Çin Halk Cumhuriyeti
Çin, Osmanlı ve Selçuklu Devletleri hariç, Mete Han’dan itibaren Türklerin dünya sahnesine çıkmasının yazılı kayıtların saklandığı, arşiv ve depolanmasının yapıldığı ülkenin adıdır.
Tarihin Merkezindeki Çin, Yeniden Sahne Alıyor:
Dünya sahnesinde önemli bir rol üstlenen Çin'i son yıllarda, özellikle ekonomi ve dış ticaret alanında küresel boyuttaki sarsıcı etkisine rağmen, bir çoğumuz bu geniş ve karmaşık ülkenin olağanüstü tarihine yakından ilgi göstermeyi gereksiz görürüz. Oysa bugünkü Çin’i, insanüstü çaba ve akla gelmemiş icatlarla dolu zengin geçmişine bakmadan tam manasıyla anlamak neredeyse imkânsızdır.
Türklerin ebedi komşusu istesek de istemesek de ne onlarla birlikte olabildiğimiz ne de onlarsız yapabildiğimiz Çin Halk Cumhuriyeti’nin günümüzdeki halini, zaman içinde bu duruma nasıl geldiğini incelemek gerektiğini düşünüyorum.
Çin Halk Cumhuriyeti, bugün dünyanın en büyük ekonomik güçlerinden birine dönüşme başarısını gösterebilmiş bir ülkedir. Ülkede yaşanan dönüşüm sonucu hem zenginlik görülmemiş boyutlarda artmış hem de ülke genelinde görülen eşitsizlik derinleşmiştir.
Çin Tarihi Kitabına Göre Çin:
Bizim tarih ve kültürümüzün bir ayrılmaz parçası olan Çin Devletine yönelik kaynaklardan birinin yazarı John Keay’dır. Keay, Çin Tarihi kitabında, Çin’in olağanüstü geçmişinin bugüne kadar anlatılmamış, çarpıcı ve sarhoş edici hikâyesini okuyucuyla buluşturuyor. Kendisi kitabında, Konfüçyüs’ten Mao’ya, efsanelerden doğmuş hanedanlar zincirinden ihtilalin ve bugünün hilekâr kapitalizm gürültüsüne kadar, dünyanın en büyük ve en az anlaşılan Çin ulusunun çetin ve bir o kadar da ilginç hikâyesini anlatıyor. Yapılan son araştırmalar ve büyük şehir merkezlerinden en ücra yerlerine kadar Çin’in her bölgesini kapsayan anekdotlarla zenginleştirilen bu hikâye, üç bin yıllık bir Çin Tarihini kapsıyor.
Ekonomist Chris Leung’a Göre Çin:
Çin ekonomisi uzmanı Chris Leung, Çin’de Komünist Partinin iktidara geldiğinde ülke genelinde yaygın bir yoksulluğun hâkim olduğuna vurgu yapmıştır. Çin’in ne ticaret ortakları ne diplomatik ilişkileri vardı; kendi kendine yetmeye çalışan bir ülkeydi diye bahsediyor eski Çin’den.
Mao Dönemi:
Çin Devrimi'nin lideri Mao Zedung, Büyük İleri Atılım adı altında başlattığı ekonomik ve sosyal içerikli kampanya ile ülkenin köylülüğe dayanan ekonomisini hızla sanayileştirmeye çalışmıştır. Ancak bu girişim başarılı olamadı ve 1959-61 yılları arasında milyonlarca kişinin ölümüyle sonuçlanmıştır. Ölenlerin toplam sayısı için 10 milyon diyen de var, 40 milyon da. İnsanlık tarihinde görülen en büyük açlık kaynaklı ölümlerden biriydi bu. 1966 yılında yine Mao’nun başlattığı Kültür Devrimi ise Komünist Parti'yi kapitalist ve geleneksel unsurlardan arındırmayı amaçlamış ancak ülkenin sosyal dokusunda tahribata yol açmıştır.
Deng Şiaoping ile Çin Kalkınmaya Başlıyor:
Mao’nun 1976 yılında ölümünden sonra Deng Şiaoping'ın başlattığı reformlarla ülke ekonomisi yeniden şekillenmeye başlamıştır. Köylülere kendi tarlalarını ekme hakkının tanınması, yaşam standartlarının yükselmesine ve Çin’de gıda sıkıntısının azalmasına yol açmıştır. 1979 yılında ABD ile Çin arasında diplomatik ilişkilerin yeniden kurulmasıyla ülke yabancı yatırımlara kapılarını aralamıştır. Ucuz işgücü ve düşük kira maliyetinin sağladığı avantajlar nedeniyle yatırımcılar Çin’e para akıtmaya başlamışlar ve bu da ülkede çok hızlı bir kalkınma sürecini başlatmıştır.
Çin Dünyanın Atölyesi Oluyor:
Standard Chartered Bank'ın baş ekonomisti David Mann, "1970'lerin sonlarından itibaren tarihteki en büyük ekonomik mucizeye tanık olduk" diyerek anlatıyor bu dönemi. 1990'lardan itibaren Çin daha hızlı bir büyüme ivmesi yakalamıştır. Ülkenin 2001 yılında Dünya Ticaret Örgütü'ne katılması Çin ekonomisine yeni bir ivme kazandırmıştır. Diğer ülkelerle ticaretin önündeki engellerin kaldırılması ve gümrük tarifelerinin indirilmesi ile Çin malları her yerde belirmeye başlamıştır. Mann, bu durumu “Çin dünyanın atölyesi haline geldi” diye ifade ediyor.
Ekonomi yazarları ve analistlerine göre, 1978 yılında Çin’in ihracatı 10 milyar dolar ile dünya ticareti içinde yüzde 1'lik bir paya sahipken, bu miktar 1985 yılına gelindiğinde 25 milyar dolara, bundan 20 yıl kadar sonra ise 4,3 trilyon dolara ulaşmıştır. Böylece bu yüksek ihracat rakamları, Çin’i dünyanın ticari hayatının merkezine oturtmuştur. Ülkede gerçekleştirilen ekonomik reformlar yüz milyonlarca Çinlinin gelirinin artmasına yol açmış, ülkede belirli ölçüde de olsa, refahın yükselmesini sağlamıştır. Çin mucizesi, Dünya Bankası verilerine göre, ülkedeki 850 milyon kişinin yoksulluktan kurtulmasına önayak olmuştur. Bu arada Çin'in 2024 yılında mutlak yoksulluğu tümüyle ortadan kaldırma hedefine ulaşması bekleniyor.
Ülkede eğitim düzeyi de hızla yükselmiştir. Standard Chartered'a göre, 2030 yılına kadar Çin'de işgücünün yüzde 27'sinin üniversite eğitimi almış olması bekleniyor. Böylece Çin bu kategoride Almanya'nın bugünkü seviyesine ulaşmış olacak.
Gelir Adaletsizliği ve Derinleşen Eşitsizlik:
Ancak Çin’de ekonomik başarının meyveleri 1,3 milyarlık nüfus içerisinde henüz eşit bir şekilde paylaşılmamıştır. Gelir adaletsizliği yüksek seviyede seyretmektedir. Bir yanda büyük varlık sahibi insanlar ve genişleyen bir orta sınıf görülürken, öte yanda çok sayıda yoksul köylü, kalifiye olmayan ve yaşlanan bir işgücü bulunmaktadır. Başta kırsal ve kentsel kesimler arasında olmak üzere ülkede eşitsizlik giderek derinleşmiştir. Mann’a göre Çin’de ekonomi bir bütün olarak ilerlememiştir. Farklı sektörler arasında büyük bir uçurum ortaya çıkmıştır. Dünya Bankası, Çin’de kişi başına milli gelirin hâlâ gelişmekte olan ülkeler düzeyinde olduğunu ve bunun gelişmiş ülkeler ortalamasının dörtte birine tekabül ettiğini belirtiyor. Günümüzde, ABD'de kişi başına düşen ortalama yıllık gelir 62 bin dolar iken Çin'de bu rakam 10 bin dolar düzeyinde ancak gerçekleşebilmektedir. Ülke, yıllardır aldığı önlemlerle ihracata bağlı büyümeden tüketime bağlı büyümeye yönelmeye gayret göstermektedir.
Türkler ve Çinliler:
Dünya çapında talep azalması ve ABD ile ticaret savaşları Çin açısından yeni sorunlara yol açmıştır. Giderek yaşlanan nüfus ise ülke ekonomisinin geleceği açısından fazla umut verici görülmüyor. Bugün ülkede, büyüme oranı yüzde 5-6 düzeyine inmiş olsa da Çin hala büyüme kategorisinde dünyanın en büyük gücü konumundadır. Mann, Çin’in bu hızla bile dünyanın ekonomik büyümesi içerisinde yüzde 35'lik bir paya sahip olduğuna vurgu yapıyor. Bu oran ABD'nin payının 3 katına karşılık gelmektedir. Pekin yönetimi, "Yeni İpek Yolu (Bir Kuşak Bir Yol)" olarak da bilinen projeyle, dünya nüfusunun neredeyse yarısını ve dünyada milli gelirin beşte birini oluşturan ülkeleri birbirine bağlamayı, dünya çapında ticaret ve yatırım bağlantıları tesis etmeyi hedeflemektedir.
Modern İpek Yolu projesi Türkiye tarafından da destekleniyor.
Çin, Osmanlı ve Selçuklu Devletleri hariç, Mete Han’dan itibaren Türklerin dünya sahnesine çıkmasının yazılı kayıtların saklandığı, arşiv ve depolanmasının yapıldığı ülkenin adıdır. Çinlilerin Türklere karşı düşmanlığı ezelden beri devam eden bir şeydir. Ama burada eski defterleri açıp Çin’i ötekileştirmek veya kötülemek gibi bir niyet ve maksadım tabii ki bulunmamaktadır.
Cengiz Hanla ilgili bir anekdotla yazıma son vermek istiyorum. Cengiz'in danışmanlarından biri Cengiz’e şöyle der; yiğit Cengiz sana düşmanlık yapan, yeri geldiğinde sana kötülük yapabilecek insanları neden yanında hatta en yakınında tutuyorsun der. Cengiz’in yanıtı şu olur: “Ben düşmanlarımı yanımda tutarım ki ne yaptıklarını göreyim ne konuştuklarını duyayım.”
İşte bizde düşmanlarımızı iyi bileceğiz ve gözümüzün önünden ayırmadan iyi iş birlikleri içinde olacağız. Ama yapabilecekleri her türlü kötülüğe de her zaman hazırlıklı olacağız.