Kazakistan'da şimdi ne olacak?
Zbigniew Kazimierz Brzezinski’nin Büyük Satranç Tahtası adlı kitabında “Avrasya’nın Kalkanı” olarak tanımladığı Kazakistan, 2022 yılını dünyanın geri kalanından çok farklı bir şekilde karşılamıştır. Akaryakıt fiyatlarına zammı protesto eden halkın başlattığı barışçıl gösteriler, bir noktadan sonra çığırından çıkan olaylara dönüşmüştür.
Zbigniew Kazimierz Brzezinski’nin Büyük Satranç Tahtası adlı kitabında “Avrasya’nın Kalkanı” olarak tanımladığı Kazakistan, 2022 yılını dünyanın geri kalanından çok farklı bir şekilde karşılamıştır.
Akaryakıt fiyatlarına zammı protesto eden halkın başlattığı barışçıl gösteriler, bir noktadan sonra çığırından çıkan olaylara dönüşmüştür. Devlet Başkanı Tokayev, çıkan olaylar sonrasında yaptığı televizyon konuşmasında, protestocuları “satın alınmış provokatörler” olarak tanımlamayı yeğlemiştir. Aynı gün ülkesinde olağanüstü hâl ilan etmiş ve Kazak güvenlik kuvvetlerine sokaktaki göstericilere “vur” emri vermiştir. Yabancı güçlerin gelmesiyle birlikte yatıştığı iddia edilen olayların neticesinde, 164 kişinin hayatını kaybetmiştir.
Kazanan Tokayev: Kazakistan’da “Tek Adam” rejimi
Bu olaylar esnasında, emrindeki 110.000 kişilik Kazak ordusunun varlığına rağmen, Tokayev; muhtemelen kendi askerlerine güvenemediği için yabancı askerlerden oluşan sembolik bir barış gücünü (2.030 askerden oluşan bir birlik), ülkede tekrar güvenliği ve istikrarı sağlaması maksadıyla, Kazakistan topraklarına davet etmiştir. Böylece olaylar “yabancı güç” kullanılarak kontrol altına alınmıştır.
Tokayev, olaylar yatıştıktan sonra da yabancı askeri gücü ülkesine davet etme kararının arkasında durmuştur: “Bu kararı aldığımızda Almaata’da kontrolü kaybetmek üzereydik. Eğer Almaata’da kontrolü kaybetseydik, tüm ülkede kontrolü kaybederdik!” diyerek kararının gerekçesini açıklamaya çalışmıştır. Aralarında çocukların da bulunduğu 164 kişinin öldüğü ve 10 bin kadar kişinin de yaralandığı protestoların ardından ülkede sükûnet sağlanmış gibi gözüküyor. Bu arada olaylara karıştığı iddia edilen 12.000 kişinin gözetim altında tutulduğu bildiriliyor…
Tokayev istikrarının ve iktidarının korunmasının bedeli ülkeye ağır olmuştur. Öte yandan, korkulanın aksine, Ruslar “girdikleri yerden şimdilik çıkmaya karar vermişlerdir”. Yabancı askerler 10 Ocak’tan itibaren Kazakistan’dan ayrılmaya başlamışlardır. Çekilmenin 19 Ocak’a kadar tamamlanması bekleniyor.
Muhalefet ve insan hakları aktivistlerinden oluşan barışçıl göstericilere karşın bunların aralarına karıştığı düşünülen ve kaos yaratmayı hedefleyen bir kesim, “Kazak uyanışını” karanlıkta bırakmıştır. Kargaşa çıkaran, devlet binalarını ateşe veren ve kaosa neden olan “provokatörler”, neticede Tokayev’e ‘demir yumruğunu masaya vurma’ fırsatını vermişler ve göstericilere karşı, hedef gözetmeksizin güç kullanma meşruiyeti için sokakları ve meydanları hazırlamışlardır. Kimilerine göre, bu provokatörlerin arkasında “Turuncu Devrim” yapmak için muhalif Kazakları destekleyen Birleşik Amerika ve özellikle meşhur Soros vardır. Kimilerine göre ise Rus nüfuzunun tesis edilmesini garanti etmek için Putin destekli Kazak işbirlikçileri devreye girmiştir.
Sonuçta, arka planda kim olursa olsun, kazançlı çıkan Tokayev olduğuna göre, kendisinin ve taraftarlarının bu olayların dolaylı ateşleyicisi olmaları da kuvvetli bir ihtimaldir. Olayları bahane ederek, Nazarbayev’in atadığı Askar Mamin hükümetini görevden alan Tokayev, Rus silahlarının gölgesi altında Kazakistan’daki “her şeyin başı” olmuştur.
STRASAM’daki 5 Ocak yazımızda, “Nazarbayev’in gölgesinde kalmak istemediği açıkça belli olan Tokayev’in, bu krizle birlikte ülkesinde ‘tek adam’ yönetimini tesis etme ve Nazarbayev’den kurtulma fırsatı yakalamıştır.” tespitinde bulunmuştuk. Gerçekten de Tokayev, Rusların yardımıyla ülkesinde tek adam haline gelmiş ve Nazarbayev’den kurtulmuştur.
Nazarbayev kimdir?
Neredeyse 40 yıldır Kazakistan’ın başında bulunan Nazarbayev, Türkiye ile ilişkilerinde genellikle mesafeli duran bir siyasi lider olmuştur. 1990’lı yılların başında Türkistan’da Sovyetlerden bağımsızlıklarını yeni kazanan Türkî cumhuriyetlerle Türkiye’nin ortak pazara kadar uzanan bir birlikteliğe uzanması gerektiğini düşünen Turgut Özal; Türk devletleri başkanlarının İstanbul’daki ilk toplantısında, Türklerin ortaklaşa sahip olduğu tarihi kök birliğine, dil ve kültürlerinin ortaklığına, geleneklerinin aynılığına dayanarak, yeni Türkî devletleri ile Türkiye arasında bir işbirliği mekanizması kurmak istemiştir. Ancak, bu devletlerden Kazakistan’ın başında olan Nazarbayev ve Özbekistan’ın Cumhurbaşkanı Kerimov buna yanaşmamış, kendilerine Ruslardan sonra ikinci bir “ağabey” istemediklerinin dolaylı olarak ifade etmişlerdir.
Nazarbayev, Türkiye ve Kazakistan arasında sadece ekonomik, insanî ve siyasî ilişkilere dayanan bir birlikteliği arzu ettiğini Özal’a söylemiştir. Bu bakış açısını hiç değiştirmeyen Nazarbayev, iktidarı süresince “Türk Birliği” söylemlerine mesafeli durmuştur.
Kazakistan’daki 16-17 Jeltoksan (Aralık) 1986 olayları, önce öğrenci hareketi şeklinde başlamış ve takiben halk hareketine dönüşmüştür. 16 Aralık günü Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) çatlamıştır. Diğer faktörlerle birlikte, Kazak gençlerinin başlattığı demokrasi mücadelesi sayesinde, diğer 14 Cumhuriyet, zaman içerisinde Sovyetlerden bağımsızlıklarını kazanmışlardır. Mili onurlarını daha fazla ezdirmek istemeyen Kazak halkı, devlet başkanı Rus asıllı Kolbin’in altında 22 Mart 1984 tarihinden itibaren başbakan olarak görev yapmakta olan Nursultan Nazarbayev’in 24 Eylül 1990 tarihinde cumhurbaşkanı olmasıyla birlikte, kısmen bağımsız bir ülkede yaşamaya başlamışlardır. Nihayetinde 16 Aralık 1991 tarihinde Nazarbayev liderliğinde Kazakistan tam bağımsız bir ülke haline gelmiştir.
Zengin doğal kaynakları, geniş arazileri ve tarıma elverişli toprakları ile dünyada Kanada ve Avustralya’ya benzeyen bir ülke olarak tanımlanan Kazakistan, 30 yıllık Nazarbayev yönetiminde, sanayileşme, verimlilik ve ihracat noktasında bu iki ülkenin çok gerisinde kalmıştır. Üstelik bağımsız bir devlet kurulmuş olmasına rağmen, çağdaş demokrasilerden uzak bir yönetim kültürü Kazakistan’da muhafaza edilmiş ve Nazarbayev’in kişisel iktidarı kutsanmıştır. Ülkenin birlik ve beraberliği, gelecek hedefleri, Cumhurbaşkanı Nazarbayev’in iktidarda kalmasıyla eşdeğer görülmüştür. “Geçiş dönemi” bir türlü bitmeyen Kazakistan’da, değişen toplum yapısını temsil etmeyen bir yönetim anlayışı var olmaya devam etmiştir.
19 Mart 2004 tarihinden itibaren üç alana (toplumsal örgütlerin gelişmesi, adem-i merkezi yönetim anlayışının tesis edilmesi ve istikrarlı siyasi parti sistemine geçilmesi) önem vereceğini halkına bildiren Nazarbayev, kendi geleceğini garanti eden bir mekanizmanın kurulmasından öte bir adım atmak istememiştir. Kendisiyle birlikte iktidardan nimetlerinden beslenmekte olan oligarşik yapı; Nazarbayev iktidarı etrafında oluşturdukları “çıkar halkası” ile, ülke zenginliklerinin halkın refahına yansıtılmasında ‘cimri’ davranmayı bir ekonomi politikası haline getirmişlerdir.
Bu oligarşik yapıya dayanarak siyasi ve kişisel iktidarını sürdüren tecrübeli ve karizmatik Kazak lideri, 2019 yılına kadar ülkesini tek adam olarak yönetmiştir. ‘Yüzyılların Kavşağında’ adlı kitabında Nazarbayev; “… toplum durağan değildir. Kanunlar da yeni gelişmelerle değişecektir. Devletin her türlü karar ve uygulamaları er veya geç zamanın eleştirisinden geçecektir… Sosyal, ekonomik ve siyasi gelişmeler, toplumdaki değişimle birlikte hatta onun önünde olmalıdır.” ifadelerine yer vermiştir. Yine ülkesi için 2030 stratejilerinden bahsederken, “… Küçük bir zengin grup ve bunun dışındaki fakir topluluklardan oluşan cemiyetler hiçbir zaman gelişemez.” demiştir. Buna rağmen, bu küçük zengin grubun çıkarları uğruna, Nazarbayev Kazak halkının fakir kalmasına seyirci kalmıştır. 3 Ocak gösterilerinin çıkış kaynağı olan bu dengesiz yapının varlığından yönetimi boyunca, siyasal iktidarının devamı uğruna rahatsızlık duymamıştır.
Öte yanda, Nazarbayev yönetiminde Kazakistan; özellikle 2000’lı yılların başından itibaren üç temel jeopolitik meydan okuma ile yüzleşmiştir. Bunlardan birincisi, Rusya’nın tekrar güç kazanmak, ağırlıklı olarak Kazakistan’ın kuzeyinde bulunan Rus nüfus üzerinde nüfuzunu tesis etmek ve dolaylı olarak Kazak politikaları üzerinde söz sahibi olmak istemesidir. İkincisi, Türkistan ve özellikle Afganistan üzerinden Kazakistan’ın bulunduğu kalpgâhı kuşatan ABD ve müttefiklerinin Orta Asya’da varlığını artırmasıdır. Üçüncüsü ise Çin’in büyüyen ekonomik gücüyle birlikte Kazakistan’ı batıya açılan kapısı olarak görmesi ve bu nedenle Kazakistan’ın kendi etki sahasına almak için gayret göstermesidir.
Her üç büyük ülke ile de ekonomik ve siyasi ilişkilerini artırma isteğiyle hareket eden Nazarbayev, büyük güçlerin arasında denge siyaseti izlemeye çalışmıştır. Böylece, çok boyutlu bir etkileşim içinde, Rusya ile güvenlik ilişkilerini, Çin ile aktif ekonomik ilişkilerini ve ABD ile kendisine olumsuzluk üretmeyen ilişkilerini tesis etmeyi amaçlamıştır. Bununla birlikte, coğrafi yakınlığı olan, ekonomik anlamda Kazakistan’ın çıkarlarını daha güçlü bir şekilde maksimize edebilmesini sağlayan Rusya ve Çin’le ilişkiler, ABD ve Avrupa Birliği ile olan ilişkilerin her zaman önünde tutulmuştur.
Eski bir komünist lider olan Nazarbayev, Kazak kültürünü önceleyen ve tam bağımsızlığa vurgu yapan söylemlerine rağmen, Ruslardan kopamamıştır. Kopmak da istememiş olabilir. Türk dünyasına hep mesafeli duran Nazarbayev, Rusya’nın inisiyatifi ile kurulan Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü (KGAÖ) ile Rusya ile yakınlaşmayı, devamlılığı olan bu entegrasyonu korumayı her şeyin üstünde tutmuştur. Muhtemelen inşa ettiği oligarşik sistemin güvencesi olarak KGAÖ’yü bir sigorta gibi yakınında tutmak istemiştir.
Bu arada Nazarbayev döneminde Çin ile jeoekonomik bir ilişki modeli kurulmak istenmiş, böylece Çin ekonomisinin özellikle kuşak yol ile Kazakistan’a iktisadi fayda sağlamasına yönelik bir ilişki içerisinde kalınmıştır. İki güç arasında, Rusya’ya daha fazla ağırlık veren bir anlayışla geliştirilen Kazak denge stratejisi, Amerikan siyasetine ve Orta Asya’ya nüfuz politikalarına mesafeli durmuştur.
Uzun iktidar yıllarının sonuna geldiğini fark eden Nazarbayev, ülkede kendisi aleyhine gelişen bıkkınlığın, “ihtiyar git artık” protesto eylemlerine neden olabileceğini fark etmiştir. Bu nedenle, 2019 yılında ilerleyen yaşını bahane ederek Cumhurbaşkanlığından ayrılmıştır. Yönetimi, yakın adamlarından Tokayev’e bırakmış ancak iktidar erklerinden tam manasıyla vaz geçmek istememiştir. Ülke yönetiminde gölge başkan olarak kalmaya ve “Güvenlik Konseyi Başkanı” olarak görev yapmaya devam etmiştir.
Sonuç
Gelinen noktada, gayri resmi bilgilere göre, Nazarbayev’in ve ileri gelen yandaşlarının mal varlıklarına son olaylardan sonra el konmuştur. Kesin olan şudur ki, bundan böyle, Kazakistan’da Rus destekli Tokayev dönemi başlamıştır.
3 Ocak’ta başlayan protestolar neticesinde göstericiler başarıya ulaşamamıştır. Ancak, bu gösterileri fırsata çeviren Tokayev, kendi otoriter rejimini kurmuştur. Bu ortamda, Kazakistan’ın yeni baştan imarı, yeni ekonomik politikalar, hukukla, toplumsal hayatla ilgili birçok konuda yeniden yapılanma, daha demokratik kurumların topluma kazandırılması vb. hususlarda ilerleme olması yakın dönemde mümkün gözükmüyor.
Ukrayna’da yaşanan gel-gitler, bundan böyle Kazakistan’da da yaşanacaktır diye değerlendirmek yanlış olmayacaktır. Tokayev’in bir şekilde devrilmesi ve devlet başkanlığına Batı yanlısı bir politikacının gelmesi halinde, Putin’in Kuzey Kazakistan’a el koymak için her türlü yolu deneyeceği bugünden bellidir.
Tokayev’e göre Kazakistan’da siyasi istikrar ve sükûnet sağlanmıştır. 2.030 yabancı askerle sağlanan bir sükûnet ortamı, 68’lik yeni ihtiyar Tokayev’in iktidarının bacaklarını bugünden “aksak” yapmıştır. Onurlu hiçbir halk, yabancı gölgesinde ülkesini yönetmek isteyen bir siyasi figürü, gerçek lider olarak kabullenmek istemez. Tokayev’in sonu yakındır. Umalım ki Kazakistan’a Rus çizmesi, Amerikan emperyalizmi, Çin sömürüsü yerine bir gün gerçek demokrasi gelsin. Ülke zenginliği ve geleceği, hakiki Kazakların olsun.
Kaynaklar
Marat E. ve Tutumlu A. (2021). “Kazakhstan’s Protests Aren’t a Color Revolution”, Foreign Policy, 11 Ocak, https://foreignpolicy.com/2022/01/11/kazakhstans-protests-arent-a-color-revolution/
Budak F. (2016). Türk Dünyası Notları (1990-2010), İleri Yayınları, Birinci Baskı, İstanbul.
Hasan B. (2021). Kazakistan Örneğinde Avrasyacılığın Tarihi, (içinde Türkiye ve Türk Dünyası, Derleyen: Özdemir V.), Pankuş Yayınları, İstanbul.