Güçlünün Tahakkümü Ne Zaman Sona Erer?
Güçlünün tahakkümü sürecini, Ukrayna operasyonu ile Rusya günümüzde fiilen başlatan ülke olmuştu. 2023 yılında benzer bir güçlülük tahakkümünü de İsrail başlatmış oldu.
Gazze’ye karşı 7 Ekim 2023 tarihinde başlayan ve halen devam eden İsrail saldırılarında, 6.000’e yakını çocuk olmak üzere, 15.000 civarında sivil öldü. Yaralananların sayısı belli değil. İsrail’in Hamas’a değil Gazze’ye ve hatta tüm Filistin halkına savaş açtığının bariz göstergesi olan bu değerler, yaşanan hadisenin bir operasyondan çok, bölgesel bir soykırım olduğunu ortaya koymaktadır. Hamas’ın ahmakça ve durduk yere İsrail topraklarına saldırması ile meşruiyet elde eden İsrail’in hedef gözetmeksizin gerçekleştirdiği bu saldırılara ABD’nin verdiği destek, sivil kayıpların artmasına sebep olmuştur. Bu operasyon neticesinde yaşanan sivil kayıplar, sadece bozuk olan İsrail’in sicilini daha fazla bozmakla kalmamış, aynı zamanda ABD destekli kendini demokratik olarak adlandıran, ama sadece demokratlıkta değil insanlıkta da sınıfta kalan dünyanın da karnesini bozmuştur. Güvenilirliği zedelenen dünya düzeni ve etkisizliği tescillenen başta Birleşmiş Milletler olmak üzere, uluslararası örgütler, insanlık adına değer erozyonuna uğramışlardır. İsrail, kendisini durdurabilecek hiçbir gücün olmadığı düşüncesiyle, 20’nci yüzyılda başlattığı topraklarını genişletme politikasını, 21’inci yüzyılda da devam ettirme yolunda emin adımlarla ilerlemektedir. Gazze’den sonra İsrail’in güvenliğini etkileyen Batı Şeria, Suriye ve Lübnan’da da ABD destekli İsrail operasyonlarının olması muhtemeldir. Sonrasında hedef kimine göre İran, kimine göre Türkiye olarak görülse de, İsrail ve ABD’nin yönünü Doğu Akdeniz’e çevirmesi çok daha muhtemeldir.
Gazze şeridi, İsrail için kazanılması gereken bir toprak parçasıdır. Aynı zamanda, Gazze şeridinin Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanları açısından da önemi göz ardı edilmemelidir. Gazze’yi bütünüyle ele geçiren İsrail’in kıyıda Filistin toprağı kalmaması sebebiyle Doğu Akdeniz’deki münhasır ekonomik bölgesinin de genişleyeceği ve çıkacak doğal kaynaklardan alacağı payın artacağı unutulmamalıdır. Bu mahfilde Türkiye’nin Libya ile yapmış olduğu deniz yetki alanları anlaşmasına benzer bir anlaşmayı, savaş çıkmadan önce, Gazze şeridi için Filistin yönetimi ile yapabilmesi, İsrail’in bu emeline engel olabilirdi, ama artık geç kalınmıştır.
23 Kasım’da verilen aranın bir ateşkes sağlamayacağı, sadece kısa bir mola olduğu ve savaşı sonlandırmayacağı ortadadır. Gazze’nin tamamıyla ele geçirilme hedefi sonlanmadan İsrail’in duracağını düşünmek iyimser bir yaklaşımdır. Burada düşünülmesi ve değerlendirilmesi gereken, bu savaşın kıvılcımının Hamas tarafından neden yakıldığıdır. İsrail’in, Hamas’ın saldırılarına bu tarz asimetrik bir tepki vereceğinin Hamas tarafından öngörülememesi acayip bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Hamas, yapmış olduğu eylemle sadece Gazze ve Filistin halkına zarar vermekle kalmamış, İsrail’in operasyon yapmasının meşruiyetini sağlamış ve yine İsrail’in genişleme sürecinin önünü açmasıyla bir nevi İsrail’in ekmeğine yağ sürmüştür.
Hamas, kendi toplumunun desteğini, İsrail’e karşı savaşacağı ve onu yok edebilecek güce sahip olduğu varsayımıyla elde etmiştir. Kendi toplumlarına kendini güçlü gösteren güçsüzlerin hatalı politikaları, o toplumun kendi kendini başkaları vasıtasıyla imha etmesine sebep olmaktadır. Bu bağlamda, Saddam Hüseyin’in Irak’ı neyse, Hamas’ın Gazze’si de aynı sonla karşı karşıya kalma durumundadır.
Güçlünün tahakkümü sürecini, Ukrayna operasyonu ile Rusya günümüzde fiilen başlatan ülke olmuştu. 2023 yılında benzer bir güçlülük tahakkümünü de İsrail başlatmış oldu. Rusya’nın operasyonlarını insani bulmayan ve karşısında duran o günkü haklılar, cami, hastane, çoluk, çocuk demeden, hedef gözetmeksizin yapılan İsrail bombalamalarına sessiz kalarak ve hatta destek olarak, haksız duruma düşmüşler, insaniyeti unutmuşlar ve sınıfta kalmışlardır.
Dünya, Rusya ve İsrail örneklerinde bir kez daha görmüştür ki, bu devirde askeri, ekonomik ve teknolojik olarak güçlü değilseniz, güçlünün tahakkümü altına giriverirsiniz ve sizi kimse koruyamaz.
Düşünelim.
Kıbrıs sorununda, Türkiye’nin garantörlüğü ve gücü olmasaydı, Rumların Batı desteği ile Türklere İsrail’in Gazze’de yaptıklarına benzer soykırım operasyonları yapmasına kim engel olabilirdi?
Hiç kimse.
Bugün, bu konjonktürde azınlıklar, çoğunluğun ve gücün tahakkümü altında değilse, bunun sebebi demokratik düzen, insan hakları, hukuk gibi evrensel değerler değil, daha büyük bir gücün küçüğünü koruyabilme yetisidir.
Ezcümle, bir gücün tahakkümü, ancak ve ancak daha güçlünün gücünü gerektiğinde göstermesiyle önlenebilir.