Site İçi Arama

ua-iliskiler

Kiev-Moskova Hattı Ankara’dan Geçer mi?

Son günlerde Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etme olasılığının arttığına dair Batı dünyasında çıkan haberlerin sıklığı dikkati çekiyor. Rusların Ukrayna’yı olmasa da Donbas ve çevresine yönelik olası bir harekâtının, nerede ve nasıl sonlanacağını kestirmenin zorluğunu herkes dile getiriyor.

Son günlerde Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etme olasılığının arttığına dair Batı dünyasında çıkan haberlerin sıklığı dikkati çekiyor. Rusların Ukrayna’yı olmasa da Donbas ve çevresine yönelik olası bir harekâtının, nerede ve nasıl sonlanacağını kestirmenin zorluğunu herkes dile getiriyor. Toprakları Rus işgaliyle karşı karşıya bulunan Ukrayna, muhatap kabul edilmiyor. Aslında sadece Moskova, belki de sadece Putin, Ukrayna’yı görmemezlikten gelen bir savaş politikası izliyor. Muhatap olarak Biden’ı alan Putin; bir dönem Moskova kapılarını zorlamış Fransızların lideri Macron’la bile Ukrayna konusunu görüşmek istemeyen bir tavır sergilemiştir.

Geçen onca zamana rağmen, diplomatik kanallar açık tutulmaya, Rusya’nın gerçekte neyi hedeflediği anlaşılmaya çalışılıyor. Ukrayna’nın askeri bir hamleyle karşı karşıya olup olmadığı veya Batı’yı taleplerini kabul etmeye zorlamak için mi Moskova’nın güç inşa ettiği henüz bilinmiyor. Tamamen bir belirsizlik durumu söz konusu olmaya devam ediyor.

Bu belirsizlik ortamında, Ruslar; Belarus’la büyük çaplı bir tatbikat icra etmek için, bu ülkenin topraklarına askerlerini yığmıştır. Bazı yorumculara göre, Rusya, Belarus üzerinden Ukrayna’ya doğru ikinci bir cepheyi açmak için bu büyük çaplı “tatbikat” faaliyetine başlamıştır.

Batı dünyasında, cılız da olsa Ukrayna’ya topyekûn silah yardımı yapılmaya devam ediliyor. Özellikle Baltık ülkeleri ve Polonya, Ukrayna’yı yalnız bırakmaya hiç niyetli değiller. Romanya ve Bulgaristan’dan ses çıkmıyor ama bu ülkelere Amerikan askeri yığınaklanması artmaya başlamıştır.

Öte yandan, başta ABD yönetimi olmak üzere, NATO müttefikleri, kararlı bir duruş sergiliyorlar. NATO, gerektiğinde Rusya’ya karşı uygulanacak yaptırımları gündeme getirmeye devam ediyor. Bununla birlikte, Batı dünyası, önceliğini diplomatik çözüm geliştirmek üzerine kurgulamış durumdadır. Moskova ile temaslarda, toprak bütünlüğü, egemenlik ve anlaşmalara karşılıklı saygı ilkeleri öne çıkarılıyor ve Rusya’nın nüfuz alanlarını koruma yaklaşımına kısmen olumlu bakıldığı ifade edilirken, yeniden genişlemeyi hedefleyen Rus yayılmacılığının Batı tarafından kabul görmeyeceğinin altı çiziliyor.

Yakın dönemde, Biden-Putin, 62 dakikalık bir görüşme gerçekleşmiştir. Ancak bu görüşmeden kayda değer bir sonuç çıkmamıştır. Biden, artık klişe haline gelen “istila ederseniz, çok ağır ödeyeceksiniz” tarzındaki ifadelerini yinelemiştir. Her hâlükârda, ABD başkanı, son dakikada Ukrayna’ya bir Rus saldırısını önlemeye çalışıyor. Washington, Ukrayna sınırındaki artan Rus hareketlenmelerini, “savaş başlıyor” şeklinde okumuştur ve Kiev’deki diplomatlarının Ukrayna’yı terk etmelerini istemiştir.

ABD, olası bir Rus saldırısı sonrasında, ekonomi alanındaki yaptırımlar kapsamında, Rusya’nın ABD dolarına erişimini engelleyecek adımlar atmayı düşünüyor. Doların küresel finansal işlemlerindeki merkezi önemi, ABD’nin elini güçlendiriyor. Rusya ise hazinesinde 600 milyar doların üzerindeki bir parayı rezerv olarak tutmaya devam ediyor ve olası Amerikan yaptırımlarına uzunca bir süre dayanabileceğini hesaplıyor. Yine de, “dolar yaptırımının”, Rus vatandaşlarının ve Rus şirketlerinin günlük faaliyetlerini aksatması bekleniyor. Bunun Rus hükümetine etkisi tam kestirilemiyor. İddialı yorumlara göre, bu tür bir yaptırım, beraberinde Putin hükümetini değiştirecek bir muhalif hareketin güç kazanmasına zemin hazırlayabilir.

Cumhuriyetçiler, Rusya’yı en baştan durdurabilmek ve Ukrayna’ya karşı bir harekât başlatmasına engel olabilmek için, şimdiden dolar yaptırımı uygulanmasını ve Almanya ile Rusya arasındaki ikinci doğal gaz boru hattının (Kuzey Akım 2) devreye girmesine izin vermeyecek bir karar alınmasını arzu ediyorlar. Ancak, Demokratlar bu yaptırımları başlatmak için Ukrayna’nın “işgalini” beklemeyi daha doğru buluyorlar. Bununla birlikte Biden, yeni Almanya şansölyesi Olaf Schultz ile düzenlediği ortak basın toplantısında, bir Rus işgalinin olması halinde, Kuzey Akım 2 projesine son verileceğini ilan etmiştir. Berlin’in hiç istemediği halde, zamanlama açısından, bu konu yüzünden, Washington ile ters düşmeyi doğru bulmadığı anlaşılıyor.

Biden yönetimi, ABD finans kurumlarına geçen yıl koyduğu yasağı (devlet tahvili satın almama) uzatmayı da düşünüyor. Beyaz Saray ayrıca Rusya’ya yapılan ihracatı kontrollü bir mekanizmaya dönüştürmeyi planlıyor ve Rusya’yı da Küba, Kuzey Kore ve İran gibi “kontrollü” ülkeler listesine eklemeyi düşünüyor. Bu tür bir yaptırımın, özellikle Rus endüstrisini, havacılıktan akıllı telefon sektörüne kadar çok çeşitli sahalarda zorlayabileceği ve Rus piyasasında en başta çip sıkıntısının baş gösterebileceği hesaplanıyor.

Ukrayna işgali olsun veya olmasın, FED kararları da bu manada önemli görülüyor. FED’in Mart başında faizleri yarım puan artırması bekleniyor. Hatta, Mart gelmeden de Şubat ayı içerisinde bir faiz artırımının FED’in planları arasında yer aldığı konuşuluyor. Enflasyonla mücadele etmeye çalışan FED, teamüllerin dışına çıkan kararlar almaya daha yakın duruyor. Şu sıralar küresel ekonominin çarklarında herhangi bir sıkıntı görülmese de, yakın dönemde “durağan” bir senaryo olasılığına dair okumaların da artması, faiz artışlarını FED açısından zorunlu kılıyor. Bunun başta gelişmekte olan ülkeler olmak üzere, diğer yaptırımlarla birlikte, Rus ekonomisine negatif etkilerinin hissedilir derecede büyük olması bekleniyor.

Küresel ekonomideki enflasyonist baskı, tüm dengeleri değiştirmeye başlamıştır. Son dönemde, kırılgan ekonomisini onarmaya çalışan Ankara, aynı zamanda henüz düzelme emaresi gözükmeyen Türk-Amerikan ilişkisinin olumsuz yansımalarıyla da uğraşıyor. Bu arada, eğer Ruslar Ukrayna’ya girerse, Karadeniz’deki dengeler tamamen yerinden oynayacaktır. Başta doğalgaz olmak üzere Ruslarla dış ticaretinde artan bir eğri yakalayan Türkiye, siyaseten Kırım’ın ilhakını kabul etmeme dahil, pek çok konuda Ruslardan farklı bir güzergahta ilerliyor. Doğal olarak Türkiye’nin çıkarları ile Rusya’nın çıkarları örtüşmüyor. Yine de Türkiye, Batılı müttefikleri ile Rusya arasında gel-gitleri yaşamaya devam ediyor.

Ukrayna ile yakından ilgilenen Türkiye, savunma sanayii alanında bu ülke ile kazan-kazan ilişkisine dayalı bir işbirliğini tesis etmek için gayret gösteriyor. Rusların Ukrayna’ya girmesi, Türkiye’nin en son isteyebileceği bir şeydir. Ankara, her zaman Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesini beklediğini ifade eden bir duruş sergilemiştir. Putin-Erdoğan arasındaki “yakınlık”, Erdoğan’ın Ukrayna konusunda şüphesiz Putin’e “uzak” durmayacağı anlamına gelmiyor.

Öte yandan, Ukrayna’nın olası işgali, Karadeniz’i istikrarsızlaştırıcı bir rol oynayabilir. NATO’nun Karadeniz’e olası bir güç projeksiyonu yapmaya teşebbüs etmesi halinde, Montrö dahil Türkiye’nin Ruslarla-NATO arasında kalmasına yol açabilir. NATO’yla birlikte hareket etmesi halinde Türkiye; Rus gazına bağımlılığından dolayı, Rusların doğal gaz kesintisiyle yüzleşmek zorunda kalabilir. Ruslarla ticarette ve turizm sektöründe, Türkiye büyük mali kayıplar yaşayabilir. NATO’nun yanında yer almayacak bir Türkiye’nin “müttefikliği”, üstelik NATO güçlerine Karadeniz’i kapatan bir Türkiye olarak algılanmak, Ankara’nın politikalarının Batı dünyasında sorgulanmasına neden olabilir. Bu sıkıntı senaryoların iyi tarafı, Ukrayna nedeniyle NATO’nun karşı bir harekât yapma olasılığının yok denecek kadar az olmasıdır.

Putin’le temasları devam eden Erdoğan, 3 Şubat 2021 tarihinde de Kiev’i ziyaret etmiştir. Olağan bir dış gezi gibi olsa da, Erdoğan, bu ziyaret esnasında Ukrayna yönetimine moral aşılamaya çalışmış ve NATO ile birlikte hareket ettiğini dolaylı yoldan Kiev ve Moskova’ya göstermiştir. Bu arada, 10 milyar $ tutarındaki serbest ticaret anlaşması ve diğer anlaşmalar; Kiev-Ankara hattında temasların verimli geçtiğini işaret etmiştir. Bu gezi sonrasında, Erdoğan’ın hastalanması, Kiev-Moskova arasındaki olası bir arabuluculuk trafiğinde Ankara’nın oynayabileceği potansiyel rolünü geciktirmiştir. Yakın dönemde, eğer Putin, dolaylı yoldan Zelensky’i kendisine muhatap kabul ederse, Erdoğan üzerinden tarafların “konuşması”, yerinde bir hamle olacaktır. Bu durumun gerçekleşmesi halinde, iki ülke arasında olası barış rüzgarlarının esmesinde Türkiye kilit bir işlevi yerine getirecek ve bölge barışına önemli bir katkı sunabilecektir. Erdoğan ile Putin arasındaki yakın kişisel ilişki, krizi soğutmak için Erdoğan’a oynama alanı açabilir. Bunu başarması halinde Türkiye; bölgesel etki gücü yönüyle Avrupa’nın önüne geçen bir ülke olarak görüleceğinden, Türk-Amerikan ilişkisinde onarıcı bir çıktı da elde edilebilir.

Dr. Hüseyin FAZLA
Dr. Hüseyin FAZLA
Tüm Makaleler

  • 13.02.2022
  • Süre : 5 dk
  • 1446 kez okundu

Google Ads