Ulus olmak kötü bir şey midir?
1934 yılında yolladığı telgrafında kullandığı Türkçe sözcüklerden biri "özek" tir mesela, TDK'ya göre "bir şeyin çevreden aynı uzaklıkta olan yeri" demekmiş. Bu anlamıyla Atatürk'ün kurduğu cümle içerisinde böyle bir anlam oturmuyor. Aslında özek Tatarcada da kullanılıyor, "çekirdek" demek. Ama Atatürk "bir şeyin özü" anlamında kullanmış, öz, özek. Belki de kurum özelinde demek istemiş. Düşününce anlaşılıyor aslında ne demek istediği.
Ulus, Moğolca bir sözcük aslında. Pay demek, kısım, kağan ailesinin her birine pay edilmiş ülke. Aslında ulus çok önceleri de kullandığımız bir sözcük, üleşmek, paylaşmak, bölüşmek sözcüğünden evrilmiş.
Cumhuriyet döneminde ulus sözcüğünden ulusal sözcüğü türetiliyor.
İlk defa 26 Eylül 1934 tarihinde Atatürk dil bayramını kutlamak için çektiği telgrafta kullanıyor "ulusal" sözcüğünü. Telgrafı Cumhuriyet gazetesinde yayınlanıyor.
"Dil bayramımızdan ötürü Türk dili araştırma kurumu genel özeğinden, ulusal kurumlardan, türlü orunlardan birçok kutun bitikler aldım. Gösterilen güzel duygulardan kıvanç duydum. Ben de kamuyu kutlarım”
Gazi Mustafa Kemal Paşa Cumhurbaşkanı
Evet, ne diyor anlaşılmıyor değil mi? Bir sürü anlamadığımız sözcük var bu cümle içerisinde.
Atatürk bir zamanlar dilin Türkçeleştirilmesi için çok uğraşmış. Ama o da bir süre sonra bunun zorlamayla olamayacağını anlamış. Daha sonra yolladığı telgraflarda daha farklı bir dil kullanmış.
“Dil Bayramı münasebetiyle, Türk Dil Kurumunun hakkımdaki duygularını bildiren telgrafınızdan çok mütehassıs oldum. Teşekkür eder, değerli çalışmanızda muvaffakiyetinizin temadisini dilerim” K. Atatürk.
1934 yılında yolladığı telgrafında kullandığı Türkçe sözcüklerden biri "özek" tir mesela, TDK'ya göre "bir şeyin çevreden aynı uzaklıkta olan yeri" demekmiş. Bu anlamıyla Atatürk'ün kurduğu cümle içerisinde böyle bir anlam oturmuyor. Aslında özek Tatarcada da kullanılıyor, "çekirdek" demek. Ama Atatürk "bir şeyin özü" anlamında kullanmış, öz, özek. Belki de kurum özelinde demek istemiş. Düşününce anlaşılıyor aslında ne demek istediği.
Orunlar, orun. Bu da şu anda kullanmadığımız bir sözcük. Makam ya da taht demek. TDK sözlükte "özel yer" demiş anlamına. Makam, mevki anlamı da var sözlükte. Aslında Atatürk'ün burada kullandığı anlamı "yer". "Türlü yerlerden birçok kutun bitikler aldım" diyor.
Bugün kullandığımız "yer" sözcüğü tarihte daha geniş bir anlam ifade ediyormuş. Yer, yani dünya.
"Üste Gök Tanrı,
Alta yağız yer kılındığında, arasında Türk oğlu kılındı."
Orhun yazıtlarından, 735 yılından kalma bir söz.
Tabii "kutun bitik" de anlaşılmıyor. Bugünkü haliyle "kutlama mesajı".
Birçokları o günlerde Atatürk'ün yapmak istediğini anlamamışlar ve hatta itiraz etmişler. Belki o da biraz fazla hızlı bir değişim hayal etmiş. Öncü olmak istemiş dilin Türkçeleştirilmesi için. Ama biraz ters tepmiş bu çabası.
Yine de bugün kullandığımız bir sürü sözcük o günlerde türetilmiş sözcükler.
Evet, ulusal da bu sözcüklerden biri. Daha sonra başka bir anlam kazanarak ulusalcılık kavramına dönüşse de Atatürk ulusal sözcüğünü bugün kullandığımız "milli" sözcüğü yerine kullanmış. Ulusal kurumlar derken aslında milli kurumlar demek istemiş.
Ulusal bugün daha çok ulusalcılar arasında tercih edilen bir sözcük olsa da kavram olarak çok daha derin bir anlam ifade ediyor.
Ulus kavramı, aidiyeti, inancı, soyu, sopu ne olursa olsun aynı vatan ve bayrağa bağlı insan topluluğu anlamındadır aslında.
Ulus kavramı ne halk gibi soy birliğine atıfta bulunur, ne de millet gibi inanç birliğine. Ne de dil birliği. Bu kavramların hiçbiri önemli değildir ulus olmak için. Vatandaş olmak, bayraktaş olmak yeterlidir.
Bu anlamları ile aslında yeterince basit olsa da özellikle 1973 yılından sonra Ulusalcılık diye bir akım ortaya çıkmış. Milliyetçilik yerine kullanılmaya başlanmış bu kavram.
1995 yılından sonra da belirli bir azınlığın elinde hapsolmuş bu kavram. O yüzden de toplumun büyük bir kesimi tarafından tepki ile karşılanmış.
Kimileri hayır, biz bir milletiz demiş, hem de millet kavramının gerçekte ne demek olduğunu bilmeden. Kimileri de hayır biz halkız demiş.
İnançlı kesim ise çok daha geniş bir kavrama ait hissetmiş kendini.
Biz ne ulus olmalıyız ne millet, ne de halk. Biz ümmet olmalıyız diyen bir kesim var bugün Türkiye'de.
Ülke sınırlarını aşan, çok daha büyük bir birlik hayali ümmet. İslam Birliği. Kötü bir şey de değil bu arada. Keşke olabilse.
Bugünün dünyasında sınırları belirli bir vatanda yaşayan, bir bayrak altında toplanmış insanlardan oluşan devletler şeklinde yaşıyoruz.
Birçoğu ulus devletler. Kimilerinde farklı diller resmi olarak devlet dili olarak kabul edilmiş olsa da, çoğunun tek bir dili var.
Kimileri de inanç birliğini öne çıkarmışlar. Yani devletlerin bir dini olduğunu resmen benimsemişler. Resmi olarak dini olan devletlerin çoğu İslam cumhuriyetleri olsa da, kimi devletler kendilerini Hristiyan cumhuriyetleri olarak niteliyorlar. Yani kimi devletlerde de Hristiyanlık devletin resmi dini olarak benimsenmiş. Budizm'i devlet dini olarak benimsemiş olanlar da var.
Irk esaslarına göre nitelenen devletler de var. Bugün birçok Arap ülkesi kendisini bir Arap Cumhuriyeti olarak nitelendiriyor. Devlet kanunları gereği sadece Arap olanlar mı vatandaş olabiliyorlar bilmiyorum, ama en azından devletlerinin adlarında etnik kökenlerini belirtme ihtiyacı duymuşlar nedense.
Dediğim gibi, bu birkaç örnek dışında bugün dünyada siyasal sınırları belirli bir çok devlet ulus devlet.
Bence ulus kavramını özümsemekte fayda var. Ulus kavramı belirli bir grubun eline bırakılamayacak kadar değerli bir kavram.
Milletten türemiş "milli" yerine ise ben Atatürk gibi ulustan türemiş "ulusal" sözcüğünü kullanmayı tercih ederdim her halde.
Ulus sözcüğü Sözlüklerde Moğolcadan alınmış bir sözcük olarak geçse de, bana çok Türkçe geliyor. Küçükken cam bilyelerle bir sürü oyun oynardık, bazı oyunlarda da ikili üçlü ekip olurduk. Oyundan sonra da hadi üleşelim derdik aramızda diğerlerinden üttüklerimizi. Ulus, üleşmek, ütmek, utku, güzel sözcükler bunlar.
Ulus olmak, aynı vatanı ve bayrağı paylaşmak. Ulus olarak bir olmak, birlik olmak. Toplum olmanın yolu bu kavramlardan geçiyor galiba. Millet olmak, halk olmak, hatta ümmet olmak da güzel. Ama ulus olabilirsek zaten hepsi oluruz.
Moskova'dan herkese sevgi ve saygılarımla
Not:
Başlıkta görünen yağlıboya tablo Westphalia sonrası kutlamalar tablosu, "Banquet of the Amsterdam Civic Guard in Celebration of the Peace of Münster". Türkçe adı “Atıcılar ziyafeti”.
Bartholomaeus van der Helst tarafından 1648 yılında yapıldığı söyleniyor, ama muhtemelen bu tarihten en az bir yıl sonra tamamlanabilmiş.
Bugün Amsterdam'da Rijksmuseum'da sergileniyor.
Tablo Avrupa'da 30 Ocak 1648 yılında imzalanan Westphalia Barışı'na ithafen yapılmış. Bu barış Avrupa'da 19. Yüzyılda ortaya atılan Ulus Devlet kavramının asıl başlangıcı olarak kabul ediliyor.