Rus-Ukrayna Savaşında Ankara'nın Rolü
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, NATO’ya üyelik sürecinin önünü kesmek için, Kafkaslar'daki küçük, demokratik, eski bir Sovyet Cumhuriyeti olan Gürcistan'ı işgal etmiştir. Maalesef 8 Ağustos 2008 sabahı, Gürcistan’ın yardımına koşan olmamıştır. Rusya, tüm itirazlara rağmen Gürcistan'ın iki küçük bölümünü, Güney Osetya ve Abhazya'yı “bağımsızlık” ilan etmeye teşvik etmiş ve bu iki ayrılıkçı bölgeyi, kendi koruması altına almıştır. Esasında bu bölgeleri topraklarına katmıştır. Bu işgal yöntemi, artık Rusya için bir “oyun kitabı (playbook)” olarak kullanılır olmuştur. Öte yandan Batı dünyası, Gürcistan işgalini görmek istememiş, Rusları caydıracak adım atmamıştır.
Nitekim 2014 yılında, Gürcistan’dan daha büyük komşusu Ukrayna'da benzer yöntemle Kırım'ı topraklarının bir parçası yapmıştır. Batı yine Kırım işgalini görmek istememiş ve Rusları caydıracak cılız adımlar atmakla yetinmiştir.
2022 yılının 24 Şubat sabahı ise güneydoğu Ukrayna'nın Donbas bölgesindeki ayrılıkçı Luhansk ve Donetsk yönetimlerinin bağımsızlıklarını tanıdığını ilan etmiştir. Üstelik bununla da yetinmemiş ve kuzeyden Kiev, güneyden Odesa bölgelerine doğru bir ilerleme ekseninde, Ukrayna’yı ‘dize getirmek’ için neredeyse topyekûn saldırıya geçmiştir. Bu arada Putin, Ukrayna'yı işgal etme planlarını sürekli reddediyor ama Ukrayna’yı işgale devam ediyor!
Vladimir Putin, Avrupa'da büyük bir kara savaşını başlatmış, küresel kınamaları ve kademeli yeni yaptırımları görmezden gelmiştir. ABD ve NATO’ya göz dağı vererek, ülkesinin nükleer cephaneliğine atıfta bulunmuştur. Rusların Ukrayna topraklarındaki ilerleyişine engel olmaya kalkabilecek ülkeleri, “hiç görmediğiniz sonuçlara katlanırsınız” benzeri bir söylemle, açıktan tehdit etmiştir.
Bu meydan okumaya rağmen, Batı, yine ikircikli bir politika izlemiştir ve Rusları durdurmak için sadece “kontrollü” yaptırımları devreye sokmakla yetinmiştir. “Göze göz, dişe diş” tarzı bir tutum geliştirmek istememiştir.
James Bond romanlarının yazarı Ian Fleming; “Birisi size ateş ederse, birincisi tesadüf, ikincisinin kazara olan bir olay olarak görülebilir ancak üçüncüsü mutlaka düşmanca eylemdir” der. James Bond filmi çevirmiyoruz ancak Batı'nın Putin'in eylemlerini görmesinin zamanı çoktan gelmiş olması gerekmez miydi? Rusya, bugün bilinçli bir tercihle, uluslararası hukuku hiçe sayarak, Ukrayna’nın sınırlarını ihlal etmiş ve bu ülkeye savaş ilan etmiştir. Rusları durdurmak için Batı dünyası daha neyin olmasını bekliyor?
Biden Yönetimi, “Ruslar saldıracak” ikazlarında bulunmaktan ve hatta tarih vermekten öteye geçen bir eylem içine girmemiştir. Sadece, Sicilya’da konuşlu Global Hawk insansız hava araçlarıyla Ukrayna üzerinde uçuşlar yaparak, istihbarat desteği vermeye devam etmektedir. Fiili bir güç konuşuyla Rusları Ukrayna topraklarında durdurmayı düşünmediğini 24 Şubat’ta bile yinelemiştir. Bu durumda, Hitler özentisi Putin, niye dursun?
SWIFT sisteminden çıkarma dahil Rus ekonomisine yönelik büyük yaptırımların, Rus askerlerini durdurmaya faydası olamaz. Kuzey Akım 2 kapatılmış olsa da Ruslar açısından önemli bir yaptırım değildir. Ukraynalılara askerî yardım yapılsa bile yeterli görülemez. Sahada Amerikan askerini karşısında görmeden, Rus askeri durmaz, durmayacaktır. Kore için askerini en ön saflara gönderen ABD, son 10-15 yıldır, benzer eylemi neden Gürcistan ve Ukrayna için sergilemekten uzak durmaktadır?
Görülebildiği kadarıyla, Kiev hükümeti düşünceye kadar Rus askerleri ilerlemeye devam edecektir. Mevcut hükümet düştüğü anda ise Ukrayna, Batı için bitmiş olacaktır. Liberal demokrasiye inanan Ukraynalıların seçtiği meşru Kiev hükümeti devrildiğinde, esas devrilen sadece Zelensky değil Batı rejimleri de olacaktır. Ukrayna, kuklacıya kalacaktır.
NATO Genel Sekreteri, “İttifak’ın Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik haksız ve sebepsiz saldırısını şiddetle kınadığını ve Ukrayna'nın egemenliğini ve toprak bütünlüğünü NATO’nun tam olarak desteklediğini” ifade etmiştir. Hiçbir anlamı olmayan bir beyan...
Ankara ne yapabilir?
Türkiye önemli bir bölgesel güçtür. Karadeniz bölgesi, Kafkaslar, Balkanlar ve Orta Doğu'da Rusya ile uzun zamandır jeopolitik rekabet içinde olsa da, bu güçlü kuzey komşusu ile özellikle ekonomi alanında ve bazı bölgesel konulara yönelik siyasi ilişkilerde anlayış birliği içinde olmaya devam etmiştir. Türkiye, dışardan bakıldığında ittifakın önde gelen üyeleriyle kısmen bağları gerilmiş olsa da esasında her dönem sadık bir NATO üyesi olmuş, bu bilinçle hareket etmiştir.
Günümüzde NATO üyeleriyle yaşadığı bazı gerginlikler ve yine bazılarının uyguladığı yaptırımlar, Türkiye’nin NATO’ya bağlılığını korumasına engel olamamıştır. Türkiye’nin NATO’dan farklı gelişen bölgesel çıkarlarının ve tarihi birikimlerinin bir uzantısı olarak diğer üyelerden farklı çıkarlara sahip olabilmektedir. Çünkü Türkiye son derece zorlu bir jeostratejik konuma sahiptir. Bu coğrafyada, jeopolitiğin gerekleri doğrultusunda, NATO'nun çıkarlarıyla uyumlu olmasa da Türkiye’nin kendi hak ve menfaatlerini sonuna kadar savunması gerekiyor.
Örneğin, mevcut durumda Türkiye'nin hayati çıkarı, kuzey kuşağının tamamen Rus hakimiyeti altına girmemesi yönündedir. Rusya'nın Karadeniz bölgesindeki gücünü dengelemek için güçlü ve bağımsız bir Ukrayna’nın varlığı, Türkiye’nin lehinedir.
Türkiye, NATO içindeki müttefiklerine karşı açık bir tutum sergilemeye, kendi çıkarlarına yönelik İttifak içinde uzlaşı sağlanmasına ve mümkün olduğunca müzakereler neticesinde İttifak’ın kendisinin kabul edebileceği çözümlere yönelmesine gayret göstermektedir.
Türkiye, Rusya ve Ukrayna’ya karşı da açık tutum politikasını sürdürmekte, 24 Şubat’ta iki taraf arasında başlayan savaşta, aktif tarafsızlık politikasını gütmeye özen göstermektedir. Burada, “Açık Tutum” ifadesiyle kastedilen, Türkiye’nin kendi beklentisini ve niyetini, örneğin tarafsızlığını, savaşan taraflara, müttefiklere ve uluslararası topluma bildirmesi/deklare etmesi ve gizli faaliyetlere girişmemesidir. “Aktif tarafsızlık” ise, savaşan taraflara zarar verebilecek, krizi doğrudan etkileyecek/tetikleyebilecek faaliyetlere Türkiye tarafından girilmemesidir. Savaş dışı diğer ikili faaliyetlerin yürütülmeye devam edilmesi, ilişkilerin tüm savaşan taraflarla sürdürülmesi, Türkiye’nin izlediği politikasının bir parçası olarak takip edilmesidir. Türkiye, her iki tarafın da tam beklentilerini karşılayamayacak bir tutum ve duruş sergileyeceğinden, rasyonel gerekçeler doğrultusunda, pozisyonunu korumaya devam edebilir. Barıştan yana bir gayret içinde olabilir. Bu tutumun sonucunda, savaşan tarafların güvenebileceği, saygınlığını kazanabileceği, yakın bir komşu olarak gerektiğinde savaşan taraflar arasında kilit bir rol üstlenebileceği bir ülke olarak öne çıkabilir. Bu rol, bölgesel barışın inşası için küresel bir çıktıyı beraberinde getirebilir.
1936 Montrö Sözleşmesi, Türkiye'ye İstanbul ve Çanakkale Boğazlarının kontrolünü vermiştir. Bu kontrol yetkisini, Zelenksy’nin beklentisinin aksine, Ruslara karşı Türkiye'nin bir silah gibi kullanması herhalde söz konusu olamaz. Karadeniz'e erişimdeki dengelerin bozulması, bu denizdeki çatışma olasılıklarını artıracağından ve neticede Türkiye’nin de zararına olabilecek yeni istikrarsızlıkları ve çatışmaları davet edebileceğinden, Türkiye'nin çıkarları için hayati olarak gördüğü bu uluslararası anlaşmadan taviz vermesi beklenemez.
Bununla birlikte Ankara, Ukrayna'ya konvansiyonel silah satışlarını devam ettirebilir. Türkiye’nin “ticari” satış olarak sağladığı askeri malzemeler, Ruslar açısından asimetrik tehditler ve yetenekler olarak görülmediğinden, oyun değiştirici sınıfında kabul edilmeyebilir. Moskova’dan belirgin bir itiraz gelmediği takdirde, Türkiye’nin Ukrayna’ya silah satışları ve savunma sanayii alanındaki mevcut işbirliği devam edebilir. Kiev’de yeni bir hükümet kurulması halinde, iki ülke arasındaki ilişkilerin yeniden değerlendirilme olasılığı ayrı bir konudur.
Her durumda, Moskova ve Ankara, çeşitli konulara yönelik farklılıklarının aralarını açmasını, çatışmaya dönüşmesini önlemek için düzenli olarak temas içindedir. Aktif tarafsız bir ülkenin Cumhurbaşkanı sıfatıyla Erdoğan, mevcut krizde Kiev ile Moskova arasında arabuluculuk yapmayı teklif etmiştir. Savaşan taraflar arasında bir görüşme olacaksa, bunun Ankara üzerinden olması beklenebilir. Her iki taraf da bu seçeneğe sıcak bakıyor.