Site İçi Arama

ua-iliskiler

AB’nin İkazları

Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan ülke raporları, Komisyonunun görüş ve değerlendirmelerini yansıtan tek taraflı belgelerdir. 2024 yılı Türkiye raporu toplam 90 sayfadan ibarettir ve öne çıkan bazı kritik hususlar üzerinde durmayı hak ediyor.

Herkes her şeyin farkında aslında. 

İçinde yaşadığı ülkenin, kendisinin, ailesinin, çevresinin iyi ve kötü yaşadığı her şey ortada.

Yine de kim doğru, kim yanlış, soru işaretleri var kafalarda. Özellikle algı yöneten ve manipülasyoncu medya beynimizi kemiriyor. Doğru ve yanlışı karıştıran karıştırana. 

İktidar bir yandan, muhalefet bir yandan, neyin doğru neyin yanlış olduğu, kimin gerçek, kimin yalan olduğu karmaşıklaşıyor.

Böyle zamanlarda, yapılacak en doğru hareket, kendi durumunuzu başkaları nasıl değerlendiriyor ona bakmak. O zaman biz de Türkiye’nin durumuna yabancı gözle bakalım ve Avrupa Birliği’nin Türkiye hakkında yazdığı 2024 yılı raporunda geçen bazı hususları irdeleyelim.

Böylece kim haklı, kim haksız, daha anlaşılır olur, kafamızdaki soru işaretleri azalır.

Avrupa Komisyonu 1998 yılından itibaren aday ülkelerin Kopenhag kriterlerine uyum konusunda kaydettiği gelişmeleri yıllık olarak değerlendiren raporlar yayımlamaktadır. Söz konusu raporlar 2016 yılına kadar “İlerleme Raporu”, sonrasında ise “Ülke Raporu” olarak adlandırılmıştır.

Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan ülke raporları, Komisyonunun görüş ve değerlendirmelerini yansıtan tek taraflı belgelerdir. 2024 yılı Türkiye raporu toplam 90 sayfadan ibarettir ve öne çıkan bazı kritik hususlar tırnak içinde, sonrasında yorumlarımla aşağıdadır:

Raporda dış politika ile ilgili iki önemli madde var:

1. “Türkiye, Suriye ve diğer ülkelerden 3,6 milyon mülteciye ev sahipliği yapma konusundaki olağanüstü çabalarını sürdürmüştür. AB, 2011'den bu yana, mültecilere ve onlara ev sahipliği yapan halka destek olmak maksadıyla 10 milyar avro ayırmıştır. Komisyon, temel ihtiyaçlar, sınır yönetimi, eğitim, sağlık, korunma ve sosyo-ekonomik destek gibi alanlarda yardım sağlamaya devam etmiştir.” Bu maddeden anlaşılan Türkiye resmî olarak 4 milyona yakın mülteciye bakmakta ve onlar için AB’den 10 milyar avroluk bir destek almaktadır. Mülteci sorunu, Türkiye ekonomisinin yaşadığı sıkıntı sebeplerinden biri olarak gözükmektedir.

2. “Türkiye ile Yunanistan arasındaki ikili ilişkiler, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de herhangi bir izinsiz sondaj faaliyeti yürütmemesi veya Yunan adaları üzerinde uçuş yapmaması sayesinde 2023’ten bu yana iyileşmeye devam etmektedir. Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımayı reddetmeye devam etmiş ve ilgili BM Güvenlik Konseyi Kararlarına aykırı olarak, iki devletli çözümü defaatle savunmuştur.” Demek ki, Türkiye 2023’ten bu yana Ege Deniz’inde Yunanistan’ı üzecek operasyonlar yapmıyor ve haklarını pek de öyle çılgınca savunmuyor. Doğu Akdeniz’de de sondaj gemilerimiz çalışmıyormuş. Mavi Vatan’dan bir şekilde vazgeçen veya önemli olmadığını düşünen ve bunu iç kamuoyuna deklare etmekten de çekinen bir yönetimimiz var anlaşılan. Kıbrıs konusunda ise AB’nin söz söylemeye hakkı olmadığını düşünenlerdenim. Sen daha sorunu çözülmemiş bir ülkeyi, kendi müktesebatına aykırı bir şekilde tam üye yaparsan, sorunun çözülememesinin sebeplerinden de biri olursun elbette.

Gelelim, iç politika ile ilgili konulara:

1. “Türkiye, yolsuzlukla mücadelede, hâlâ başlangıç düzeyinde hazırlıklıdır ve raporlama döneminde ilerleme kaydedilmemiştir. Türkiye; Avrupa Konseyinin Yolsuzluğa İlişkin Medeni Hukuk ve Ceza Hukuku Sözleşmeleri, Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu (GRECO) tavsiyeleri ve BM Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesi'ne uygun olarak bir önleme ve kontrol çerçevesi oluşturmak veya yolsuzlukla mücadele birimleri tesis etmek üzere adım atmamıştır.” Bu madde Türkiye’de 2002 yılında 3Y yani yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar ile mücadele edeceği vaadiyle iktidara gelen Ak partinin yolsuzluk konusundaki başarısızlığının bariz göstergesidir. Maalesef Türkiye’de yolsuzlukla mücadele, siyasileşmiş, siyasi duruma göre şekillenmekte ve AB tarafından gerçek bir mücadele edilemediği ortaya konmaktadır.

2. “Cumhurbaşkanlığı sistemi, TBMM’nin yasama ve denetim işlevlerini büyük ölçüde zayıflatmıştır. Meclis, hükûmetin hesap verebilirliğini sağlayacak araçlardan yoksundur. Denge ve denetleme mekanizmasının bulunmayışı Cumhurbaşkanlığı sisteminin belirleyici unsuru olmaya devam etmiştir. Düzenleyici kurumların çoğu hâlâ doğrudan Cumhurbaşkanlığına bağlıdır; kamu yönetimi ise büyük ölçüde siyasallaşmıştır. Hükûmetin, muhalefet partilerinin belediye başkanları üzerindeki baskısı yerel demokrasiyi zayıflatmaya devam etmiştir.” Görüldüğü üzere Türk tipi başkanlık sistemi, AB tarafından yoğun bir şekilde eleştirilmektedir. Bu eleştirilerin en önemli sebepleri ise denge ve denetleme sisteminin çökmesi ve demokrasinin zayıflaması olarak özetlenebilir. 

3. “Türkiye, hukukun üstünlüğü ve temel haklar alanında hâlâ başlangıç düzeyinde hazırlıklıdır. Önceki raporlarda tespit edilen temel konularla ilgili ilerleme kaydedilmemiştir ve hâlâ ciddi endişeler söz konusudur.” Bu maddenin gelecek yıl yayınlanacak 2025 raporunda çok daha kötü olacağını söylemek için kâhin olmak gerekmez. Özellikle Mart ayından itibaren yoğunlaşan CHP’li belediye ve başkanlarının tutuklanması ve yaşanan hukuki süreçlerin gelecek yıl yayınlanacak raporda yoğun bir şekilde gündeme geleceği beklenmektedir.

4. “Ülkede, insan hakları alanındaki genel durum iyileşmemiştir ve endişe kaynağı olmaya devam etmektedir. Türkiye'deki demokratik kurumların işleyişi ciddi biçimde engellenmeye devam etmiştir. Cumhurbaşkanlığı sistemindeki yapısal eksiklikler hâlâ giderilmemiştir.”

5. “Terörle ilgili davalarda, çapraz sorgulaması yapılamayan gizli tanıklardan veya destekleyici deliller olmaksızın tek bir tanıktan elde edilen delillerin sunulmasına ilişkin uygulama, adil yargılanma hakkına açık müdahalesi nedeniyle endişe kaynağı olmaya devam etmiştir. Bu uygulamalar AİHM içtihadıyla uyumlu değildir.”

Görüldüğü üzere AB, Türkiye’nin özellikle Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçildikten sonraki dönemi yoğun bir şekilde eleştirmektedir. Türkiye, bu tarz eleştirilere maruz kalacak bir ülke olmamalıdır. Rapordaki hususlar dikkate alınmalı ve demokrasiyi, insan haklarını ve özgürlükleri iyileştirici tedbirler süratle hayata geçirilmelidir. Üstelik bunlar AB istiyor diye değil, olması gerektiği için yapmalıdır. Türkiye, bir an önce kurucu önderinin koyduğu çağdaş medeniyetler seviyesi hedefine erişecek adımları atmalı, demokratik, laik, çağdaş, sosyal bir hukuk devleti olma gereğini yerine getirmelidir. Türk milleti, önümüzdeki seçimlerde 23 yıldır yetki verdiği iktidarın ülkeyi getirdiği durumu anlamalı, değerlendirmeli ve tercihini de ona göre yapmalıdır.

Doç.Dr. Ersoy ÖNDER
Doç.Dr. Ersoy ÖNDER
Tüm Makaleler

  • 22.05.2025
  • Süre : 3 dk
  • 345 kez okundu

Google Ads