ve başarısızlıklarıyla, madem her halk kendi devletini kurma hayalleri ile isyan ediyor ve başarılı da oluyor, üstelik Müslümanlar da bu akımlara kapılarak Osmanlı İmparatorluğu'nun bir parçası olmak istemiyorlar, öyleyse biz de aynı şekilde soydaşlarımızla birlikte Büyük Türk İmparatorluğu'nu kurarız diyerek düşünenler, Turancılık diğer bir adıyla.

Daha Tanzimat döneminde filizlenen bu akımın Tanzimat dönemi öncüleri Ahmet Vefik Paşa, Ali Suavi, Ahmet Cevdet Paşa ve Şemsettin Sami olmuştur.

Özellikle 1897 Yunan Harbi sırasında Mehmet Emin Yurdakul’un “Cenge Giderken” şiirinde dillendirdiği “Ben bir Türküm dinim, cinsim uludur” dizesi Türkçülük akımının sloganı olmuştur.

Bu akımın daha sonraki yıllardaki öncüsü ise 1908’de kurulup 1911’de kendi adıyla bir dergi yayımlayan “Türk Derneği” olmuştur. 

Bu derneğin yerini daha sonra Mehmet Emin Yurdakul’un başkanlığında kurulan ve aynı isimle dergi de çıkaran “Türk Yurdu” derneği alır.

12 Mart 1912 tarihinde tıbbiyeli gençler bir araya gelerek Türk Ocağı dergisini kurarlar. 1913 yılında “Halka Doğru” dergisi çıkar. Bunun yanında “Yeni Mecmua, Türk Sözü, Milli Tetebbular Mecmuası” gibi dergiler de çıkar.

Ömer Seyfettin ve Ali Canip tarafından çıkarılan “Genç Kalemler” dergisiyle milliyetçilik edebiyatta da başlamış olur.

Başlangıçta Turancı çizgide olan Ziya Gökalp daha sonra bu aşırı milliyetçi görüşten vazgeçerek, Türkçülük akımını ilk defa detaylarıyla incelemiş ve Cumhuriyet öncesi ve sonrasında eserleriyle önemli katkılar sağlamıştır.

İşte Mustafa Kemal'in gençlik döneminde okuduğu onca kitap ve bu akımların ürünleri olan eserleri okuyup sentezlemesi sonucunda aklına yerleşmiştir Cumhuriyet fikri. 

Bu öyle bir sentez ki, ne tam Batıcı, ne tam İslamcı, ne Osmanlıcı, ne etnik Türkçü, yani ne dışarıdaki diğer halklar gibi etnik milliyetçi. Onunkisi hepsinin bir sentezi. 

Sentezin özetini de daha sonra tek bir cümle ile kendisi söylemiş zaten. 

Ne mutlu Türküm diyene!

Ne mutlu Türk olana değil, Türküm diyene! Yani Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğunun bilincinde olana. Bu vatan, bu bayrak sevdalılarına ne mutlu! Etnik veya dini aidiyeti ne olursa olsun! Yeter ki bu vatan ve bayrak sevdalısı olsun!

Türkiye Cumhuriyeti Mustafa Kemal gibi bir dâhinin gençlik yıllarında bu akımlar arasında pişmesi, yoğrulması neticesinde aklında yer etmiş zaten. 

Onca zorluk arasında, savaş sonrası, memleket yerle bir, insanlar perişan!  Ve yukarıda bahsettiğim bu dört akımın hepsinin mecliste taraftarları varken o hepsine karşı durarak onca itiraza rağmen 28 Ekim 1923 tarihinde çevresindekilere haberi şu şekilde duyurmuş:

Efendiler, yarın Cumhuriyet'i ilan edeceğiz!

Çünkü vatan sevgisi onun için aşktan öte olmuş. Devletin ilelebet payidar kalmasının tek çaresinin milletin egemenliği olduğunu daha gençliğinde idrak etmiş. 

Cumhuriyet ise onun için vatan aşkının bir tezahürü olmuş. 

Bu öyle bir aşk ki ne saltanat ne mal ne mülk onun aklını çelmeye yeterli olamamış. 

Halbuki istese imkânı fazlasıyla varmış! Ama o kendini değil, hep ülkesini düşünmüş.

Bir kadına duyabileceği gerçek bir aşk bile Cumhuriyet aşkının yerini tutmamış.!

Yaşasın Cumhuriyet! 

Yaşasın milletin egemenliği!

Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun!

Moskova'dan herkese sevgi ve saygılarımla.

Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Tüm Makaleler

  • 29.10.2022
  • Süre : 4 dk
  • 1279 kez okundu

Google Ads