Site İçi Arama

tarih

Türk İnsanı; Türklüğüne, Geleceğine Neden Sahip Çıkmıyor?

Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlar kendini “Türk” olarak sayan, hisseden, ne mutlu Türk’üm diyen, diyebilen Kültür Milliyetçisi Türklerdir. Bu söylem kan ırkçılığı asla değildir, her şeyden önce bu doğru anlaşılmalıdır. Çünkü bu ülkeyi o dönemde kendini Türk kabul edenler kurmuştur. Bunlar da Türkiye Cumhuriyeti topraklarında yaşayan Türklerdir.

Avcılar, Temel’in önderliğinde ormanda ilerliyorlarmış. Karşılarına küçük bir delik çıkmış. Temel: “Yatın, tavşan deliği” demiş. Onlar da Temel’i dinlemişler, yatmışlar. Delikten Temel’in dediği gibi bir tavşan çıkmış. Tavşanı avlayıp yollarına devam etmişler. Yolda giderken bakmışlar, daha büyük bir delik. Temel: “Yatın, tilki deliği” demiş. Yine yatmışlar. Karşılarına gerçekten de tilki çıkmış, onu da vurmuşlar. Sonra yollarına devam etmişler. Bu sefer önlerine çok daha büyük bir delik çıkmış. Bu büyük deliği gören Temel: “Yatın ayı ini” diye bağırmış. Büyük delikten çıkan ayıyı da avlamışlar. Avcılar Temel’in her şeyi bilmesinin rahatlığıyla keyiflenmişler. Ona güvenleri iyice artmış. Bir süre sonra karşılarına çok daha kocaman bir delik çıkmış. Hep birlikte Temel’e bakmışlar, onun diyeceğini ikiletmeden yapacaklar. Temel: “Uşaklar demiş ne çikacağunu bilmeyrum. Siz yatın, ne çıkarsa bahtinuza!” 

Ertesi gün gazetelerde manşetlerde şu haber çıkmış: “Dört avcı, tren altında kaldı”

Şimdi siz bu fıkrayı niye anlattığımı merak ediyorsunuzdur. Söyleyeyim. Açıkçası ben bu fıkrayı biraz günümüzün Türkiye’sinde yaşadıklarımıza benzetiyorum. Hep birlikte millet olarak kapkaranlık bir deliğe doğru gidiyor gibiyiz. Karşımıza ne çıkacak, sonumuz ne olacak hiç belli değil. İsyanım, feryadım ülkemin geleceğine ilişkin duyduğum endişeden kaynaklanıyor. Bu ülkenin kaderinde, geleceğinde söz sahibi olduğunu sanan rantiyeci kitlenin, örgütlü cehaletin bizi nereye götürdüğünden, götüreceğinden emin olamıyorum. Umuyorum ki Temel’e güvenen o avcılar gibi milletçe trenin altında kalmak gibi bir son yaşamayız.

Türkiye’nin önünü tıkayan temel zihniyetin en büyük sorunu, laiklikle ve Atatürkçülükle kavgalı olmasıdır. Bu ülkeyi 100 yıl önce kuran ‘kurucu babaların kurduğu sisteme karşı’ bir zihniyet zuhur buldu, bulmaya devam ediyor. Emperyalizme direnen, yedi düvele karşı gelen, Akif’in deyişiyle tek dişi kalmış canavarın dişini kopartarak 101 yıl önce Yunan’a karşı zaferi kazanan kurucu babaların evlatları, torunları olan bizler, kötü bir mirasyedi gibi şimdi onları beğenmiyoruz. Onların kurduğu sistemi sözde emperyalizme karşı geldiğimiz savıyla yerle bir ediyoruz. Sorarım size, emperyalizmle mücadele sahiden 100 yıl önce mi verildi yoksa şimdi mi veriliyor? Takdirini size bırakıyorum.

Benin düşüncem, 100 yıl önce verdiğimiz kutsal mücadelenin dayandığı haklı zemin, sonrasında kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin dayanakları olan halkçılık, milliyetçilik, laiklik, devletçilik, cumhuriyetçilik ve süregelen inkılapçılık ilkelerine sıkı sıkıya bağlı kalmamız yönündedir. Kurucu ilkelerimize bağlı kalmamız durumunda bugün bu topraklar üzerinde yaşayan herkes kazançlı çıkabilir; üretenler ve tüketenler birlikte güç kazanabilir. Halkın ayağa kalkması, uyanması ve kurtuluşu ancak böyle olur. Örgütlü cehaletin karşısına ulusal güçlerin derhal birleşip, ülkeyi bu örgütlü cehaletin hegemonyasından kurtarması gerektiğine inanıyorum. Tercih, Türkiye ve Türk ulusunun geleceği doğrultusunda olacaksa, kurtuluş aydınlanma yönünde atılacak adımlarla olur. Bu gerçeği düşündüğümüzde, hedef ve amaç bellidir: Türk Ulusunun geleceği için, varlığı ve huzuru için tüm ulusal güçlerin dayanışma içinde olması gerekiyor. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlar kendini “Türk” olarak sayan, hisseden, ne mutlu Türk’üm diyen, diyebilen Kültür Milliyetçisi Türklerdir. Bu söylem kan ırkçılığı asla değildir, her şeyden önce bu doğru anlaşılmalıdır. Çünkü bu ülkeyi o dönemde kendini Türk kabul edenler kurmuştur. Bunlar da Türkiye Cumhuriyeti topraklarında yaşayan Türklerdir. Geçmişte olduğu gibi bugün de içinde bulunduğumuz örgütlü cehalet, rantiyeci zihniyet bataklığından Türk insanını söküp alacak olanlar da bu topraklarda yaşamakta olan Türk halkının neferleri olacaktır.

Bölücülük yapmayan, iyi niyetli, vatana, bayrağa, devlete bağlı her Türk vatandaşını kendinden bilen birleştirici bir zihniyet bunu yapacaktır. Esasında önümüzde başka bir çare ve seçenek de yoktur! Aksi halde herkes bu bataklıkta yok olup gidecektir. 

Bilinmelidir ki; Türkiye’ye gelmeden ne Ortadoğu’ya ne de dünyaya huzur gelir. “Türkleri yok sayarsanız, geriye yazılacak dünya tarihi olmaz” diyen söz aslında bu yalın gerçeği dile getirir. Hâl böyleyken Türkiye, emperyal projeler için neden piyon edilir anlamıyorum. Eğer Türkiye’nin ve Türk'ün yerini yanlış seçerseniz yanlış sonuçlar kaçınılmaz olacaktır. Tarihin merkezinde Türk vardır, bundan böyle de olmak zorundadır. Geçici hevesler birer sabun köpüğü yükselip yok olmaya mahkumdur. Öncü gelen Türklerle birlikte Anadolu Türkün vatanı olmuştur. Bunun tarihi başlangıcı, "evvel ve ezel” zaman tünelidir. Türk'e düşman olanlara bunun hatırlatılması şarttır. Ortadoğu coğrafyasında yapılmak istenen sınır değişikliklerine izin vermek demek, Türkiye’nin dünya haritasından silinmeye başlamasına izin vermek demektir. Buna rızanız var mıdır?

Anadolu toprakları binlerce yıl boyunca, antik çağlardan günümüze hep birilerine yuva olmuştur. Çeşitli güçler bu topraklarda hüküm sürmüşlerdir. Ama bu topraklar bugün biz Türklerin vatanıdır. Bu vatanın sınırlarını ecdadımız kanıyla çizdi, bizlere emanet etti. Biz de kanımız pahasına koruyacağız ve evlatlarımıza, torunlarımıza emaneti devredeceğiz. Bu bin yılı aşkın bir süredir böyle oldu, bugün de yarın da böyle olacak. Başkasının torunlarına değil kendi torunlarımıza bu vatanı bırakacağız. Biz ölmeden, yabancı eller Anadolu’nun gül kokan tarlalarına hüküm süremez, süremeyecektir.

Bu ülkenin kurucuları, 19 Mayıs’ta Samsun’da kurtuluş meşalesini yakmak için, 9 Eylül’de düşmanı denize dökmek için kimsenden izin almayı beklemediler. Düşmanı silahla hizaya getirdiler. Türk ulus kimliğini Türk ortak kültürü, harsıyla inşa ettiler. Türk devlet hayatını dünyadaki örneklerine bakarak en modern cumhuriyet yapılanmasını üzerine kurdular. Çağdaş uygarlık seviyesine çıkabilmek için gereken inkılapları yaptılar. Türk halkına örnek oldular. Ekonomik kalkınma için fabrikalar kurdular. O zamanın şartlarında ne gerekiyorsa bu ülkenin öz kaynaklarına, insanına dayanarak yaptılar. Tarım ve hayvancılığı desteklediler, köylüyü baş tacı ettiler. Onlarca yıldır sürmekte olan savaşlar nedeniyle yorgun ve bitap düşen, cehaletin esiri olan, salgın hastalıklara mahkûm ve tüm bunlardan mustarip Türk halkı için yepyeni bir gelecek inşa ettiler. Nihayetinde ülke insanını huzur ve refaha kavuşturdular. Yıkık, virane bir ülkeden tüm dünyanın imrenerek baktığı bir Cumhuriyet kurdular. 

Geçmişte bunları yapan bir Türk ulusu, bugün neden tekrar yapamasın? Tekrar niye ayağa kalkamasın? Kim engelliyor ve engelleyebilir bizi? Ulus olarak derin uykumuzdan uyanma vaktimiz gelmedi mi? Ben geldiğine inanıyorum. Rantiyeci zihniyeti, örgütlü cehaleti kutsamayı, sadece cebinde parası olanı adam görmeyi bırakalım artık. Türk’ün harsı, kültürü bu değil. Bu bozuk zihniyet bizi bir yere götürmez. Para uğruna attığımız her yanlış adım bizi yoldan çıkarıyor, emperyal zihniyetli büyük devletlere yem olmaya hazır hale getiriyor. Bunu görecek kadar bu ulusun içinde feraset sahibi bir idealist kitle, inançlı bir grup insan kalmadı mı? Nerede hakikaten “Ne mutlu Türküm diyene!” diye haykıranlar? Üzerinize ölü toprağı mı serpildi? Yoksa siz de mi rantiyeden pay almak uğruna vatan mefhumunu kaybeden bu örgütlü cehaletin bir parçası olmak mı istiyorsunuz? Buna inanmak istemiyorum. Tek kişi kalsam da ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ diyorum, sizi de demeye, Türk olmanın gereğini yapmaya davet ediyorum. Çok geç olmadan, uyanın ve bu ülkenin geleceğine sahip çıkın.

Saygı dolu sevgiyle

Araştırmacı Yazar Mustafa Orhan ACU
Araştırmacı Yazar Mustafa Orhan ACU
Tüm Makaleler

  • 03.09.2023
  • Süre : 4 dk
  • 1478 kez okundu

Google Ads