Neden "Türkeli" Demeliyiz?
Türk Milleti, hayatı bakımından çok dinamik ve akıcıdır. Türklere sınır çizilemez ve duvar örülemez. Türkler, yeryüzünde tarih boyunca daima evrensel değerler olan hakkın, hakikatin ve adaletin savunucusu olarak, bu yüce değerleri yeryüzüne hâkim kılmak istemişlerdir.
Türk Milleti, hayatı bakımından çok dinamik ve akıcıdır. Türklere sınır çizilemez ve duvar örülemez. Türkler, yeryüzünde tarih boyunca daima evrensel değerler olan hakkın, hakikatin ve adaletin savunucusu olarak, bu yüce değerleri yeryüzüne hâkim kılmak istemişlerdir. Bu ülkü doğrultusunda, çok ama çok geniş bir coğrafi alan (Asya, Avrupa ve Afrika Kıtaları başta olmak üzere)’a Türk mührünü vurmayı başaran Türk Milleti, bu manada yeryüzündeki nadir milletlerden biridir.
Binlerce yıllık çok derin bir geçmişe sahip Türk Milleti, bu tarihi süreç içerisinde kendi kültürünü oluşturmuştur. Türkler, kendine özgü dinamik ve akıcı karakterinin bir sonucu olarak, çok geniş bir coğrafyada temas ettiği diğer toplumlar ve farklı kültürler ile etkileşimde bulunurken hoşgörülü davranmıştır.
İnsan onuru, hakikat, adalet, devlet örgütü ve hoşgörü sütunları üzerinde yükselen Türk kültürü ulaştığı her coğrafyada önemli ölçüde kabul görmüş ve kalıcı olmuştur. Türk kültürü, insanlığın ortak malı olan evrensel yüksek (ahlaki) değerlerin temelini teşkil etmiştir. Bilinen tarihiyle, bin yılı aşkın bir geçmişi olan Avrupa Kıtasındaki Türk ve Türk kültürü varlığı bir hakikat olmakla birlikte; günümüzde bu hakikat Batılı güçler tarafından âdeta görmezden gelinmekte ve yok sayılmaktadır.
Genellikle Batılı referanslara dayalı coğrafi, tarihi ve kültürel bağlamdaki yazılı ve görsel eserlerde tanımlanan haliyle Türkistan sadece Hazar Denizi'nin doğusunda kalan coğrafyadan ibarettir. Batının inkârcı, tekilci, sömürücü ve soykırımcı temelli siyasetine hizmet eden bu tanımlamayı kabul etmek mümkün değildir. Benzer yaklaşımın günümüzde Doğu'dan yükselen güç tarafından sergilendiğine de şahit oluyoruz. Bu gerçekten hareketle; Türk Tarih ve Kültür Coğrafyasını hakikate uygun olarak bugün yeniden tanımlamak ve adlandırmak mecburiyetindeyiz.
“Türkeli” sözcüğünden ne anlamalıyız?
Bana göre, Türk Tarih ve Kültür Coğrafyasının bütününe TÜRKELİ diyebiliriz. Bu adlandırma, kavramsal açıdan ve bütünü oluşturan tüm parçaları kapsama açısından en tepedeki isim ve sıfat sözcüğüdür. TÜRKELİ; politik olmaktan ziyade, insani, tarihi, kültürel ve coğrafi boyutları olan bir kavramdır. Diğer bir deyişle; geçmişten bugüne tarihsel bir derinlik içerisinde, Türklerin ve/veya Türk Kültürünün varlığını sürdürdüğü coğrafyaları belirtmek için kullanılabilecek en doğru ve en uygun isim ve sıfat sözcüğüdür.
TÜRKELİ, boyutları yukarıda detaylandırılan bir bütünün adı olarak kabul edildiği takdirde; bu bütünün coğrafi açıdan bir merkezinin ve bu merkezi çevreleyen diğer ana parçalarının olacağı tabiidir. Bu açıdan bakıldığında; Türkiye Merkez Türkeli'dir. Yani, coğrafi bölümler; Merkez Türkeli, Doğu Türkeli, Batı Türkeli, Kuzey Türkeli ve Güney Türkeli olarak adlandırılabilir. Bu şekilde bir coğrafi tanımlama tarihsel ve kültürel bakımdan da önemlidir. Çünkü bu parçaların her birinin geçmişte ve halen etkileşimde olduğu diğer (farklı) kültürler ve o kültürler ile yaşadıkları tarihsel süreçler de birbirinden oldukça farklıdır. Genel olarak; Doğu'da Rus ve Çin Kültürü, Güneyde Arap Kültürü ve Batı'da Avrupa (Batı) Kültürü ilgili parçalardaki Türk Kültürü ile tarihsel derinlikte bir etkileşim sürecindedir.
TÜRKELİ ahalisinin çok çetin bir sınavla karşı karşıya olduğu günümüzde; TÜRKELİ'nde barış ve istikrarın korunması ve refahın arttırılması bağlamında atılacak her adımın dayanak noktasını ortak tarih ve kültür bilincinin oluşturduğu temel bir gerçekliktir. Bu bilince ve farkındalığa sahip bireylerin oluşturduğu farklı devletler, bölgesel ve küresel barışın korunması ve geliştirilmesinde insanlığa daha büyük katkı sağlayacaktır. Türkeli coğrafyasındaki ayrı ayrı devletlerin halkları psiko-sosyal güç bakımından olduğu kadar ticari ve ekonomik boyutta da önemli bir derinlik kazanmış olacaktır. Bu derinlik sayesinde; sömürücü, hegemonyacı ve tekelci güçlere karşı caydırıcı ve onurlu bir duruş sergilemek mümkün olabilecektir.
TÜRKELİ kavramı, ırkçılığı kesin bir dille reddeder. Farklı kültürlere sahip farklı halkların ve bireylerin barış ve hoşgörü ortamında birlikte yaşamasını amaç edinir. Tüm insanlık yararına, barış ve istikrarın korunması ve refahın yükseltilmesi temel koşuldur. Tüm bunların gerçekleşmesi tarih boyunca olduğu gibi günümüzde de TÜRKELİ coğrafyasında yaşanacak süreçlerle çok yakından ilgili olacaktır. TÜRKELİ coğrafyasında binlerce yıldır kök salmış Türk Kültürünün temel ögeleri yeniden hatırlanmalı ve hatırlatılmalıdır. Sömürgeci, hegemonyacı, soykırımcı ve tekelci güçlerin, gerçekleri çarpıtarak ve görmezden gelerek TÜRKELİ ahalisinin aleyhine olarak ileri sürdüğü tarihî, coğrafî ve kültürel kavramları, tanımlamaları ve isimlendirmeleri öncelikle zihinlerimizden ve sonra kitaplarımızdan çıkarmamız ve yerine doğru tanımlamaları koymamız gerektiğine inanıyorum.
Sonuç olarak; ahalisini, yaşamakta olduğu coğrafyaya tarih ve kültür bağı ile bağlayan ve bir aidiyet duygusuna temel teşkil eden, kapsayıcı olan ve derinlik yaratan TÜRKELİ sözcüğü, bu bağlamda üzerinde durulması gereken en önemli kavram olarak zihnimizde zaten mevcuttur.