Ülkem İçin Umudumu Hiç Yitirmedim
Bir süre sonra kocaman bir delik çıkmış karşılarına. Temel’e bakmışlar. Temel: “Uşaklar ne çikacağunu bilmeyrum. Siz yatın, ne çıkarsa bahtinuza!” demiş. Ertesi gün gazetelerde şöyle bir haber çıkmış: “Dört avcı, tren altında kaldı!”
Avcılar, Temel önderliğinde ormanda ilerliyormuş. Karşılarına küçük bir delik çıkmış. Temel: “Yatın, tavşan deliği” demiş. Yatmışlar. Delikten tavşan çıkmış. Avlayıp yola devam etmişler. Yolda bakmışlar daha büyük bir delik. Temel: “Yatın, tilki deliği” demiş. Yatmışlar. Tilki çıkmış, vurmuşlar. Yola devam etmişler. Sonra delik büyümüş. Bu büyük deliği gören Temel: “Yatın ayı ini” diye bağırmış. Ayıyı da avlamışlar. Avcılar Temel ’in her şeyi bilmesinin rahatlığıyla keyiflenmişler.
Bir süre sonra kocaman bir delik çıkmış karşılarına. Temel’e bakmışlar. Temel: “Uşaklar ne çikacağunu bilmeyrum. Siz yatın, ne çıkarsa bahtinuza!” demiş. Ertesi gün gazetelerde şöyle bir haber çıkmış: “Dört avcı, tren altında kaldı!”
Şimdi bu fıkrayı niye anlattığımı merak ediyorsunuz. Açıkçası ben bu fıkrayı günümüzde ülkemizdeki yaşadıklarımıza benzettim. Hep birlikte kapkaranlık bir deliğe doğru gidiyor gibiyiz. Sonucun ne olacağı, kimin belirleyeceği belli değil. İsyanım, feryadım ülkem için. Sonucu sistem mi, yoksa ulus mu belirleyecek bilemiyorum! Umarım sonumuz o avcılar gibi olmaz.
Felaketten tam kurtuluşumuz elbette emperyal güçlere tam hesap sorulmadan, onlara bağımlılıktan kurtulmadan mümkün gözükmüyor. Ama bu kısa vadede, hemen olabilecek bir şey değil elbet. Ama kısa vadede kurtulmamız gereken, yanlışlıklardan sıyrılmamız gereken durumlar var. Her şeyden önce, Türkiye’nin önünü tıkayan Cumhuriyetin temel ilke ve kazanımlarıyla, özellikle laiklikle ve Atatürkçülükle kavgalı zihniyetten kurtulmamız gerekiyor kanaatindeyim. Ancak bu durumda herkesi kucaklayan, ortak paydada buluşmamıza sağlayan bir istikamette milletçe buluşabileceğimizi düşünüyorum. Halkımızın tekrar ayağa kalkması, uyanması ve kurtuluşu ancak böyle olur.
Örgütlü bir cehaletle karşı karşıya olduğumuzu aslında herkes görüyor. Cehaletin hangi toplumu kurtardığı, medeni alemin bir parçası yaptığı görülmüştür? Medeni alemde zaten cehaletin ne işi olabilir? O zihniyetin derdi ortaçağ karanlığında yaşamaktan başka ne olabilir?
Bu içinde bulunduğumuz durumdan rahatsız olan her kesimden insanımızın, birbirini ötekileştirmeden ve aynı hedef doğrultusunda birbirine çelme takmadan ortak paydada buluşması artık bir zorunluluk halini almıştır. Aklı başındaki tüm ulusal güçlerin, toplum ve bireylerin, derhal birleşip, ülkeyi bu örgütlü cehaletin hegemonyasından kurtarması şarttır. Ortak tercihimiz, Türkiye ve Türk ulusunun ortak geleceği olacaksa, izlenecek yegâne yol budur. Bu cehaletin sonuçlarını düşündüğümüzde, çoluğumuzu çocuğumuzu ve gelecek nesillerimizi biraz empati yaparak gelecekte onları nasıl bir yaşamın beklediğini hayal ettiğimizde, gidilecek hedef ve uğrunda demokratik mücadele verilecek amaç bellidir.
Türk ulusunun geleceği için, varlığı ve huzuru için tüm ulusal güçlerin dayanışma içinde olması gerekiyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu babaları, her şeyden önce kendilerini “Türk” saymışlardır. Bu kafatası milliyetçiliği değildi. Kendini Türk hisseden, esasında kültür milliyetçiliğine işaret eden bir Türklük anlayışıydı. Bu nedenle “Ne Mutlu Türküm Diyene” denilerek, herkesi kucaklayan, kimseyi dışlamayan bir Türklük anlayışı ve Türk vatandaşlığı benimsendi. Bu söylem kan Irkçılığını asla tasvip etmedi! Bu Türklük olgusu en baştan itibaren doğru anlaşılmalıdır. Çünkü, Türkiye’yi yeniden kuranlar, kendini Türk kabul eden herkestir. Bunlar da Türkiye’de yaşayan Türklerdi.
Geçmişte olduğu gibi bugün de Türkiye’yi, Türklüğü, bu topraklarda yaşayan insanları yine bu bataklıktan çıkaracak olanlar da bu Türklerdir. Bölücülük yapmayan, iyi niyetli, vatanına, bayrağına, devletine bağlı her Türk vatandaşının ortak gayesi, vatanı yeniden kurtarmak olmalıdır. Ülkeyi bataklığa saplanmaktan kurtaracak zihniyet, herkesi kucaklayan ve bu vatanda bir arada yaşama ülküsünü benimseyenlerin zihniyetidir. Esasında birlik ve beraberlik içerisinde, hatta sevgi ve saygı ile Türklük sevdası ile ileri yürüyüşümüzü yeniden başlatma zorunluluğumuz vardır. Başka çare ve seçeneğimiz de pek yoktur desem abartmış sayılmam herhalde! Aksi halde herkes yok olur, gider.
Bu Türklük ülküsü, sevdası, Anadolu toprağı, Ayyıldız hepimize ihtiyaç duyduğumuz gücün kendi içimizde olduğunu gösteren bir paradigmadır. Güç başka yerde değildir. Bilinmelidir ki, Türkiye olmadan ne Ortadoğu’ya ne de dünyaya huzur gelir. Tarihçilerin ortaklaşa benimsediği gerçek, yani Türkleri dışlarsanız yazılacak dünya tarihi kalmaz, yaklaşımı geçerli ve doğru bir tespittir.
Türkiye bu kadar değerli ve önemli bir ülkedir. Durum böyle iken Türkiye’miz neden anlamsız projeler için piyon ediliyor, inanın anlayamıyorum. Eğer Türkiye’nin ve Türk'ün yerini yanlış seçerseniz yanlış sonuçlar kaçınılmaz olmaz mı? Tarihin merkezinde Türk vardır, bundan böyle de olacaktır. Geçici hevesler birer sabun köpüğü yok olmaya mahkumdur. Ön Türklerle Anadolu vatan olmuştur. Bunun tarihi başlangıcı, Evvel ve Ezel zaman tünelidir. Türke düşman olanlara bunun hatırlatılması şarttır. Ortadoğu coğrafyasında yapılmak istenen sınır değişikliklere izin vermek demek, Türkiye’nin dünya haritasından kalkması demektir!
Bu topraklar binlerce yıl boyunca yani antik çağdan beri birilerinin işgal alanı, birilerinin ecdadım dediklerine yurt olmuş olabilir. Geçmişte çeşitli güçler bu topraklarda hüküm sürmüş de olabilir, ama bu topraklar tarihte ilk defa Türklerin vatanı olmuştur. Bu vatanın sınırları kanla çizildi ve bedeli sayısız defa ödendi. Gerekirse yine ödenecektir. Bundan hiçbirimizin kuşkusu olmaz, olmamalıdır da!
Son Gelişmeler hepimizi endişeye sevk etmiş olabilir. Hayallerimizi törpülemiş olabilir. Peki, yok mu olacağız? Asla! Ayrışarak mı temizleneceğiz? Kimin hain, kimin it, kimin kiralık uşak, kimin vatansever ve bayrak sever olduğunu hep birlikte göreceğiz. Unutulmamalıdır ki Türkiye Cumhuriyeti kuruluş yıllarında kapılarda beklemedi, harekete geçmek için kimseden izin almadı. Kalkınma hamlelerini, beş yıllık kalkınma programlarını bol faizli krediler alıp borçlanarak yapmadı. Onlarca fabrikayı ayağa kaldırmak için kendi öz birikimlerine güvendi ve başardı. Tarım ve hayvancılığı destekledi, köylülerini baş tacı etti, tarıma önem verdi, ülkeyi huzur ve refaha kavuşturdu. Yıkık, virane bir ülkeden tüm dünyanın imrenerek baktığı bir yeni bir Türkiye kurmayı bildi bu ulus.
Bugün neden yapılamasın ki? Milli bilinç bu anlamda açık tutulmalıdır. Bu ulus eğer yeniden bir Mustafa Kemal’i karşısında görürse, gözünü kırpmadan onu takip eder, onu bir Atatürk yapar. Ancak o zaman bu vatan için her şeyini yeniden feda etmekten çekinmez.
Bu milletin dış güçlere ve onların parasına ihtiyacı yoktur. Üzülerek söylememem gerekir ki yanlışların acı sonu bellidir. Günümüz muhterislerinden bu ülkeyi kurtarma sorumluluğumuz var. Zira ben ve benim gibiler acı sonu görebiliyoruz ve bunu Türk milletinin, Türk halkının yaşamasını istemiyoruz. Ülkemizi çok ama çok seviyoruz. Bu ulusun fertleri bir gün mutlaka bu derin uykudan uyanacaktır. Buna inanıyor ve sabırla bekliyoruz.
Saygı dolu sevgiyle kalın.