Site İçi Arama

ua-iliskiler

Washington Zirve Bildirisi ve Zirvede Gündeme Gelen Önemli Hususlar

Zirvede, İttifak’ın Kiev’e üst düzey bir NATO temsilcisi (Hikmet Çetin’in Afganistan’daki NATO görevine benzer) görevlendirmesi ve Almanya'nın Wiesbaden kentinde Ukrayna’ya güvenlik yardımı ve eğitimlerin koordine edilmesi için bir merkez, komutanlık açılması kararı alındı.

Bu zirve için üç hedef belirlenmişti: Ukrayna'ya uzun vadede desteği arttırmak, ortak savunmayı güçlendirmek ve küresel ortaklıkları derinleştirmek.

Dolayısıyla bu zirve sadece geçmişi kutlamak için değil, gelecek için de önemli kararların alınacağı bir zirve olması gerekiyordu. Caydırıcılık ve savunma yanında Asya-Pasifik’teki NATO’nun dostlarıyla ilişkiler ve Ukrayna için atılacak kararlar önemli görülüyordu.

Ukrayna'ya Desteğin Devamı Kararı Alındı

Avrupalılar, eğer demokrasi ve özgürlük için ayağa kalkmak istiyorsak, şimdi tam zamanıdır anlayışıyla hareket ediyorlar ve bu yerin artık Ukrayna olduğuna inanıyorlar. Bu inancın Zirve bildirisine de yansımasını sağladılar. İttifak üyeleri, Washington Zirvesi Deklarasyonunun 16. paragrafında yer alan Ukrayna'nın güvenliğine ve NATO üyeliğine giden bir anlamda geri dönülmez yola verdiği desteğe devam ettiğini ifade ettiler. Bu dil ileriye doğru atılmış bir adım, Ukrayna halkı için belki bugün için içi boş ama yarın için bir umut olarak deklarasyonda yer aldı. Bu zirvede Ukrayna konusunda İttifak bütünlüğünü sarsıcı tartışmalar yaşanmaması önemliydi. Zira 2023 yılında Vilnius’tan isteksiz bir uzlaşma görüntüsü veren NATO, dün sağlam bir duruş sergiledi. Yine 2008 yılında Bükreş’te Nisan ayında müttefikler arasında yaşanan gergin bir hesaplaşma ortamı bu yıl Washington’da yoktu. Bu kez müttefikler, özellikle de ABD, Ukrayna'yı İttifak'a dahil etmek ne kadar zor olsa da, sonuçta Rusya'nın emperyal amaçları ve şiddet içeren araçları karşısında Avrupa'ya uzun vadeli güvenlik sağlamanın tek yolunun bu olabileceğini ileri sürerek genel bir konsensusa ulaşılmasına rehberlik etti. Bunda Ukrayna’nın savunulmasının Avrupa’nın savunulmasıyla eşdeğer görülmesinin de etkisi büyüktü. Artık müttefikler Ukrayna denilince ayaklarını sürümüyorlar. Nitekim dün hava savunma silah ve sistemleri konusunda ortaya konan taahhütler bunun kanıtı olarak görülebilir.

Eğer naif bir düşünceyle hareket edersek, NATO’nun Ukrayna'ya bu zirvede bir davet göndermesi ya da en azından katılım müzakerelerine başlaması yönünde bir beklentimiz olabilirdi. Bununla birlikte savaş içinde bu adımı atmak, Rusya’ya topyekûn savaş açmakla eşdeğer görülebilirdi. Ukrayna’nın savunulması için harap silah, araç ve teçhizatı yardımı yapmak başka bir şey, Ukrayna toprakları için Rusya ile savaşa girmek çok daha başka birşeydir. Yardım konusunda bile konsensus sağlamakta zorlanan bir NATO için bu zirvede Ukrayna’ya üyelik daveti çıkacağını Zelensky bile beklemiyordu. Ukrayna'nın nihai üyeliği için yolun kısalmakta olduğunu söyleyebiliriz.

Ukrayna’ya Destek İçin Bir NATO Komutanlığı Kuruluyor

Sonuç bildirgesinde müttefikler, Ukrayna’nın NATO üyeliğine giden yolu “geri dönülemez” olarak nitelendirdiklerini beyan ettiler. Bunun anlamı, Rusya ile yapılabilecek herhangi bir müzakere sırasında bu yoldan geri dönülemeyeceğidir. Uzlaşmaya dayalı bir örgüt için bu büyük bir taahhüt ve sağlam bir duruş olarak okunmalıdır. Bunun da ötesinde, İttifak’ın Kiev’e üst düzey bir NATO temsilcisi (Hikmet Çetin’in Afganistan’daki NATO görevine benzer) görevlendirmesi ve Almanya'nın Wiesbaden kentinde Ukrayna’ya güvenlik yardımı ve eğitimlerin koordine edilmesi için bir merkez, komutanlık açılması için bu zirvede alınan kararı NATO-Ukrayna bağlamında olumlu bir gelişme olarak görmek gerekir.

Bu komutanlığın yedi yüz personelden oluşması öngörülüyor. Güvenlik yardımı ve Ukrayna askeri personeline verilen eğitimin koordinasyonunu gerçekleştirecek bu komutanlığın işleri kolaylaştırması bekleniyor. NATO’nun Ukrayna'ya desteği için daha kurumsal bir çerçeveye sahip olunmasına hizmet etmesi düşünüldü. Böylece Doğu Avrupa’da açılacak yeni lojistik düğümler veya merkezler kullanılarak, Ukrayna’ya aktarılacak yardımların askerî harekâtla bağlantılı işlemesi için müttefikler ortaklaşa gayret göstermeye devam edecekler.

Müttefiklerin Ukraynalılara dört Patriot bataryası da dahil olmak üzere yeni hava savunma sistemleri paketi göndermeyi kabul etmesiyle Ukrayna'nın NATO üyeliğine giden "köprüsünün" nihayet şekillenmekte olduğunu görebiliyoruz. 2003 yılı Şubat ayında bir NATO üyesi Türkiye’nin savunulması için Patriot bataryalarının gönderilmesinde konsensusa (Fransa, Almanya ve Belçika’nın başlangıçta olur vermemesi nedeniyle) varamayan İttifak için Washington’da hava savunma silah ve sistemleri verilmesi yönünde atılan adımı değerli buluyorum. Ayrıca NATO bildirisinin en altında, İttifak'ın önümüzdeki on iki ay içinde Ukrayna'ya askeri amaçlarla en az kırk milyar avro katkıda bulunma taahhüdüne ilişkin önemli ayrıntılar yer alıyor. Neredeyse Türk Ordusunun yıllık savunma bütçesinin üç katı bir paradan bahsediyoruz. Önemli bir meblağ. Ukrayna Ordusunun en azından Rus Ordusu karşısında kaynak sıkıntısı yaşamayacağının kanıtı olarak bu 40 milyar avroluk taahhüdü okumak gerekiyor.

ABD Başkanlık Seçimleri ve NATO

ABD Başkanı Joe Biden Washington Zirvesinin açılışında yaptığı konuşmanın tonlamasının güçlü olması, başkanlık yarışında ipi göğüsleyebileceği yönünde bir havanın esmesine yol açtı denebilir. Ancak Kasım ayında kazanması için gerekenlere sahip olup olmadığı konusunda mevcut bazı şüpheleri giderip gideremeyeceği bilinmiyor. Şüphesiz Biden’ın kaybetmesi Donald Trump’ın kazanması anlamına geliyor. Öte yandan Trump’ın 2016-2020 yılları arasındaki birinci başkanlık döneminde gerilen Avrupa başkentleri, ‘çılgın’ Trump sendromunu tekrar yaşamak istemiyorlar.

Bu arada Biden, Zirve vesilesiyle artık ‘eski’ olmak üzere olan NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’e “Başkanlık Özgürlük Madalyası” takdim etti. Biden, bu etkinlik esnasında yaptığı konuşmasında, Stoltenberg’i “dürüst ve entelektüel titizliğe sahip bir adam, kriz anlarında sakin bir mizaç, mükemmel bir diplomat” olarak tanımladı. Gerçekten de mükemmel diplomat, her kesimden ve her milletten liderle iletişim kurabilen kişi olarak tanımlanıyor. Aynı zamanda Norveç’in eski başbakanları arasında yer alan Stoltenberg, takip edebildiğim kadarıyla, birikimi yüksek, iyi yetişmiş ve deneyimli bir diplomat olduğunu bu on yılı aşkın bir süredir oturmakta olduğu NATO’nun en üst siyasi koltuğunu doldururken, fazlasıyla gösterdi, sergiledi. Norveçli Stoltenberg’in önemli bir kişilik olarak NATO tarihinde yer almayı hak ettiğine inanıyorum.

NATO Rusya-Çin ortaklığını yeni bir şekilde hedef alıyor

Zirve’de Rusya ve Çin arasında derinleşmekte olan stratejik ortaklığa vurgu yapıldı. İttifak, bu iki süper gücün bir araya gelmesinden rahatsız olsa da değişen jeopolitik ortamın dinamiklerine uygun değişen bir NATO göreceğimizin işaretlerinin verilmesi yönüyle 75. Yıl Washington Zirvesi’nin sembolik önemini aşan bir boyutu da öne çıkarılmış oldu. NATO, Rusya-Çin ekseninin Batı’nın kurduğu ve İttifak’ın bekçiliğini yaptığı kurallara dayalı uluslararası düzeni baltalamak ve yeniden şekillendirmek için birbirlerini karşılıklı olarak güçlendiren girişimlerini ‘görüyorum’ dedi. Bu gelişen bağlantıyı ele almak ve karşı koymak için NATO stratejilerini formüle etmek için ve bu yöndeki ‘tehdit ve riskleri’ bertaraf edecek adımlar atmak konusunda müttefikler arasında isteklilik artma eğilimine girmiştir.

2022 NATO Stratejik Konsepti, Çin’i ilk kez bir ‘tehdit’ olarak kabul etmişti. Rusya'nın Ukrayna’ya karşı kullandığı füzeleri, bombaları, uçakları ve diğer tüm sistemleri üretebilmek etmek için ihtiyaç duyduğu bazı malzemeyi, ekipmanı, mikroelektronik parçaları vb. şeyleri Çin’in bir şekilde sağlamaya devam ettiğine dair bazı NATO ülkelerinin iddiaları devam ediyor. Nitekim Stoltenberg Washington öncesinde Rusya'nın mikroelektronik ürünlerinin %90’ını Çin’den ithal ettiğini ve bu ürünlerin askeri alanda kullanıldığını belirtmişti. ABD Dışişleri Bakanı Blinken de Rus Ordusunun kullandığı makinelerin yüzde 70’inin Çin’den geldiğini iddia etmişti. Bu açıdan bakıldığında, Çin’in İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Avrupa’daki en büyük silahlı çatışmayı körüklediği iddiası karşısında NATO’nun bir şey yapması gerekiyordu.

Bazılarına göre artık NATO ve/veya NATO ülkeleri Çin’e bunun bir bedeli olduğunu hatırlatmasına ihtiyaç bulunuyordu. Zirve bildirisini okuduğumda, üye devletlerin; Rusya-Çin ortaklığının küresel gücünü ve etkisini azaltacak tedbirlerin alınacağı, artık bu konuda gelişmeleri izlemekle yetinen bir İttifak olmaktansa yeni önleyici ve/veya ön alıcı tedbirlerin belirlenmesi ve uygulanmasına proaktif olunması gerektiği yönünde bir konsensusa ulaştıkları kanaatini edindim.

Bu arada Çin’i ABD ve dostlarınca ‘çevreleme’ stratejisi NATO’nun oynayacağı küresel rolle irtibatlı görülüyor. Hint-Pasifik dörtlüsü (Avustralya, Japonya, Güney Kore, Yeni Zelanda) bu kapsamda, üçüncü kez bir NATO zirvesine katıldılar. İttifak’ın Hint-Pasifik ortaklarıyla bu denli yakın ilişki içinde olması, elbette Çin’in müttefiklerin güvenliği açısından bir tehdit olduğu algısına hizmet ediyor. Japon başbakanının birkaç kez söylediği gibi, “Bugün Ukrayna'da olan yarın Asya’da da olabilir.” Bu çerçevede, NATO bu dörtlü ile ortak savunma sanayi kapasitesini arttırmak için yakın bir şekilde çalışabileceğini öngörüyor. Daha fazla istihbarat alışverişi yapılması planlanıyor. Daha fazla deniz ve hava tatbikatı yapma yönünde ortak anlayışla hareket edilmesi bekleniyor.

NATO, GSYİH'nin yüzde 2'si oranındaki savunma hedefinin ötesine bakmakta haklıdır

Washington Zirvesi Deklarasyonu, savunmaya yönelik ulusal taahhütlerin daha acil bir şekilde sürdürülmesi ihtiyacının altını tekraren çizdi. Aynı zamanda mevcut eksikliklerin giderilmesi ve otuz iki NATO müttefikinin beş savunma alanının (kara, hava, deniz, siber ve uzay) tümünde yetenek, kapasite ve harbe hazırlık seviyelerinin iyileştirilmesi için her birinin GSYİH’nin yüzde 2’sinin ötesinde harcama yapmaları gerektiği genel kabul görmüştür. 2014 Galler Zirvesinin devamı olan bu kuvvetli taahhüt, İttifak’ın sahip olması gereken yetenekleri kazanmasında gerekli oydaşmanın devam ettiğine işaret ediyor.

Sonuç

NATO tarihteki en başarılı ittifak olarak görülüyor. Dünya değişiyor, NATO da buna paralele olarak yeni dinamikler etrafında kendini değiştiriyor. Artık tüm ülkeler için daha riskleri yüksek, bir bakıma daha tehlikeli, daha zorlu bir güvenlik ortamında yaşama zorunluluğu bulunuyor. Bu nedenle NATO’nun durmaksızın değişen bir dinamizme sahip olması, müttefikler için bir kazanç olarak görülmelidir. NATO’yu ayakta tutan bu değişim çizgisi önemlidir. Öyle ki, 75 yıllık İttifak’ın çağın dinamiklerine uymak için sergilediği dinamizm NATO’nun geleceği olup-olmadığı sorularına en iyi cevabı veriyor. 100. Yılda da artan sayıda müttefikin NATO çatısı altında bir araya geleceğine olan inancımızı pekiştiriyor.

Dr. Hüseyin Fazla
Dr. Hüseyin Fazla
Tüm Makaleler

  • 11.07.2024
  • Süre : 5 dk
  • 670 kez okundu

Google Ads