Şanghay İşbirliği Örgütünün Evrimleşmesinin Analizi ve Türkiye Açısından Değerlendirilmesi
ŞİÖ’nün güvenlik boyutunda NATO’ya benzerliği olmakla beraber, ‘Şanghay Beşlisi’nin onaylandığı 1996 yılı sınır güvenliği anlaşması ile Batı ve Doğu Bloku arasında imzalanan AKKA’ya; ekonomik, enerji ve kısmen siyasi işbirliği faaliyetleri nedeni ile de AB’ye benzetilebilir. Ancak, ŞİÖ ulaştığı bu günkü teşkilat yapısı, işbirliği alanı oluşturan güvenlik, ekonomik ve insani boyutu yönü ile daha çok AGİT’e benzemektedir.
1. Giriş
Soğuk Savaş sonrası oluşan politik ve askeri değişikliklerin olumlu etkisi ‘ile tarihsel sınır sorunlarını çözmek amacı ile kurulan‘ Şangay Beşlisi’, daha sonra hudut, güvenlik ve ekonomik işbirliğini kapsayacak şekilde Şangay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ)-Shanghai Cooperation Organization (SCO)’ne dönüşmüştür.
Başlangıçta Batılı analistler tarafından çok önemsenmeyen bu model, ABD’nin hegemonik etkinliğine karşı bir duruş olarak görülmesinden sonra yoğun tartışmaların konusu olmuştur. Günümüzde bir küresel güvenlik ve enerji kulübü niteliğine dönüşmekte olan ŞİÖ, bazen ‘NATO İkizi’ ve ‘Doğu NATO’ olarak adlandırılmaya başlanmıştır. Bu nedenle makalede önce ŞİÖ’nün tarihsel gelişim süreci, üyelerin örgütten beklentileri, ulaştığı gelişme düzeyi, karşılaşacağı olası güçlükler ve geleceğe yönelik perspektifi değerlendirilecektir.
ŞİÖ, Türkiye’nin Soğuk Savaş sonrası yakın siyasi, ekonomik ve askeri işbirliği içinde olduğu Türki Cumhuriyetleri’ni kapsayan Orta Asya merkezli olarak kurulmuştur. ŞİÖ bölgesel bir güvenlik örgütü olarak, bazı alanlarda Türkiye’nin Türki Cumhuriyetleri ile olan ilişkilerini belirleme yetisine kavuşmuştur. Türkiye bu ve diğer faktörleri dikkate alarak ŞİÖ’ye gözlemci statüsünde başvurmasına karşın, bir alt derece üyelik perspektifi olan ‘diyalog ortaklığı’nı elde etmiştir. Bu bağlamda ŞİÖ ve Türkiye ilişkileri ayrıca incelenecektir.
2. ŞİÖ’nün Stratejik Evrimi
Tarihsel Arka Plan
Küresel güvenlik, ekonomik ve politik niteliğine dönüşen Şangay işbirliği Örgütü, öncelikle Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC)[1] ve Rusya Federasyonu (RF) arasında, daha sonra Orta Asya’daki bölge ülkeleri arasında sınır sorunlarını çözmeye yönelik kurulan bölgesel ve uluslararası askeri güven artırıcı teşkilatlanmanın bir sonucu olarak vücut bulmuştur. Söz konusu örgütün bu günkü seviyeye gelmesi ardılı birkaç gelişmenin sonucunda gerçekleşmiştir.
Soğuk Savaş döneminde çalkantılı bir komşuluk yaşayan Asya’nın iki büyük gücü Çin ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) sınır sorunları yüzünden sık sık karşı karşıya gelmiş, hatta Mart 1969’da Büyük Usuri adası nedeniyle iki ülke arasında sıcak çatışma meydana gelmiştir.[2]
Çin ve SSCB arasında ilişkiler 1989 yılında normalleşmeye başlamıştır. Bu doğrultuda askeri güven artırıcı politikalar kapsamında karşılıklı kuvvet indirimi görüşmeleri başlamıştır. Ancak 1991 yılında Sovyetler Birliği (SB)’nin yıkılması ile birlikte Çin ile arasındaki 7000 km.lik sınır RF, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan arasında paylaşılmış ve Çin dört farklı ülke ile komşu olmuştur. Çin artık tek devlet yerine dört farklı devlet ile sınır sorunlarını çözmek durumu ile karşı karşıya kalmıştır.
Diğer yandan, 1990 sonrası dönemde ‘Yeni Dünya Düzeni’ olarak adlandırılan ve Amerika’nın üstünlüğünü ile eş anlamlı siyasi, ekonomik ve askeri bir küresel sistem ortaya çıkmıştı. Bu yeni düzen liberalizm, özgürlük, serbest pazar, demokrasi ve insan hakları gibi değerleri ön plana çıkarırken, bölgesel işbirliğinin gelişmesine ortam hazırlamaktaydı. Özellikle Avrupa’daki bölgesel güvenlik ve ekonomik işbirliği modellemeleri bir anlamda moda haline gelmişti. Örneğin, Avrupa Topluluğu’nun Avrupa Birliği (AB)’ne, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı (AGİK)’nın Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT)’na dönüşmüştür. Güneydoğu Avrupa Savunma Bakanları Süreci-The South Eastern Europe Defense Ministerial Initiative, Güneydoğu Avrupa Tugay Komutanlığı -The South-Eastern Europe Brigade (SEEBRIG), Karadeniz Gücü (BLACKSEAFOR), Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü –Black Sea Economic Cooperation Organization gibi yeni güvenlik ve ekonomik bölgesel örgütleri kurulmuştur. Soğuk Savaş sonrası dünyada artan bölgesel örgütlenme ve işbirliği modelleri Asya bölgesini de etkilemiştir. Çin’de, bu yaklaşımdan etkilenerek, yaklaşık 150 yıldır fiilen Rusya’nın etkisinde kalan, ancak Soğuk Savaş sonrası kısmen özgürleşen Orta Asya’da bölgesel işbirliği vasıtası ile etkinliğini artırmak istemiştir.
Bu kapsamda, Orta Asya devletleri, Çin ve RF aralarındaki sınır sorunlarını çözmek amacı ile yedi yıl süre ile 22 görüşme yapılmış, sonunda beş ülke (Rusya, Çin, Kazakistan, Tacikistan ve Kırgızistan), 26 Nisan 1996’da ‘Sınır Bölgelerinde Askeri Güvenin Artırılması’- ‘Strengthening Military Trust in Border Areas’ adı ile bir anlaşma imzalamışlardır. ‘Şanghay Beşlisi’-‘Shanghai Five’ olarak adlandırılan bu grup, bir yıl sonra Moskova’da silahsızlanma anlaşması imzalamışlardır.[3] Bu anlaşma ile sınırların 100 km2.lik alan içerisinde askeri güçlerin azaltılmasını, büyük askeri tatbikatların karşı tarafa bildirilmesini, gerekirse askeri manevraları izlemesi için karşı taraflardan gözlemci kabul edilmesini kabul etmişlerdir.
Bu girişimler kısmen, NATO üye devletleri ve Varşova Paktı üye devletleri arasında 1991 yılında gerçekleşen ‘Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Antlaşması (AKKA)’- ‘Conventional Forces Agreement in Europe (CFE)’na benzetilebilir. Böylece, batı sınırlarını AKKA ile güvence altına alan Moskova’nın, Çin ile olan sınırlarını ‘Şangay Beşlisi’ ile yaptığı anlaşmayla güvenceye aldığı söylenebilir. Anlaşma bu hali ile Doğu’nun AKKA’sı olarak görülebilir.
3. Ülkelerin ŞİÖ’den Beklentileri
Çin
ŞİÖ’nün ortaya çıkmasının ardında, Çin’in girişimleri önemli rol oynamıştır. Çin’in bölgesel işbirliği konusundaki ısrarının nedenleri; sınır güvenliği, batı bölgelerinin gelişiminin sağlanması, enerji gereksiniminin karşılanması, Soğuk Savaş sonrası tek kutuplu ortama karşı stratejik işbirliği gereksinimi, yeni Orta Asya Cumhuriyetlerinde egemen olma ve radikal İslam’ın kendi topraklarında etkisiz kılma şeklinde sayılabilir. Bu hususlar ayrıntılı olarak şöyle açıklanabilir.
Sınır güvenliği[4]: Yukarıda açıklandığı gibi, sınır anlaşmazlıkları tarihsel bir olgudur ve bölgedeki istikrarsızlıkların kaynağı olmuştur. SSCB’nin dağılması üzerine sınır bölgelerinde istikrarı sağlama amacıyla Çin, Orta Asya'da yeni kurulan cumhuriyetler ve RF ile sınır güvenliği sağlama gayretlerini sürdürmüştür.[5] 1996 yılındaki ‘Şanghay Beşlisi’nin üzerinde uzlaştığı anlaşma ile sınır sorunları büyük ölçüde Orta Asya devletleri aleyhine olacak şekilde Çin lehine çözümlenmiştir. Bu anlamda bazı Orta Asya liderleri kendi ülkelerinde önemli kritiklerle karşılaşmışlardır. Ancak, uzlaşma yolundaki bu yaklaşım özgürleşmenin bir bedeli olarak görülebilir.
Çin’in Batı bölgelerinin gelişimi[6]: Çin’de Mao’nun ölümü sonrası uygulanan reformlar sayesinde ülkenin doğusunda ekonomik gelişmeler kaydedilmesine karşın, Sincan Uygur Özerk Bölgesi, İç Moğolistan, Tibet Özerk Bölgesi gibi batı bölgelerinde önemli bir gelişme sağlanamamıştır. Çin Orta Asya ve Rusya ile karayolu, demiryolu bağları kurarak bölge ticaretini ve batı bölgelerinde ekonomik gelişiminin önünü açma çabasına girmiştir. Çin’in Batı bölgelerinin ekonomik kalkınmasının bölgesel ekonomik işbirliği ile sağlanabileceğine inanmıştır.
Güvenlik gereksinimi: Çin en büyük güvenlik problemlerini, kuzeybatısında bulunan ve sekiz komşu ülke ile sınırı olan Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde yaşamaktadır. Bu topraklarda yaşayanların % 47’si Uygur Türkleri ve % 41’i Çinlilerdir. Bölge barındırdığı doğal gaz ve mineral kaynakları ile Çin ekonomisinde önemli bir yer tutmaktadır. Çin, özellikle Sovyet-Afgan Savaşı’ndan Afgan mücahitlerinin galip çıkmasından sonra bağımsızlık arzuları artan Uygur Türkleri ile sorun yaşamaktadır. Çin, ŞİÖ vasıtasıyla bu bölgedeki sınır sorunları ile ayrılıkçı hareketleri bastırabileceğini ummaktadır.[7]
Büyüyen enerji ihtiyacı[8]: Çin’in SB ardılı sınır komşusu devletleri ile işbirliği yapmasının diğer nedeni enerji kaynaklarını çeşitlendirmektir.[9] Büyüyen ekonomisi dolayısı ile Çin’in petrole olan bağımlılığı önemli ölçüde artmış; 1993 itibariyle petrol ithal eden ülke konumuna gelmiştir. Basra Körfezi bölgesine olan bağımlılığı azaltmak amacıyla arayışlara giren Çin, özellikle Rusya, Kazakistan ve Türkmenistan’ı alternatif enerji kaynağı olarak görmüştür. Ayrıca, Orta Asya’daki devletlerle tarihi ‘İpek Yolu’ projesini canlandırmak sureti ile ekonomik ve ticari işbirliği geliştirmeyi hedeflemiştir. Bu amaçla Pekin, söz konusu ülkelerle petrol ve doğal gaz boru hatları anlaşmalarını imzalamıştır.
Soğuk Savaş sonrası stratejik ortam[10]: 1990’larda ABD'nin tek süper güç olarak sahneye çıkması üzerine, Çin Amerika’yı dengelemek üzere stratejik ortaklık arayışlarına girişmiştir. Çin, ayrıca, 1990 sonrası Orta Asya’da ABD’nin NATO vasıtası ile başlattığı Barış için Ortaklık (BİO) projeleri ve tatbikatları ile ABD’nin bölge ülkelerine ekonomik yardım ve yine bu ülkelerde üs tesisini, kendisini karşı bir çevreleme politikası olarak görmüştür. Bu çevreleme politikasını başarısız kılmak üzere, 1992'de Moskova ile "iyi komşuluk" politikasıyla başlayan diyalog, Nisan 1996'da ilk Şanghay görüşmelerinde "Rus-Çin stratejik ortaklığına" dönüşmüştür.[11] Diğer yandan Washington’un çevreleme politikasına karşı Orta Asya’da yeniden bağımsızlığını kazanan devletlerle yakın işbirliği gerçekleştirilmek istenmiştir. Ayrıca, SB’nin yıkılmasından sonra, Orta Asya’daki güvenlik boşluğunu doldurmak[12] ve bu bölgenin ekonomik kaynaklarından pay almak da Çin’in diğer gerekçeleri olarak sayılabilir. Tüm bunların yanı sıra, radikal İslam’ın bölgede yaygınlaşmasını önlemek de Çin’in bölge ile ilgilenmesinin diğer nedenidir. Bunun sebebi, yeni bağımsızlığını kazanan Orta Asya’daki Türki devletlerindeki olası radikal etnik ve dinsel bir ayrışmanın, Çin’in kontrolünde yaşanan Türk kökenli grupları etkilemesinden duyulan kaygıdır.
Rusya Federasyonu
Soğuk Savaş sonrası SB dönemine göre uluslararası arenada gücü ve etkinliği azalan Rusya, dünyayı kendi ideolojik amacı doğrultusunda şekillendirmemeyi ve jeopolitik mücadeleye girmemeyi[13] başlangıçta politik bir yaklaşım olarak benimsemiştir. Bu nedenle 1990’lı yılların ilk yarısında, Batı ile uyumlu ve liberal değer ve serbest piyasa düzenini özümseyen yaklaşımlar sergilemiştir. ‘Atlantikçi’ olarak adlandırılan bu politikalar, RF’nin ideolojik genlerinde yer alan ‘Avrasyacılık’ akımının tekrar canlanması neticesinde 1990’ların sonlarında geçerliliğini yitirmiştir.
ABD tarafından Batı ile uyumlu ve işbirliği içinde olması istenen RF, 1993 yılında yayımladığı “yakın çevre”-“near abroad” politikası ile SB ardılı devletleri ‘kendi yaşam alanı’ olarak belirlemiş, daha sonra Çin ile işbirliğine girerek Batıdan kısmen uzaklaşma politikasını izlemiştir. Bunda, Rus dış politikasının Uzakdoğu’daki temel üç hedefi olan istikrar, sınır güvenliği ve işbirliğinin sağlanması[14] da önemli rol oynamakla beraber, 1990’larda Rusya’nın Batı ile yakınlaşma çabalarından umduğunu bulamaması ve 1920’lerde Rusya’da yeşeren ‘Avrasyacılık’ jeopolitik yaklaşımına geri dönüşte önemli rol oynamıştır. Bu geri dönüş, ‘yeni Avrasyacılık’ olarak, Rusya’nın Asya ile işbirliğine önem vermesi, merkezi Rus hükümetinin güçlendirilmesi ve Batıya mesafeli durması şeklinde projelendirilmiştir.
Avrasyacılık akımının yeniden canlanışının sebepleri ayrıntılı olarak şöyle açıklanabilir. Rusya içinde Batı benzeri liberal ekonomi uygulamaları ve kısmen uygulanan vahşi kapitalizm, sosyalist ekonomik politikaları benimsemiş ve devletin önemli ekonomik destek sağladığı Ruslar için ağır sonuçlar doğurmuştur. Bir yanda fakir kitleler ortaya çıkarken, diğer yandan, liberal piyasa ekonomisinden faydalanarak zenginleşen oligark denilen bir sınıf ortaya çıkmıştır. Ayrıca, SSCB’den ayrılan devletler ve Rusya içinde yaşanan ayrılıkçı etnik çatışmalar, Rus toplumun da milliyetçilik dalgasını yükseltmiştir. Diğer yandan ABD ve Batı kaynaklı gelişmeler de Rusya içinde Batıya mesafeli ve milliyetçi grupların etkinliğini artırmıştır. Örneğin, ABD’nin küresel üstünlük için yürüttüğü politikalar sonucunda Rusya’nın uluslararası karar sisteminde kısmen dışlanması, ABD’nin eski Doğu Bloku ülkeleriyle yakın siyasi ve askeri ilişkiler geliştirmesi, Rusya’ya yakın bölgelerde askeri üsler elde etmesi ile AB’nin ve NATO’nun eski SSCB topraklarında nüfuzunu artırması bu gelişmeler arasında sayılabilir. Diğer yandan, RF’nin ABD önderliğindeki Batılı ekonomik kurum ve devletlerden söz verilen yardımları alamaması, ülke içinde kötüleşen ekonomik durum ile etnik kökenli ayrılıkçı söylemler ve eylemler, Rusya içindeki Batı yanlısı özgürlükçü, liberal siyasal yaşam ile serbest pazara dayalı ekonomik uygulamalara karşı tepki oluşturmuştur. Oluşan bu tepkiler, yönetimde milliyetçi grubun ağırlığını artırırken, aynı zamanda Batı yanlısı Atlantikçi politikaların yerine RF’nin yönünü doğuya ve yakın çevresine yoğunlaşmasını savunan ‘yeni Avrasyacılık’ jeopolitik yaklaşımının kamuoyunda etkin olmasını sağlamıştır.
İşte, ŞİÖ’de bu siyasal, ekonomik ve askeri gelişmelere paralel olarak RF’nin Orta Asya’ya yöneliminin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Soğuk Savaş sonrası ABD’nin dünya hâkimiyeti kurma çabaları Çin ve RF’yi rahatsız etmiş, dolayısı ile çok kutuplu bir küresel düzen için işbirliğine gitmeyi çıkarlarına uygun bulmuşladır. Özellikle ABD’nin önderliğinde Balkanlar’da yürütülen NATO operasyonları, NATO’nun doğuya doğru genişlemesi, Orta Asya’da yapılan BİO tatbikatları ve Amerika’nın yeni kurulan Orta Asya devletlerinde kuvvet konuşlandırma girişimleri, Çin ve RF’nin işbirliği yapması yönünde güçlü sebepler olmuşlardır. ABD’nin Orta Asya’da gittikçe artan askeri ve ekonomik varlığına karşı RF, Çin ile işbirliği yapılmasının ABD’nin gücünü dengelemesi açısından uygun olacağını düşünmüştür. Dolayısı ile, Çin ve RF’nin yakınlaşmasında sınır güvenliğinin yanı sıra ekonomik çıkarlar ve ortak ABD karşıtlığı da önemli rol oynamıştır.[15]
ŞİÖ, Rusya’nın sınır güvenliği ve terörizmle mücadelesi için de etkinlikle kullanabileceği bir güçtür. Rusya, Orta Asya’daki 17.000 km’lik sınır bölgesinde yaşayan vatandaşlarının farklı etnik kimliklerde olmasından dolayı ayrılıkçı hareketler, terörizm, yasa dışı göç ve uyuşturucu madde trafiğini engellemekte sorunlar yaşamaktadır. ŞİÖ üye ülkelerin yaptığı sınır güvenliği anlaşmaları ve terörizm dâhil tüm güvenlik sorunlarında iş birliği yapacak olmaları, Rusya’nın genel ülke güvenliğine büyük katkılar sağlamaktadır.[16]
NATO’nun Doğu Avrupa'ya genişlemesinde Rusya tehdit algılarken, Çin’de ABD'nin insan hakları konusundaki baskısından ve Tayvan'la alan ticaretinden rahatsız olmaktaydı. Çin ve Rusya arasında gelişen ilişkiler, Eylül 1994’te 'yapıcı ortaklığa'-‘constructive partnership’, Nisan 1996'da 'stratejik ortaklığa-‘strategic partnership’ dönüşmüştür.[17]
Ayrıca, Rusya ŞİÖ’yü, 1993’te uygulamaya koyduğu ‘yakın çevre doktrini-‘near abroad’ çerçevesinde yeniden şekillendirdiği dış politikası gereği, arka bahçesi olarak gördüğü Orta Asya Cumhuriyetleri’nin Çin ile olan ilişkilerini, kendi denetiminde gerçekleştirmenin[18] bir aracı olarak kullanmak istemektedir.
Rusya, Orta Asya’nın sahip olduğu doğal kaynakların dış piyasalara pazarlamasında tekilci karar sahibi olmak için, Orta Asya ülkelerinin Moskova’ya olan bağımlılıklarını devam ettirmeye çalışmaktadır. Moskova ŞİÖ’den önce de Bağımsız Devletler Topluluğu, Kolektif Güvenlik Örgütü ve Avrasya Ekonomik Topluluğu gibi örgütlenmelerle de bölgedeki nüfuzunu korumaya çalışmaktadır.
Diğer yandan, Moskova’nın bölge ile ilgilenmesinin diğer nedeni, Hazar Bölgesi’ni de içine alan Orta Asya’daki ekonomik çıkarlarıdır. Kanıtlanmış petrol ve doğal gaz rezervleri bakımından çok zengin olan Hazar ve Orta Asya’daki kaynakların bölge dışına ihraç edilmesini sağlayan enerji hatlarının çoğunun Rusya kontrolünde olması Rusya’ya ekonomik, politik ve stratejik olarak büyük avantajlar sağlamaktadır.[19] Önemli bir petrol üreticisi olan Rusya’nın Orta Asya enerji kaynaklarına ihtiyacı olmamasına karşın, stratejik çıkarları gereği ulaşım hatları üzerindeki hâkimiyetini devam ettirmek istemektedir. Özellikle, Kazakistan petrolü ve Türkmenistan doğalgazının uluslararası piyasalara taşınmasında tek söz sahibi olabilmek için Orta Asya üzerinde denetime[20] gereksinimi vardır. Moskova, Stratejik petro-politik amaçlarını gerçekleşmesi için, ŞİÖ’yü kullanabileceği uygun bir araç olarak görmüştür.
Diğer yandan, Moskova, Batının bölge üzerindeki hakimiyet politikalarına karşı, zaman içinde sertleşen bir politika izlemiştir. Amerika ve AB’nin eski Doğu Blokuna ait ülkelerini NATO ve AB’ye dahil etme girişimlerine RF’nin yumuşak tepkisi zamanla sertleşmiş ve 2008 yılındaki Gürcistan müdahalesi ile doruğa ulaşmıştır. Bu müdahaleden sonra, NATO’nun doğuya doğru genişlemesi durma noktasına gelmiştir.
Orta Asya Devletleri
ŞİÖ’ye üye diğer dört ülkenin en büyük amaç ve beklentileri, Sovyetler’in dağılmasından sonra bölgede ve kendi topraklarında güven ve istikrarı temin etmek olmuştur. Orta Asya ülkelerinde bugün yaşanan problemlerin temelinde, Sovyet Rusya zamanında uygulanan komünist rejimin tarım ve ekonomi politikaları ile Stalin’in bölgeyi politik ve etnik olarak yeniden şekillendirmek üzere beş ayrı bölgeye ayırması yatmaktadır.[21] Orta Asya devletleri, Moskova, Pekin ve Washington arasında bir denge politikasının izlenmesinin kendi gelecekleri açısından daha uygun bulmaktadırlar. Çünkü SSCB döneminde olduğu gibi, tek bir güce dayanmanın bedelinin özgürlüklerinin yetmiş yıl boyunca kaybedilmesi demekti. Bu nedenle, tarihsel ve jeostratejik açıdan Çin ve Rusya arasında sıkışmış Orta Asya devletleri geleneksel dengeleme politikaları çerçevesinde ŞİÖ’ye dâhil olmuşlardır.[22] Onlar açısından, ŞİÖ bölgedeki iki ana güç arasında dengeli bir işbirliği sağlamaktadır. ABD ile ikili bazda yapılacak işbirliğinin ise, RF ve Çin’e karşı bazen bir koz olarak kullanılması öngörülmüştür.
ABD Avrasya bölgesini küresel güç doğuracak bir bölge olarak görmüş, bu bağlamda, kendi küresel hegemonyasının devamı için yeni bir küresel gücün çıkmamasını, RF’nin demokratikleşmesi, emperyalist politikaları bırakması ve Avrupa ile iyi ilişkiler geçirmesini istemiştir.[23] Orta Asya bu bakımından önem arz etmektedir. Soğuk Savaş’ın ardından büyük sorunlar yaşayan bölgeye yönelik Washington’un birinci önceliği orta vadeli siyasi iktidar veya uzun vadeli bölgesel ekonomik gelişme yerine, nükleer yayılmanın durdurulması ve enerji güvenliğinin sağlanması yönünde olmuştur.[24] Görüldüğü gibi, ABD, Orta Asya devletlerinin ekonomik sorunlarını çözmede yardımcı olmak yerine, kendi güvenliğini sağlayıcı politikalar izlemiştir. ABD’nin, özelikle ‘renkli devrim’ süreci ile politikaları bölge ülkelerini kısmen Washington’dan uzaklaştırmıştır.
Bölge ülkeleri Rusya ile yaklaşık iki asra yakın siyasi ve ekonomik birliktelik yaşamıştır. Ayrıca yetmiş yıl süre ile komünizm ve merkezi komuta ekonomisi ile yönetilmişlerdir. Bu nedenle bu ülkeler karşılaştıkları ekonomik, siyasi ve sosyal sorunların çözümü için yönlerini aynı yönetim tecrübelerine sahip Moskova ve Pekin’e dönmüşlerdir.[25]
Diğer yandan, bazı üyelerin ŞİÖ’den çok mutlu olmadıkları yönünde akademik görüşlere rastlanılmaktadır. Örneğin, ‘jeopolitik-blöf’ olarak adlandırılan ŞİO’nün, Moskova ve Pekin tarafından, ABD’nin bölgedeki ekinliğine karşı bir dengeleme ve görüşmelerde bir koz olarak kullanıldığı, Kazakistan’ın söz konusu örgüte katılımının olumlu kazanımlar getirmediği[26] ifade edilmektedir.
4. Şangay İşbirliği Örgütünün Evrimi
Şangay Beşlisi’nin sınırlar güvenliği konusunda vardıkları uzlaşı ve işbirliği bölge ülkeleri için yeterli görülmemiştir. Az önce belirtildiği üzere, dünya politik ayrışmadan ziyade politik yakınlaşma ve işbirliği dönemine girmişti. Örneğin, Avrupa Birliği, önce ekonomik, daha sonra politik ve en sonunda güvenlik bütünleşme süreçleri geçirerek, Avrupa’daki ülkeler arasındaki tarihsel düşmanlığı sona erdirmişti. 1998 yılında Kazakistan Başkanı Nursultan Nazarbayev, beş ülkenin aralarındaki işbirliği kapasitesini, sadece hudut güvenliği ile sınırlandırılmamasını, ekonomik ve ticaret işbirliği ile “terörizm, ayrılıkçılık ve aşırılık”-“terorism, seperatism and extremism” olarak ifade edilen üç tehlikeye karşı işbirliği içerecek daha geniş bölgesel bir güvenlik yapılanmasını önermiştir. Diğer ülkeler tarafından bu öneriler olumlu karşılanmıştır. Çin tarafından bu öneriler daha geniş bir anlamda yorumlanmış ve grubun 15 Haziren 2001 tarihinde Şangay’da yapılan beşinci toplantısında ŞİÖ kurulmuştur. ŞİÖ’nun kuruluş bildirgesinde örgütün tek boyutlu değil, güvenlik, ekonomik ve insani boyutu içeren çok amaçlı uluslararası bölgesel bir işbirliği örgütü olduğu vurgulanmıştır. Örgütün, karşılıklı güven, çıkar, eşitlik ve danışma ile farklı kültürlere saygı ve ortak gelişmeyi hedefleme olarak ifade edilen “Şangay Ruhu” prensipleri üzerine kurulduğu ifade edilmektedir.[27] ŞİÖ Tüzüğü bir sene sonra (2002) yapılan St Petersburg Zirve toplantısında kabul edilerek ŞİO’nun uluslararası meşruiyeti sağlanmıştır. Aynı Zirve toplantısında, Özbekistan’da ŞİÖ’ye tam üye olmuştur.
Söz konusu tüzüğe göre, örgütün temel amaçları; üyeler arası karşılıklı güveni, dostluğu ve iyi komşuluğu sağlamlaştırmak; kültürel, ekonomi, bilim, enerji, eğitim ve çevre konularında iş birliği sağlamak, barışı korumayı ve desteklemeyi amaçlayan çok boyutlu iş birliğini geliştirmek, bölgesel güvenlik ve istikrarın sağlanmasına katkıda bulunmak, demokratik, adil, kalıcı siyasal ve ekonomik ilkeler benimseyerek uluslararası bir düzenin kurulmasına destek sağlamak, terörizm, ayrımcılık ve aşırı akımların tüm biçimlerine karşı koymak, uyuşturucu, silah kaçakçılığı ve yasa dışı göç ile ortaklaşa mücadele etmek olarak belirlenmiştir.[28] Özetle, üye ülkeler arasındaki dostluk, iyi komşuluk ve karşılıklı güvenin kuvvetlendirilmesi; ekonomik-ticari, bilim-teknik, kültür, eğitim, enerji, ulaşım, çevre ve diğer alanlarda etkin işbirliğinin geliştirilmesi; bölgesel barış ve istikrarın sürdürülmesi için ortak hareket edilmesi[29] olarak sıralanmıştır. Ayrıca daha önceki toplantılarda da dile getirilen ‘terörizm, kökten dincilik ve bölücülük’ ortak düşman olarak kabul edilmiştir.[30]
Örgütün genişlemesi dört aşamalı bir evrim süreci izlemiştir.[31] Birinci aşama ŞİÖ’nün terörizm, ayrılıkçılık ve aşırılıklarla mücadelesini öngören ŞİÖ Bildirgesi’nin altı devlet tarafından imzalanmasıdır. Güvenlik boyutu en başta olmak üzere, bölgede çeşitli alanlarda işbirliğine yönelik hususlar bu bildirgede düzenlenmiştir.
Örgütün evrimleşmesi sürecinde ikinci aşaması, 2003 yılında üye ülkeler arasında “ŞİÖ Üye Devletleri Ekonomik İşbirliği Programı”- “SCO Member Countries Multilateral Trade and Economic Cooperation Outline”’ın[32] imzalanması ile gerçekleşmiştir. Bu anlaşma ile üye ülkeler arasında, mal ve sermayenin serbest dolaşımı ile hizmetlerin serbest yürütülmesi, dolayısı ile ekonomik işbirliğinin kısa, orta ve uzun dönemli bir zamanda geliştirilmesi öngörülmüştür. Böylece örgütün diğer ayağını teşkil eden ekonomik işbirliğinin gerçekleştirilmesi hedeflenmiştir. Bu bağlamda 2011 yılında üye ülkeler arasında dışsatım ve dışalımın toplam miktarı 4,65 trilyon dolara ulaşmıştır. Ayrıca söz konusu ülkelerin yurtiçi üretim kapasiteleri ŞİÖ kurulduğunda 1,67 trilyon dolar iken 2011 yılında bu miktar 9,39 trilyon dolara ulaşmıştır. Yüzölçümü itibari ile dünyanın en büyük güvenlik örgütü niteliğindedir. Örgüte üye devletlerin dünya nüfusunun yaklaşık % 25’i ve alan olarak Avrasya bölgesinin beşte üçünü kapsamaktadır. Ayrıca 2011 yılında toplam altı üyenin gayri safi yurt içi toplam üretimi dünyanın % 13’üne karşılık gelmektedir.[33] Diğer yandan asıl üyeler ve gözlemci üyelerle birlikte dünyanın kanıtlanmış petrol rezervinin % 17,5’na ve doğal gazın % 47,5’na, dünya nüfusunun ise yarısına sahiptir.[34] Örgütün ekonomik işbirliği kapsamındaki girişimlerinin başında ortak enerji yatırım projeleri gelmektedir. Bu girişimlerin amacı ŞİÖ içinde tek enerji pazarı yaratmaktır.[35] Böylece ŞİÖ dışındaki üyelerin Orta Asya enerji pazarına katılma olanağını daraltmak istemektedir.
Örgütün farklı mali üyelik kıstaslarına karşılık (Çin ve RF % 24, Kazakistan % 21 katkıda bulunurken Özbekistan % 15, Kırgızistan % 10 ve Tacikistan ise % 9’luk bir oranda katkıda bulunmaktadır.) karar alma süreci eşit oy prensibi çerçevesinde oy birliği esasına göre yürütülmektedir, hiçbir ülkeye veto hakkı tanınmamıştır.[36] Ülkelerin örgüte katkı payları çerçevesinde karar alma süreçlerinde etkin olması göz ardı edilmiştir. Bundan amaç, küçük devletlerin örgüte katılma ve üyeliklerinin devamlılığını sağlamaktır.
2003 yılındaki Liderler Zirve toplantısında ŞİÖ’nün kurumsallaşmasını sağlayacak bütçeli bir genel sekreterliğin Pekin’de ve Terörle Mücadele Merkezi’nin Taşkent’te kurulması kararı verilmiştir. Bu Zirve’de ayrıca, İran, Pakistan, Hindistan ve Moğolistan ileride olası bir tam üyelik için gözlemci statüsü görüşmelerine davet edilmişlerdir.[37]
Örgütün evrimleşme sürecinde üçüncü aşama 2007 yılında üye ülkeler arasında “Uzun Dönemli İyi Komşuluk Ortaklığı ve İşbirliği Anlaşması”-“Long-Term Good-Neighborly Friendship and Cooperation Treaty”nin[38] imzalanmasıdır. Bu anlaşma ile üye devletler arasında sürekli bir dostluğun tesisi ile düşmanlığın sona erdirilmesi iradesi meşru bir zemine oturtulmuştur. Bu dönem, Putin’in Batı dünyasından kısmen uzaklaştığı ve AKKA ile ilgili yükümlülüklerini askıya aldığı dönemle örtüşmektedir. Moskova Batıdan uzaklaştıkça, Çin ve Orta Asya devletlerine yaklaşmaktadır.
Örgütün genişleme sürecindeki dördüncü aşama, onuncu kuruluş yıl dönümünde üyelerin sonraki on yılda örgütün etkinliğinin artırılmasına ilişkin ortak iradesidir. Böylece bölgesel güvenliğin sağlanmasında ŞİÖ’ye daha fazla rol verilmesi ve ortak gelişmenin hızlandırılması ve yükseltilmesi[39] istenmiştir.
Örgüt yıllık bazda devlet veya hükümet başkanları, dış işleri bakanları veya diğer üst düzey yetkililerden oluşan zirve ve diğer toplantılar yapmaktadır.[40] Bu toplantılar örgütün işlevselliğin artırılmasında önemli rol oynamaktadır.
Örgütün bölgede istikrarı arzulamasının yanında, üye devletlerin iç işlere karışmama[41] ilkesi dikkat çekicidir. Teşkilatın uluslararası gücü ve işlevi artırılması ile üye devletlerin iç işlerine karışılmaması prensibi arasında aykırılık görünmesine karşın, bölgedeki devletlerin otoriter nitelikli olması, kendi içyapılarında farklı siyasi düşüncelerin yaşama olanağı bulamaması ile etnik ve dinsel farklılıkların baskı altında bulundurulmaları nedeni ile söz konusu aykırılık gerçekte anlamsız olmaktadır.
Hükümetler arası niteliğe sahip ŞİÖ’ nün geleceğine ait kararlar her yıl toplanan Devlet Başkanları zirve toplantılarında alınmaktadır. ŞİÖ Şartı’nda Örgütün temel amaçları üye devletler arasında karşılıklı güven ve iyi komşuluk ilişkilerini geliştirmek, siyaset, ticaret ve ekonomi, bilim ve teknoloji, kültür ve eğitim, enerji, ulaştırma, turizm, çevrenin korunması ve benzer alanlarda etkili bir işbirliğini teşvik etmek, bölgede barış, güvenlik ve istikrarı sağlamak ve yeni, demokratik, adil ve akılcı bir siyasi ve ekonomik uluslararası düzenin kurulması için çaba göstermek olarak belirtilmiştir.[42] Devlet ve hükümet başkanları bu temel amaçlar kapsamında değişen güvenlik, savunma, enerji ve ekonomik öncelikler doğrultusunda öğütün geleceğini şekillendirmektedirler.
Yine örgütün etkinliğinin artırılması ve uzlaşma yolu ile karar alma süreci[43] arasında denge kurulması hedeflenen bir amaçtır. Ancak, ŞİÖ’nün sadece Çin ve RF’den oluşan bir örgüt görünümünden kurtarmak için, NATO benzeri uzlaşma yolu ile karar alma yöntemi uygulanması zorunlu olarak kabul edilmiştir. Buradaki amaç da küçük üye devletlere değer verildiğini göstermek, onların kabul etmediği bir kararın onaylanmayacağını açıkça ortaya koymak ve bu devletlerin ŞİÖ’ye olan güveninin devamlılığını sağlamaktır. Aksi takdirde, Çin karar alma mekanizmasının merkezinde olduğu bir örgütte, diğer küçük devletlerin etkisinin oldukça sınırlı olacağı açıktır.
Örgütün üzerinde durduğu diğer bir nokta ise, ŞİÖ’nin kuvvetlendirilmesi ve yeni üye alımı[44] arasında denge kurulmasıdır. Bir devletin ŞİÖ’ye üye bağlamında ilişkisi, yeni üyelik, gözlemci ve diyalog ortaklığı şeklinde gerçekleşmektedir. ŞİÖ, yeni üyelik kapısı açık bırakılmakla beraber, bölgedeki tüm devletlerin birbiri ile ve kendi iç işlerinde sorunlu olmaları örgütün genişlemesi önünde engel olarak görmektedir. ŞİÖ’ye Pakistan, Hindistan, Afganistan, Moğolistan ve İran gözlemci üye statüsünde iken, Beyaz Rusya, Sri Lanka, Türkiye ise diyalog ortaklığı statüsündedirler.
ŞİÖ, üyelik kriterleri belirlenemediğini gerekçe göstererek uzun süre örgüte tam üyelik isteklerini sürüncemede bırakmış ve bazılarını reddetmişti. 2012 yılı Liderler Zirve Toplantısı’nda ise, yeni üyelik kıstasları belirlenmiş, buna göre yeni kıstaslar, tam üyelik için başvuruda bulunan bir üyenin “BM’nin herhangi bir yaptırım altında olmaması” ve diğeri ise "bir başka ülkeyle çatışma halinde olmamak" şeklinde belirlenmiştir. Birinci şart ile İran, ikinci şart ile Hindistan ile Pakistan arasındaki Keşmir sorununa dikkat çekilmektedir. Bu gelişmeler, her üç ülkenin de mevcut durumda örgüte tam üye olamayacağı[45] anlamına gelmektedir. İran, ABD ve BM’nin baskısından kurtulmak için ŞİÖ’ye üye olmak isterken, Hindistan ve Pakistan ise bölgesel güç olma hedefi doğrultusunda üye olmak istemektedirler. Ancak, bu ülkeler, Washington ile sorun yaşamamak için ŞİÖ’ye tam üye olmakta acele etmemektedirler. Ayrıca, Çin, Moskova ile olan uzun süreli sıcak ilişkilerini ve son zamanlarda Washington’a olan yakınlığından dolayı, Hindistan’ın tam üyeliğine karşı çıkmaktadır.[46]
2009’da Rusya’nın Yekaterinburg şehrinde yapılan Zirve’de Sri Lanka ve Belarus ‘diyalog ortağı’ olarak kabul edilmiştir. 2012 yılındaki toplantıda Afganistan gözlemci üye olmuştur. Mevcut durumda ŞİÖ’nün, beş gözlemci üyesi (Moğolistan, Pakistan, Hindistan, Afganistan ve İran), üç Diyalog ortağı (Türkiye, Sri Lanka ve Belarusya) ve çeşitli zirve misafirleri (Bağımsız Devletler Topluluğu, Kolektif Güvenlik Örgütü, Türkmenistan, ASEAN, BM gibi) bulunmaktadır.[47]
ŞİÖ bölgesel ilişkilerde önemli gelişme sağlamıştır. Kurumsal ve konsept gelişmesini tamamlamıştır. Halen gelişme süreci devam etmesine karşın, doğrudan temaslar karşılıklı güveni artırmış ve farklı önyargıların üstesinden gelinmiştir. Kısmen RF ve çoğunlukla Çin’in girişimi ile ekonomik büyüme sağlanmaktadır. ŞİÖ’nün küçük üye ülkelerinin tek başına yapamayacağı büyük ölçekli ekonomik yatırımlar, Çin tarafından yapılmaktadır. Bu sebeple ŞİÖ’nun ekonomik işbirliği ‘Modern İpek Yolu’ projesi olarak adlandırılmaktadır. Küçük ülkeler tek başına sahip olamayacakları uluslararası güç ve etkiyi ŞİÖ vasıtası ile elde etmektedirler.[48] Ekonomik birliktelik ve işbirliğinden tüm üyelerin fayda temin edileceğine inanılmaktadır.
Örgüt gerçekten de bütün dünyayı etkileyecek kararlar alabilecek kapasitededir; bu kararların en önemlisi de, Örgüt’ün sahip olduğu petrol ve doğal gaz rezervleri düşünüldüğünde, enerji alanında olacaktır. ŞİÖ ayrıca BM Genel Kurulu’na gözlemci olarak katılmaktadır.[49] Diğer yandan örgütün, nükleer silaha sahip iki tam üyesi ile, iki gözlemci üyesinin olduğu dikkate alındığında, nükleer güç açısından dünyayı etkileyecek kapasiteye sahiptir.
Washington, başlangıçta Şanghay İşbirliği Örgütü’nü hafife almıştı. 11 Eylül olayı sonrası ABD ve NATO’nun Orta Asya’ya girmesiyle örgütün tamamen yıkılacağı da ileri sürülmüştü.[50] 11 Eylül saldırıları sonrası ABD Afganistan'ı işgal etmiş ve ŞİÖ üyelerinden Özbekistan ve Kırgızistan'da üslere sahip olmuştur. Orta Asya ülkeleri NATO'nun BİO Programı ve ABD'nin ikili ilişkiler aracılığıyla yürütmeye çalıştığı faaliyetlere katılmışlardır. ABD'nin Orta Asya'da askeri ve siyasi gücünü artırması, bu süreçte ŞİÖ'nun etkisini azaltmıştır. Ancak, 2005 yılında Orta Asya bölgesine sıçrayan ‘renkli devrimler’i ABD’li sivil toplum kuruluşların tetiklediği iddiası, ABD’nin bölgedeki etkinliğini azaltmıştır. Özbekistan Hanabad'ta bulunan Amerikan hava üssünü kapatmış, Kırgızistan ise Manas üssünü kapatma kararı alsa da sadece üssün fonksiyonunu değiştirmekle yetinmiştir. Bu tür krizler ve Batı politikalarına karşı bölge ülkelerinin tepkileri ŞİÖ'nün tekrar ön plana çıkmasına neden olmuştur.[51] Özetle, Orta Asya ülkelerin Batı’nın bölgede sürdürmeye çalıştığı “renkli devrim”e karşı tepkileri; Rusya’nın enerji fiyatının artmasıyla yeniden güç toplaması ve en önemlisi Çin’in ekonomik ve askerî güç olarak yükselmesi ABD’nin bölgedeki etkisini belli ölçüde kırmıştır.[52]
5. ŞİÖ’nün Evrimleşme Sürecindeki Zorlukları
ŞİÖ, hızlı gelişen güvenlik ortamınınım zorluklarına karşı ayakta durabilen ve varlığını sürdüren bir örgüttür. Bu süreçte kurumsal kimliğini tamamlamış, konsept çalışmalarını geliştirmiş ve üçüncü taraflarla ilişkilerde olumlu yönünde bir imaj yaratmıştır. Bu olumlu gelişmelere karşın, ŞİÖ hala tam gelişmiş bir örgüt modeli değildir. Özellikle, kaynaklar açısından sınırlı kabiliyete sahiptir, üye devletler arasında ekonomik işbirliği sınırlıdır, uluslararası statüsü gelişme sürecindedir ve hükümet dışı yapılanma henüz tanımlanmamıştır.[53]
ŞİÖ, bölgesel işbirliği örgütüne dönüşmesinden sonra bazı zorluklar ile karşılaşmıştır. İlk olarak, bu örgüt çatısı altındaki devletler arasında siyasi, ekonomik, ideolojik, tarihi, dilsel ve kültürel açıdan farklılıklar vardır. Çin ve Rusya, oluşumdaki diğer Orta Asya devletleri ile karşılaştırıldığında hem nüfus hem de toprak bakımından daha büyüktür. Ayrıca, Orta Asya devletleri ortak özelliklere sahip olmalarına rağmen birçok konuda da kendi aralarında uzlaşmazlık içindedirler.[54]
Yaşanan küresel krizin üye ülkeler üzerindeki etkisinin tam tahmin edilememesinden dolayı, ŞİÖ üyeler arasında ekonomik işbirliği hedeflemesinin geleceğine ilişkin gerçek bir öngörü yapılmasını zorlaştırmaktadır. En önemlisi, örgüt içindeki gerekli yetkiye sahip düzenleyici bir ekonomik kuruluş eksikliği mevcuttur. Bu da, üye devletler arasında ekonomik işbirliğinde karmaşıklığa neden olmaktadır. Diğer yandan, Çin’in artan ekonomik gücü, diğer üyelerin daha korumacı iktisadi politikalar uygulanmasına[55]da yol açabilmektedir. Bu durum örgütün ekonomik işbirliğini engelleyebilir.
Halen yeni kurumların oluşma sürecinin devam ettiği ŞİÖ’de, karar verici merkezi bir otoritenin eksikliği yaşanmaktadır.[56] Toplantılar, konferanslar veya benzeri çalışma toplantılarında ortaya çıkan sorunları çözecek merkezi bir otorite varlığına gereksinim duyulmaktadır.
Üye devletlerin kendi içlerindeki istikrarsızlık, örgütün etkinliğine yönelik bir diğer önemli risk olarak ortaya çıkmaktadır. Örneğin, bazı üye devletlerdeki ayaklanma ile gerçekleşen güç değişimleri, aşırılık (ekstremizim-radikalizm), etnik ve kabile çatışmaları[57] örgütün devamlılığı için birer risktir. Çünkü ayaklanma veya güç kullanarak iktidarı ele geçiren yeni güç sahiplerinin, ŞİÖ kapsamında daha önce alınan kararları kabul etmeme riski mevcuttur. Kısaca, demokrasi kültürünün yerleşmediği bu ülkelerde yaşanan/yaşanacak istikrarsızlıklar örgütün devamlılığını tehlike altına sokabilecektir.
ŞİÖ’ye olası risklerin başında batı tarzı demokrasi kültürünün, üye devletlerde taraftar bulması olabilir. Otoriter devletlerden oluşan üye devletlerde halen gerçek anlamda demokrasi kültürü ve geleneği yerleşmiş değildir. Ukrayna ve Gürcistan’da yaşanan batı destekli renkli devrimler, etkinliği azalsa bile, ŞİÖ’nün üye devletlerini tekrar etkileme olasılığı mevcuttur.
Diğer yandan üye devletler arasındaki hudut, su kaynakları, enerji ve taşımacılık alanlarında yaşanan sorunlar[58] ŞİÖ’nün geleceğine ait diğer problemler olarak karşımıza çıkmaktadır.
ŞİÖ'deki güç yapısına bakıldığında, siyasi ve askeri alanda Rusya'nın, ekonomik alanda ise Çin’in ağırlığı daha fazladır. Çin’in ŞİÖ içindeki önlenemez ağırlığı, örgüt içinde rahatsızlık yaratan bir olguya dönüşmektedir. Çünkü Çin, ekonomik bir dev, nükleer güç ve hatırı sayılır siyasi bir unsurdur. Çin’in tüm yatırımları ŞİÖ üyelerinin enerji kaynaklarına yaptığı yatırımlardır. Çin enerji kaynaklarına daha fazla erişim için çabalarken Rusya enerji sevkiyatının kontrolünü büyük oranda elinde tutmaktadır. Rusya'nın bölge ülkeleriyle güvenlik alanında ikili anlaşmaları varken, Çin’in ticari alanda ikili anlaşmaları söz konusudur.[59] Ayrıca, ŞİÖ’nün ekonomik gündemine hâkim olmayı sürdüren Çin, alınacak kararları da etkileme gücüne sahiptir. Diğer yandan, ekonomik işbirliğinin uygulanmasında sorunlar yaşanmaktadır. Örneğin, ŞİÖ Serbest Ticaret Bölgesinin ve ŞİÖ Kalkınma Bankasının kurulması müzakereleri de henüz tamamlanmamıştır. Bunun nedeni, Çin’in ticari çıkarlarını ön plana çıkarması ve ortakların ticari çıkarlarını her zaman dikkate almamasıdır. Moskova ise kurulacak ortak ekonomik programın (fonun), Çin tarafından kontrol edilmesi kaygısı ile kurulmasına destek vermemektedir.[60] Tüm bunlar, Çin’in, Moskova’nın Orta Asya çıkarlarına çomak soktuğunu düşünen Rus stratejistlerini rahatsız etmektedir.[61] Bu hususlar, ŞİÖ içinde çekişmelere, gruplaşmalara ve gereksiz zaman ve enerji harcanmasına neden olabilecektir.
Çin, ŞİÖ’nün bir güvenlik örgütü haline gelmesini isterken, RF ise; Orta Asya’daki güvenlik ve istikrarı eski SB ardılı devletlerle birlikte 1992 yılında oluşturduğu Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü ile sağlanmasını arzulamaktadır. RF ve Çin’in farklı beklentileri nedeni ile ŞİÖ’nün edilgen bir örgüt olmasına neden olabilir.
Diğer yandan, askeri bakımdan oldukça gergin bir bölgede bulunan örgüt, bölgesel güvenliği iyileştirme amacını ayrıntılarıyla tam olarak açıklamış değildir.[62] Bu da belirsizlik yaratığı gibi, meydana gelecek bir olay karşısında, ortak bir karar almasını da zorlaştırmaktadır. Diğer yandan, iç işlerine karışmama prensibi yüzünden, Kırgızistan ve Özbekistan’daki istikrarsızlıklarda ŞİÖ’nün pasif kalması, örgütün geleceğine yönelik şüphe uyandırmıştır.
ŞİÖ üyeleri arasında örgüt içinde rekabetin yanında, örgüt dışı alanlarda da rekabet söz konusudur. Örgütün gözlemci üyeleri arasındaki uyuşmazlıklar, asli üyeler ile gözlemci üyeler arasındaki soğukluklar, örgüt içindeki asıl üyeler arasında rekabet ve tek taraflı çıkar mücadeleleri ŞİÖ'nün askeri-siyasi bir yapılanmaya doğru gitmesini engellemektedir.[63]
Diğer yandan ŞİO, RF’nin diğer üyelere silah satışını meşrulaştıran bir yapı olarak ortaya çıkmaktadır. Bu yönü ile ŞİÖ, büyük güçlerin çıkarlarına hizmet eden bir örgüt görünümü vermektedir. Ayrıca, ŞİÖ özünde otoriter Orta Asya rejimlerini destekleyen, , Batı ve küresel normlara ait insan hakları, siyasi özgürlükler ve iyi yönetimi ile diğer devletlerin kötü iç yönetimlerine müdahalesini ret eden bir örgüt yapısına sahiptir.[64] Bu da örgüt hakkında küresel düzeyde olumsuz bir algı yaratılmasına neden olmaktadır.
6. ŞİÖ ve Türkiye
Türkiye hakkında son zamanlarda Batı eksenli dış politikayı kısmen terk ederek, Orta Doğu ve Avrasya bölgesine yöneldiği şeklinde tartışmalar yapılmaktadır. Ayrıca, Orta Doğu ve Müslüman ülkeler ile yürüttüğü dış politika “Yeni Osmanlıcılık” özlemleri şeklinde betimlenmektedir. Bölgesel bir güç olmak, Müslüman ülkeler ile daha yakın işbirliği tesis etmek, AB ve kısmen ABD’ye karşı kullanabileceği bir koz elde etmek, daha bağımsız bir dış politika izlemek ve Avrasya bölgesindeki ekonomik ve askeri oluşumlardan yararlanmak amacı ile Türkiye’deki siyasi otoritenin, yönünü doğuya ve Orta Doğu’ya çevirdiği söylenebilir.
Türkiye’nin farklı dış politika arayışları kısmen Avrupa Birliği’nin Türkiye’yi tam üye yapması konusunda gösterdiği zorluklardan kaynaklandığı gibi, Türkiye’deki siyasi otoritenin farklı dış politika arayışlarından da kaynaklanmaktadır. Diğer yandan, Türk Avrasyacılığının bir ayağını temsil eden muhafazakâr/İslamcı yorumun odağında ise daha çok eski Osmanlı coğrafyasındaki Müslüman halklarla işbirliği bulunmaktadır. Bunun temelinde Osmanlı mirası ile Avrasyacılık arasında bir bağ kurulması yatmaktadır.[65] Bu faktörlerin bileşimi yeni dış politikanın yol haritasını çizmektedir.
2000’li yılların başında ABD’nin Irak işgali ile Türkiye kamuoyunda Amerika aleyhtarlığı had safhaya ulaşmıştır. Bunun gerisinde Irak İşgali yüzünden Türkiye’de faaliyet gösteren terör örgütünün yeniden canlanması ve kanlı terör eylemlerine başlamasıdır. Ayrıca, Çin ve RF’in Avrasya coğrafyasında yeni ortaklık arayışları, Türkiye’deki bazı toplumsal katmanları etkilemiştir. Özellikle ABD’nin Irak işgali ve artan yurt içi terör olayları dolayısı ile bu arayışlar, NATO’dan çıkılarak İran, RF ve Çin ile siyasi ve güvenlik işbirliği yapılmasını içerecek şekilde aşırı bir nitelik kazanmıştır. Türkiye’de Avrasya bölgesinde yoğun bir dış politika izlenmesi konusunda toplumsal bir baskı da ortaya çıkmıştır.
Yukarıda belirtildiği gibi ŞİÖ, Avrasya bölgesinde yeni gelişen güvenlik ve ekonomik teşkilatlanma modeli olarak önemli bir cazibe merkezi olmuştur. Dünyanın iki büyük nükleer gücüne sahip olan örgüt ayrıca, dünya enerji kapasitesinin önemli bir kısmını oluşturmaktadır. ŞİÖ’nün dışında kalmayı kendileri için dezavantaj olarak gören bölgedeki Hindistan, Pakistan ve İran gibi ülkeler üye olmak istemektedirler. Şanghay İşbirliği Örgütü’nün 2005’te Pakistan, Hindistan ve İran’ı gözlemci statüsü ile kabul ettikten sonra ABD ve Japonya da aynı statüye erişebilmek için girişimde bulunmuş,[66] ancak bu teklif kabul edilmemiştir.[67] Türkiye daha önce ŞİÖ’ye gözlemci üyelik talebinde bulunmuş ancak bu istek ret edilmişti.
Tüm küresel ve bölgesel güçlerin dâhil olmak istediği, ŞİÖ’ye Türkiye’nin üye olmak istemesi jeopolitik, jeostratejik, ekonomik ve diplomatik yönden bir zorunluluk olmuştur. Çünkü tüm güçleri içinde barındıran bir örgütün dışında kalmak, Türkiye’nin dış politikada yönlendirme ve etkileme gücünden yoksun olması ile çok yönlü bir dış politika izleyememesi anlamına gelmektedir.
Tüm bu hususları göz önünde bulunduran Türkiye, ŞİÖ’ye ‘diyalog ortaklığı’ üyelik isteminde bulunmuştur. Türkiye’nin istemi, örgütün 11 Haziran 2012 tarihinde Pekin'de yapılan ŞİÖ Devlet Başkanları Zirvesi'nde onaylanmıştır. Türkiye’nin Diyalog Ortaklığı statüsüne dair Mutabakat Belgesi, 26 Nisan 2013 günü Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile ŞİÖ Genel Sekreteri Dimitri Mezentsev arasında Almatı'da imzalanmıştır.
Türkiye Soğuk Savaş sonrası Orta Asya’daki Türki Cumhuriyetler ile yakın işbirliği içine girmiş ve bu politika ABD’nin yaklaşımları ile desteklenmiştir. Türkiye’nin ŞİÖ ile olan diyalog ortaklığı sayesinde Türki Cumhuriyetler ile ilişkileri ortak çıkarlar doğrultusunda kurumsal zeminde yürütülebilir. Ayrıca, Afganistan’da Türkiye barışa önemli katkılar yapacak askeri ve siyasi destekte bulunmaktadır.
Türkiye’nin Batı Bloğu içinde olması kendi güvenliği için önemli bir olgudur. Ancak Batı ile ilişkilerini sekteye uğratmadan, farklı dış politika arayışlarını sürdürebilir. Bu bağlamda, ŞİÖ’yle diyalog ortaklığı statüsü çok yönlü dış politikanın bir aracı olarak görmek gerekir. Ayrıca, bu ortaklık ile uzun yıllar ihmal ettiği ve SSCB’nin dağılmasından sonra etkili bir politika geliştiremediği Orta Asya’da etkin olması ve jeopolitik konumu nedeniyle sahip olduğu avantajını kullanarak bölgesel güç olabilme potansiyelini geliştirebilmesi açısından önem taşımaktadır.[68]
Yumuşak güç unsurunu geliştirmek isteyen Türkiye’nin ŞİÖ ile ‘diyalog ortağı’ statüsü, çok boyutlu dış politikanın güçlendirilmesine; ayrıca, örgüt içindeki gelişmelerin izlenmesine ve bölgesel işbirliğini ilgilendiren konularda görüşlerinin üye ülkelere aktarılmasına imkân verecektir.[69] Dolayısıyla tarihsel deneyimleri, coğrafi pozisyonu ve uluslararası ilişkilerdeki özel konumunun yanı sıra, örgüt üyesi ülkelerle geliştirdiği dengeli ilişkileri ile giderek ağırlığını hissettiren Türkiye’nin tecrübe ve çabalarından yararlanılmasına yönelik bir zeminin oluşturulması, örgüte yeni bir dinamizm kazandırabilir.[70]
ŞİÖ üyesi olan Çin ve RF, aynı zamanda BM Güvenlik Konseyi üyesidir. Bu iki güçle aynı örgüt içindeki işbirliği, Türkiye’nin Kıbrıs, Ege ve diğer bölgelerdeki sorunlarda söz konusu ülkelerin desteğini almamız konusunda uygun ortam yaratabilir.
Diğer yandan ŞİÖ, asıl ve gözlemci üyeleri ile birlikte, dünyanın en büyük ekonomik gücü durumundadır, gelecekte oluşabilecek ortak gümrük politikası vb. girişimlerin dışında kalmamak için, ŞİÖ ile yakın ilişkiler sürdürülmelidir. Bu durum Türkiye’nin uzun vadeli çıkarları için gereklidir. Ayrıca, büyük ölçekli ticaret olanağı Türk ekonomisinin uzun vadeli gelişmesine olanak sağlar. Bölgedeki enerji kaynaklarının Türkiye üzerinden alıcı ülkelere ulaştırılmasını sağlayacak, alternatif ulaşım hatlarının geliştirilmesine imkân yaratabilir. Türkiye zamanında uygun adım atmadığı takdirde, nasıl koşulların çok uygun olduğu bir zamanda Yunanistan ile birlikte tam üyelik başvurusu yapmayarak AB üyelik şansını önemli ölçüde zora soktuysa, ŞİÖ’den uzak durulduğu takdirde, ileride olabilecek gelişmelerin dışında kalma riski ile karşı karşıya kalabilecektir.
Diğer yandan, ŞİÖ’nün gelecekte NATO benzeri bir savunma örgütüne dönüşmesi olasılığı düşük olmakla birlikte, böyle bir olasılığın gerçekleşmesi halinde diyalog ortaklığı statüsü ile olan hukuki bağ, ŞİÖ’nün yeni girişimleriyle irtibatımızı sağlayabilir. Benzer şeklide, Türkiye’nin diyalog ortaklığı statüsü ile, ŞİÖ ve NATO arasında köprü rolü oynayabilecektir.[71]
Türkiye’nin ŞİÖ’ye ilgisinin bir nedeni de, örgütün otoriter rejimlerden meydana gelmesi şeklinde bazı yorumlara rastlanılsa da, bu görüşlerin doğruluğu kuşkuludur.
ŞİÖ Tüzüğü, üye devletlerin, güvenlik, enerji ve insani boyutta sorumluluklarını ve yerine getirmesi gereken yükümlülüklerini belirlemiştir. ŞİÖ üyesi Türki Cumhuriyetleri örgütün anlaşma ile belirlenen uluslararası alanlarında özgürlük alanını kısmen daraltmıştır. Bu nedenle ŞİÖ, Türki Cumhuriyetleri’nin Türkiye ile ilişkilerini kısmen belirleme yetisine kavuşmuştur. Türkiye’nin ŞİÖ’ye ‘diyalog ortaklığı’ söz konusu ülkelerle örgüt içerisinde işbirliği yapma olanağı sağlayacaktır.
Türkiye’nin ŞİÖ ile başlayan ilişkileri, her ne kadar açıkça ifade edilmemesine karşın, NATO ve Batı açısından olumsuz karşılanmaktadır. Bir devletin hem NATO’ya, hem de NATO’nun karşıtı bir örgüt algısı olan ŞİÖ’ye diyalog ortaklığı şeklindeki üyeliği, çelişkili bir duruma işaret ettiği ileri sürülmektedir. Öyle ki, bazı Batılı yazarlar Türkiye’nin ŞİÖ üyeliğinin, kendisinin küresel itibarını yükseltmeyecek yahut Batıya bir ders vermeyecek[72] şeklinde eleştiride bulunmaktadır. Ancak, geçmişte NATO’nun ana gücü olan ABD’nin bu örgütte gözlemci üyelik talebinde bulunduğu gerçeğini unutmamak gerekir. Türkiye’nin ŞİÖ ile gelecekteki işbirliğinin NATO ile ‘yükümlülüklerini ve sorumluluklarını’ yerine getirmesini engellemeyecek ve Batı ile ilişkilerini koparmayacak şekilde yürütülmelidir.
7. Sonuç
Makalenin amacı, ŞİÖ’nun özellikle gelişme sürecini ve örgütün Türkiye ile etkileşimini incelemektir. Varılan sonuçlar şöyle özetlenebilir.
Sınır sorunlarını çözmek amacı ile bir araya gelen ‘Şanghay Beşlisi’ Orta Asya Cumhuriyetleri ile Çin ve Rusya; Amerika’nın oluşan küresel hegemonyasına tepki ve alternatif oluşturabilme, bölgedeki küçük devletler ile büyük devletler arasında denge kurma ve ortaklıklarından faydalanma, Moskova ve Pekin’in ise Orta Asya’daki enerji kaynaklarını kontrol etme ve Amerika’yı dengeleme gibi farklı amaçlarla, 2001 yılında Şanghay İşbirliği Örgütü’nü kurmuşlardır. Soğuk Savaş sonrası yaygınlaşan bölgesel işbirliği eğilimlerinin de örgütün kurulmasına uygun ortam yarattığı söylenebilir. Kurulduğundan itibaren gelişme evreleri geçiren, örgüt ŞİÖ bölgesel ilişkilerde önemli gelişme sağlamıştır. Bu süreçte ŞİÖ, kurumsal kimliğini tamamlamış, konsept çalışmalarını geliştirmiş, güvenlik, ekonomik ve insani boyutta önemli aşamalar kaydetmiştir. Ayrıca, Doğu’nun ekonomik güç açısından Batı’yı dengelemesi, ŞİÖ’nün uluslararası saygınlığını ve kabullenme algısını yükseltmiştir. Bu nedenle örgüt, Avrasya’da dikkate alınmak zorunda kalınan askeri ve ekonomik güvenlik olgusuna dönüşmüştür. ŞİÖ sadece güvenlik değil, hudut, ekonomi ve enerji gibi konuları içeren daha geniş kapsamlı bir örgüt olma yoluna girmiştir.
Bu olumlu gelişmelere karşın, ŞİÖ hala tam gelişmiş bir örgüt modelinde değildir. Özellikle, kaynaklar açısından sınırlı kabiliyete sahiptir, üye devletler arasında ekonomik işbirliği sınırlıdır, uluslararası statüsü gelişme sürecindedir ve hükümet dışı yapılanması henüz tanımlanmamıştır. Üyeler arasında sorunları çözebilecek merkezde yetkili bir karar organı mevcut değildir. Çin ve RF’nin diğer üyelerinin yanında dev bir güç olmaları, örgüt içinde eşitlik ilkesinin uygulanmasını güçleştirmektedir. Moskova ve Çin’in örgütten farklı beklentileri tutarlı politika oluşturulması ve icrasını zorlaştırmaktadır. Üyelerin çok farklı kültürden oluşması; birbirleri ile ve kendi içyapılarında sorunlar olması; ekonomik gelişmişlik düzeylerinin farklı olması ve tam üyelerin hepsinin otoriter veya yarı otoriter rejimlerle yöneltilmesi ŞİÖ’nün hassas taraflarını oluşturmaktadır. Bütün bu olumsuzlara rağmen, ŞİÖ, hızlı gelişen güvenlik ortamınım zorluklarına karşı ayakta durabilen bir örgüt olmuştur.
Şu gerçeği unutmamak gerekir ki, ŞİÖ, ABD/NATO önderliğindeki Batı dünyasının siyasi ve askeri başarılarının sonucunda oluşan küresel ortamda vücut bulmuştur. Buna karşın, ŞİÖ otoriter yönetim biçimlerinin sürdürülmesinden ve küresel ABD/NATO karşıtlığından yana statükocu bir anlayışı temsil etmesi dikkat çekicidir.
ŞİÖ’nün güvenlik boyutunda NATO’ya benzerliği olmakla beraber, ‘Şanghay Beşlisi’nin onayladığı 1996 yılı sınır güvenliği anlaşması ile Batı ve Doğu Bloku arasında imzalanan AKKA’ya; ekonomik, enerji ve kısmen siyasi işbirliği faaliyetleri nedeni ile de AB’ye benzetilebilir. Ancak, ŞİÖ ulaştığı bu günkü teşkilat yapısı, işbirliği alanı oluşturan güvenlik, ekonomik ve insani boyutu yönü ile daha çok AGİT’e benzemektedir.
Bölgesel bir güç olmak, Müslüman ülkeler ile daha yakın işbirliği tesis etmek, AB ve kısmen ABD’ye karşı dengeleyici dış politika izlemek ve Avrasya bölgesindeki ekonomik ve askeri oluşumların dışında kalmamak amacı ile Türkiye’deki siyasi otoritenin, dış politikada yönünü doğuya ve Orta Doğu’ya çevirdiği söylenebilir. ŞİÖ’ ile yakınlaşma bu politikaların sonucunda gerçekleşmiştir. Ancak, Avrasya bölgesinde etkinleşen bir küresel güvenlik örgütünü ile işbirliği yapmak, çok yönlü dış politika bir gereği olarak algılanmalıdır. Örgütün NATO benzeri savunma örgütüne dönüşme olasılığı, Avrasya bölgesindeki tüm önemli devletleri bir şekilde ŞİÖ ile ilişkili olması, bunların dördünün nükleer güç, ikisinin BM Güvenlik Konseyi üyesi olması, örgütün enerji karteline dönüşme olasılığı, sınır komşumuz İran’ın ŞİÖ’ya gözlemci üyelik gerçeği vb. gibi faktörler dikkate alındığında, Türkiye’nin ŞİÖ ile yakın işbirliği içinde olması önem arz etmektedir. ŞİÖ ayrıca, Türkiye’nin Türk Cumhuriyetleri ile olan ilişkilerini belirleyebilecek bir yetiye kavuşmuştur. Bu yüzden, ŞİÖ ile ‘diyalog ortaklığı’ üyeliği jeopolitik ve jeostratejik açıdan olumlu bir girişimdir. Türkiye, NATO ve ŞİÖ arasında bir köprü görevi yapabilir. Ancak, ŞİÖ ile ilişkiler Türkiye’nin Batı ile ilişkilerini koparmadan ve NATO üyeliğini sorgulatacak bir düzeye getirmeyecek şekilde yürütülmelidir.
Not: Bu makale, daha önce Hasret Çomak, Caner sancaktar ( Edt), Türk Dış Politikası, İstanbul, Beta, 2013 adlı kitabta bir bölüm olarak yayınlanan yazının güncellenmiş versiyonudur.
Kaynakça
Akiner, Shirin, “The Shanghai Cooperation Organisatıon: A Networking Organisation For a Networking World”, www.globalstrategyforum.org, (10.5.2013).
Alkanat, Ömer, “Şanghay İşbirliği Örgütünün geleceği ve Türkiye”, Silahlı Kuvvetler Dergisi, Ocak 2013, Sayı 415, 79-98.
Ambrosio, Thomas, “Catching the ‘Shanghai Spirit’: How the Shanghai Cooperation Organization Promotes Authoritarian Norms in Central Asia”, Europe-Asia Studies, Vol. 60, No. 8, October 2008, 1321–1344.
Andican, Ahat, Çin Satrancında Orta Asya, Avrasya Dosyası, Cilt 12, Sayı 1, 2006, 7-36.
Aris, Stephen, “The Shanghai Cooperation Organisation: ‘Tackling the Three Evils’. A Regional Response to Non-traditional Security Challenges or an Anti-Western Bloc?”, Europe-Asia Studies, Vol. 61, No. 3, May 2009, 457–482.
Askarov, Sabir, “Şanghay İşbirliği Örgütü Üzerine Bir Değerlendirme”, 08.08.2011, http://www.turansam.org/makale.php?id=3310, (04.5.2013).
Bailes, Alyson J. K., “NATO’s European Pillar: The European Security and Defense Identity”, Defense 3. Analysis, Cilt 19, Sayı 3, 1999.
Bailes, Alyson J. K., Pál Dunay, Pan Guang and Mikhail Troitskiy, “The Shanghai Cooperation Organization, SIPRI Policy Paper No. 17, May 2007.
Bailes, Alyson JK, “The Shanghai Cooperation Organization and Europe”, China and Eurasia Forum Quarterly, Volume 5, No. 3, 2007.
Baizakova, Kuralai I., “The Shanghai Cooperation Organization’s Role in Countering Threats and Challenges to Central Asian Regional Security, Russian Politics and Law, Vol. 51, No. 1, January–February 2013, 59–79.
Brzezinski, Zigniev, ‘‘Russia Stumbles Toward Reform,’’ The Wall Street Journal, 7 April 1998.
Burles, Mark, Chinese Policy Toward Russia and the Central Asian Republics, Rand Corporation, 1999.
Cheng, Joseph Y. S., “The Shanghai Co-operation Organisation: China’s Initiative in Regional Institutional Building”, Journal of Contemporary Asia, Vol. 41, No. 4, November 2011, 632–656.
Çakmak, Haydar, Avrupa Güvenliği, Ankara, Akçağ Yayınları, 2003.
Çolakoğlu, Selçuk, “Şanghay İşbirliği Örgütü’nün Geleceği ve Çin”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 1, Sayı 1, Bahar 2004, 173-197.
Çomak, Hasret ve Ayşegül Gökalp, “2010’lu Yıllarda Şanghay İşbirliği Örgütü’nün Geleceği ve Türkiye”, “Orta Asya Toplumlarında Sosyal, Siyasi, Ekonomik Arayışlar” Kongresi, 22-24 Ekim 2008 Bişkek / Kırgızistan, Kongre Kitabı, Kocaeli, 2009.
Ekrem, Erkin, “Şanghay İşbirliği Örgütü Üzerinde Çin-ABD Sorunları”, 21 Haziran 2006, http://www.turksam.org/tr/a946.html, (05.5. 2013).
Erşen, Emre, “Türk Dış Politikasında Avrasya Yönelimi ve Şanghay İşbirliği Örgütü”, OrtadoğuAnaliz, Cilt 5, Sayı 52, Nisan 2013, 14-23.
Gevgilili, Ali, Milliyet, 1969.
Guoping, Cheng, “SCO: A Wonderful Book”, Chinascope, July/August 2012, 23-25.
Harada, C., "Russia and North-East Asia", Adwlpi Paper, Cilt 310, 1997.
http://www.sectso.org/html/00030.html, (01.05.2013).
Hass, Marcel de, “ The Shanghai Cooperation and the OSCE: Two of a kind”, Helsinki Monitor, No. 46, 2007, http://heinonline.org/HOL/LandingPage?collection=journals&handle=hein.journals/helsnk18&div=38&id=&page=, ( 25.5.20.13).
Huasheng, Zhao, “Security Building in Central Asia and the Shanghai Cooperation Organization” , s. 297; ,http://src-h.slav.hokudai.ac.jp/coe21/publish/no2_ses/4-2_Zhao.pdf, (04.5.2013).
Huasheng, Zhao, “The Shanghai Cooperation Organization at 5: Achievements and Challenges Ahead”, China and Eurasia Forum Quarterly, Vol. 4, No. 3, 2006, 105-123
Laumulin, Murat, “The Shanghai Cooperation Organization as "Geopolitical Bluff?", A View from Astana”, Research Programme Russia/NIS, Paris, July 2006, 1-18.
Lukin, Alexander, “The Shanghai Cooperation Organization: What Next?”, Russia in Global Affairs, Vol. 5, No. 3, July-September 2007, 140-156.
Movkebaeva, Galiia A., “Energy Cooperation Among Kazakhstan, Russia, and China Within the Shanghai Cooperation Organization”, Russian Politics and Law, Vol. 51, No. 1, January–February 2013, 80–87.
Özdal, Barış ve Mehmet Genç, AGSP’nin Türkiye-AB İlişkilerine Etkileri, İstanbul, Aktüel Yayınevi, Şubat, 2005.
Özdaşlı, Esma “Çin ve Rusya Federasyonu’nun Perspektifinden Şanghay İşbirliği Örgütü”, MAÜ SBE Dergisi, Yıl 4, Sayı 6, 2012 Bahar, 108-122.
Pantucci, Raffaello ve Alexandros Petersen, “Türkiye, ŞİÖ için AB’den vaz mı geçecek?”, http://www.dunyabulteni.net/?aType=yazarHaber&ArticleID=18900, (05.5.2013).
Ramirez, Luis, “Politics of Oil Dominate Shanghai Summit”, VOA News, 15 June 2006.
Rashid, Ahmed; “Jihad: The Rise of Militant Islam in Central Asia”, New Haven, Yale University Press, 2002.
Shilong, Yang, “The Balance Power of the SCO”, Chinascope, July/August 2012.
Telatar, Gökhan, Şanghay İşbirliği Örgütü: 21. Yüzyılın Bölgesel/Küresel Çekim Merkezi, Geleceğin Süper Gücü Çin: Uzakdoğu’daki Entegrasyonlar ve Şanghay İşbirliği Örgütü, Atilla Sandıklı ve İlhan Güllü (der.), İstanbul, TASAM Yayınları, 2005.
Turgut, Arzu, “Şanghay İşbirliği Örgütü: Jeopolitik Blöf?* Örgütün Araçsallaştırılması ve Bölgeselleşme Arasında Bir İkilem”, 3 Ocak 2010, http://www.usakgundem.com/makale/57/%C5%9Fanghay-%C4%B0%C5%9Fbirli%C4%9Fi-%C3%B6rg%C3%BCt%C3%BC-jeopolitik-bl%C3%B6f-%C3%B6rg%C3%BCt%C3%BCn-ara%C3%A7salla%C5%9Ft%C4%B1r%C4%B1lmas%C4%B1-ve-b%C3%B6lgeselle%C5%9Fme-aras%C4%B1nda-bir-%C4%B0kilem.html, (04.5.2013).
Weitz, Richard, “The SCO's Expansion Dilemma”, World Politics Review, May 2011.
Yiğit, Süreyya, “Türkiye, Büyük Orta Asya ve ŞİÖ Pekin Zirvesi “, OrtadoğuAnaliz, Cit 4, Sayı 44, Ağustos 2012, 52-67.
[1] Çin Halk Cumhuriyeti bundan sonra Çin diye yazılacaktır.
[2] Ali Gevgilili, Milliyet, 1969’dan aktaran Esma Özdaşlı “Çin ve Rusya Federasyonu’nun Perspektifinden Şanghay İşbirliği Örgütü”, MAÜ SBE Dergisi, Yıl 4, Sayı 6, Bahar 2012, s. 109.
[3] Yang Shilong, “The Balance Power of the SCO”, Chinascope, July/August 2012, s. 26.
[4] Mark Burles, Chinese Policy Toward Russia and the Central Asian Republics, Rand Corporation, 1999, s. 5.
[7] Ömer Alkanat, “Şanghay İşbirliği Örgütünün geleceği ve Türkiye”, Silahlı Kuvvetler Dergisi, Ocak 2013, Sayı 415, s. 85; Burles, a.g.r., s. 9.
[8] Burles, a.g.r., s. 5, 22-26.
[9] Joseph Y. S. Cheng, “The Shanghai Co-operation Organisation: China’s Initiative in Regional Institutional Building”, Journal of Contemporary Asia, Vol. 41, No. 4, November 2011, s. 632.
[10] Burles, a.g.r., s. 5, 27-33.
[11] Burles, a.g. r., s. 34.
[12] Cheng, a.g.m., s. 634.
[13] Alexander Lukin, “The Shanghai Cooperation Organization: What Next?”, Russia in Global Affairs, Vol. 5, No. 3, July-September 2007, s.141.
[14] Selçuk Çolakoğlu, “Şanghay İşbirliği Örgütü’nün Geleceği ve Çin”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 1, Sayı 1, Bahar 2004, s. 177.
[15] Çolakoğlu, a.g.m., s. 173-174.
[16] Alkanat, a.g.m., s. 86-87.
[17] C. Harada, "Russia and North-East Asia", Adwlpi Paper, Cilt 310, 1997, s. 40’dan aktaran, Çolakoğlu, a.g.m., s, 175.
[18] Ahat Andican, Çin Satrancında Orta Asya, Avrasya Dosyası, Cilt 12, Sayı 1, 2006, s. 24’ten aktaran Esma Özdaşlı “Çin ve Rusya Federasyonu’nun Perspektifinden Şanghay İşbirliği Örgütü”, MAÜ SBE Dergisi, Yıl 4, Sayı 6, 2012 Bahar, s. 110.
[19] Alkanat, a.g.m., s. 86.
[20] Gökhan Telatar, “Şanghay İşbirliği Örgütü: 21. Yüzyılın Bölgesel/Küresel Çekim Merkezi”, Geleceğin Süper Gücü Çin: Uzakdoğu’daki Entegrasyonlar ve Şanghay İşbirliği Örgütü, Atilla ve İlhan Güllü (der.), İstanbul, TASAM Yayınları, 2005, 184-185’den aktaran. Özdaşlı, a.g.m., s. 119.
[21] Ahmed Rashid; “Jihad: The Rise of Militant Islam in Central Asia”, New Haven, Yale University Press, 2002, s. 57.’den aktaran Alkanat, a.g.m., s. 87.
[22] Çolakoğlu, a.g.m., s. 173.
[23] Zigniev Brzezinski, ‘‘Russia Stumbles Toward Reform,’’ The Wall Street Journal, 7 April 1998’den aktaran Cheng, a.g.m., s. 642.
[24] Sean L. Yom, , Şanghay İşbirliği Örgütü’nün Geleceği, Geleceğin Süper Gücü Çin:Uzakdoğu’daki Entegrasyonlar ve Şanghay İşbirliği Örgütü, Gül Arıkan Akdağ, (çev.) Atilla Sandıklı (der.) İstanbul, TASAM Yayınları, 2005, s. 231.
[25] Özdaşlı, a.g.m., s. 111.
[26] “Murat Laumulin, “The Shanghai Cooperation Organization as "Geopolitical Bluff?", A View From Astana”, Research Programme Russia/NIS, Paris, July 2006, 1-18.
[27] Kuralai I. Baizakova, “The Shanghai Cooperation Organization’s Role in Countering Threats and Challenges to Central Asian Regional Security, Russian Politics and Law, Vol. 51, No. 1, January–February 2013, s. 64, Shilong, a.g.m., s. 26-27.
[28] Alkanat, a.g.m., s. 81.
[29] Şanghay İşbirliği Örgütü resmi internet sitesi, http://www.sectso.org/html/00030.html (01.05.2013).
[30] Özdaşlı, a.g.m., s. 114.
[31] Cheng Guoping, “SCO: A Wonderful Book”, Chinascope, July/August 2012, s. 23.
[32] Guoping, a.g.m., s. 24.
[33] Guoping, a.g.m., s. 23-24.
[34] Alyson J. K. Bailes, Pál Dunay, Pan Guang and Mikhail Troitskiy, “The Shanghai Cooperation Organization, SIPRI Policy Paper No. 17, May 2007, s 4.
[35] Galiia A. Movkebaeva, “Energy Cooperation Among Kazakhstan, Russia, and China Within the Shanghai Cooperation Organization”, Russian Politics and Law, Vol. 51, No. 1, January–February 2013, s. 87.
[36] Shilong, a.g.m., s. 26.
[37] Cheng, a.g.m., s. 633.
[38] Guoping, a.g.m., s. 24.
[39] Guoping, a.g.m., s. 24.
[40] Örgütün Genel Sekreterliği yaklaşık 30 kişiden oluşmuş, yıllık bütçesi ise 2,6 milyon dolardır.
[41] Guoping, a.g.m., s. 24.
[42] Hasret Çomak ve Ayşegül Gökalp, “2010’lu Yıllarda Şanghay İşbirliği Örgütü’nün Geleceği ve
Türkiye”, “Orta Asya Toplumlarında Sosyal, Siyasi, Ekonomik Arayışlar” Kongresi, 22-24 Ekim 2008 Bişkek / Kırgızistan, Kongre Kitabı, Kocaeli, 2009, s. 338.
[43] Guoping, a.g.m., s. 24.
[44] Guoping, a.g.m., s. 24.
[45] Sabir Askarov, “Şanghay İşbirliği Örgütü Üzerine Bir Değerlendirme”, 08.08.2011, http://www.turansam.org/makale.php?id=3310, (04.5.2013).
[46] Richard Weitz, “The SCO's Expansion Dilemma”, World Politics Review, May 2011.
[47] Özdaşlı, a.g.m., s. 116.
[48] Shirin Akiner, “The Shanghai Cooperation Organisatıon: A Networking Organısation For a Networking World”, www.globalstrategyforum.org, (10.5.2013).
[49] Çomak ve Gökalp, a.g.b., s. 336-337.
[50] Erkin Ekrem, “Şanghay İşbirliği Örgütü Üzerinde Çin-ABD Sorunları”, 21 Haziran 2006, http://www.turksam.org/tr/a946.html, (05.5.2013).
[51] Askarov, a.g.m., 2011.
[52] Ekrem, a.g.m., 2006.
[53] Zhao Huasheng, “The Shanghai Cooperation Organization at 5: Achievements and Challenges Ahead”, China and Eurasia Forum Quarterly, Volume 4, No. 3, 2006, s. 105.
[54] Arzu Turgut, “Şanghay İşbirliği Örgütü: Jeopolitik Blöf?* Örgütün Araçsallaştırılması ve Bölgeselleşme Arasında Bir İkilem”, 3 Ocak 2010,
http://www.usakgundem.com/makale/57/%C5%9Fanghay-%C4%B0%C5%9Fbirli%C4%9Fi-%C3%B6rg%C3%BCt%C3%BC-jeopolitik-bl%C3%B6f-%C3%B6rg%C3%BCt%C3%BCn-ara%C3%A7salla%C5%9Ft%C4%B1r%C4%B1lmas%C4%B1-ve-b%C3%B6lgeselle%C5%9Fme-aras%C4%B1nda-bir-%C4%B0kilem.html, (04.5.2013); Zhao Huasheng, “Security Building in Central Asia and the Shanghai Cooperation Organization” , s. 297; ,http://src-h.slav.hokudai.ac.jp/coe21/publish/no2_ses/4-2_Zhao.pdf, (04.5.2013).
[55] Sun Changhong, “The New Decade For SCO”, Chinascope, July/August, 2010, s. 25-26.
[56] Changhong, a.g.m., s. 25.
[57] Changhong, a.g.m., s. 25.
[58] Changhong, a.g.m., s. 25.
[59] Askarov, a.g.m., 2011.
[60] Lukin, a.g.m., s. 145.
[61] Raffaello Pantucci ve Alexandros Petersen, “Türkiye, ŞİÖ için AB’den vaz mı geçecek?”, http://www.dunyabulteni.net/?aType=yazarHaber&ArticleID=18900, (05.5.2013).
[62] Pantucci ve Petersen, a.g.m.
[63] Askarov, a.g.m., 2011.
[64] Alyson JK Bailes, “The Shanghai Cooperation Organization and Europe”, China and Eurasia Forum Quarterly, Volume 5, No. 3, 2007, s. 16.
[65] Emre Erşen, “Türk Dış Politikasında Avrasya Yönelimi ve Şanghay İşbirliği Örgütü”, OrtadoğuAnaliz, Cilt 5, Sayı 52, Nisan 2013, s. 16.
[66] Luis Ramirez, “Politics of Oil Dominate Shanghai Summit”, VOA News, 15 June 2006.
[67] Ekrem, a.g.m.
[68] Çomak ve Gökalp, a.g.b., s. 344.
[69] Yiğit, a.g.m., s.53-56.
[70] Askarov, a.g.m.
[71] Erşen, a.g.m., s. 20.
[72] Pantucci ve Petersen, “Türkiye, ŞİÖ için AB’den vaz mı geçecek?”, http://www.dunyabulteni.net/?aType=yazarHaber&ArticleID=18900, (05.05. 2013).