Uğur'lar Olsun
Bir yirmi dört Ocak daha sensiz geçti, lakin yerin hala doldurulamadı.
Bir yirmi dört Ocak daha sensiz geçti, lakin yerin hala doldurulamadı.
Uğur Mumcu, emekten, eşitlikten, aydınlanmadan, bağımsızlıktan yana bir münevver (aydın) vatanseverdi. Atatürkçülüğün, Cumhuriyet Devrimlerinin yılmaz, yorulmaz, ödünsüz savunucusu bir düşünürdü. Araştırmacı gazeteciliğin en seçkin temsilcilerinden, öncülerinden olan bir yazardı. O nedenle yazıları ve kitapları sadece yaşadığı dönemi anlatmayıp, geleceğe de ışık tuttular.
Çok titiz bir bilim insanı gibi çalıştı ve araştırdı. Mumcu, tek başına bir üniversite gibi üretti. Tahlillerinde ve öngörülerinde hiç yanılmadı ve yanıltmadı. Ve o da ölümsüzler kervanına katıldı, ölümsüzleşti.
Uğur Mumcu’nun keskin kalemi, bilgiye, belgeye, araştırmaya dayalı yazıları gerçekleri öğrenmemizi, görmemizi, anlamamızı sağlıyordu. Mizahı da kuvvetliydi, polemikleri de. Onun yokluğunda, nelerin bizler den kaçırıldığını, nelerin üzerinin örtüldüğünü, hangi yolsuzlukların örtbas edildiğini, hangi düzenbaz siyasetçinin sol gösterip sağ vurduğunu, hangi sendikacının Batılı fonlardan desteklendiğini, hangi silah kaçakçısının hangi siyasetçiyle ortak iş yaptığını öğrenemez olduk. Mumcu’nun sağlığında onunla karşı karşıya gelmekten, polemiğe girmekten kaçanlar, onun yokluğunda meydanı boş buldular ve türevlerini çoğalttılar! Örnekleri çoktur. Cehaletlerini, Mumcu gibi cesurca yüzlerine vuran da pek olmadığından, ders verdikleri kürsülerden, yazdıkları kitaplardan, işgal ettikleri gazete köşelerinden cehaleti yaygınlaştırdılar, bulaştırdılar.
Mumcu’nun ayak izlerini takip etmek için, onun kadar üretken, onun kadar kararlı, tutarlı, yürekli, onun kadar mücadeleci ve çalışkan olmak gerekir. Mesela, “Ordu demokrat olmalı” diyene, “Ordunun demokrasiye saygı duyması başkadır, ordunun işleyişi başka. Askerlikte disiplin, hiyerarşi esastır. İtaat varsa, emir komuta zinciri varsa, demokrasi olmaz.” diyecek kadar, yeri geldiğinde çıkış yapacak, birikim ve cesarete de sahipti.
Bir Cumhuriyet neferi, bir devrim aydını olarak Mumcu, Kurtuluş Savaşı’nın antiemperyalist yönüne, mazlum milletler nezdindeki önemine sık sık dikkat çekerken, Türkiye’de, Atatürk olmaksızın solcu, devrimci, olunamayacağının altını binlerce kez çizmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin, tam bağımsızlık şiarıyla, “Manda ve Himayeye hayır” denilerek kurulduğunu hep vurgulamıştır.
Siyasetle ekonomi iktisat, dahili cepheyle harici cephe arasındaki ilişkiye, etkileşime dikkat çekmiştir. Pek çok cephede kavga verirken, yolsuzluktan bölücülüğe, Siyasal İslam’dan mafyaya, Türk siyasi tarihinden, silah kaçakçılığından teröre dek çok farklı konularda araştırmalar yapıp, kitaplar yazarken, bu topraklardan beslenmiş ve sadece kalemiyle değil, al kanıyla da yine bu toprakları beslemiştir. Bu yüzden emperyalizmin hedefi olmuştur.
Pentagon’un arşivlerinde çalışmakla, yabancı servislerden burs, AB elçiliklerinden fon almakla, hükümetlerin kuryeliğini yapmakla, iktidarların basın bültenini yazmakla övünenlerin “gazeteci” geçindiği ve servet yaptığı günümüzde, Uğur Mumcu’ya dönük özlemin bitmemesi, ona yönelik ilginin, sevginin artarak sürmesi, Sakıncalı Piyade’nin unutulmaması önemlidir. Sadece onu unutmayanların vefasını göstermez, onunla bütünleşmiş ilke ve değerlerin kökünü, gücünü de gösterir. Onu anarken asıl yapılması gereken de, onunla özdeşleşmiş kavramları anlamak ve sahiplenmek değil midir?
Katledilişinin üzerinden yıllar geçti. Ne katilleri bulundu ne de azmettiricileri! Bugün bir kez daha aziz hatırası önünde saygı ve minnetle eğiliyorum. Ruhun şad, mekânın cennet olsun Sakıncalı Piyade!