Site İçi Arama

ua-iliskiler

Çoban Blinken Son Ortadoğu Turunda Neyin Peşindeydi?

Bugün sadece ABD Dışişleri Bakanı olarak değil, bir Yahudi olarak da buradayım. (…) İsrail'e net bir mesaj getirdim. Kendinizi savunabilecek kadar güçlü olabilirsiniz. Ancak ABD var oldukça hiçbir zaman bunu yapmak zorunda kalmayacaksınız, çünkü biz her zaman yanınızda olacağız. .. Ne Değişti?

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın, “Dördüncü Ortadoğu Turu”nun Türkiye'den başlaması bir bölgesel güç olarak Türkiye’ye verilen önemi açıkça sağlamlaştırmış, adeta perçinlemiştir.  Blinken, Türkiye, Yunanistan ve Ürdün’deki temaslarının ardından Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Batı Şeria ve Mısır'dan sonra ziyareti İsrail’de sonlanacaktır. Bu turun Türkiye’den başlaması bir anlamda Türkiye’nin gerek F-16 gerekse İsveç’in NATO’ya alınma süreci ve Gazze konularındaki çekincelerinin öncelikle dikkate alınacağını ve önemini de ortaya koymaktadır. 

İlk Türkiye ziyaretinin ardından bu yana köprülerin altından çok sular akmış, dünya kamuoyunun İsrail-ABD ortaklığına karşı muhalif tutumunda oldukça büyük mesafeler alınmıştır. Gelin şimdi, hep birlikte o turu anımsayalım. Blinken’ın “Üçüncü Ortadoğu Turu” 3 Kasım 2023 tarihinde İsrail’den başlamış, aynen “Dördüncü Ortadoğu Turu”nun Türkiye'den başlaması gibi.  İsrail’in her daim yanında olduğunu hemen her vesileyle haykıran bir ABD, 27 Ekim 2023 tarihinde BM Genel Kurulunda Gazze’de insani ateşkes talebi kararının 121 oyla kabul edilmesinden bir hafta sonra dünyaya bir meydan okuma şeklinde “Ortadoğu Turu”nu gerçekleştirmiş ve de Blinken’ın belleklere kazınan o ünlü ifadesini kullanmasına da vesile teşkil etmişti:

"Bugün sadece ABD Dışişleri Bakanı olarak değil, bir Yahudi olarak da buradayım. (…) İsrail'e net bir mesaj getirdim. Kendinizi savunabilecek kadar güçlü olabilirsiniz. Ancak ABD var oldukça hiçbir zaman bunu yapmak zorunda kalmayacaksınız, çünkü biz her zaman yanınızda olacağız. "(1)

Bu durum açıkça ABD’nin millî askeri stratejik konseptinin üç temel direğinden biri olan İsrail’in her ne pahasına olursa olsun destekleneceğini açıkça dikte ettirmiştir. Üçüncü Ortadoğu Turu kapsamında Blinken İsrail’in ardından Ürdün, Batı Şeria, Güney Kıbrıs ve Irak'tan sonra son durak olarak Ankara’ya gelmiş, bazı batılı mahfillerde skandal olarak tanımlanacağı üzere Ankara Esenboğa havaalanında ABD’den Sorumlu İkili Siyasi İşler Genel Müdürü Büyükelçi Yaprak Balkan ve Ankara Vali Yardımcısı Namık Kemal Nazlı tarafından karşılanmasının ardından Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile Ankara’da iki buçuk saat süren bir görüşme gerçekleştirmiştir. 

Blinken “Dördüncü Ortadoğu Turu” kapsamında ikinci kez Türkiye’yi ziyaretinde ilk durak olarak benimsemesi uluslararası ilişkiler jargonunda da Türkiye’nin önemini de ortaya koymaktadır. Şimdi sorulması gereken soru şudur: “Ankara bu duruma özel bir önem atfetmiş midir?” Hem evet hem de hayır. Önem atfetmiştir. Birincisinden farklı olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesi önemli bir ayırıcı özellik olarak görülmektedir. Öte yandan bu ikinci ziyaret de birincisine benzer şekilde İstanbul Havalimanında Büyükelçi Yaprak Balkan, Havalimanı Mülki İdarî Amiri İlker Haktankaçmaz tarafından karşılanmış olmasıdır.  Aslında temadi eden bu açılımla ABD’ye olan güven bunalımının henüz aşılamadığının açık bir göstergesidir. Blinken, İstanbul’da Vahdettin Köşkünde Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile görüşmesinin ardından, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından da kabul edilmiştir. Ardından Mitçotakis ile görüşmek üzere Atina’ya geçen Blinken, Ürdün'e gitmeden önce Girit Adası'nda havalimanında, yapılan görüşmelerle ilgili olarak, "Yunanistan ve Türkiye'nin liderleriyle ülkelerini nasıl daha fazla yakınlaştıracakları ve İsveç'in NATO'ya katılmasına yönelik son adımları konuştuk.” ifadesini kullanmıştır. 

Gazze'deki çatışmalara da değinen ABD'li Bakan, Türkiye'nin Gazze’ye yardımı ve Hamas liderleriyle teması üstü kapalı ifadelerle “bölgedeki kritik oyuncularla ilişkilerini çatışmaları azaltmak için kullanmaya hazır olduğunu” vurgulaması çeşitli yorumlara yol açmıştır. Gazze çatışmasının yayılmasını önlemeye odaklandıklarını belirten Blinken, bir kez daha “İsrail'in kendisini savunmak zorunda olduğunu” ifade etmesi dünyadan ve dünya kamuoyundan kopukluğunu da göstermektedir. Oysa, BM Genel Kurulu, 13 Aralık 2023 tarihinde, Gazze'de acilen insani ateşkes istenilen karar tasarısını ABD’nin içinde bulunduğu 10 “hayır” oyuna karşılık, 153 oyla kabul etmiştir. 27 Ekim 2023 tarihinde BM Genel Kurulunda Gazze’de insani ateşkes talebinin yer aldığı bir önceki karar 121 oyla kabul edilmiştir. 1,5 ay sonrasında daha da ezici bir çoğunlukla kabul edilen tasarıda evet oyu kullanan ülke sayısının 32 ülke daha eklenerek, 153’e yükselmesi dikkat çekmiştir. Hayır oyları 14’ten 10’a düşerken, çekimserlerin de 45’ten 23’e düşmesi işgalci güce desteğin yok olduğunu da ortaya koymuştur. 

Şöyle kaba taslak bir durum ile ABD’nin açıkça yalnızlaştığının bir göstergesidir. Sadece bu kadar mı? Kuşkusuz hayır. İsrail’in hem Gazze’de hem de Batı Şeria’da icra etmiş olduğu etnik temizlik, soykırım ve savaş suçlarında ABD’yle ortaklığı yüzüne vurulmakta, bölgesel müttefiklerle zar zor toparladığı ilişkiler ağında çatırdamaya başladığını da göstermektedir. Öte yandan seçim iklimine girilirken, ABD seçmeni tarafından savaşın ekonomik maliyeti artmasının bağırtıları yeri göğü inleten bir durumu da göstermektedir. Unutmayalım, ABD seçmeni eti 10 sent ucuza alabilmek için üç metro durağı öteye gider. 

İstanbul’daki görüşmelerin bir başka ayırıcı özelliği ise 1979 yılında İsrail ile Mısır arasında kabul edilen anlaşmaya göre Gazze Şeridinin içinden geçen 14 km.lik “Philadelphia Koridoru” nun “D Bölgesi” olarak kabul edilmiş olmasının Blinken tarafından seslendirilmiş olmasıdır. Bilindiği üzere, bu koridor ya da eksen 2005 yılına kadar Mısır ve İşgalci İsrail tarafından kullanılmış ve kontrol edilmiştir. Bilindiği üzere işgalin kaldırılması ve İsrail’in Gazze’den çekilmesinin ardından bu bölgesel ayrışma Filistin ile İsrail yönetimi arasında 1995'te imzalanan "İkinci Oslo Anlaşması" çerçevesinde işgal altındaki Batı Şeria bölgesinde yoğunlaşmıştır. Malum, Batı Şeria bölgesi A, B ve C bölgelerine ayrılmıştır. Ayrılan bölgelerin yüzde 18'ini kapsayan A bölgesinin yönetimi idari ve güvenlik olarak tam kontrol olarak Filistin'e, yüzde 21'lik B bölgesinin idari yönetimi Filistin'e, güvenliği İsrail'e devredilirken yüzde 61'ini kapsayan C bölgesinin idare ve güvenliği tamamen İsrail'e bırakılmıştır. C bölgesinde, Batı Şeria’nın geri kalanında izole edilmiş yerleşim birimleri, geniş alanlar ve yerleşimciler için Kudüs’e giden özel yollar bulunması tam bir Arap saçı içinden çıkılmaz ve yaşanılamaz durumu da ortaya koymaktadır. 

Yine bilindiği gibi İsrail sağı, yıllardır yaptığı gibi Filistinlilerin halk olarak varlığını inkâr etmekte ısrar ederken, sol cenahta da Filistinlilerle barış idealinden veya iki devletli çözüme yönelik adımlardan bahsedilmediği gibi (2), Aksa Tufanı harekâtından sonra tamamen gündemden düştüğü görülmektedir. Batı Şeria’nın her karışında neredeyse günlük olarak, ev yıkımları, “A”, “B” veya “C” bölgesi fark etmeksizin İsrail ordu baskınları, Filistinli sivillerin can kayıplarıyla sonuçlanan askeri şiddet ve Yahudi yerleşimci şiddeti vaka-yı adiye haline gelmiş, 7 Ekim 2023 ‘den sonra orantısız güç kullanımı ile dozajı soykırımla özdeşleşecek biçimde artmıştır.

Görüldüğü üzere 1995 Oslo Anlaşmasına göre Filistin’in bir devlet olarak bir toprak bütünlüğü olmadığı gibi, adeta bir Sevr Antlaşmasını anımsatan egemenliğin alabildiğine kısıtlandığı bir durumu da yansıtmaktadır. Oslo anlaşmasına göre Filistin’in elinde tam egemenlik diyebileceğimiz miktar sadece Batı Şeria’nın yüzde 18’i kadardır. Oslo Anlaşması'ndan 30 yıl sonra Filistin’deki İsrail işgali, daha da artarak, Yahudi olan ve olmayanların ayrıldığı bir "apartheid rejimi" halini almıştır. (2) Şimdi ise Netanyahu’nun bölgede “Ne Hamasistan (Gazze) ne de Fetihistan (Batı Şeria) olacak” betimlemesi dikkate alınarak, Gazze Şeridi’nin “Philadelphia Koridoru” söyleminden yola çıkılarak D bölgesi statüsüne alınması Filistin Devleti söylemini tamamen işlevsiz hale sokmakta adeta bitirmektedir.  

Sonuç olarak, Ortadoğu’da “Çoban”a çıkan lakabıyla Blinken’ın; Dördüncü Ortadoğu Turunda ABD’nin bölgede giderek gerginleşen ve istikrarsızlaşan durumu daha sıkı bir şekilde kontrol altına alma arayışında olduğu, ancak ABD’nin tek kutuplu dünyadaki hegemonik güç yetisini yitirdiği cihetle giderek zorlaşan bu görevle karşı karşıya olduğu bir kez daha teyit edilmiştir. İsrail'in Gazze'deki askeri operasyonlarına yönelik uluslararası eleştiriler ayyuka çıkmışken, Kızıldeniz, Lübnan, İran ve Irak'taki son saldırılar ABD'nin görevinin yapılabilme endişelerini daha da arttırmaktadır. Bundan başka Blinken'ın “Dördüncü Ortadoğu Turu”nda bir 'çoban' için olanaksız bir görevi gerçekleştirmeye soyunmuş olmasıyla birlikte ABD ve İsrail arasındaki ilişkilerin çatlamakta olduğu görülmüş, bu çatlağın derinliği konusunda birçok spekülasyonu da beraberinde getirmiştir. ABD dayatmalarına karşı bu çatlağın en önemli emarelerinden birisi de İsrail Kamu Güvenliği Bakanı İtamar Ben Gvir tarafından ABD’yi kastederek dillendirilen “Biz İsrail olarak ABD bayrağı üzerindeki yıldızlardan biri değiliz.” deyişidir, sevgili okurlar. 

Dipnotlar:

(1) TRT Haber, “Blinken: Bir Yahudi olarak da buradayım”, 12.10.2023; https://www.trthaber.com/haber/dunya/blinken-bir-yahudi-olarak-da-buradayim-802985.html/ Erişim Tarihi 07.01.2024/

(2) Mücahit Aydemir, “Oslo Anlaşması'nın 30. yılı: İsrail iki devletli çözüm idealini yok etti”, Anadolu Ajansı, 14.09.2023; https://www.aa.com.tr/tr/dunya/oslo-anlasmasinin-30-yili-israil-iki-devletli-cozum-idealini-yok-etti/2992058 / erişim Tarihi 07.01.2024/

Prof.Dr. Esat ARSLAN
Prof.Dr. Esat ARSLAN
Tüm Makaleler

  • 08.01.2024
  • Süre : 4 dk
  • 980 kez okundu

Google Ads