İtalya’da Aşırı Sağ Meloni Hükümeti Türkiye’ye Nasıl Bakıyor?
%26 oy alan aşırı sağcı İtalya'nın Kardeşleri Partisi (Fratelli d'Italia) lideri Giorgia Meloni'nin başbakan olarak ülkesini yönetmesi neredeyse kesinleşti. Benito Mussolini'den bu yana ülkenin ilk aşırı sağcı başbakanı ve ilk kadın başbakanı olacak. Meloni faşizmle her türlü bağlantıyı reddetse de partisi İtalya'nın faşist geçmişine ait pek çok sembol ve değeri muhafaza ediyor. Meloni'nin iktidara gelmesi piyasaları ürkütüyor. Parlamento seçimlerinin sonucunun ülke, Avrupa Birliği ve NATO üzerinde dramatik etkileri olacağına dair değerlendirmeler yapılıyor.
İtalya 25 Eylül'de seçime gitti. Katılım %64 seviyesindeydi. Anket sonuçları doğru çıktı ve sağcı koalisyon ikna edici bir çoğunluk kazandı. %26 oy alan aşırı sağcı İtalya'nın Kardeşleri Partisi (Fratelli d'Italia) lideri Giorgia Meloni'nin başbakan olarak ülkesini yönetmesi neredeyse kesinleşti. Benito Mussolini'den bu yana ülkenin ilk aşırı sağcı başbakanı ve ilk kadın başbakanı olacak. Meloni faşizmle her türlü bağlantıyı reddetse de partisi İtalya'nın faşist geçmişine ait pek çok sembol ve değeri muhafaza ediyor. Meloni'nin iktidara gelmesi piyasaları ürkütüyor. Parlamento seçimlerinin sonucunun ülke, Avrupa Birliği ve NATO üzerinde dramatik etkileri olacağına dair değerlendirmeler yapılıyor.
Aslında Meloni artık eski popülist imajını bir kenara bırakmış durumda. Bunun yerine kendisini daha geleneksel bir muhafazakâr olarak İtalyan halkına takdim etti. Politika tercihleri genel olarak hem AB hem de NATO söylemleriyle uyuşuyor. Ancak Meloni’nin kuracağı koalisyon hükümetinin ortağı Rusya dostu Lega Partisi ve lideri Matteo Salvini, Batı dünyasını tedirgin ediyor.
Meloni’nin yürütme erkinin parlamento üzerindeki gücünü arttırmak ve kendi konumunu sağlamlaştırmak gibi açık hedefleri var. Muhafazakâr yapısı yanında anayasal reformları gündemi getirmesinin, İtalya'da ve Avrupa'da tartışmalara yol açacağı konuşuluyor. Yine de başlangıçta Meloni ülkesinin istikrarına oynayacaktır.
İkinci Dünya Savaşı'nın ardından bazı İtalyanlar faşizm ideolojisinin ülkelerine getirdiği yıkımı kabullenmekte zorlandı. Daha ziyade, Mussolini'nin Nazi Almanya’sı ile olan işbirliğinin yanlış olduğunu savunma eğiliminde oldular. Geçmişte İtalya’da aşırı sağ veya eski Faşistler diyebileceğimiz kesim, kayda değer oy oranlarına sahip olamasa da parlamentoda hep temsil edildi ancak hükümetlerde yer alamadı. Daha doğrusu hiçbir hükümet, Hıristiyan Demokratların kurduğu hükümetler dahil, aşırı sağı iktidar ortağı yapmaya yanaşmadı. Aşırı sağ hep izole edildi.
Aşırı sağın izolasyonu Soğuk Savaş'ın sona ermesinin ardından İtalyan Komünist Partisi ve Hıristiyan Demokratların çökmesiyle sona erdi ve bu ülkede yeni bir tür popülizme alan açan siyasi bir boşluk yarattı. İtalyan seçmenler merkeze doğru yönelmeye başladı. Milyarder medya patronu Silvio Berlusconi, merkez sol lider Romano Prodi ile rekabetinin de etkisiyle, ana akım merkez sağ bir politikacıya evrildi; Prodi ve Berlusconi bir açıdan dönüşümlü başbakanlık yapmaya başladı. Bu ortamda aşırı sağ da Ulusal İttifak’ın bir parçası olarak merkeze yanaştı.
Berlusconi'nin partisi Forza Italia, 2011'de Berlusconi'nin son hükümetinin Avro Bölgesi krizi nedeniyle düşmesi nedeniyle halkın gözünde itibarını korumakta zorlandı. İtalya'nın köklü siyasi partileri krize etkili bir yanıt veremeyerek seçmenleri hayal kırıklığına uğrattı. Bundan en çok yeni, küçük protesto partileri yararlandı. Berlusconi'nin son kabinesinde gençlik bakanı olan Meloni, İtalya'nın geleneksel elitlerine karşı daha geniş bir isyanın parçası olarak, 2012'de İtalya'nın Kardeşleri Partisini kurdu.
Meloni'nin sağcı siyaseti beklenen çıkışı yapamadı. İtalya genelinde seçmenler ayrıca Salvini'nin sağcı, AB karşıtı, milliyetçi Lega partisine de akın etmeye başladı. 2018 yılındaki ulusal seçimlerde oyların yüzde 17'sinden fazlasını, bir yıl sonraki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde ise yüzde 34'ünden fazlasını kazandı. Son 10 yılda kurulan tüm koalisyon hükümetlerinin dışında kalan Meloni ve partisi, ülkede muhalefetin ana sesi olarak yerini korumayı bildi. Meloni'nin özellikle bir dönem Avrupa Merkez Bankası başkanlığı da yapan Draghi'nin kurduğu teknokrat hükümeti oluşturan koalisyonunun dışında kalmayı tercih etti. Draghi’nin Başbakan olarak politikaları merkezci ve AB yanlısıydı. Draghi, yargı sistemini, kamu hizmetlerini ve diğer kurumlarını reforme ederek İtalya'nın artan dış borçları ve pandeminin etkilerinden kurtulması için Avrupa’nın desteğini almaya çalıştı ancak hedeflerine ulaşamadı ve hükümet düştü. Böylece artık kendilerine yeni bir yüz arayan seçmenlerin gözünde Meloni yeni başbakan olarak görülmeye başladı. Bu beklenti seçim sonuçlarına da yansıdı.
Meloni Hükümetinin uzun vadede yaşayabilirliğinin piyasaların onun liderliğini kabul edip etmemesine bağlı. Bu nedenle kendisini ve hükümetini mümkün olduğunca “aşırı sağda veya faşist çizgide” değil merkezde konuşlandırmak için çaba harcayacağı beklentisi İtalya’da ve Avrupa’da siyaset ve ekonomi dünyasında paylaşılıyor. Örneğin, seçimlerden önce seçimleri kazanması halinde kuracağı hükümetin Ukrayna'yı desteklemeye devam edeceği konusunda Avrupalı müttefik ülkelere güvence verdi. Ayrıca, İtalya'nın Avro Bölgesi üyeliğini kesin olarak desteklediğini açıkladı. Meloni'nin Salvini ve Berlusconi ile üzerinde anlaştığı ortak seçim manifestosu da ılımlılara genel anlamda güven verdi: "Atlantik İttifakı'nın bir parçası olarak İtalya'nın taahhütlerine saygı" ve "Avrupa entegrasyonuna tam bağlılık" vaat edildi.
Sonuçta Giorgia Meloni, gençken Mussolini hayranı olan, polisin işkence yapmasını, göçmenlerin gemilerinin batırılmasını, boşanmanın ve kürtajın zorlaştırılmasını savunan milliyetçi bir sağ siyasetçi olarak öne çıktı. Ancak, seçimleri kazanması sonrasında yaptığı konuşmada, daha önce kendisini eleştiren Macron’a cevaben Fransa’yı eleştirirken, Avrupa’nın bir göçmen sorunu olmadığını, ancak Afrika’nın devam etmekte olan bir Avrupa sömürüsü sorunu olduğunu vurgulaması dikkat çekiciydi.
Meloni’nin gençlik kolları başkanlığından başbakanlığa uzanan bir başarı hikayesi Avrupa gündemine oturdu. Koalisyon hükümetleriyle yıpranan İtalya’da merkez siyasetin gündelik sorunlara çözüm bulamaması neticesinde oluşan boşluk, Meloni liderliğinde aşırı radikal sağ kesim tarafından dolduruldu. İtalya’daki son seçimler, eğer merkez partiler üzerlerine düşen sorumluluğu layıkıyla yerine getiremezse, aşırı uçların seçmenin tercihi olabileceğini, iktidara aşırı uçtaki bir partinin iktidara gelebileceğini göstermesi yönüyle ders alıcı mahiyette oldu.
Meloni, Türkiye’ye yaklaşımı geleneksel İtalyan siyasetinden ayrışıyor. Berlusconi’nin aksine Meloni Erdoğan’ın 2018 yılındaki İtalya’yı ziyaretinde vurguladığı üzere, Türkiye’nin Avrupa Birliğine üye olmasına sıcak bakmıyor, muhalif çizgide duruyor.
O dönemde partisini bir araya getiren Meloni, Türkiye konulu bir toplantı düzenlemişti. Bu toplantıda, Avrupa Birliği’ni Türkiye konusunda “uyanmaya” davet etmişti! Partisinin görüşünü de şöyle özetlemişti: “İtalya’nın Kardeşleri Partisi, Türkiye’nin tarih, coğrafya ve kültür olarak bizim anladığımız Avrupa’nın bir parçası olmadığına inanıyor.” Aynı zamanda iki sloganı ifade etmekten geri durmadı.
“Türkiye’nin Avrupa’ya girmesine Hayır!”
“Avrupa’nın İslamlaştırılmasına Hayır!”
Artık iktidar sorumluluğuyla konuşması beklenen Meloni’nin Erdoğan’la ilk temasında bu görüşlerini şüphesiz tekrarlamayacağı söylenebilir ancak uzun vadede iktidarını koruyabilmesi halinde Meloni ve partisinin Türkiye’nin Avrupa ile ilişkilerinde kolaylaştırıcı değil zorlaştırıcı bir çizgide olacağı anlaşılıyor.