Aday Ülkeler Mülteciler Konusunda Geri Kabul Anlaşması İmzalamak Zorunda Değil
UNHCR tarafından kitap olarak basılan “Türkiye ve Mülteciler” adlı Raporumda yer verdiğim konuya ilişkin muhteşem bir veri yakalamıştım: Türkiye Geri Kabul Anlaşması imzalamak zorunda değildi.
Türkiye Sığınmacı/Mülteci Sorununa Işık Tutacak Hatıralar
2008/2011 yılları arasında Başbakanlık İnsan Haklarında Mülteci ve Göçmenler ile ilgili Departman sorumluluğunu yerine getirirken “yasal düzenleme ve coğrafi çekince” ve “Suriye sınırında mayınların temizlenmesi” yanında önemli gelişmelerden birisi de “AB ve geri kabul anlaşmaları” konusudur.
Bu yazımda “AB ve geri kabul anlaşmaları” konusunda Türkiye’yi on yıl önce yüz binin üzerinde Yunanistan’dan mülteci geri kabulünün nasıl önlendiği hususunda, kimlere rağmen nasıl etkin çalışma içinde olduğumuz konusunu kısaca işleyeceğim.
Kuşkusuz bilgi güçtür mottosunun en önemli örneklerinden birini göreceksiniz. Hatıranın içindeki baş rol oyuncularından biri de şimdiki BM Genel Sekreteri olan Sn. Guterres.
AB ve Geri Kabul Anlaşmaları
İçişleri Bakanlığı Müsteşarı Sn. Osman GÜNEŞ haberim olmadan beni Avrupa Birliği Bakanlığına müsteşar yardımcısı olarak önermiş, her iki bakan da benim üzerimde uzlaşmışlar. AB bakanı beni davet ederek geri kabul anlaşmaları (readmission agreement) hakkında sıkıntısı olduğunu söyledi. Ben de, mülteci ve göçmenler başkanı olarak sahip olduğum birikimle ve bakanlığın AB tarama sürecinde Brüksel delegasyonu olarak konuya yakın olmam nedeniyle bu yeni görevlendirmeye sıcak baktım. Aynı zamanda hızlı öğrenmeye istekli bir yapımın verdiği güçle araştırmaya giriştim.
Daha sonra UNHCR tarafından kitap olarak basılan “Türkiye ve Mülteciler” adlı Raporumda yer verdiğim konuya ilişkin muhteşem bir veri yakalamıştım: Türkiye Geri Kabul Anlaşması imzalamak zorunda değildi.
Üstelik bunu ne Dışişleri Bakanlığı biliyordu, ne de AB Bakanlığı…
“Aday Ülkeler Geri Kabul Anlaşması İmzalama Kapsamında Değil”
2010 yılı sonuydu. İnsan Hakları, Mülteciler, Türkiye’nin AB üyeliği, geri kabul anlaşmaları, yasal düzenleme yapılması gibi konuları içeren toplantılar üst üste yapılıyordu.
Bir yandan Avrupa Birliği İnsan Hakları Komiseri Thomas Hammerberg, diğer yanda Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiseri (BM MYK) Antonio Guterres ülkemizde temaslarda bulunuyordu.
Geri kabul anlaşmaları BM MYK'yı ve AB’yi aynı anda ilgilendiren ortak kesişim noktalı mesele olduğundan en alevli tartışmalar, serbest dolaşım hakkı yanında bu minvalde yapılıyordu.
Yunanistan’ın amacı 100 bini aşkın mülteciyi Türkiye’ye iade etmekti.
Soru-cevap faslında şimdilerde Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, zamanın BM Mülteciler Yüksek Komiseri ve eski Portekiz Devlet Başkanı Antonio Guterres’e soru yönelttim.
Sorum açık ve netti: “2004 yılı Avrupa Konseyi kararına göre, geri kabul anlaşmalarının aday ülkelerle yapılmasına gerek yoktur. Aday ülke zaten AB sınırlarına dâhil olacağından bu anlaşmaların aday olmayan ülkelerle yapılması gerekir” deniyor. “Geri kabul anlaşması yapılması ısrarı neden?” “Türkiye aday ülke olduğuna göre, AB üstü kapalı biz Türkiye’yi AB üyesi yapmak istemiyoruz, ısrarımız bu nedenle mi demek istiyor?”
2004 yılında Portekiz Devlet Başkanı olarak bu kararda imzası olan Yüksek Komiser Antonio Guterres, sadece “bu konuda bir şey diyemem” demekle yetindi. Ancak hemen ardından TBMM çatısı altında “Avrupa'nın, Türkiye'yi, mülteci ve sığınmacılarla ilgili koruma yükümlülüğünü üzerinden atacağı bir ülke olarak göremeyeceğini” söylemekten de geri durmadı (1).
Kuşkusuz bu olayda unutamadığım husus Dışişleri Bakanlığında mülteci ve geri kabul anlaşmalarına bakan meslek mensubunun “bu bizim resmi görüşümüz değil” diye ileri atılmasıydı. Burada bu müdahalede bulunabilecek en son kişi olması gereken yetkiliden böyle bir yanıt almak sadece beni değil bütün salondakileri hayrete düşürmüştü.
Neyse ki Kaymakamlık görevi yaptığım yıllardan tanıdığım değerli hariciyeci Naci Koru Bey’e ulaşarak Yunanistan’dan 100 binden fazla mülteciyi geri almamıza gerek olmadığını, Türkiye’nin aday ülke olarak böyle bir mecburiyeti bulunmadığını, kaldı ki, Ukrayna gibi aday olmayan ülkelerin bile serbest dolaşım ve milyarlarca Avro alarak bu anlaşmaları imzaladıklarını belirttim.
Değerli hariciyecimiz vasıtasıyla olumlu sonuçlar aldık.
Yunanistan'dan yüzbinlerce mülteciyi geri almak zorunda kalmadık.
Üzerinden bir Türkiye poşeti ya da Türk sigarası bulunan her sığınmacı/mülteci Türkiye’ye gönderilecekti.
Yetişmiş ve sağlıklı sığınmacılar görünmez kriterlere de uyduğunda üçüncü ülkelere yerleşecek ama kalanlar Türkiye de depolanacaktı.
Sığınmacı barajı Türkiye olacaktı. Suriyeli sığınmacılar yanında bir de Yunanistan’dan gelen sığınmacılarımız olacaktı.
Bu özel ve bireysel gayretin tesiriyle Türkiye serbest dolaşıma bağlı bir anlaşmaya imza attı: “Vize Muafiyeti ve Geri Kabul Anlaşması” (2) olarak anlaşma daha sonra imzalandı.
Suriyeli sığınmacılara bugün yetersiz de olsa bir miktar AB fonu geliyorsa, altyapısı böyle hazırlandı. Kaldı ki, hala Roma anlaşmasının müktesebatı önümüzde.
Asıl mesele liyakat, samimiyet ve duruşta. Çözülemeyecek sorun yok.
Dipnotlar:
(1) https://meclishaber.tbmm.gov.tr/develop/owa/haber_portal.aciklama?p1=104756
(2) Güler, Serkan (2019). Türk-Yunan İlişkilerinde Mülteci Krizi, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezİ, Edirne: TÜ