Gladio, Komünizmle Mücadele Dernekleri, Tarikatlar… Nereden Nereye...
Türk Gladio'sunun sivil yapılanması apaçık. Sivil Gladio Türkiye'de iki koldan teşkilatlanıyor. İlki Komünizmle Mücadele Dernekleri tarzında milliyetçi oluşumlar ikincisi ise tarikatlar.
Size bu yazıda kısaca Fetö olayının tarihsel geçmişinden bahsedeceğim. Buradaki tespitler sadece benim gözlemlerime dayalı, elbette sizlerin de farklı değerlendirmeleri olabilir.
1950'li, 60'lı yıllar, Soğuk Savaş dönemi. Türkiye safını seçmiş, Batı ittifakında yer almış, NATO'ya katılmış ama Sovyetler Birliği ve komünizm tehdidi hala sürüyor. NATO üye ülkelerinde komünizm tehlikesini bertaraf etmek için sivil, asker işbirliğine dayalı gizli yapılanmalar kuruluyor. Biz bunlara yaygın isimlendirmesiyle Gladio diyoruz.
Gladio genellikle ülkelerin Silahlı Kuvvetleri içerisinde yapılanıyor. NATO Gladio'ları vasıtasıyla ülkelerde kontra terör yöntemleri uygulayarak gizli operasyonlar yapıyor. Bu operasyonlar kimi zaman provokatif bir bombalama, kimi zaman bir suikast, kimi zaman da askeri darbe ortamının hazırlanması şeklinde ortaya çıkıyor.
Peki Türkiye'de Gladio var mıydı? İtalya'da, Belçika'da varsa bizde neden olmasın? Özel Harp Dairesine yönelik bazı iddialar var, askeri kısmının detayını bilemiyorum. Ancak Türk Gladio'sunun sivil yapılanması apaçık. Sivil Gladio Türkiye'de iki koldan teşkilatlanıyor. İlki Komünizmle Mücadele Dernekleri tarzında milliyetçi oluşumlar ikincisi ise tarikatlar. Ortak olan husus NATO Gladio'sunun Türkiye'de sağ siyaset üzerinden hareket ettiğidir.
12 Eylül öncesi askeri Gladio ve hepimizin bildiği bir siyasi parti üzerinden darbe ortamının şekillendirildiği apaçık ortadadır. Bahsettiğim siyasi partinin gençlik örgütünün12 Eylül öncesi silahlı milis kuvvetleri vardı. Bunlar milli duygularla sözümona komünizme karşı mücadele ediyorlardı. Anadolu'dan devşirilen gençlerin milliyetçilik duygularının istismar edilerek özel kamplarda eğitildiği, gençlerin ellerine silah verildiği ve "komünistlere ölüm" denilerek eylem yaptırıldığı bilinir. Bahsettiğimiz işin bir tarafıydı.
Diğer tarafında ise tarikatlar vardı. Uğur Mumcu, Rabıta isimli kitabında Suudi, dolayısıyla ABD sermayesi üzerinden tarikatların illegal yapılanmalarından ve Türk siyasi yaşamındaki faaliyetlerinden bahsetmiştir. Siyaset, tarikat, ticaret ilişkisini açıkça ortaya koymuştur. Kitabı bulursanız mutlaka okuyun. Kimbilir belki de öldürülmesinin sebebi bu kitabı yazmasıdır.
1980'li yılların başında Sovyetler Birliği'nin Afganistan'ı işgaliyle başlayan süreçte ABD Carter doktrini çerçevesinde Sovyetler Birliğini güneyden İslami bir hat ile çevirecek olan Yeşil Kuşak Projesini devreye soktu. Projede Türkiye'nin de rolü vardı Yeşil Kuşak projesinin Türkiye'deki uygulayıcıları siyasal İslamcılar ve tarikatlardı. Ancak ekonomik ve toplumsal krizlerle sarsılan Türkiye, siyaseten sola kayıp seçimlerde solculara iktidar yolu açılınca düğmeye basıldı ve 12 Eylül darbesi yaşandı. Gladio'nun milliyetçi yapılanması askeri yönetim tarafından budandı ama faturanın küllisi yine bu ülkenin solcularına çıktı, zaten her işin sonunda dayağı hep onlar yer.
12 Eylül dönemi ekonomik olarak liberalizmi, ideolojik olarak da Türk İslam sentezini ülkeye dayattı. Günümüzde hala bunun sıkıntısını çekiyoruz. Peki milliyetçi Gladio'yu dağıtan 12 Eylül yönetimi tarikatlara dokundu mu? Bu sorunun cevabı ilginç bir şekilde hayır. Sanırım bundaki maksat tarikat yapılarının içine kapalı organizasyonlar olması ve milliyetçi denilen unsurlar gibi deşifre olmamasıydı. 12 Eylül darbesi öncesi dönemde kavgalara pek katılmamışlardı. Deşifre olmayan organizasyonlar yönüyle tarikatlar ABD için her zaman kullanışlı yapılar olmuştur.
1989-1990 yıllarında duvar yıkıldı ve soğuk savaş sona erdi. Denge bozulunca bölgemizdeki siyasal yapılarda istikrarsızlıklar ortaya çıktı. ABD hem Irak'a hem Afganistan'a askeri müdahalede bulunmak zorunda kaldı. Bir anlamda Ortadoğu siyasetinde tıkandı. Herneyse konuyu dağıtmayalım. Ne demiştik 12 Eylül tarikatlara dokunmamıştı. Bu sayede güçlenen tarikatlar Türk siyasetinde sağ partilerle organik işbirlikleri kurmaya başladılar. Siyasal yapılara nüfuz ettiler, iyice güçlendiler. Zaman zaman TSK'leri içerisindeki bazı gruplar bu yapılanmalara açık ve sert tepkiler gösterdi ancak siyaset üzerinde vesayet görünümü verdiği için benimsenmedi, toplumsal tepki (başörtüsü yasağı vb.) yarattı. Sağ hatta bazı sol (Ecevit) siyasi iktidarlar bile oy kaygısı ve iktidarlarının devamı için tarikatlara dokunmadı.
Geldik 2000'li yıllara. Soğuk Savaş sonrası özellikle Ortadoğu'daki istikrarsızlıkları askeri müdahale yoluyla önleyemeyen ABD bölgemize yeni bir proje ile geldi. Arap baharı denilen bu süreçte Ortadoğu'daki baskıcı rejimler halk ayaklanmaları yoluyla tasfiye edilecekti. Ilımlı İslam bu proje için çok uygun bir fikri altyapıydı. Nitekim İhvan adlı oluşum bu hareketler içinde doğrudan yer aldı. Arap Baharı Sünni (aslında Hanefi) İslami düşünce üzerinden şekillendirildi. Böyle bir hareket başlar da bizi etkilemez mi? Hemen harekete geçildi. Ekonomik krizin de etkisiyle Türkiye'de de ılımlı siyasal İslam iki koldan iktidara yürüdü. Formel yüzü tepki oylarını toplayabilen Refah Partisi ve devamı diğeri yani informel yüzü ise yine tarikatlardı.
İşte bu tarikatlar içerisinden siyasi ortamın elverişliliği hatta açık desteği sayesinde ABD'nin en kullanışlı özel enstrümanı olan Fetö öne çıktı ve devletin içerisine sızdırdığı elemanlarıyla paralel bir devlet yapısı kurmaya başladı. ABD'nin ve NATO'nun 1960'lı yıllarda ülkemize ektiği tohumlar 12 Eylül darbesinden sonra birkez daha meyvelerini vermeye başlamıştı. Hikâyenin devamını anlatmama gerek yok 2013 yılından itibaren neler yaşandığını zaten hepiniz biliyorsunuz...
Diğer NATO ülkelerindeki Gladio yapılanmalarına ne olduğunu merak etmiyor musunuz? Hepsi deşifre edildi, ortaya çıkarıldı ve yargılandı.
Kıssadan hisse; Türkiye'de sağ siyaset manipülatiftir ve bana hiç güven vermez. Sol mu? Henüz görev almadı...