İsveç ve Finlandiya NATO’ya Üye Olacaklar mı?
‘Avrupa’da bundan böyle bir savaş çıkması düşünülemez!’ denilen bir dönemde, Rusların Ukrayna’yı işgal girişimi, bu iki ülkeyi NATO’ya daha da yakınlaştırmış ve Batı dünyasının ortak çıkarlar ve değerler etrafında kenetlenmelerini sağlamıştır. Finlandiya ve İsveç vatandaşlarının savaştan önce çok düşük seviyede olan NATO üyeliğine yönelik isteklilik seviyeleri, bir anda %50’nin üstündeki oranlara çıkış yapmıştır.
Varşova Paktı'nın Çekoslovakya'yı İşgali:
20-21 Ağustos 1968 gecesi Sovyet Ordusu (Doğu Almanya, Polonya, Bulgaristan ve Macaristan) yaklaşık 250.000 askerle Çekoslovakya’yı işgal harekâtını (Tuna Harekâtı) başlatmıştır. 1968 yılının Ocak ayında Çekoslovakya’da başbakan olan Alexander Dubček'in başlattığı ve sonradan "Prag Baharı" anılmaya başlanan siyasi liberalleşme reformları, Varşova Paktı’nı rahatsız etmiştir. Çekler-Slovaklar; kendilerine karşı böyle bir saldırı beklemedikleri için hiçbir savunma tedbiri almamışlardır. Bu nedenle, içerdeki iş birlikçilerin de desteğiyle Sovyet işgali kısa sürede tamamlanmıştır. Bu işgal, toplamda 137 Çek-Slovak sivil vatandaşının hayatını kaybetmesine ve yaklaşık 500 kadarının da yaralanmasına neden olmuştur. İkinci Dünya Savaşı öncesinde sanayileşme sürecini tamamlamış bir ülke olan Çekoslovakya’nın Batı Almanya ile ortak sınıra sahip olması, Batı ile bu ülkenin temaslarını bir ölçüde sıcak tutmasına olanak sağlamıştır. Varşova Paktı ülkeleri içinde komünizmden kurtulmaya çalışan ilk ülkelerden biri olan Çekoslovakya, bu işgal neticesinde, Brejnev’in çizmeleri altında bir süre daha Çekoslovakya Komünist Partisi (KSČ) tarafından yönetilmeye mahkûm edilmiştir.
Bu açık işgal hareketi, NATO ve Varşova Paktı arasındaki yumuşama döneminde gerçekleşmiş olması manidar bulunmuştur. Bununla birlikte, Sovyetler Birliği ile silahlanmanın sınırlandırılması antlaşması (SALT) imzalamak isteyen ve aynı zamanda Vietnam’da başı dertte olan Johnson liderliğindeki ABD, Çekoslovakya'da gelişen duruma müdahil olmak için istekli olmamıştır. ABD’nin Prag Baharı lehine müdahil olmayacağını belli etmesi, dilediğini yapması için SSCB'nin elini rahatlatmıştır.
NATO Üyesi Olsaydı, Putin Ukrayna’yı İşgale Yeltenebilir miydi?
Günümüzde Çek Cumhuriyeti ve Slovakya iki bağımız devlettir ve her ikisi de NATO’ya zamanında üye olmayı başarmıştır. Bugün Putin, 1968 yılında Brejnev’in yaptığına benzer şekilde bu iki NATO üyesi ülkeye saldıracak gücü kendisinde bulabilir mi?
Daha açık söyleyelim, Ukrayna eğer 2014 yılına kadar NATO’ya üye yapılmış olsaydı, acaba Ruslar Kırım’ı topraklarına katmaya cesaret edebilirler miydi? En nihayetinde 24 Şubat 2022 tarihinden günümüze kadar devam etmekte olan Ukrayna işgaline cüret edebilirler miydi?
Olası bir Üçüncü Dünya Savaşını göz önüne almak isteyecek kadar bir çılgınlığa kalkışmaması halinde, Ukrayna ve Gürcistan NATO üyesi olsalardı, şüphesiz Rusların saldırganlığına set çekilmiş ve bugünlerde dünya gündemini meşgul eden, türlü küresel sorunlara neden olan Rusya-Ukrayna Savaşı yaşanmayabilirdi.
NATO Üyeliğinin Önemi:
Görülüyor ki, NATO şemsiyesinin altında olmak, Ruslara karşı caydırıcılık sağlamaya gücü yetmeyen tüm Avrupa ülkeleri için önemli bir kalkan sağlamıştır ve sağlama potansiyeline sahip olmuştur. Bu nedenle, Varşova Paktı’nın eski üyeleri ilk fırsatta NATO’nun bir parçası olmak için istekli olmuşlar, tekrar eski günlere dönmemek için Batı’dan medet ummuşlardır.
Benzer düşünceyle, Ukrayna ve Gürcistan da bir an önce NATO üyesi olmak istemişler ancak NATO bu ülkeleri üye yapmakta nedense ayak sürtmüş ve süreci ağırdan almayı yeğlemiştir. Rusları kızdırmamak, NATO ile Rusya Federasyonu arasında ‘güvenlik ikilemi’ oluşturacak bir duruma neden olmamak için bu iki ülkenin üyelik süreçlerini yavaştan alan NATO, yine de Rus işgallerine engel olamamıştır. NATO’nun Gürcistan ve Ukrayna’yı üye yapmakta çeşitli nedenlerle geç kalmasının faturasını bu iki ülkenin vatandaşları ödemiştir. Böylelikle, bu ülkelerin Rusların ezici gücü karşısında ya pes etmelerine ya da ezilmelerine, büyük eziyet çekmelerine neden olunmuştur.
Finlandiya ve İsveç’in NATO Üyeliğine Bakış Açıları:
ABD liderliğindeki NATO, bazı durumlarda ikircikli politikalar izlemekte olan bir uluslararası güvenlik örgütü olmasına rağmen, bugüne kadar üyelerinin bir dış saldırıya uğramasına engel olabilecek denli kuvvetli bir caydırıcılık sergileme başarısını göstermiştir.
Buradan yola çıktığımızda, Soğuk Savaş sonrasında NATO’nun genişleme sürecinden yararlanarak zamanında üye olmayı başaran Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Baltık ülkeleri vb. müttefik ülkelerin, yükselen yeni Rus tehdidi karşısında tedirginlikleri artmıştır. Özellikle Doğu Avrupa’daki NATO üyeleri, ABD ve İngiltere’nin, kısmen Kanada’nın etkin desteğini alarak, birbirleriyle kenetlenmeye başlamışlardır. Aynı tedirginliği duymakta olan Finlandiya ve İsveç de olası bir Rus saldırısına karşı, geleneksel tarafsızlık politikalarının yeterli olamayacağını “görme” aşamasına gelmişlerdir.
Soğuk Savaş döneminde bile NATO üyeliğine yönelmeyen bu iki ülkenin günümüz şartlarında İttifak’ın bir parçası olma yönünde irade gösterebileceklerine yönelik emareler ve işaretler, Putinizm rüzgârının Avrupa’da ne derecede sert estiğini veya böyle bir algının var olduğunu göstermesi açısından da önemli görülmüştür. Putin’in saldırgan politikaları dalga dalga Batı’ya doğru yayılmış ve bir korku rüzgârına dönüşmüştür.
NATO’ya Üye Olmak İsteyen Ülkeler Artan Rus Tehdidine Maruz Kalmıştır:
NATO’nun genişlemesi, İttifaka üyelik için aday olan ülkelerin bu yolda kendi içlerinde başlattıkları reform süreçleri açısından da olumlu sonuçlar doğurmuştur. Bu arada NATO üyelerinin ve özellikle ABD’nin aday ülkeler üzerindeki nüfuzlarını artırması da kolaylaşmıştır.
Böylece, genişleme NATO’nun bölgesel bir örgütten küresel bir örgüte dönüşüm sürecini de hızlandırmıştır. Üyelik yolculuğuna kendi rızalarıyla dahil olan Eski Varşova Paktı üyesi Doğu Avrupa ülkeleri, kendi askeri yapılarını, müttefiklerin yardımıyla, NATO’nun standartlarıyla uyumlu hale getirmişlerdir. Avrupa ve Avrupa-Atlantik kurumlarıyla bütünleşme perspektifi, bölge ülkelerinin kendi reform süreçlerinin sürdürülmesi açısından önemli bir teşvik unsuru olmaya devam etmiştir.
NATO’yla bu ülkelerin askeri ve siyasi zemindeki temasları, NATO’nun Balkanlardaki ve Doğu Avrupa’daki etki alanını artırmıştır. Bu bölgelerdeki ülkelerin arasındaki çatışma riskinin azaltılmasına katkı sağlamıştır. Öte yandan genişleme süreci, özellikle Ukrayna, Baltık ülkeleri, Finlandiya, İsveç, Moldova, Belarus ve Gürcistan gibi ülkelerin Rusya Federasyonu ile çatışma risklerini artırmıştır. Bu yönüyle NATO’nun genişlemesi Balkanlara istikrar getirirken, Doğu Avrupa’nın istikrarsızlığına ve bu ülkelerin artan Rus tehdidiyle karşı karşıya kalmasına neden olmuştur.
NATO’nun Gelişmiş Dört ‘Ortak’ Ülkesi:
NATO; üyesi ülkelerin güvenlik endişelerini karşılaması yanında İttifakla birlikte hareket etmek isteyen ‘ortak’ ülkelerin çok farklı çıkar ve isteklerini karşılama esnekliği olan bir yapıya sahip olmuştur. Barış İçin Ortaklık (BİO) içinde yer alan “Gelişmiş ortaklar” (İsveç, Finlandiya, İsviçre, Avusturya ve İrlanda) grubunda yer alan ülkelerin NATO’ya girmek için acil bir çıkarları bulunmamasına rağmen, bu gruptaki ülkelerin çoğu, savunma ve güvenlik alanlarında Batı’nın liderliğindeki küresel sistemin bir parçası olmuşlardır. NATO programlarına önemli katkılarda bulunmuşlar ve barışı destekleme harekâtlarına gerektiğinde birlik katkısı yapmışlardır. Bu “zengin” ülkeler, diğer BİO ülkelerinden farklı olarak, NATO’dan neredeyse hiç maddî destek alma ihtiyacı duymamışlardır. Katkıları tartışma konusu değildir; aslında, gelecekte çeşitli güvenlik bölgelerinde daha büyük katkılarda bulunabilecekleri de anlaşılmıştır. Özellikle Arktik bölgesinde bu ülkelerle NATO’nun iş birliği içinde hareket etmesinin hem bu ülkelerin hem de İttifakın çıkarlarına ve beklentileriyle uyumlu olacağı değerlendirilmektedir.
NATO-Finlandiya İlişkileri
NATO-Finlandiya ilişkileri BİO Programı çerçevesinde bu ülkenin üyelik talebi olmadan devam ettirilmiştir. Finlandiya Ortaklıklar Programının en aktif üyelerinden birisi olarak NATO’nun 1996 Bosna-Hersek Harekâtı, daha sonra Kosova Harekâtı (KFOR) ile Balkanlar ve Afganistan görevlerine (ISAF ve RSM) aktif destek sağlamıştır. Finlandiya, ortak ülkeler ile karşılıklı çalışabilirlik yeteneklerini geliştirmek maksadıyla oluşturulan ve Avusturya, Gürcistan, Ürdün ve İsveç’in de dahil olduğu geliştirilmiş ortaklık fırsatları (Enhanced Opportunity Partners) oluşumuna katılan beş ülkeden birisi olmuştur. 2014 yılından sonra ortaya çıkan Avrupa’daki güvensizlik ortamında yeni sorumluluklar üstlenmek konusunda istekli olan Finlandiya, 24 Şubat 2022 tarihinde başlayan Rusya’nın Ukrayna’yı işgal sürecinde de NATO üyeliğine yaklaşan bir anlayışla hareket etmeye başlamıştır.
Finlandiya, kendi bölgesinde oluşacak krizlere müdahale senaryolarının da değerlendirildiği eğitim ve tatbikat faaliyetleri için NATO ile ev sahibi ülke desteği anlaşmalarına imza atmıştır. İsveç’le birlikte gerektiğinde NATO Mukabele Kuvvetine (NRF) destekleyici rolde olmak katılımı dışında, 2017 yılında kurduğu Hibrit Tehditle Mücadele Mükemmeliyet Merkezi ile hem NATO hem de AB ülkelerine katkı sağlayan bir ülke olmuştur.
2021 yılında Birleşik Amerika’dan F-35 uçağı satın alma çıkışıyla, savunması için büyük yatırım yapmaya hazır olduğunu ifade eden Finlandiya, artık tarafsızlığını bir kenara bırakabilecek kadar NATO’ya yakınlaştığını göstermiştir. Doğu Avrupa’da yükselen Rus tehdidinden etkilenen Finlandiya, II. Dünya Savaşından bugüne ‘tarafsız’ bir ülke olarak Avrupa coğrafyasında varlığını sürdürmüştür. Geçmişten günümüze coğrafyası değişmeyen Finlandiya’nın jeopolitiği bugünlerde değişmiştir. Bugünlerde Finlandiya, NATO’ya katılım için istekliliğini ifade eder hale gelmiştir.
NATO-İsveç İlişkileri
NATO-İsveç ilişkileri NATO-Finlandiya ilişkilerine benzer bir seyre sahip olmuştur. 1994 yılında başlayan bu iş birliği İsveç halkının kararı doğrultusunda üyelik hedefi olmadan yoğun bir faaliyet programı içerisinde sürdürülmüştür. İsveç, NATO Mukabele Kuvvetine katkı dahil birçok NATO faaliyetine dahil olmuştur. NATO tatbikatlarına aktif katılım sağlamıştır. İsveç; Silahlı Kuvvetleri Eğitim Merkezi (SWEDINT) vasıtası ile diğer ortak ülkelere insani yardım, arama kurtarma, barışı destekleme, sivil hazırlık ve demokratik kurallarla silahlı kuvvetlerin kontrolü konularında eğitimler vermeye devam etmiştir. 1995 yılındaki NATO-Bosna Harekâtına, 1999 yılından itibaren Kosova Harekâtına ve 2003 yılından sonra da Afganistan Harekâtına destek vermiştir.
Rusya’nın Ukrayna’yı işgal teşebbüsü sonrası değişen güvenlik ortamı ve buna yönelik NATO’nun aldığı tedbirler kapsamındaki faaliyetlerde, İsveç hem sahip olduğu yetenekler hem de jeostratejik konumu nedeni ile daha önemli bir ülke konumuna gelmiştir. Savunma yeteneklerini güçlendirmek ve geliştirmek için planlama ve yatırım kararları almıştır. İsveç, NATO’nun 2014 sonrası başlattığı adaptasyon/dönüşüm faaliyetlerinde, Finlandiya gibi kritik önemi olan bir ülke haline gelmiştir. Bölgede icra edilen çok büyük çaplı tatbikatlar dahil tarafların gelecekte Arktik bölgesine yönelik enerji alanındaki mücadeleleri de bu ülkeleri NATO için daha önemli müttefikler mertebesine yükseltmeyi gerekli kılmıştır.
Finlandiya ve İsveç’in Olası NATO Üyeliklerine Rusların İtirazları:
NATO-Rusya ilişkilerinde Baltık Denizi bölgesinde meydana gelen gelişmeler kapsamında İsveç ve Finlandiya, gerek askerî gerekse askerî olmayan faaliyetlerde NATO ile aktif iş birliği içerisine girmişlerdir.
Brüksel'de 6-7 Nisan 2022 tarihlerinde düzenlenen NATO Dışişleri Bakanları Toplantısında, Ukrayna'ya daha fazla destek verilmesi ve baskı altındaki diğer bölgesel ortakların da desteklenmesi kararlaştırılmıştır.
Ukrayna Dışişleri Bakanı Dmitro Kuleba’nın yanı sıra Avustralya, Finlandiya, İsveç, Gürcistan, Japonya, Güney Kore ve Yeni Zelanda dışişleri bakanlarının da çağrıldığı toplantıda ittifak üyeleri, krizin küresel etkileri olduğu için Asya-Pasifik'teki ortaklarla da iş birliğinin hızlandırılmasına karar vermiştir.
NATO Dışişleri Bakanlarının aldıkları kararlara yönelik bir açıklama yapan Kremlin sözcüsü Dmitry Peskov, Finlandiya ve İsveç'i NATO'ya katılmamaları konusunda uyarmış ve bu ülkelerin askeri ittifaka olası katılımının Avrupa'ya istikrar getirmeyeceğini savunmuştur.
Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Ninistö, Rusya’nın Batı askeri ittifakının sınırlarının daha fazla genişletilmemesi yönündeki taleplerini reddederek, ülkesinin isterse NATO’ya katılma hakkının bulunduğundan bahsetmiştir. Ninistö, “Finlandiya’nın manevra alanı ve seçim özgürlüğü, askeri uyum ve NATO üyeliğine başvurma olasılığını de içeriyor” demiştir.
Aynı şekilde İsveç Dışişleri Bakanı da ülkesinin NATO üyeliğine yönelik, “her ülke kendi güvenlik tercihi yapma özgürlüğüne ve hakkına sahiptir” diyerek, Rus-NATO çekişmesinde İttifak’ı tercih edeceklerini belirtmiştir. İsveç Başbakanı Magdalena Andersson da "ulusa sesleniş" konuşmasında, Rusya'nın Ukrayna'yı işgal etmesinin ardından genel tehdit seviyesinin yükseldiğini, ülkesinin güçlü bir savunmaya sahip olması için harekete geçeceklerini söylemiştir.
Öte yandan ABD'li yetkililere göre, Finlandiya ve İsveç'in NATO üyelik süreçleri Brüksel’deki NATO dışişleri bakanları toplantısında görüşülmüştür. Bu kapsamda, her iki ülkenin de 2022 yaz aylarında ittifaka katılması değerlendirilmiştir.
Anlaşıldığı kadarıyla, 1952 yılında kurulan Nordik Konseyinde yer alan ve henüz İttifaka dahil olmayan ülkeler, yakın bir gelecekte NATO’ya tam üye olmak yönünde kararlı bir adım atma aşamasına gelmişlerdir.
Sonuç:
Rus tehdidi, Rusya’nın komşularının tarihsel gerçekliği olarak hatıralarında yer etmiştir. Küresel ısınmayla birlikte Finlandiya ve İsveç’in Arktik bölgesine yakın konumları, bu iki ülkenin jeopolitik önemini artırmıştır. Rusları, NATO genişleme süreciyle Doğu Avrupa’da bloke etmeyi hedefleyen ABD liderliğindeki NATO’nun, Rusları kuzeyden sarmak ve Arktik bölgesinin gündeme getirdiği jeopolitik çıkarlardan daha fazla istifade edebilmek için Finlandiya ve İsveç’in topraklarına ihtiyacı bulunmaktadır.
‘Avrupa’da bundan böyle bir savaş çıkması düşünülemez!’ denilen bir dönemde, Rusların Ukrayna’yı işgal girişimi, bu iki ülkeyi NATO’ya daha da yakınlaştırmış ve Batı dünyasının ortak çıkarlar ve değerler etrafında kenetlenmelerini sağlamıştır. Finlandiya ve İsveç vatandaşlarının savaştan önce çok düşük seviyede olan NATO üyeliğine yönelik isteklilik seviyeleri, bir anda %50’nin üstündeki oranlara çıkış yapmıştır. Bundan güç alan Finlandiya ve İsveç Hükümetleri, NATO üyeliğine daha sıcak bakan bir politikaya yönelmişlerdir.